04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 1 ŞUBAT 2021 PAZARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER MUAMMER AKSOY’DAN ABDI İPEKÇI’YE: KATILLERI TANIYORUZ! YÜKSEL IŞIK ESKI ÇANKAYA BELEDIYESI BAŞKAN YARDIMCISI Burası Türkiye! Neredeyse her güne ünlü birinin faili meçhule kurban verildiği ülke burası! Biz sadece adları kamuoyu tarafından bilinenleri anabiliyoruz. Örneğin tarihler 31 Ocak 1990’ı gösterdiğinde, karanlık bir el Prof. Dr. Muammer Aksoy’u katletmişti. Muammer Hoca, Türkiye’nin, bilenen en demokratik anayasası olan 61 Anayasası’nı hazırlayan ekibin içinde yer almış; milletvekilliği ve Ankara Barosu Başkanlığı da yapmıştı. Muammer Hoca, Turgut Türksoy’un “Deniz: Güneşin Çocukları” kitabında romanlaştırdığı üzere, ABD’li askerlerin kaçırılmasına şiddetle karşı çıkmış biri. O gün ve hayatı boyunca “Türkiye’nin içine çekilmek istendiği tuzağa düşülmemesi için” uğraş vermişti. Bir görüş uğruna! Öncesinde madenlerimizin millileştirilmesi için mücadele etmişti. Özerk ve demokratik üniversitenin bayraktarlığını yapmıştı. Burun kıvıranlar olabilir ama o tam 72 yaşındayken, her biri kendi alanında efsaneleşmiş Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Bahri Savcı, Münci Kapani ve kendisi gibi faili meçhule kurban giden Bahriye Üçok gibi isimlerle ADD’nin kuruluşunu gerçekleştirmişti. Burun kıvıranların daha kırklı yaşlarda her şeyden elini eteğini çekip sahilde küçük bir kasabada inziva hayatı yaşamayı seçtiği bir ortamda, o, benzerleriyle birlikte “bir görüş uğruna” mücadele etmeyi seçmişti. İşte o, Muammer Hoca, “devlet hukukla yaşar” diye vecizeleşen bir görüşe sahipti. Bu sözün ne kadar derinCesaretle ve kararlılıkla kendi geçmişimize bakıp, o karanlık senaryoları deşifre edebilirsek, “güzel ve yalnız ülke” Türkiye’de kardeşçe birlikte yaşamanın zeminini sağlamlaştırabiliriz. Abdi İpekçi likli bir anlamı olduğunu bugün bizzat yaşayarak hissediyoruz. “Yarını bugünden okumak”, işte böyle bir şeydi! İdeali, bağımsız ve demokratik bir Türkiye’de yaşamaktı. Onun bu idealinin gerçekleşme ihtimalinden korkanlar tarafından evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü. Ya Abdi İpekçi? Daha geriye gitmeye hazır mısınız? Örneğin 1 Şubat 1980’e! Abdi İpekçi’yi hatırlıyor musunuz? Abdi İpekçi’yi hatırladığınıza göre sonradan papa suikastı ile ünlenen Mehmet Ali Ağca’yı da hatırlarsınız! “Vuranı, vurulanı belli bir cinayet, bunun neresi faili meçhul” diyeniniz olabilir! Öyle midir? İpekçi, Türkiye’nin hızla 12 Eylül’e doğru sürüklendiği bir ortamda, “editoryal bağımsızlık” fikrinde ısrar eden ender gazeteci yöneticilerindendi. Muammer Aksoy “Editoryal bağımsızlık”tan, yani bugünün medyasında mumla arasanız bulunması imkânsız bir özelliğe sahip olmaktan bahsediyorum! Bu kadarla da yetinmemiş; Türkiye’nin hızla sürüklendiği kaos ortamının yaratıcılarıyla ilgili bilgilere ulaşmıştı. O bilgiyi, dönemin Başbakanı Ecevit ile paylaşmış ve Ecevit’in etrafının da kuşatıldığına dikkat çekmişti. Yalnız başına bu bile ABD’nin “ours boy”larını, onların adına “kurşun atanlar”ı rahatsız etmeye yetmişti. 1 Şubat 1979 günü, evinden işine giderken, kurşunlanarak öldürüldü. Katili Ağca’nın İpekçi ile kişisel bir alışverişinin olmadığını biliyoruz. O tetiği kim çektirdi? Peki, niye tetiği çekti? Niyesi için filmi geri saralım ve 1969’larda kurulan Komando Kamplarına, 6. Filo’yu protesto eden devrimcilere saldıranlara, yüzlerini 6. Filo’ya dönüp namaz kılanlara, Kanlı Pazarlara, Sivas’a, Çorum’a, Kahramanmaraş’a bakalım. Baktığımız yerden başımızı kaldırdığımızda İstanbul Üniversitesi’nin masum öğrencilerinin bombalandığını, Balgat ve Piyangotepe’de kahvede pişpirik oynayanların, Beşiktaş’ta maç için güvenlik önlemi alan polislerin, Kayseri’de çarşı iznine çıkan askerlerin, Güvenpark’ta evine ya da işine giden masumların katledildiğini göreceğiz! Nihayet İpekçi cinayetine geri dönelim. Gazeteci İpekçi’den hukukçu Aksoy’a uzanan ve sayılarını da adlarını da saymayı artık bıraktığımız binlerce cinayet, yüzlerce faili meçhulle örülmüş ve üstü kara bir şal ile örtülmüş “derin” bir çizgi var. Tıpkı daha geçen hafta andığımız Uğur Mumcu ve 6 Ekim 1990’da katledilen Bahriye Üçok ve 21 Ekim 1999’da bombalı bir suikasta kurban verdiğimiz Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerindeki karanlık ve “derin” bir çizgi olduğu gibi. O “derin” çizgidir; farklılıklarımızla birlikte yaşamamızı imkânsız hale getiren... O “derin” çizgidir; milliyetimizi, inancımızı sömürerek bizi birbirimize düşmanlaştıran... O “derin” çizgidir; başkalarının yazdığı karanlık senaryolarda figüran rolü üstlenen katilleri kahramanlaştıran... Cesaretle ve kararlılıkla kendi geçmişimize bakıp, o karanlık senaryoları deşifre edebilirsek, “güzel ve yalnız ülke” Türkiye’de kardeşçe birlikte yaşamanın zeminini sağlamlaştırabiliriz. Aksoy’un da İpekçi’nin de ruhu ancak öyle şad olabilir; ancak o zaman Türkiye’nin özgürlükçü ve demokratik bir ülke haline gelmesine de kapı aralamış oluruz. Bunu yapabiliriz! CAHİT KAYRA DA GİTTİ... FERRUH TUNÇ Kamusal genişlik, bireysel zenginlik ve özgünlüğü ile siyaset, yönetim ve kültür dünyamıza ŞAIR benzersiz bir esin ve verim kaynağı olabilmiş, Cahit Kayra’yı ülkemizin yetiştirdiği çok değerli bir Cemal Süreya; “Üstad, 70 yaşında kitaplarını ciltletiyor!.” der, Cahit Kayra’dan söz ettiği günlüklerinin birinde... Demek, o kitaplar ciltleneli 35 yıl geçmiş! Az mı? Kayra gibi biri için az aslında... Kayra, yaşlanması olmayan biriydi... Ta ki yakınlarda, düşerek kalça kemiğini kırıp yatağa mahkum oluncaya kadar... Ama bu halde bile ara sıra o kötü ihtimal aklımıza gelse deonun bilge, özgün, zengin varlığına olan alışkanlığımız bizi bu ihtimalin uzağında tutuyordu. Gelen habere, her ölüm haberinden daha da hazırlıksız yakalamamız bundandır. Acı haberle birlikte, bizi yoklayan mırıltılar, görüntüler ve sözler, kaybın somutluğu karşısında muğlak, buğulu ve çaresizler şimdi. yurttaşı olarak uğurlamak ve anmak, sanırım hem en kapsayıcı hem de ona en yakışan olacak. ‘Özerk şahsiyet’ “Muhataralı” bir ilk gençlik deneyiminden kendimi bir yanıyla yenik hissederek yolum, ilk işim olan Maliye Müfettiş Muavinliği’ne düştüğünde, yitirilmiş muharebelerden sonra bir süreliğine geri çekilen bir şovalyenin duygularını hızla ardımda bırakıp, yaşamımın ötesine geçebildiysem bana bu yönde esin verenlerin en önde gelenlerinden biriydi: O da mensuplarına iş sahibi olmayı aşan bir deneyim sunan, onlara, varlığın anlamı ile yurttaşlığın sorumluluğunu, işi ve yaşamıyla bağdaştırma misyonunu yükleyen Maliye Müfettiş Muavinliği ile çalışma yaşamına atılmıştı. Kamusal genişCahit Kayra liği ve bireysel özgünlüğü ile bu tuhaf “ocağın” nasılsa alameti farikası olabilen bir avuç “özerk” “şahsiyet”ten biriydi. Yaşamı, tam anlamıyla lekesiz ve saygındı Cahit Kayra’nın. Bilgi, duyarlık, sorumluluk ve tevazu bütüncül ve daha karmaşık bir terkipönüne alındığında, onun kıskanılmayacak fakat gıpta edilecek bir hayat yaşadığı kolaylıkla görülecektir. Bildiklerini kavga etmeden anlatmıştır. Muhataplarıyla uygarca tartışmıştır. Teoriye ve tercümeye boğulmamış, dünyadan ve çağından haberdar aydınlığıyla, ülkenin somut tarihinde ve kişisel hayat serüveninde elinden geldiğince sorumluluk alan Cahit Kayra, hiç kuşkusuz “ülkemiz”, “biz” gibi nitelemeleri kullanırken müteşekkir kalacağımız insanlardandır. Bu yönü ile Cumhuriyeti anlamak ve anlatmak isteyen tarihçi, sosyolog ve edebiyatçıların mutlaka incelemesi gereken bir karakterdir. Erken yazdığı anılarından (38 Kuşağı), başlayarak en azından bir kısa liste yapıp, bu günlerde onu yeniden okumalıyız. Verim kaynağı Kimi eski bir bakan kimi eski bir bürokrat, kimi eski bir Maliye Müfettişi kimi bir kent taten oluşan erdeminin hemen fark edilebilen rihçisi kimi bir edebiyatçı kimi bir dost arözelliklerindendi.. Edebiyattan kent yaşamı kadaş, eş ve baba olarak hatırlayacak onu... na, tarihten iktisat ve maliyeye uzanan alan Bunların hepsi doğru olsa da bir yanı hep ekDAYANIŞMA larda çok çeşitli ve değerli eserler yazmıştı. Odaklandığı alanı uzmanlık kertesinde kavrayan, yorumlayan ve önerisini açıklıkla aktaran sik kalacak bu hatırlamanın... Kamusal genişlik, bireysel zenginlik ve özgünlüğü ile siyaset, yönetim ve kültür dünyaemsalsiz bir “generlist”ti. Bu yönü ile bir yan mıza benzersiz bir esin ve verim kaynağı oladan ilk kuşak Cumhuriyet bürokrasisinin ve bilmiş Cahit Kayra’yı ülkemizin yetiştirdiği çok Basın İlan Kurumu’nun ondan ayrı düşünemeyeceğimiz ve oryantas değerli bir yurttaşı olarak uğurlamak ve anmak, yonunu borçlu olduğunu söylediğimiz Maliye sanırım hem en kapsayıcı hem de ona en yabelgeli haberleri nedeniyle Teftiş Kurulu’nun genlerini taşıyordu. kışan olacak. Yüzyılı aşan ömründe onlarca verimli sayıAnısı ve eserleri bizimle olacak ve yarına Cumhuriyet Gazetesi’ne uyguladığı labilecek insanınkini aşan bir iz bıraktığı göz kalacak. resmi ilan kısıtlamasını kınıyoruz. Basın özgürlüğünü yok sayan kararı protesto ediyoruz. C Haber alma özgürlüğümüz için C’in yanındayız. İDMMA (YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ) İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ 19731974 YILI GİRİŞLİLERDEN BİR GRUP DAYANIŞMA İLANLARINIZ İÇİN İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ İSTANBUL : 0212 343 72 74 ANKARA : 0312 442 30 50 İZMİR : 0232 441 12 20 Email : [email protected] Muammer Aksoy ve laiklik!.. Boğaziçi Üniversitesi ülkenin gündemine oturdu... Öğretim üyeleri ve öğrenciler AKP’li rektörü protesto ediyor... Kar, yağmur demeden eylemlerini sürdürüyor... Her gün Güney Kampus’ta bir araya gelen öğretim üyeleri cüppeleriyle rektörlük binasına sırtlarını dönüyor... Öğrenciler de hocalarının bu eylemine destek veriyor... Protestolar nedeniyle iktidarın hedefindeki Boğaziçi Üniversitesi’nde iki üniversite öğrencisi tutuklandı, ikisine de ev hapsi verildi. Soruşturmanın konusu, “Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilerin protestolar kapsamında açtığı sergide Kâbe fotoğrafının kullanıldığı resmin yere serilmesi...” Yargı muhabirimiz Seyhan Avşar soruşturmanın ayrıntılarını ve hukukçuların görüşlerini bugünkü haberinde okurlarımıza aktarıyor... Haberin ayrıntılarını manşetimizde ve iç sayfalarımızda okuyacaksınız... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Adalet Bakanı Gül’ün duyurduğu “Yargı Reformu” çalışmaları devam ederken can alıcı iki soruyu soralım: l İktidar temsilcilerinin öğrencilerle ilgili soruşturma daha başlatılmamışken verdikleri “en ağır cezayı alacaklar” şeklinde özetlenebilecek söylemleri hangi Yargı Reformu’na sığar? l Emniyet’te ifadeleri “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama” suçlamasıyla alınan öğrenciler hakkındaki suçlamanın savcılıkta “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme ve aşağılama” olarak değişmesinde Ankara’dan gelen mesajların etkisi oldu mu? Bu soruların yanıtlarını “hepimiz biliyoruz!..” Türkiye’de, ülkemizde en büyük sorun yargının siyasallaşmasıdır!.. AKP öncesi de böyleydi, şimdilerde yargıdaki tablo vahim bir hal almış durumda. Öğrenciler suçlu mu, suçsuz mu? Boğaziçili öğrenciler ifadelerinde kendilerine yönelik suçlamaları reddetmişler... HHH Suçlu ya da suçsuz kavramı artık ülkemizde “iktidar yandaşı mı, değil mi” kavramına dönüştü. AKP iktidarını eleştiriyorsanız her an yandaşlar tarafından ya da iktidar temsilcileri tarafından “terörist” ilan edilebilirsiniz!.. Tıpkı birkaç hafta önce Boğaziçili öğrencilerin “terörist ilan” edildiği gibi!.. Şimdi insan soramadan edemiyor... Hani bir tane bakanınız vardı... Bir gazeteciyle sohbet ediyordu... FETÖ’nün dinlemesine takılmışlardı... Sahi!.. Ne diyordu AKP’li Egemen Bağış: “Her cuma bir ayet sallıyorum, Bakara makara!..” Eyyy AKP’liler bunu söyleyen kişi Türkiye’yi temsil etsin diye Prag’a büyükelçi yapıldı, sesiniz çıktı mı?.. Tekirdağ’da Kâbe’nin resmedildiği pasta AKP’lilerin katılımıyla kesilip afiyetle yenilirken yine ses çıkarmadınız!.. HHH Dün, 31 yıl önce hain bir pusuyla katledilen Muammer Aksoy’u büyük bir özlemle andık... Aksoy ne diyordu: “Türkiye’nin ana davası, laikliktir. Laiklik ilkesinin kalkmış olduğu bir Türkiye, çağdaş uygarlık düzeyine kesinlikle ulaşamaz. Çünkü şeriatın yarısı ibadet ve inançla, öbür yarısı devlet düzeniyle ilgilidir. Bundan anlaşılır ki laiklikten ayrıldınız mı, çağdışı duruma düşmekten kurtulamazsınız. Dolayısıyla laiklik Türkiye’nin, Türk Devleti’nin yaşam sorunudur.” Muammer Aksoy’un bu sözlerinin ardından son sözümüz de muhalefet temsilcilerine... Kimse sizlerden “eğer ortada bir yanlış varsa ona sahip çıkmanızı” beklemiyor... “Laikliğe” sahip çıkın yeter!.. GENÇ MUHABIRLERIMIZ ÖDÜLE DOYMUYOR Muhabirlerimiz İlayda Kaya ve Leyla Kılıç, Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Eskişehir Tepebaşı Belediyesi tarafından Uğur Mumcu adına ortaklaşa verilen “Gençlik Araştırmaları” dalında ödüle layık görüldüler. Kaya ve Kılıç’ı kutluyor, nice manşetlere, nice ödüllere diyorum...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle