04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 1 ŞUBAT 2021 PAZARTESİ HABER Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin tutuklanması için suç vasfı değiştirildi Ayrıntılar Kılıçdaroğlu haklı mı, haksız mı (!) Kılıçdaroğlu yerel seçimler öncesi sürdürdüğü başarılı taktikle tüm büyükşehir başkanlıklarını kazandı. Bu güvenle yoluna devam ediyor, kafasında bir plan var. Sonuca varmak için önüne konan engelleri tek tek bertaraf ediyor. Temel ilkesi şu: “İlk hedef AKP iktidarını sonlandırmaktır. Ardından ülkeyi yaşanabilir bir anayasaya taşımak ve demokrasiye işlerlik kazandırmaktır.” “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” sanılanın tersine, ilk kez CHP’ye tarihi olanak sağladı. Seçimden önce koalisyon yapma gereği, Erdoğan’a karşı geniş blok oluşmasına neden oldu. Bunun önderi de Kılıçdaroğlu. Meral Akşener anlaşılan vefalı olmaya devam edecek. Kürtler tüm saldırılara rağmen oyunbozanlık yapmıyor. AKP’den kopan muhalifler de kadroya eklendi. Taktik açık. Netice alacağa da benziyor. HHH Erdoğan deneyimli siyasetçi, ülkeyi iyi tanıyor. Sorunlar karmaşık, ilk kez bunca zorlanıyor. Salgın, yoksulluk, uzun süre iktidarda olmak zaten yeterince işini güçleştiriyordu. Buna MHP’nin baskısı, içinden çıkan muhalefetin isyanı da eklendi. Asıl sorun Biden. İktidarını sürdürmek için taviz vermek zorunda. Ya Kürt siyasetiyle masaya oturacak, ardına küresel desteği alacak ya da karşı bloku milliyetçi, dinci söylemle bölecek. Sandıkta yüzde elli artı bir aramak sığ olan siyasal ortamı iyice ilkesiz, bayağı hale getirdi. Yan yana duranlar kaba hesap peşinde. Denklem acayip. Kılıçdaroğlu İP ile HDP’yi yan yana tutmayı becerdi şu ana dek. Adına da “sandıkta birlik” denildi. Başta İmamoğlu olmak üzere tüm başkanlar Kürt seçmenin önemini biliyor. AKP uzun yıllar bu seçmeni ardına alarak iktidar oldu. Şimdi sırt çevirdiği o seçmen sandıkla hesap soruyor. HHH Kılıçdaroğlu başarının özgüveniyle özellikle parti içinden çıt çıksın istemiyor. Şunu dese kim ne söyler: “Ben bu kavgada Ankara’dan İstanbul’a yürüdüm. Yakmaya, öldürmeye kalktılar, yılmadım, size ne oluyor?” Üstelik sonuç almış durumda. Bu bakış Kılıçdaroğlu’nun kulağını tüm eleştirilere tıkamasına neden oluyor. Hele de vekil yaptıklarına iyice kızıyor. Peki, eleştiriler neler? Parti içi demokrasi talep edenleri ciddiye aldığını sanmıyorum. Baykal döneminde demir yumrukla partiyi yönetenler, iktidarı yitirince bağırıyorlar. Samimi değil. “Artık Atatürk’le bağımız koptu, HDP’ye terörist diyemiyoruz” savı ise tamamen yersiz. Kürt hareketi 12 Eylül öncesi ve SHP döneminde Kemalist yapının içindeydi. Darbeyi yapanlar, bu demokrasi uyumuna karşı tezgâh kurdular. CHP mecburen soldan etkileniyordu. Sendikalar güçlüydü, öğrenci hareketleri güçlüydü, parti örgütü güçlüydü. Hesap sorulması gereken Baykal süreci olsa gerek. HHH Bugünlerde ham milliyetçi söylemle Kılıçdaroğlu’na yüklenenler inandırıcı değildir. Kemal Bey baştan beri aynı çizgidedir. Eleştiri getirilmesi gereken yer burası değildir. Doğrudur, Kılıçdaroğlu kulağını, kapısını herkese kapadı. Bizde lider tavrı budur. Esas sorun Kılıçdaroğlu ve ekibinin liberal tezlere teslim olması ve dün iktidarın parçası olanların özeleştiri yapmadan vitrinde yer almasına ses etmemesidir. CHP kadrolarının sermaye TÜSİAD ve diğerleri sorunu yoktur. İfade özgürlüğü, demokrasi talepleri de samimi değildir. Örneğin Boğaziçi öğrencilerini AKP ile birlikte içeri tıkmakta sakınca görmemişlerdir. Piyasa iktisadı kutsanması sürmektedir. Kılıçdaroğlu ve ekibinin milliyetçi, dinci dille eleştirmek anlamsızdır. Asıl sorun karşımızda sosyal demokrat bile olamayan yapının bulunmasıdır. HHH Devam edelim. CHP seçmeni Balyoz, Ergenekon türü davalarda duyarlı olmuş, tepki vermiştir. Şimdi salt oy alacağım diye Kabataş yalancısı, Taraf Yayın Yönetmeni olan kimselerle kol kola girmek kabul edilemez. Bugün Erdoğan’ın sözcüsü, danışmanları muhalefetin ön safındadır. Anlaşılan düzenden memnun değiller. O halde çıkıp özeleştiri yapmalarını istemek doğal değil midir? Ancak o koşulla koalisyon ilkesel düzeye taşınır. İnsanlar Babacan’a, Gül’e, Davutoğlu’na ve onların uzantısı gazetecilere sırf bugün muhalefet ediyorlar diye katlanmak zorunda mıdır? Uzlaşı aranıyorsa herkes üstüne düşüne yapmalıdır. (Hiç değilse “Evet, Kabataş yalandı!” deseler yeter! Mesela Akif Beki tanık olduklarını yazsa, fena mı olur?) HHH Ülke ürkütücü, sığ kutuplaşma içinde can çekişiyor. Ya popüler milliyetçi olacaksın ya neoliberal rüzgârın oyuncağı! Ölümlerden ölüm beğen diyorlar. İkisini de reddetmek gerekir. Geçmişte kumpas davalarında savunduğumuz insanlara ömür boyu kefil olacağız diye kural da yok. Katolik nikâhı yapmadık sonuçta. İktidar ve kimi muhalifler kaba milliyetçilikte uzlaşmış görünüyor. Hep deniyor ya “ülkenin asıl gündemine dönelim” diye. İlaç tekelleri karşısında kaderine terk edilmiş halk hakiki gündemdir. Kapitalizmle sorunu olmayan her kim varsa yanlış yerdedir, iktidarın koltuk değneği olur. HHH Her tür milliyetçilik de 2021 dünyasında kapitalizme hizmet eder, yani Erdoğan’a benden söylemesi. ‘Talimatla tutukladılar’ Ayrıntılar Ayrıntılar Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı’nın duyurduğu “yargı reformu” çalışmaları devam ederken değerleri aşağılama” suçlamasıyla alınan öğrenciler, savcılık tarafından, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme veya aşağıBoğaziçi Üniversitesi’nde sergi açan 2 SEYHAN lama” suçundan mahkemeye sevk edilüniversite öğrencisi Kâbe figürlü görsel AVŞAR di. Soruşturma sürecinde suç vasfının nedeniyle tutuklandı. 2 öğrenci hakkındeğiştirilmesine tepki gösteren hukukda ise ev hapsi kararı verildi. Emniyetteki ifa çular, suçlamanın tutuklama kararı çıkması deleri, “Halkın bir kesiminin benimsediği dini için değiştirildiğine dikkat çektiler. MELİH BULU’DAN TEPKİ BEKLERDİK l HUKUKÇU KEREM ALTIPARMAK: Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. Maddesi’ne göre üst sınırı 2 yıldan az olan suçlarda tutuklama veremezsiniz. O suAltıparmak çu ne kadar ağır işlemiş olurlarsa olsunlar 216/3’ten tutuklama verilemezdi. Tutuklanan öğrencilerin eyleminin ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme veya aşağılama’ suçuna uyması mümkün değil. ‘Dini değerleri aşağılama’ suçundan tutuklama veremeyecekleri için diğer suçtan tutuklama verdiler. İstanbul Valiliği’nin açıklamasında Boğaziçi Üniversitesi Güzel Sanatlar Kulübü’nde ‘LGBTİ bayrağı ele geçirildi’ ifadesi var. LGBTİ bayrağından ne suçu olacak? Ayrıca polisler aramayı ne şekilde yaptı? Polisin arama işlemine kim refakat etti? Arama usulüne uygun yapıldı mı? Bunları henüz bilmiyoruz. Son olarak ben bir hukukçu olarak herhangi bir suç görmüyorum.” l HUKUKÇU CELAL ÜLGEN: Bilindiği gibi daha önce internete düşen bir ses kaydında Egemen Bağış, ‘Her cuma bir ayet sallıyorum, Bakara makara’ demişti. Bağış’ın sözlerine AKP’lilerden hiçbir tepki gelmediği gibi kutsal değerlerin aşağılandığı yönünde bir soruşturma da yapılmamıştı. Gene çok sayıda kutsal kitap ve Kâbe resimlerinin pasta yapıldığı, çeşitli törenlerde kesildiği internet medyasında bolca yer almaktadır. Boğaziçili öğrenciler hakkında tutuklama kararı verilmesi ve tutuklamanın peşin infaz şeklinde kullanılması anayaÜlgen saya ve Ceza Muhakemesi Kanunu’na aykırıdır. Bu öğrencilerin tutuklanması tutuklanmanın bir silah olarak kullanıldığının göstergesidir. Boğaziçili öğrenciler tutuklanarak geniş bir toplumsal kesimin önüne atılmıştır. Bu çocukların tutuklanmasına atanan rektör Melih Bulu’nun tepki göstermesini beklerdik. ‘Yargı yine direnmedi’ Boğaziçili öğrencilerin avukatı Ayşe Özdemir, tutuklamaya itiraz edeceklerini açıkladı. Avukat Ali Turgut ise Emniyet’te ifade sonrası öğrencilerin bırakılacağının söylendiğini belirterek, “Saat ilerledikçe sosyal medya trolleri devreye girdi ve tutuklamanın taşları döşendi. Gece 04.00’te Emniyet’e Boğaziçi Üniversitesi özel güvenlik görevlileri getirilerek hukuka aykırı teşhis işlemi yapıldı. Bu, tutuklamayı sağlayacak delil yaratma çabasıydı. Ertesi gün savcılıkta bir anda suç değiştirildi. Bunun adı talimat almaktır. Başsavcılıktan sonra hâkimlik de görevini yapmak yerine tutuklama kararı verdi. Sonuç olarak, gece vakti bir talimat geldiğini ve bu talimata yargının hiçbir ayağının direnmediğini görüyoruz” dedi. Rektöre fakülte dayanmıyor ÖĞRENCILER YÖNELTILEN SUÇLAMAYI REDDETTI Kucaklayıcı sergi yaptık Nöbetçi 8. Sulh Ceza Hâkimliği’nde savunma yapan öğrenciler, yöneltilen suçlamaları reddettiler. Öğrencilerden D.D. ifadesinde, “Rektörlük olaylarında bir sergi düzenlendi. Anonim eserler de geliyordu. Her gün farklı yerlere asıyorlardı. Son gün haberim oldu. Orada üç yüz tane resim olduğu için içeriğini bilmiyordum. Özellikle seçilmiş bir eser yoktur, gönderilen her şeyi sergiledik” dedi. SERGININ MANEVI KISMI GÖZDEN ÇIKARILIYOR Savunmasında, “Sergimizin manevi kısmının gözden çıkarıldığını düşünüyorum” diyen öğrenci H.K. “Sergimizin asıl amacı bütünleyici ve kucaklayıcı olmasıdır, biz bu soruşturma nedeniyle çok üzgünüz. Biz eserleri toplamak ve sanatçılara ulaştırmaya çalıştık. Ancak hakkımızda bu şekilde soruşturmalar yapıldı. Bizim amacımız çok farklıydı” ifadelerini kullandı. POLISLE KARŞI KARŞIYA GELMEMEK IÇIN AÇTIK S.N.B ise savunmasında serginin kin ve nefreti uyandıracak bir sergi olmadığına dikkat çekerek, “Göstermiş olduğunuz resimdeki şahıs benim. Ancak orada ‘şahmeranımız kayıp, nerede, çaldınız, hesap vereceksiniz’ şeklinde bir konuşma yapmadım. Bu tutanağı kabul etmiyorum. Belirtilen suçlamaları kabul etmiyorum. Polisle karşı karşıya gelmemek için açtığımız bir sergidir. Ancak kesinlikle kimseye kin ve nefret uyandıracak bir paylaşımda bulunmadım. Sergimizde bunun aksine insanların kendilerini daha rahat ifade edebilmeleri ve kucaklayıcı sergidir. Bu suçlamaların üzerimize atılı bulunmasının üzerimizde çok kötü etkileri olmaktadır. Ev hapsi ile sonuçlanırsa, maddi olarak kaybım olacaktır, zor duruma düşme durumum vardır” dedi. ESERİN ÖNÜNDE DURDUĞUM İÇİN... Öğrencilerden S.C.U. ise savunmasında özetle şunları söyledi: “Birtakım eserlerin taşınmasına yardımcı oldum ancak söz konusu eserlerin asılmasında herhangi bir katılımım yoktur. Sadece eserin önünde bulunduğumdan dolayı suçlanmaktayım, ancak eserin önünde durmam, asma işlemine katıldığımı göstermez. Eser hakkında görüşlerimi sorarsanız bu bayrağın anlamlarını bile bilmiyorum, sergi rektör atanmasına karşı olarak düzenlenmiştir.” Kendini güzel sanatlar fakültesi dekanlığına atayan Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın’ın spor bilimleri fakültesinin de dekanlığını yaptığı ortaya çıktı ÇAĞATAN AKYOL Kendisini güzel sanatlar fakültesine dekan olarak atayan Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın’ın Spor Bilimleri Fakültesi’nde de dekan olarak görev yaptığı ortaya çıktı. Rektörlük görevinin yanı sıra 2 fakültenin dekanlığına da bakan Özaydın, dekanlıktan ücret almadığını belirterek, “Hamallık yaptığım bu iş” dedi. AKP döneminde, üniversite sayısı hızla artarken akademik kadroların yetersizliği nedeniyle eğitim kalitesi aynı hızla düştü. Liyakatlı kadro yetersizliği yaşayan üniversitelerden biri de Gaziantep Üniversitesi. Kadro yetersizliği nedeniyle Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın’ın kendisini Güzel Sanatlar Fakültesi’ne dekan olarak atadığını Cumhuriyet duyurmuştu. Özaydın’ın yine kadro eksiği nedeniyle kendisini Spor Bilimleri Fakültesi’ne de dekan olarak atadığı ortaya çıktı. İmzaları atıyorum Rektör olmasının yanı sıra 2 fakültenin de dakanlığı görevine bakan Prof. Özaydın, “işler aksamasın” diye dekanlık görevlerini üstlenmek zorunda kaldığını savundu. Özaydın, güzel sanatlar fakültesinde, söz konusu tarihte dekanlık görevini üstlenecek profesör bulunmadığını ve idari işlerin aksamaması için vekaleten dekanlık görevini üstlendiğini belirterek “Fakültenin Resim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ayhan Özer hocamızı idari ve akademik işlemlerin yürütmesi amacıyla dekan yardımcısı olarak görevlendirdim. Ayhan Hocamız dekanlık görev alanıyla ilgili işlemleri takip etmekte ben de imzaları atmaktayım” dedi. Üç profesör var Dekanlık görevini sadece profesörlerin yapabileceğini dile getiren Özaydın’ın dekan olduğu Spor Bilimleri Fakültesi’nin kurulunda 3 profesörün yer alması dikkat çekti. Özaydın, spor bilimleri fakültesindeki dekanlığına ilişkin açıklama yapmadı. Arif Özaydın ‘HAMALLIK BU IŞLER’ Vekâleten yürüttüğü dekanlık görevi için tarafına herhangi bir ücret tahakkuk ettirilmediğinin altını çizen Özaydın, “Hamallık bu yaptığım iş” dedi. Özaydın, mart ayı itibarıyla profesör ilanı vereceklerini söylemişti. REKTÖRLÜKTEN HABERSİZ HARÇLARI IKIYE KATLADILAR Bu nasıl zam? Selçuk Üniversitesi’nde 16 Ocak 2020 tarihinde yabancı dil bölümlerinin ikinci öğretim harç ücreti 513 lira 50 kuruş olarak belirlendi. Üniversite, pandemi nedeniyle uzaktan eğitim ile faaliyete devam etmesine rağmen 25 Ağustos 2020’de yabancı dil bölümlerinin ikinci öğretim harç ücretinin 558 liraya yükseltildiğini açıkladı. Yine yabancı dil bölümünün ikinci öğretiminin önümüzdeki bahar dönemindeki harç ücretleri de 2021 başlangıcında açıklanarak 1116 lira olarak belirlendi. Bu durumda 4 ay aralıkla harç ücretlerine 2 kat oranında zam yapılarak bir sene içerisinde 2 kere zam yapılmış oldu. Selçuk Üniversitesi öğrencileri, tek dönem için 1116 lira ücret istenmesine tepki gösterdi. Öğrenciler, change.org internet sitesi üzerinden kampanya başlattı. Kampanya sayfasında, “Öğrenci işleri bir seferliğe mahsus ödeyin diyor. Okulumuzun rektörlüğü bu zamdan haberinin olmadığını söylüyor” ifadeleri yer aldı. l ÇAĞATAN AKYOL Pasta yapıp yemek serbest mi? Prag Büyükelçisi olan Egemen Bağış’ın internete düşen bir ses kaydında, “Her cuma bir ayet sallıyorum, Bakara makara” demişti. Bağış’ın sözlerine AKP’lilerden hiçbir tepki gelmezken, herhangi bir soruşturma ise açılmamıştı. Bağış Tekirdağ’da da hac ve umre organizasyonu yapan bir şirket, 2013 yılında Tekirdağ AKP İl Başkanı, ve eski Tekirdağ AKP Milletvekili Ahmet Kambur’un da katılımıyla Kâbe şeklinde pasta kesmişti. Pasta kesiminde, eski Hayrabolu AKP Belediye Başkanı aynı zamanda Tekirdağ Yeşilay Şube Başkanı Şenol Çelikayar ve firma sahibi Ramazan Özsarı da katılmıştı. 2015 yılında ise Tokat’ın Zile ilçesinde müftülüğün Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde üzerinde Bakara Suresi bulunan Kuran şeklinde bir pasta yapılmıştı. Anket sonucu: Mezunların yüzde 99’u atamaya karşı New York Üniversitesi’nden akademisyen Dr. Didem Türkoğlu’nun bin 131 Boğaziçi Üniversitesi mezunu ile yaptığı anket sonuçları, mezunların atamaya yaklaşımını net verilerle ortaya koydu. Araştırmaya göre, mezunların yüzde 99.02’si ‘Rektörlerin belirlenmesinde üniversite içi mekanizmaların devreye girmesi’ gerektiğini ifade ederken, yüzde 54’lük kesim ise ‘Rektörlerin tüm bileşenlerin seçimiyle göreve gelmesi’ gerektiğini savundu. “Rektörün belirlenmesinde Cumhurbaşkanı atamasının en doğru yöntem olduğunu” düşünen katılımcıların oranı ise yüzde 0.4 oldu. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle