02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 27 OCAK 2021 ÇARŞAMBA HABER TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu 2 yıldır toplanamıyor AB ile parlamenter diplomasi unutuldu Avrupa Birliği (AB) liderlerinin aralık ayındaki zirvesinin ardından AB ile “yeni sayfa” açma arayışında olan Ankara, son dönemde yoğunlaştırdığı diplomatik temaslarına parlamenter diplomasiyi de eklemek istiyor. Bu kapsamda ilk aşamada TBMM’nin AB Parlamentosu (AP) ile ilişkilerinin temel mekanizması olan TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu’nun (KPK) yeniden toplanması gündeme gelecek. AP’nin son Türkiye Raporu’nda Türk tarafının tavrı nedeniyle toplanamadığını belirttiği TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu’nun yakın dönemde toplanması için ise henüz bir hazırlık bulunulmadığı öğrenildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, önceki gün TBMM Başkanı Mustafa Şentop’u ziyaret etmiş, ziyaretinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin son dönemde AB ile yoğunlaşan diplomasisine Meclis’in de destek vermesini istediklerini belirterek “AB ile ilişkilerde yüce Meclisimizle Avrupa Parlamentosu arasında mevcut mekanizmalar var, komisyonlar var. Onun dışında da her türlü temasın faydaları var. Ki Brüksel ziyaretinde gerek Raportör, gerek Dostluk Grubu başkanı gerekse Karma Parlamento Komisyonu başkanı gibi bizimle çalışan Avrupa Parlamentosu üyeleriyle de görüştüm. Bundan sonra düzenli temaslar olacak” ifadelerini kullanmıştı. 2 yıldır toplanamıyor Çavuşoğlu’nun ziyaretiyle yeniden gündeme gelen AnkaraBrüksel hattındaki parlamenter diplomasinin en önemli unsurunu oluşturan TürkiyeAB Karma ParlaÇavuşoğlu’nun Şentop’u ziyaretinin ardından 2 yıldan fazla süredir toplanamayan TürkiyeAB KPK’nin yeniden toplanması için bir çalışma başlatılması bekleniyor. KPK’nin 79. toplantısı için henüz somut bir hazırlık bulunmuyor. Yeni KPK toplantısı için öncelikle taraflar arasında toplantı gündemi ve zamanı konusunda bir temas kurulması bekleniyor. mento Komisyonu ise 2 yıldan fazla süredir toplanamıyor. Kuruluşu, TürkiyeAB ilişkilerine temel teşkil eden Ankara Anlaşması’na dayanan ve 1966’dan bu yana karşılıklı olarak TBMM ve AP içindeki KPK üyelerinin bir araya gelmesiyle yapılan toplantılar, son dönemde AP’nin Türkiye’ye yönelik tutumuna Ankara’nın tepkisi nedeniyle yapılamıyor. TürkiyeAB KPK’nin 78. toplantısı, 1920 Aralık 2018 tarihlerinde Ankara’da TBMM’de yapıldı. KPK’nin TBMM kanadı başkanlık divanı üyelerinin Ocak 2019’da Strazburg’a yaptığı ziyaretinde 79. KPK toplantısının hazırlıklarının görüşüldüğü açıklansa da 79. toplantı yapılamadı. Sonrasında Türkiye’deki siyasi gelişmelere AP’nin tepkileri ve ayrıca AP’den gelen Türkiye’yle müzakerelerin durdurulması yönündeki kararlarla birlikte AP ile ilişkilerde gerilim arttı. KPK TBMM kanadı başkanlık divanı üyeleri, 2020 başında da Strazburg’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve AP’de çeşitli görüşmeler yaptı, ancak bu süreçte KPK’nin yeni toplantısına yönelik bir açıklama yapılmadı. Mart ayından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının da etkisiyle yaşanan kapanmalarla KPK nezdinde video konferans yoluyla temaslar kurulsa da KPK’nin 79. toplantısına yönelik bir gelişme yaşanmadı. AP, Ankara’yı sorumlu tuttu AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un hazırladığı 2020 Türkiye Raporu’nda TürkiyeAB KPK’nin toplanmamasından Ankara sorumlu tutulmuş ve “Türkiye ve AB arasındaki karşılıklı güvenin yeniden tesisi için her seviyede iletişim ve diyalog geliştirilmelidir. Türk tarafının, TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu’nun yeniden işler hale getirmeyi sürekli ve gerekçesiz olarak reddetmesi, teessüfle karşılanmaktadır” denilmişti. l ANKARA ÖZ: AMAÇLARI DEMOKRASİ UMUDUNU YOK ETMEK Ankara’da 24 Mart 1978’de öldürülen Öz, kontrgerilla ile ilgili bir dava açmaya hazırlanıyordu. Öz, hazırladığı raporda şunları yazdı: “Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.” SAVCI ÖZ’Ü VURDULARBIR KONTRGERILLA CINAYETİ KITABI YAYINDA ‘Mahkeme, kapıcının tanıklığını görmezden geldi’ KAYHAN AYHAN Öğrencilere yönelik saldırılar, “karanlık” cinayetler, ve cinayetlere adı karışan ülkücülere gereken cezaları istediği için MHP’lilerin hedefi haline gelen Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, 24 Mart 1978 tarihinde aracının içinde kurşunlanarak öldürüldü. Gazeteci Berivan Tapan ile ülkenin ilk öldürülen savcısını anlattığı, “Savcı Doğan Öz’ü VurdularBir Kontrgerilla Cinayeti” kitabını konuştuk. n Savcı Öz’ü ölüme götüren süreç nasıl işledi? O dönem sağcı ve solcu öğrenciler arasında çok sayıda çatışma yaşandı. Bu olayların dosyaları da Doğan Öz’e geldi. Birçok savcı hedef haline gelmemek için bu davalardan bir şekilde kaçmanın yolunu bulurken, Doğan Öz cesaretle üzerine gitti. Cinayetlere adı karışan ülkücülere gereken cezaları istediği için MHP’lilerin hedefi haline geldi. Ülkücülerin katlettiği devrimci öğrenci Levent Özyörük ise baktığı son dosya oldu. Doğan Öz, saldır Tapan ganların kaçtığı ve ülkücülerin hâkim olduğu yurtta arama yapıp, cinayet silahını bulunca MHP milletvekili İhsan Kabadayı Meclis kürsüsünden tehditler savurdu. Doğan Öz, çok sayıda tehdit alan biri ama ilk kez meclis YENİ DAVA BAŞLATILMADI n Dava hangi aşamada? Dava şu anda durmuş vaziyette. Herhangi bir ilerleme sağlanamıyor. Davanın yeniden ele alınması talebiyle Öz ailesi tarafından dilekçe verildi, ancak ne kabulü ne de reddi yönünde hiçbir yanıt verilmedi. kürsüsünden bir milletvekili tarafından açık bir şekilde hedef gösterildi. Bu da saldırganların açık hedefi haline gelmesine neden oldu. n Doğan Öz’ün hazırladığı “Kontrgerilla Raporu” dikkate alınıp, işleme konulsaydı? Belki de 12 Eylül yaşanmayacaktı. Çünkü 12 Eylül’ün en büyük gerekçesi siyasi cinayetler ve katliamlardı. Halka ancak yeni bir yönetimle bu olayların önünün alınabileceği algısı yaratıldı. Oysa yapılması gereken derin devlet yapısıyla hesaplaşmaktı. Bugünden bakınca rapor ciddiye alınsaydı Uğur Mumcu da Hrant Dink de aramızda olacaktı. n Davanın en önemli tanığı belki de kapıcı Hayati Erdoğan. Mahkeme de mesleğinden dolayı Erdoğan’ın ifadelerinin güvenilir olup olmadığını sorguluyor. Bu açıdan da dava ilginçleşiyor... Evet, Doğan Öz cinayetinin nasıl gerçekleştiğini en iyi gören iki tanık var. Biri kapıcı Hayati Erdoğan, diğeri de ODTÜ’den Doç. Dr. Ziya Aktaş. Hayati Erdoğan, katil zanlısı İbrahim Çiftçi’yi hem Emniyet’te hem de duruşmalarda teşhis etmiş, Ziya Aktaş ise edememişti. Tapan, Doç. Dr. Ziya Aktaş’ın, Çiftçi’yi “teşhis edememesi” ile ilgili şunları dile getiriyor: “Cinayeti en iyi gören Ziya Aktaş; ‘Gözlüğümü takmamışım’ diyebiliyor mahkemede. Eşi de aynı şekilde çelişkili ifadeler veriyor. Aktaş ve eşi, dava sürerken apar topar burslu bir şekilde Amerika’ya gönderildi. Aktaş daha sonra Ecevit’in bakanlarından biri oldu. Çok tanıklı bir dava ama insanlar ifade vermeye korkuyor. Hayati Erdoğan da çok sayıda tehdit alıyor. Ama geri adım atmıyor. 170 kişi gösteriliyor, teşhis için ilden ile götürülüyor. Hayati Erdoğan, ‘Katili gördüm. Ancak ikizi varsa yanılabilirim’ diyor, o kadar emin yani. Ama Aktaş, ‘Çoluğum çocuğum var, beni azad edin’ diyor.” Buna karşın, Askeri Yargıtay, verilen idam kararını şu gerekçeyle bozuyor: “ODTÜ öğretim üyesi olan kültürlü bir tanık (Ziya Aktaş) sanığı teşhis edemezken bir kapıcının teşhis etmesi manidardır.” Mahkemenin, tanıkların mesleklerine göre aldığı bu tavır, o gün için de bugün için de kabul edilemez. 67 YIL ÖNCE KAPATILAN KÖY ENSTITÜSÜ MEZUNU HURIYE SARAÇ’IN HIKÂYESI ‘Babam Atatürk’e verdiği sözü tuttu’ Saraç ÇAĞATAN AKYOL Cumhuriyet dönemi aydınlanma hareketinin temel taşlarından biri olan Köy Enstitüleri, 67 yıl önce bugün, 27 Ocak 1954’te kapatıldı. Özgür, bağımsız ve laik Cumhuriyeti geliştirecek yurttaş yetiştirme projesi olan Köy Enstitülerinin son mezunlarından biri; öğretmen Huriye Saraç (88), aydınlanma yolcuğunu anlattı. Gözleri doluyor Saraç, 1933 yılında Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde 7 kardeşten üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Eskişehir’deki Çifteler Köy Enstitüleri’nde eğitim gördü, mezun olduktan sonra köyünün ilk kadın öğretmeni oldu. Bugün Köy Enstitülerinden bahsederken gözleri doluyor, sesi titriyor ve o günleri anlatırken heyecanlanıyor. Saraç’ın kendi yaşamını anlattığı 4 ciltlik Öğretmen Benisa isimli kitabı da bulunuyor. Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşamını sürdüren Saraç, pandemi nedeniyle evden çıkmadığını belirterek yazdığı kitabı, okullarda ve kütüphanelerde öğrencilere imzalamayı ve onlarla söyleşmeyi özlediğini söylüyor. n Köy Enstitülü olma serüveniniz nasıl başladı? Babam Ahmet Hayri Saraç, 1930’da Edirne’de askerliğini yaparken bir yandan da okuma yazma öğrenmektedir. Bir gün yine harfleri öğrenmeye çalışırken Atatürk gelir, babamın omzuna dokunur ve babam heyecanla ayağa kalkar. Atatürk, babama “Nerelisin yağız delikanlı” diye sorar. Babam “Afyonluyum paşam” diye yanıt verir. Evli olup olmadığını soran Atatürk’e, evli ve bir erkek çocuğu olduğunu söyler. “Kızın olursa okutacak mısın” sorusuna babam, “Evet, söz veriyorum” diyerek yanıt vermiş ve askerden dönünce ben doğmuşum. Adımı “Cumhuriyet” koymak istemiş fakat köyde telaffuzu zor olacağı için nüfus memuru, Cumhuriyet kelimesinin içindeki “Huriye” ismini koymasını teklif etmiş. Teklifi kabul eden babam, askerde Atatürk’e söz verdiği gibi beni okula gönderdi. Köy Enstitülü olma hikâyem böyle başladı. Atatürk’ün öldüğünü duyunca babamla birlikte çok ağlamıştık... Kendimiz diktik n Köy Enstitülerinin önemi neydi ve sizin için ne anlam ifade ediyordu? Bütün köylerdeki çocukların alınarak yetiştirildiği bir okuldu. Önemli olan okumayı, yazmayı öğretmeye köylerden başlatmaktı. Köylerin kalkınması için önemli bir adımdı. Sadece okumadan ve yazmadan da ibaret değildi işimiz. Erkeklerin inşaat dersleri, bizim de dikiş dersimiz vardı. Okuldaki dikiş makinesiyle dikiş yapmayı öğreniyorduk. Yataklarımızı, yorganlarımızı, çarşaflarımızı hep kendimiz diktik. Ziraat dersimiz vardı. Tarlaları sürerdik. Koyunların, ineklerin bakımını yapıyorduk. Kısacası her işimizi kendimiz yapıyorduk. Köy Enstitülerinde her işi kendimiz yapmayı öğrenmiştik. Köy Enstitüleri öğrencileri olarak hepimiz çok çocuklu bir aile gibiydik. Biz de mezun olduktan sonra köylere eğitim vermeye gönderildik. Tarla sürdüm n Köy Enstitüleri’nin öğretmenliğinize nasıl katkısı oldu? Köy Enstitülerinden mezun olduğumuzda teknik olarak her şeyi biliyorduk. Dikiş biliyorduk, tarla sürüyorduk, inek sağıyorduk... Bunların hiçbirini rastgele öğrenmedik. Öğretmen olunca gittiğim köyde, köylüyle beraber tarla da sürdüm, doğum yaptıracak hemşire yoktu, ebelik de yaptım. Türkiye’de öğretmen olarak bir süre çalıştıktan sonra oğlumu da alıp yurtdışına, Belçika’ya gitmeye karar verdim. Temizlik işçisi olarak çalıştım ilk başlarda. Ardından Hollanda’ya geçerek orada Türk öğrencilere, öğretmenlik yaptım. Köy Enstitülerinden öğrendiğim her şey bana her yerde yetti ve yardımcı oldu. ‘TOPRAK AĞALARI YÜZÜNDEN KAPATILDI’ n Siz Köy Enstitülerinin son mezunlarından birisiniz. Sizce Köy Enstitüleri neden kapatıldı? Köy Enstitülerinin çevresinde toprakları bulunan ağalar, enstitülerin olduğu alandan da kendilerine toprak armağan ettiler. Türkiye’nin kalkınmasının temeli topraktır. Bize de enstitülerde toprak işlemeyi öğrettiler. Toprak ağaları da Köy Enstitülerinin bulundukları yerlere gözlerini dikince enstitüler kapatılmak zorunda kalındı. 8 YIL SONRA ULUCAN İÇİN İÇİN RESMİ GAZETE’YE İLAN VERDİ Sayıştay ‘üniversiteyi zarara uğratan’ eski AKP’liyi arıyor Sayıştay 2014 yılı denetim raporuna göre, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 6 milyon 842 bin 889 lira 67 kuruş zarar tespit edildi. Zarara ilişkin Akdeniz Üniversitesi Hastanesi harcama yetkilisi Hasan Basri Ulucan’ın ifadesini 8 yıl sonra almak isteyen Sayıştay, Ulucan’ı adresinde bulamadı. Zarar nedeniyle Resmi Gazete ilanıyla aranan memur Ulucan’ın 2014 yerel seçimleri öncesinde Çorum’un İskilip ilçesinde AKP’den belediye başkanlığı için aday adayı olduğu ortaya çıktı. 2014 seçimleri öncesinde yerel haber sitelerinde yer alan bilgiye göre “AKP’den aday adayı olmak bile benim için bir şereftir. Görev verilmesi halinde marka olan İskilip’i uluslararası arenaya taşımayı hedefliyorum” dediği öğrenildi. Ayrıca Ulucan’ın Akdeniz Üniversitesi’ndeki görevinin ardından Gazi Üniversitesi’nde de görev aldığı ve Sayıştay’ın bu üniversite soruşturması kapsamında da Ulucan’ı ifadeye çağırdığı belirlendi. Sayıştay’ın 28 Eylül 2019 tarihli Resmi Gazete ilanında ifadeye çağırılan 30 kişi arasında ismi yer alan Ulucan’ın 2017 yılında yaşanan bir başka olaya ilişkin de açılan soruşturmada 15 gün içinde ifade vermesi istendiği kaydedildi. l ANKA KAYMAKAMLIK EVİ TAKASI MECLİS GÜNDEMİNDE: Verilen, alınandan daha mı değerli? İYİ Parti Antalya Milletvekili Feridun Bahşi, Antalya Kaş’taki kaymakamlık evi ve 6 dairelik lojmanın, iki lüks villa ile takas edilmesini Meclis gündemine taşıdı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Bahşi, önergesinde, mülkiyeti Antalya Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’na (YİKOB) ait olan ve Kaş kaymakamının kullandığı kaymakam evi ile 6 daireden oluşan 3 katlı lojman binasının, ekonomik ömrünü tamamladığı gerekçesiyle takas edilmesinin kararlaştırıldığını belirtti. Kararın ardından söz konusu konut ve lojmanın, Kaş’ın Çukurbağ Yarımadası’nda yer alan 2 adet lüks villa ile takas yapıldığını aktaran Bahşi, Soylu’ya özetle şu soruları yöneltti: 4 milyonluk fark “Kaymakamlık konutu ve lojmanları için biçilen değerin 8 milyon 69 bin 973 lira 75 kuruş olduğu; takas edilen 2 adet villa ve arazisi için 6 milyon 807 bin 410 lira değer biçildiği doğru mu? Takas işleminin gerçekleştiği 21 Ağustos’tan 2 hafta önce Kaşlı bir iş insanı tarafından noter kanalıyla kaymakam evi ve lojmanlar için 12 milyon lira teklif edildiği doğru mu? 12 milyon lira teklif eden iş insanının bir süre sonra yine noter kanalıyla teklifini geri çekmesinin sebebi nedir? Teklif edilen değer ile satın alınan değer arasındaki yaklaşık 4 milyon lira farktan dolayı kamunun zarar etmesini nasıl karşılıyorsunuz?” l ANKARA/Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle