09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 29 EYLÜL 2020 SALI SİGORTA Üretim hayatdışında yüzde 17, hayatta yüzde 64 arttı Tarım sektörü için yeni asistans paketi MetLife Emeklilik ve Hayat’ın, DenizBank aracılığıyla “Çiftçim Güvende Ferdi Kaza Sigortası” alan tarım segmenti müşterilerine sunduğu “Dört Dörtlük Asistans” paketini, çiftçilerin ihtiyaç duyduğu hizmetlerle zenginleştirdiği açıklandı. Pakete akaryakıt alım avantajının da eklendiğini anlatan genel müdür Deniz Yurtseven, şöyle devam etti: “Üretimin ve tarımın öneminin arttığı bugünlerde çiftçilerimize kapsamlı ürünler ve destek paketleri ile hizmet vermeyi ve onların her daim yanlarında olmayı önemsiyoruz. Taleplerini bildirmeleri halinde, cep telefonlarına SMS ile gönderilen avantaj kodu ile anlaşmalı akaryakıt istasyonlarından akaryakıt alım ihtiyaçlarını avantajlı olarak karşılayabiliyorlar.” Deniz Yurtseven Bursalılar en fazla DASK’ı tercih ediyor Generali Sigorta, Türkiye çapında gerçekleştirdiği sigortacılık haritası uygulamasını Bursa için de düzenledi. DASK ve kasko öne çıktı. Şirketin verilerine göre, Bursalıların en çok tercih ettiği sigortacılık ürün ve hizmeti yüzde 54’lük oranla zorunlu deprem sigortası (DASK) olurken, ikinci sırada yüzde 23 ile kasko sigortası yer aldı. Bursalıların online ve acente kanalı üzerinden sigortacılık ürünlerini alma yüzdelerine göz atıldığında, yüzde 30 kadın ve yüzde 70 erkek dağılımı istatistiklere yansıdı. Bu kapsamda Bursa’da sigorta hizmeti alanların yüzde 73’ü, 3565 yaş aralığındaki bireylerden oluşurken genel yaş ortalaması 48 olarak gözlemlendi. Prim üretimi 8 ayda 50 milyar TL’yi aştı Salgına rağmen sigorta sektörü hareketli. Hayatdışı yeniden öne çıkarken bireysel kredilerdeki sınırlama hayat branşını yavaşlatıyor. Covid19 kısıtlamaları ve salgının ekonomik etkilerine rağmen sigorta sektörü, özellikle sağlık ve hayat branşları sayesinde iyi performans gösteriyor. Türkiye Sigorta Birliği’ne (TSB) göre, toplam prim üretimi ilk 8 ayda geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 23.8 artışla 53.3 milyar TL oldu. Üretim hayatdışı branşında yüzde 17 artışla 43.1 milyar TL, hayat branşında ise yüzde 64.3 artışla 10.2 milyar TL oldu. Böylece geçen yılın aynı dönemine kıyasla prim üretimde hayatdışının payı yüzde 85.6’dan yüzde 80.8’e düşerken, hayatın payı yüzde 14.4’ten yüzde 19.2’ye çıktı. Mesleki sorumluluk Hayat payının artmasında, ekonomiyi canlandırmak için kredilerin teşvik edilmesi etkili oldu. Kredi bağımlısı hayat branşında prim üretimi aylık bazda haziranda yüzde 158, temmuzda yüzde 115 arttı. Ama ekonomik dengeyi yeniden İlk 8 ayda artış, en çok primin üretildiği zorunlu trafikte yüzde 10.3 (12.5 milyar TL), kaskoda yüzde 9.1 (6.4 milyar TL) oldu. kurmak için kredilerin farklı yollarla kısılması, ağustos ayında hayat prim üretimindeki artışı yüzde 45’e düşürdü. Hayatdışı branşlarda ise özellikle haziran ayıyla birlikte hareketlilik çoğaldı. Prim haziranda yüzde 36, temmuzda yüzde 28 ve ağustosta yüzde 20.5 arttı. İlk 8 aya alt branşlar açısından bakarsak, salgının etkisiyle prim tamamlayıcı sağlıkta yüzde 55, acil sağlıkta yüzde 139 arttı. Yine, prim hacmi olarak öne çıkan branşlarda artış; mesleki sorumlulukta yüzde 57, ihtiyari depremde yüzde 30, nakliyatta yüzde 22 oldu. ‘Türkiye’ listelerde Öte yandan sektördeki kamu şirketlerinin birleştirilmesi sonrası, yeni kurulan Türkiye Sigorta ile Türkiye Hayat ve Emeklilik, TSB verilerinde yerini aldı. Bu kapsamda, ilk 8 ayda hayatdışı branşta Türkiye Sigorta’nın payı yüzde 13.4, Türkiye Hayat ve Emeklilik’in payı yüzde 0.33 olarak açıklandı. Hayat branşında ise Türkiye Hayat ve Emeklilik’in payı yüzde 30.06 oldu. NN HAYAT’I ANNA GRZELONSKA YÖNETECEK Anna Grzelonska, NN Hayat ve Emeklilik’in yeni genel müdürü oldu. Halen NN Romanya Genel Müdürü olan Grzelonska, yeni görevine 1 Aralık’ta başlayacak. Açıklamaya göre Grzelonska, sektör hakkında derin bir bilgi birikiminin yanında, değişimi yönlendirmek, insanlar arasındaki ilişkiyi güçlendirmek ve belirlenen stratejileri uygulamak konusunda deneyim sahibi. 2008’de NN ailesine katılan Grzelonska’nın, yeni görevinde şirketin rekabet gücünü artırarak büyümesini güçlendirmek için çalışacağı vurgulandı. ALLIANZ TÜRKİYE Uluslararası işbirliği çağrısına imza verdi Allianz Türkiye, Birleşmiş Milletler’in 75. yıldönümü kapsamında UN Global Compact tarafından başlatılan “Yenilenen Küresel İşbirliği için CEO Bildirisi”nin imzacısı oldu. Bildiriye imza atan Allianz Türkiye Üst Yöneticisi (CEO) Tolga Gürkan, Birleşmiş Milletler’e ve kapsayıcı çok taraflılığa desteğini beyan etti. Konuyla ilgili değerlendirme yapan Tolga Gürkan, şunları vurguladı: “Tüm dünya Covid19 pandemisiyle birlikte yepyeni bir düzene uyandı. Değişen koşullara uyum sağlayabilmek adına işbirliği için tüm sınırları kaldırmalıyız. Gezegenimizin ve insanlığın iyiliği için özgün, cesur liderliğe ve küresel işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. UN Global Compact’in imzacısı olarak biz de kapsayıcı çok taraflılığın tüm dünyada yankılanacağının sözünü veren bu bildiriye imza atarak destek vereceğimizi taahhüt ediyoruz.” Tolga Gürkan SEÇİM SENİN! Türk Nippon Sigorta Tamamlayıcı Sağlık Sigortasında bulunan ayakta tedavi seçenekleri ve sadece yatarak alternatifi ile %15’e varan indirim avantajını sakın kaçırmayın! SWISS RE RAPORU Biyoçeşitlilik azalıyor ekosistem risk altında Reasürans devi Swiss Re’nin yeni bir raporuna göre, dünya çapındaki ülkelerin beşte biri, biyolojik çeşitlilikteki düşüş nedeniyle ekosistem çökmesi riski altında. Biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetleri (Biodiversity and ecosystem services BES), toplulukların ve ekonomilerin istikrarı için hayati önem taşıyan gıda temini, su güvenliği ve hava kalitesi gibi gereksinimleri içeriyor. Swiss Re’ye göre, küresel GSYİH’nin yüzde 55’i (41.7 trilyon ABD Doları) iyi işleyen BES’e bağlı. Bununla birlikte, şirketin ilgili araştırmasına göre, küresel olarak ülkelerin yüzde 20’sinin biyoçeşitlilikteki düşüş nedeniyle ekosistemlerinin çökme riski bulunuyor. Güven oluşmadan piyasalar durulmaz Hükümet, piyasalarda normalleşme adımlarına devam etse de kurlardaki yukarı seyir devam ediyor. Dünkü yüksek kur artışı AzerbaycanErmenistan arasında başlayan sıcak çatışma ve Türkiye’nin taraf olmasına bağlandı. Bu olay etkili olabilir ama asıl nedenin piyasalardaki güvensizliğin giderilememesi olduğunu düşünüyorum. 2 puanlık faiz artışı ve swap’lardaki kısıtın yumuşatılması ardından, piyasa aktif rasyosunun da yumuşatılmasını istemişti. Bankaları kredi vermeye zorlayan aktif rasyosu, dün BDDK kararıyla mevduat bankaları için yüzde 90’a, yatırım bankaları için yüzde 70’e indirildi. Bunun normalleşme adına atılan bir adım daha olduğu söylenmesine rağmen, dün piyasalarda özellikle kurlarda önemli artışlar yaşandı. Dün öğleden sonra dolar kuru 7.8 TL’ye, Avro kuru ise 9.1 TL’ye kadar dayanmıştı. Dolarda bir günlük değer artışı yüzde 1.7’ye, küresel piyasalarda değer kazancına bağlı olarak Avro’daki artış neredeyse yüzde 2’ye kadar çıktı. Artışın çok yüksek olduğu, geri dönüş yaşanabileceği kesin ama kesin olan başka bir şey de kurlardaki yönün hâlâ yukarı yönlü olduğu. AzerbaycanErmenistan arasındaki sıcak çatışma, Türkiye’nin Rusya’nın da karşısında olacağı çatışmaya aktif katılma ihtimalinin jeostratejik riski artırdığı ortada. Ancak bu kadar yüksek oranlı artışların sadece bu çatışma ile açıklanması biraz yetersiz kalıyor. 2 puanlık faiz artışından sonra dediğimiz gibi, hâlâ Merkez Bankası’nın politika faizi enflasyon oranlarının çok altında ve enflasyondaki yukarı gidiş trendi devam ediyor. Dolayısıyla 2 puanlık faiz artışının yetersiz kaldığı çok açık gözüküyor. Kaldı ki, bu faiz artışı zaten artmış olan bankaların mevduat ve kredi faiz oranlarında önemli bir değişiklik yaratmadı. Piyasalarda aktif rasyosunun yumuşatılması genellikle sevinçle karşılandı ve bunun devam edeceği beklentisi oluştu. Piyasa uzmanları, tüm bunları “normalleşmenin devam ettiği” biçiminde yorumladılar. Normal olarak geçici süreç için alınan zorlayıcı tedbirlerden geri dönüş algısının piyasaları olumluya çevirmesi gerekir. Ancak düzenlemeler olumlu karşılanmasına rağmen piyasaların düzeleceği yere bozulmaya başlaması için başka nedenler gerekir. Bazı piyasa oyuncuları açık pozisyonu olan yabancıların swap’taki TL alımlarına daha kolay erişim sağlandığında, bu açık pozisyonu kapatmak için dövize talebin artmış olabileceğini belirtiyorlar. Zaten hisse senedi ve tahvillerdeki payı çok küçük oranlara inmiş yabancı yatırımcıların bu talebinin tamamlanması ile dövize olan talebin de durabileceği belirtiliyor. Yanı sıra gelinen bu rakamlarla yerleşiklerin yeni döviz talebi olmayacağını, hatta bu rakamlardan dövizini bozacakların da olabileceği kaydediliyor. ‘Artık gereken yapılacak’ denilebilir mi? Bütün bunlar gelişmeleri açıklamak için değişik açılardan yapılmaya çalışılan analizler. Ancak kurlardaki artışın altında yatan asıl nedenin şimdiye kadarki hatalar nedeniyle ekonomi yönetimine oluşan büyük güvensizlik olduğu gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Yani 2 puanlık faiz artışı yaptı, normalleşme adımları atılıyor diye, “artık ekonomini yönetiminin rasyonel politikalara döndüğü”ne ilişkin piyasalarda oluşmuş bir güven yok. Daha önce de sıkça örneklerini gördüğümüz gibi, güven kazanmak için büyük çaba sarf etmeniz, uzun süre doğrulardan şaşılmadığını göstermeniz gerekiyor ve bu belli bir süreç alıyor. Ancak güvenin kaybolması için üst üste birkaç yanlış adımın atılması yetebiliyor. Kaldı ki ekonomi yönetimi, bırakın yaptığı çok sayıdaki teknik hataları, bunun üzerine yabancı piyasaları düşman ilan ederek piyasa ekonomisinden ciddi sapma anlamına gelen radikal kararlar aldı ve tüm bunları ideolojik bir kılıfa büründürerek sundu. Şimdi 2 doğru adım atıldı diye, ekonomi yönetimine olan güvenin hemen kazanılması çok zor görünüyor. Sadece ekonomide değil, hem içeride hem dışarıda yanlış siyasi kararların alındığı, Türkiye’nin giderek yalnızlaştığı, sürekli küresel bloklar arasında gidişgelişler yaşanan bir süreç yaşadığımız da bir gerçek. Kısacası, Türkiye’yi idare eden yönetim hem içeride hem dışarıda günlük çıkarlara dönük, birbiriyle sıkça çelişen politikalar uygulamaya daha fazla ağırlık vermeye başladı. Bu da ileriye dönük olarak ister istemez güvenilirliğinin giderek daha fazla sorgulanmasına neden oluyor. Üstüne üstlük yapılan büyük hataların faturası ötelene ötelene artık ödeme dönemine girilmiş olması da önümüzdeki süreci daha zorlaştırıyor. Örneğin Rıza Sarraf olayının Türkiye’ye getireceği faturanın, ABD seçimlerinden sonra nasıl ödeneceğini bilmiyoruz. ABD ve AB ile ilişkilerin bundan sonraki seyrini, hükümetin bundan sonra hangi küresel bloka yanaşacağını, kimden uzaklaşması gerekeceğini, dolayısıyla bunun için hangi çözümlere öncelik vereceğini de bilemiyoruz. Bırakın bu biriken büyük siyasi tıkanma aşamasına gelen konuları, ekonomi yönetiminin enflasyonun çok altında kalan Merkez Bankası’nın politika faiz oranlarını, gerekmesine rağmen tekrar artıracağını söyleyebiliyor muyuz? Eğer artıracaksa neden 2 puan yerine 45 puanlık indirim yapıp şok faizle piyasaları yumuşatmayı seçmedi? Bu arada ekonomi yönetiminin “Bizi vurmaya çalışıyorlar” diyerek, yeniden swap hatlarını kapatmayacağının garantisi var mı? Tüm bunlara gönül rahatlığıyla “Tamam artık gereken adımlar atılacak” diyemedikten sonra, piyasalardaki dalgalanmaların sürmesi kaçınılmaz olacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle