07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ [email protected] 11 12 OCAK 2021 SALI TÜİK’e göre işsizlik oranı yüzde 12.7. DİSKAR ise geniş tanımlı veriyi hatırlattı Gerçek oran yüzde 27 Ekim 2020’de geçen yılın aynı ayına kıyasla dar tanımlı işsiz sayısı 4.4 milyondan 4 milyona düşerken, geniş tanımlı işsiz sayısı ise 7.3 milyondan 9.7 milyon kişiye çıktı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Covid19 salgını sonrası gündeme gelen işten çıkarma yasağı sonrası daha çok tartışma konusu olan işsizlik verilerini, bu kez Ekim 2020 dönemi için açıkladı. Dün açıklanan “İşgücü İstatistikleri, Ekim 2020” raporuna göre, Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2020 Ekim döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 391 bin kişi azalarak 4 milyon 5 bin kişi oldu. “Dar tanımlı” olarak kabul edilen işsizlik oranı da 0.7 puanlık azalışla yüzde 12.7 oldu. Tarım dışı işsizlik oranı da 0.9 puanlık azalışla yüzde 14.8 oldu. Covid19 da etkili Buna karşın DİSK Araştırma Merkezi (DİSKAR) tarafından hazırlanan ve dar tanımlı işsizliğe ilave olarak “ümitsiz işsiz, çalışmaya hazır olan, mevsimlik işlerde çalışan ve zamana bağlı eksik istihdam”ı kapsayan geGENÇLERDE YÜZDE 24.9 TÜİK’in verilerine göre, gençler (1524 yaş) arasındaki işsizlik oranı Ekim 2020’de yüzde 24.9 oldu. Bu oran Ekim 2019’da yüzde 25.3’tü. Oran erkeklerde yüzde 21.6’dan yüzde 21.8’e çıkarken, kadınlarda yüzde 31.8’den yüzde 30.7’ye geriledi. TÜİK verileri üzerinden farklı bir hesaplama yapan Genç İşsizlik Platformu ise şu noktaya dikkat çekti: “1534 yaş arası genç işsiz sayısı 2 milyon 426 bin kişi. Finansal istikrarsızlıkla başlayan ve Nisan 2018’den itibaren etkisi belirginleşen ekonomik kriz sürecinden itibaren genç çalışan sayısı 1 milyon 73 bin kişi azaldı.” niş tanımlı işsizlik oranının yüzde 20.9’dan yüzde 27, işsiz sayısı da 7 milyon 302 binden 9 milyon 681 bin kişiye yükseldiğini açıkladı. DİSKAR ayrıca salgın başladığında bu yana Uluslararası Çalışma Örgütü’nün yöntemiyle Covid19’un çalışma hayatına etkilerini de hesaplıyor. Buna göre “revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik ve iş kaybı sayısı” Ekim 2020’de 10 milyon 681 bine ulaştı. Oran da yüzde 29.8’e yükseldi. Türkiye’deki çalışma hayatında özellikle 2018’in ikinci yarısından bu yana, inişler ve çıkışlar olsa da hem işgücü hem istihdamda önemli azalışlar görülüyor. Bu Ekim 2020’de de sürdü. TÜİK’in verilerine göre istihdam edilenlerin sayısı Ekim 2020’de, bir önceki yılın aynı dönemine göre 896 bin kişi azalarak 27 milyon 447 bin kişi, istihdam oranı ise 2.3 puanlık azalışla yüzde 43.6 oldu. İşgücü ise 1 milyon 288 bin kişi azalarak 31 milyon 452 bin kişi, işgücüne katılma oranı 3 puanlık azalışla yüzde 50 oldu. Bu durum Türkiye ekonomisinin yeni iş alanı açmak için yatırımlarda ve istihdam yaratmada çok yetersiz kaldığını ortaya koyuyor. 1.5 milyon ümitsiz Yine TÜİK verilerine göre, Ekim 2019’dan Ekim 2020’ye işgücüne dahil olmayan kişiler arasında yer alan “iş aramayıp çalışmalar hazır olanlar”ın sayısı 2 milyon 175 bin kişiden 4 milyon 348 bini kişiye çıkarken, bunlar arasında özellikle öne çıkan “iş bulma ümidi olmayanlar”ın sayısı 668 bin kişiden 1 milyon 511 bin kişiye yükseldi. İşgücüne dahil olmayan toplam kişi sayısı da 29 milyondan 31.5 milyona çıktı. l Ekonomi Servisi Borçlananların oranı bir ayda yaklaşık 3 puan arttı İstanbul’un yarısı geçinemiyor Pandeminin derinleştirdiği ekonomik kriz, yurttaşı yoksullaştırmaya devam ediyor. İBB İstanbul İstatistik Ofisi’nin hazırladığı “İstanbul Barometresi Aralık 2020 Raporu”, kentte yaşayanların artan borçlar altında ezildiğini; kredi kartı borcunun ancak asgarisini ödeyebildiklerini; geçinecek kazancı dahi sağlayamadıklarını ve işsizlik korkusu içinde olduklarını ortaya koydu. Halihazırda işsiz olanlar ise iş bulma konusunda oldukça umutsuz. 827 vatandaş ile telefon üzerinden görüşerek hazırlanan ve şehir halkının ev içi gündemi, ekonomik şatları ve duygu durumu gibi konulara odaklanan araştırmanın üçüncüsünde, şu sonuçlar dikkat çekti: Borçlananlar arttı n Yurttaşın yüzde 56.5’i geçinecek kazancı sağlayamadığını söyledi. n Çalışanların yüzde 27.3’ü işten çıkarılma korkusu yaşarken, iş arayanların yüzde 69.1’i ise yakın bir zamanda iş bulamayacağına inanıyor. n Kendi ekonomisinin yakın dönemde kötüleşeceğini düşünenlerin oranı yüzde 50. n Katılımcıların sadece yüzde 3.8’i, bu ay birikim yapabildiğini ifade etti. n Raporda, kasım ayına göre aralıkta borç alma ve verme oranın da arttığı gözlemlendi. Sadece bir ay içinde borçlananların oranı neredeyse 3 puan arttı. Buna göre, ekim ayında borç alma oranı yüzde 44 iken, aralıkta yüzde 46.6’ya yükseldi. Borç verenler ise yüzde 3.2’den yüzde 5.5’e çıktı. n Katılımcıların yüzde 31.3’ü kredi kartı borcunun tamamını ödeyemediğini, yüzde 42’si ise asgari tutarı ödediğini belirtti. n Yüzde 71’i, 1000 TL tutarında; yüzde 85.3’ü de 5 bin TL tutarında beklenmedik acil bir harcamayı kendi imkânları ile karşılayamayacağını belirtti. l Ekonomi Servisi / İç Politika PİYASALAR KARIŞIK Dolar 7.50’nin üstüne bakıyor Mali piyasalar dün hem ekonomik hem siyasi haber akışlarına bağlı olarak hareketli bir gün geçirdi. Dolar/TL geçen hafta Ağustos 2020 sonundan beri en düşük seviyelerine geriledikten sonra dolardaki küresel değer kazancının da ardından dün güne 7.38’den itibaren sert yükselişle başladı. Bu yükseliş öğleden sonra 7.5370 liraya kadar çıktı. Borsa İstanbul ise 1557 puanı gördükten sonra 1522 puana kadar çekildi. l Ekonomi Servisi 1.25 TL’YE ININCE... Ekmek değil, karnabahar kuyruğu Kayseri’de zincir marketlerde fiyatı 5 TL’ye kadar çıkan karnabaharın 1.25 TL’den satılması üzerine onlarca metrelik kuyruk oluştu. Vatandaşlar, kamyon arkasında satılan karnabahardan satın almak için dakikalarca bekledi. Kuyrukta bekleyenler için sık sık sosyal mesafeye uyulması çağrısında bulunuldu. Görüntüleri HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu sosyal medya hesabından paylaştı. Gergerlioğlu, Kayseri’nin Melikgazi ilçesine bağlı İldem Mahallesi’ndeki karnabahar kuyduğu ile ilgili paylaşımında şu ifadeleri kullandı: “1.25 TL’den satılan karnabahar kuyruğu... Rahmetli Ecevit’e laf söyleyenler utanır mı? Hiç sanmıyorum. Bin bir surat olanlarda utanma duygusu olmaz...” l Ekonomi Servisi Kasım ayında ödemeler dengesi 4 milyar 63 milyon dolar açık verdi CARI AÇIK UÇUŞA GEÇTI Türkiye’nin üretimdeki dışa (ithalat) bağımlılığı, ekonomideki kötü yönetimin uluslararası yatırımcıyı kaçırması ve özellikle küresel koronavirüs salgınının turizm gelirlerine vurduğu büyük darbe, Merkez Bankası’nın açıkladığı ödemeler dengesi bilançosunu sarsmaya devam ediyor. Bu bilançoya göre 2019 yılı kasım ayında 15 milyon dolar olan cari açık Kasım 2020’de 4 milyar 63 milyon dolara çıktı. Geçen yılın ilk 11 ayında 9 milyar 602 milyon dolar fazla veren cari denge ise 2020’nin aynı döneminde 35 milyar 249 milyon dolar açığa ulaştı. Böylece Kasım 2020 sonu itibarıyla son bir yıllık cari açık da 37 milyar 974 milyon dolara ulaştı. Bu rakam Ekim 2020 sonunda 33 milyar 926 milyon dolardı. Bu sonuçlara göre, son açıklanan yeni ekonomi programındaki (YEP) 24.4 milyar dolarlık 2020 sonu cari açık gerçekleşme tahmini de tümüyle yalan oldu. Öte yandan yine Merkez Bankası verilerine göre kaynağı belirsiz para giriş çıkışını gösteren net hata ve noksan hesabı geçen yılın ilk 11 ayında 2.9 milyar lira açık verdi. Bu açık geçen yılın aynı döneminde 7.6 milyar dolardı. Kasım 2020’de ise 3 milyar dolar fazla oluştu. l Ekonomi Servisi İHRACATÇI VE ITHALATÇI, FIYATLARDA ISTIKRAR TALEP EDIYOR Dış ticarette konteynır sıkıntısı Enerjide tedarik riski Ernst & Young (EY) Türkiye Şirket Ortağı ve Enerji Sektörü Lideri Erkan Baykuş, 2021’de enerji sektörünün sorunlarının başında termal kaynaklı santralların geldiğini söyledi. Baykuş, “İşletmedeki yerli linyit santrallarının büyük bölümü, yetersiz rezervler, geciken rehabilitasyon yatırımları nedeniyle ekonomik ömürlerinin sonuna yaklaşmaları ve emisyon sınırlarına uyma konusundaki problemleri sebebiyle zorluk çekiyorlar” dedi. Yapım aşamasındaki yenilenebilir kaynaklı santrallarının ise 2021’de lojistik ve tedarik zincirlerindeki kırılmalar gibi problemlerle karşılaşmalarının risk oluşturduğunu dile getiren Baykuş, şöyle devam etti: “Bu ve diğer sebeplerle devreye girmeleri geciken ve YEKDEM teşviklerinden yararlanamama riskleri olan özellikle küçük yenilenebilir enerji yatırımlarına destek olunmasının önemli olacağını düşünüyoruz.” l Ekonomi Servisi TOBB Başkan Yardımcısı ve İMEAK Deniz Ticaret Odası Başkanı Tamer Kıran, pandemi sürecinde ihracatçı ve ithalatçıların konteynır fiyatlarındaki istikrarsızlık ve yüksek bedellerden şikâyetçi olduklarını söyledi. Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) her hafta sonu görüntülü platformda düzenlediği “Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor” etkinliğine katılan Kıran, “Bundan sonra bu alanda daha istikrarlı bir fiyat beklentisi olacak” diye konuştu. ‘Göç Bakanlığı kurulmalı’ Diğer yandan, hem Türkiye’de hem dünyada denizcilik sektörünün iyi bir sınav verdiğini kaydeden Kıran, şöyle devam etti: “Bu sektör gemi taşımacılığından sigortaya, limancılıktan kruvazör turizmine kadar 10’un üzerinde alt sektörden oluşuyor. Pandemiyle konteynır taşımacılığında hareketlilik yaşanırken, kruvazör turizminde tüm işler durdu. Sektörün geneline böyle bakmak lazım” dedi. Etkinliğe, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hikmet Çinçin de katıldı. Sınırda 10 yıldır süren çatışmaların şehri nasıl geride bıraktığına değinen Çinçin, şunları söyledi: “2010’da havaalanına kavuşmuş, sınırında Suriye’ye vizesiz geçişlerin yaşandığı bir Hatay vardı. Herkes Arapİsrail barışını konuşuyordu. Biz de Hatay’dan Tel Aviv’e otobanla ulaşacağımız, ticaretimizi bu çerçevede geliştireceğimiz bir hayale kapılmıştık. Ancak çatışmaların başlamasıyla Türkiye çok kısa sürede 4 milyon sığınmacıya kucak açmak zorunda kaldı. Bu sığınmacıların 400 bini Hatay’a yerleşti. Bir anda aldığımız göç, altyapımızı ve sosyoekonomik durumumuzu altüst etti. Türkiye’nin en kısa sürede Göç ve Entegrasyon Bakanlığı kurması ve tek elden otoriteyle bu yöndeki sorunların çözümünde hızlı hareket etmesini gerekiyor.” l Ekonomi Servisi Boğaziçi üzerinden bitmeyen siyasal rant kavgası.. Boğaziçi Üniversitesi’nin bugünkü kütüphanesinin içinde, tarihi arşivlerin hangi ölçeklerde korunduğu, korunabildiğine ilişkin yeterince bilgi sahibi değilim. Ancak Osmanlı İmparatorluğu sürecinde de Amerika’nın emperyal çıkarları, siyasi hesapları üzerinden özdeşleştirilmiş çok önemli belgelerin pek çok örneğinin dönemlerin tarihine ilişkin kitaplara, yayınlara da yansıdığı bilinmektedir. Amerika’nın dünyanın pek çok kritik bölgesinde açılmış kolejleri eliyle, dönem siyasetinin yönetilmesi, etkinlikleri arasındaki bağ, kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık, belgelerle kanıtlıdır. Balkanlar’da Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasında isyanlarda belirleyici rolü bugünün ölçülerinde tarihe yazılmış olarak kalsa da Abdülhamit döneminde yapılmış Ortadoğu haritası içindeki toprak dağılımının, Amerika’nın 12 Eylül’ü, uçak travması sonrası, Ortadoğu paylaşımı için öngördüğü stratejik ortaklık projesi ile uyumu çok çarpıcıdır. Irak işgali ile başlayan 2002 sonrası süreçte, tezkere ile verilmiş sözlerin oylamada çıkmamasına, Güneydoğu topraklarımız üzerinde verilmesi öngörülmüş Amerikan üslerinden Irak işgalinin gerçekleştirilememesine şükretmemiz, Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına geçirilen çuvalı bir daha değerlendirmemizde sayısız yararlar olmalı değil mi? Yakın tarihimizden unutturulmak istenenlerin anımsatılmasına duyulan derin öfkenin yorumlanmasını vicdanlarınıza bırakalım. 1070’li yılların çok sınırlı olumlu adımlarından biri sayılabilecek, Boğaziçi Üniversitesi’nin kuruluşu sonrası yaşananlara geçmeyi seçelim. Boğaziçi benzeri kolej kökenli ya da Osmanlı dönemlerinden de üniversite olan, eğitimde gerçekten gelenekleri, bilim içerik ve değerleriyle kaliteli eğitim, gelenek, bilim insanı kadroları, kütüphaneleri, laboratuvarlarıyla, arkadan gelecek bilimsel kadro elemanlarını, öğrencilerini, tüm profesyonel çalışan kadrolarını yetiştirebilen, kimlik, kültür, gelenek yaratabilmiş yükseköğretim kurumlarımızın tümü için geçerli bir durum.. HHH Ülkemizin en yaşamsal sorunlarının başını çeken bilimsel gelişmede, üniversel eğitimde, 1970’ler sonrası dikkat çekici boyutlara varan kalitede dibe çekilme süreçlerinde, 2002 sonrası çoğalma adına, yükseköğrenimin çoğunluğu için kaliteyi, başarılı teknik uzmanlıkların da altına indirebilme anlamına gelen uçurum, geriye çektirme sonrası yaşadıklarımız üzerinden biraz düşünelim. 1968, hele de “Bizim 68’lilerin” içtenlikli “üniversite reformu” arayışlarında direnmeleri karşısında, sağ projelerin çetin ceviz dönemin lideri Demirel bile insafa gelmiş, üniversite senatoları ile reform için destek veren inançlı bilim kadrolarının da katkılarıyla öğrenci direngenliğinde oluşturulan üniversitelerde reform uzlaşmaları, “beyaz kitapların” içeriklerine saygı duyulması uzlaşmalarında buluşmuşlardı. Boğaziçi’nde, tıpkı İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Ortadoğu, Ankara üniversiteleri, sonradan hızla ön saflara çıkan Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Bursa Uludağ, Malatya, Adana.. olduğu gibi birçok anlamlı gelenek oluşturan devlet üniversitelerimiz çoğalmıştı. Evet, demokratik üniversite yaratma konusunda 12 Eylül tırpan, YÖK’ten gelen yüze göze bulaştırılmış pek çok uygulama, rektör atamalarından, siyasal rant, ele geçirme kavgalarından yansıyan doz farkıyla da olsa siyasal rant kavgaları hiç sona ermedi. Ama düzeltme adına, cumhurbaşkanına verilen yeni yetkilerle, işleri düzeltmek hak götüre, suyunun suyunun çıkarılmasına da olanak tanındı.. Önce Gülen cemaati ortaklığı ile sürdürülen ortaklık içinde, üniversitelere girişte değil sadece, pek çok kamu kurumuna eleman alınışında da sınav hırsızlıkları meşrulaştırıldı. Akıl almaz yanına kalan sonuçlarla yüzleşilirken, kalitede dibe vurulmasını getiren yeni üniversiteler oluşumları patlaması da yaşandı. Sonrasında 15 Temmuz ile FETÖ operasyonunun yaşanmasının dersinin alınması beklenirken, gelen düzenlemenin cumhurbaşkanına tanıdığı, bilimle çelişkili daha da ucu açık yetkiler akıl izan alıcı gibi değil. Üstüne üstlük partili olmayı tanımış dünyada bir eşi benzeri olmayan başkanlık yetkileri söz konusu iken.. Zavallı adı üniversite bilim kadroları dudak uçuklatacak ölçeklerde açık, uzmanlık alanları için utandırıcı bilgi yetersizliğinde, istenemeyecek, iş bulamayacak ölçeklerde yarı cahil diploma veren kurumlarımız. Hiç değilse hâlâ bilim yuvası, kurumu olma geleneğini koruyabilmiş üniversitelerimizi kurtarabilseydik. Gelecekte, hem de içtenlikli, iyi niyetli olunursa üniversitelerin toparlanmasında işe yarayabilecek olanlarını koruyabilsek.. Gözü kara siyasal rant kavgasına son verecek aklı devşirebilsek?..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle