09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ DOLAR AVRO [email protected] STERLIN FAİZ BORSA 11 29 EYLÜL 2020 SALI ALTIN CUMHURİYET ALTIN 24 AYAR 7.7840 13.7 kuruş 9.0810 19.4 kuruş 10.0730 29.5 kuruş 13.14 0.19 puan 1.121 3 puan 3152.57 82.49 lira 468.60 9.83 lira İçeride kötü ekonomi yönetimi, dışarıda artan jeopolitik riskler TL’yi eritiyor TL’de kan kaybı sürüyor Dolar/TL Asya piyasalarının açık olduğu, Türkiye’nin gece saatlerine denk gelen illikit piyasada 7.8’e kadar yükseldi. Gün içinde ise 7.82’yi aştı. Avro/TL ise 9.1367’yi gördü. Geçen hafta faiz artırımı ile başlayıp, swap limitlerinin esnetilmesi ile devam eden, bu hafta da bankaların üzerindeki kredi baskısını azaltan aktif rasyo indirimiyle süren GAMZE BAL hamleler TL’deki erimeyi durduramıyor. Merkez Bankası (TCMB) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) söz konusu bu üç hamlesine rağmen dolar/TL dün 7.8294’ü, Avro/TL 9.1367’yi gördü. İngiliz Sterlini ise 10 TL’yi aştı. Ekonomistlere göre, AzerbaycanErmenistan arasında yaşananların TL’deki erimeye sınırlı bir etkisi olsa da ana sebep kötü ekonomi yönetimi. “TL’ye olan güven inanılmaz sarsıldı. Bunu yeniden tesis etmek çok mümkün değil” diyen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe, “Güçlü döviz talebi varken döviz arzının artmaması, net rezervlerin sürekli azalması, cari işlemler dengesinin bozulmaya devam etmesi, yabancıların Türkiye’den kaçması, yüksek enflasyon, faizleri baskıyla düşük tutmaya çalışmak, kredi derecelendirme kuruluşlarının neredeyse batık sayılabilecek notlar vermesi gibi sorunlar varken, TL tabii ki eriyecektir” dedi. Çözüm sunacak yönetim yok TL’deki hızlı değer kaybının yeniden tesis edilmesi konusundaki karamsarlığını da dile getiren Karatepe, şöyle devam etti: “Dövize olan yüksek talebin kaynağına bakmamız lazım. Döviz arzı da yükselmiyor. Çünkü Bankaları daha fazla kredi vermeye iten aktif rasyo indirildi ihracat azalıyor, yabancı sermaKredi baskısı biraz daha azaldı yi girişi olurdu, o da yok. Turizm gelirleri de salgının da etkisiyle çok azaldı. Ekonomideki gerçekB leri kabullenip çözüm üretecek politikalar gerekiyor. Maalesef ankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), banbunu yapabilecek bir ekonomi kaları daha fazla kredi vermeyönetimi yok.” ye ve tahvil satın almaya yönlenİktisatçı Dr. Murat Kubilay dirmek için getirdiği aktif rasyoise “Atılan adımlar beklenti su hesaplamasında tekrar revizleri karşılamadı. Başka taah yona gitti. Mevduat bankaları için hütler verilmeli. Eksi reel fa yüzde 95 ve katılım bankaları için iz vermekten acilen vazgeçil yüzde 75 olarak belirlenmiş olan meli” diye konuştu. aktif rasyosu değerinin sırasıyla yüzde 90 ve yüzde 70 olarak düzenlenmesine karar verdi. Ekonomistler ise bu uygulamayı “TL’yi baskı altına alan unsurlardan biri” olarak niteliyor ve tamamen kaldırılması gerektiğini düşünüyor. BDDK’den yapılan açıklamaya göre, yeni karar 1 Ekim’den itibaren uygulanacak. Rezervler eriyor Diğer yandan, Merkez Bankası’nın “Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi GelişmeleriAğustos 2020” raporuna göre, resmi rezerv varlıkları, bir önceki aya göre yüzde 7.2 azalarak 83.8 milyar dolara indi. Döviz varlıkları bir önceki aya göre yüzde 14.1 azalarak 38.8 milyar dolara düştü. BARILLA’DAN VURGU: ‘Uygun değil, gerçek fiyat’ Barilla Grup Yönetim Kurulu Başkanı Guido Barilla, “Gıda firmalarının tedarik zincirinin gerekliliklerini mali açıdan karşılayabilmek için ürünlerini tüketiciye uygun fiyatta değil, gerçek fiyatıyla buluşturmalı” dedi. Öte yandan, gıda sektörünün önündeki tehlikeleri önlemek için zaman kalmadığını da belirten Barilla, “Barilla olarak sürdürülebilir gelecek için palm yağı kullanımını sıfıra indirdik. Palm yağı, mali açıdan bakıldığında gıda üretiminde kullanılan yağlar arasında en uygun seçenek. Ancak çevrede, özellikle de ormanlarda pek çok hasara neden oluyor. Bu nedenle çevresel etkimizi azaltabilmek adına bu kararı aldık” diye konuştu. l Ekonomi Servisi ÜZÜM ÜRETICISI TMO’nun numara oyunu ile zorda Manisa’da üzüm üreticileri ile bir araya gelen CHP Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) üzüm üreticilerini mağdur ettiğini vurguladı. 7 Eylül 2020 itibarıyla alımına başlanan sultani çekirdeksiz kuru üzümde fiyatlandırmanın üzüm numarasına göre değiştiğini anımsatan Başevirgen, “Üzüm fiyatlandırırken, yarım numarada 50 kuruş fiyat farkı oluşur. Yani 9 numara için 12.5 TL olarak açıklanan ve bu fiyat üzerinden yapılan alımlar, 8.5 numara üzüm için 12 TL olarak uygulanır. Üzümün numarası neyse fiyatı da ona göre belirlenir. Bu da mağduriyet yaratıyor” dedi. Başevirgen, “TMO’ya 8.5 numara üzüm getiren üreticinin üzümüne 12 TL ödemesi gerekirken 8 numara üzümün fiyatı olan 11.5 TL ödeme yapıyor. Üreticinin zararına olan bu fiyat kırmalar toplamda üzüm yetiştiricisi için ciddi bir maliyet oluşturuyor” diye konuştu. l İZMİR AKP’nin yaygınlaştırdığı sözleşmeli tarım, çiftçiyi mağdur eden bir sisteme dönüştü Çiftçi kaderine terk ZORLU, PANDEMI ILE AKILLI TEKSTILE AĞIRLIK VERDI Bir süredir akıllı tekstile yatırım yapan Zorlu Tekstil, pandemi ile bu alandaki deneyimini sağlık sektörüne taşıdı. Ayda 3 milyon adet maske üretebilir hale geldiklerini, kullanat maske yerine 30 kullanıma kadar yıkanabilir antiviral maskeler ürettiklerini belirten Zorlu Tekstil Grup BaşkaÖZLEM nı Necat Altın, “Bu döYÜZAK nemde de hastane ve sağlık tekstiline odaklandı. Bu, bugün sağlık sektörü oldu, yarın savunma sanayi, güvenlik ya da giyilebilir teknolojiler olabilir. Zor tutuşan, ısıyı ya da soğuğu geçirmeyen, elektromanyetik dalgalara kalkan olan birçok ürünümüzle gelecek taleplere hazırız” dedi. Necat Altın ve Korteks Genel Müdürü Barış Mert, düzenledikleri çevrimiçi toplantıda bu alanda yaptıklarını ve hedeflerini anlattı. “Marks &Spencer’a 5 milyon adet maske sattıklarını, ABD ile görüştüklerini ve 500 bin deneme siparişi gönderdiklerini belirten Altın, Erciyes Üniversitesi ile birlikte de antibakteriyel ve antiviral apre geliştirilmesi konusunda işbirliği içinde olduklarını kaydetti. Pandemi sürecinde hem iç pazarda hem de ihracat pazarlarında yüzde 50’ye ciddi bir daralma yaşandığını haziran ayı birlikte hızlı toparlanma dönemine girildiğini belirten Altın “hem ihracat hem iç pazarda ağustos ciromuzda geçen yılı yakaladık. Bu seneyi geçen yılın yüzde 1015 üzerinde kapatmayı hedefliyoruz” dedi. Altın sözlerini şöyle sürdürdü: “Bize göre tekstil sektörü için de çıkış formülü, döngüsel ekonomi ve inovasyona dayalı yeni nesil tekstillerde. Halihazırda ciromuzun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan akıllı ve sürdürülebilir tekstilin ciromuzdaki payını 2025’te yüzde 50’ye yükseltmeyi hedefliyoruz Yaklaşık 5 bin ton otomotiv ipliği ihracatımızla, Avrupa’da tüketimin yüzde 15’ini tek başımıza karşılıyoruz. Dolar bazında 600 milyon dolar olan ciromuzu 2025’e kadar 2 katına çıkarmayı hedefliyoruz. PET ŞIŞEDEN IPLIK ÜRETIMI Çok yakında tekstil devlerinin yüzde 100 geri kazanılmış iplik şartı getireceklerini belirten Altın Korteks’in Bursa’daki fabrikasında 50 milyon dolarlık bir yatırımı bu yılın son çeyreğinde devreye alma kararı aldıklarını söyledi. Korteks Genel Müdürü Barış Mert de “döngüsel ekonomi tabanlı birçok inovasyonu da hayata geçirmeye devam ediyoruz. Örneğin bio kaynaklı ürünler ile ilgili yapmış olduğumuz pazar araştırmaları neticesinde şekerkamışı, mısır nişastası gibi kaynaklardan üretilebilen PLA iplik üretimine başladık. Ayrıca biyolojik parçalanabilirliği nedeniyle çevre dostu plastik materyal olan PHA, kendi polyester ipliğimizi kullanarak hibrid iplik geliştirme ve giyilebilir teknoloji ile birlikte sektörün ihtiyacı olan iletken iplik gibi konulardaki araştırmalarımızı sürdürüyoruz. Bu yatırım sayesinde tamamen kendi tesislerimizde, doğadan toplanmış yüzde 100 polyester pet şişelerden geri dönüştürülmüş filament polyester iplik üretimi gerçekleştireceğiz ”dedi. MUSTAFA ÇAKIR AKP’nin “sözleşmeli üretim” modeli sağlıklı işlemiyor. Üretici ile alıcı arasında imzalanan sözleşmelerin hepsi bakanlığa ulaşmıyor. “Taşeron” devreye giriyor. Son olarak Tarım ve Orman Bakanlığı, “Teslim edilmeyen sözleşmelerin sayısı bilinemediğinden, teslim edilen sözleşmelerin toplam sözleşmelerin yüzde kaçını oluşturduğu hesaplanamamaktadır” itirafında bulundu. Tarımda uygulanan sözleşmeli üretim modelinde üreticiler ile alıcılar adına taşeron firmaların sözleşme yaptıkları, yönetmelik gereği bakanlığa teslim edilmesi gereken sözleşme örneklerinin verilmediği ortaya çıkmıştı. Bu nedenle de sözleşme şartlarını yerine getirmeyen üreticiler yüklü tazminat ödemek zorunda kalırken, firmalar şartları yerine getirmediğinde üreticinin elinde belge olmadığı için hakkını arayamadığı gündeme gelmişti. ‘İtiraf ettiler’ CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’nun soru önergesine yanıt veren Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Türkiye genelinde geçen yıl müdürlüklere teslim edilen, sözleşmeli bitkisel üretim yapan toplam üretici sayısının 185 bin 399 olduğunu söyledi. Sözleşmelerin üretim miktarı toplamının 34.5 milyon ton meyve, sebze ve tarla bitkisi, 7.6 milyon adet süs bitkisi olduğunu kaydetti. Yanıtta, il/ilçe müdürlüklerine verilmeyen sözleşmeler olduğu da kabul edilerek şöyle denildi: “Teslim edilmeyen sözleşmelerin sayısı bilinemediğinden teslim edilen sözleşmelerin toplam sözleşmelerin yüzde kaçını oluşturduğu hesaplanamamaktadır. Sözleşmeyi, bakanlığımız birimlerine teslim etmeyen, alıcı ve üretici sözleşmeli üretime yönelik düşük faizli kredi uygulamaları, teşvikler ve desteklerden yararlandırılmayacaktır.” Sözleşmeli üretim modelinin çiftçiyi mağdur eden bir sisteme döndüğünü dile getiren CHP’li Bakırlıoğlu ise şöyle konuştu: “Bakanlık, ülkede ne kadar sözleşme yapıldığından haberleri olmadığını itiraf etti. Çiftçinin hakkını koruması gereken bakanlık maalesef çiftçiyi yalnız bırakmaktadır. Yürürlükte bir yönetmelik var, fakat uygulayan yok. Manisa’nın tarım potansiyeli en yüksek iki ilçesi Akhisar ve Salihli’de ilçe tarım ve orman müdürlüklerine bir tane bile üretim sözleşmesi teslim edilmemiş olması, teslim edilmeyen sözleşmelerin teslim edilenlerden kat ve kat fazla olduğunu göstermektedir. Bu konuda önerimiz üretim sözleşmelerinin bakanlığın il ve ilçe müdürlükleri veya ziraat odası başkanlıkları huzurunda, onların hakemliğinde imzalanması konusunda yasal bir düzenleme yapılmasıdır.” l ANKARA Nurtopu gibi bir çocuğumuz daha oldu... Pazar günüm Azerbaycan vatandaşı, bilimsel, meslek başarılarının katkısıyla dünya ülkelerine yayılmış bir ailenin İstanbul’daki kolunun yanları başında geçti. Çocuklarına virüs travmasının da üzerine yeni travmalar katmamak kaygısı ile çocuk parkındaki oyun nöbetini aile büyükleri sırayla paylaşıyorlardı.. Sabah selamlaşmamız, ilk haberler, Ermenilerin askeri saldırıları ile sivil Azerilerin öldürülmeleri kâbusu üzerindendi. Haberleşmelerin kilitlenmesi ile sağlıklı bilgi alamamanın da paniği, acısı eklemlenmişti.. Öğlen saatleri nöbet değişiminde Azerbaycan’dan gelen resmi açıklamalar, kanayan yaraları Karabağ’ın işgal altındaki kimi merkezlerinin kurtarılması morallerini yükseltmişti. Bilgi dağarcıkları bize göre çok net olduğu için, Karabağ’ın neden işgal edildiği gerçekleri üzerinden de bugüne kadar bilemediğim ayrıntıları öğrenmiş oluyordum. Çok verimli bir altın madeninin olduğu kasabanın geri alındığı haberinin eşliğinde, Ermenistan’ın Karabağ’ı işgal etmiş, anlamlı sayılarda vatandaşını bölgeye yerleştirmiş olmasına karşın, aradan yıllar geçmişken de uluslararası hukukun bağlayıcı hükümleri nedeniyle madeni işletemediği için, kesin sınırlarına katma operasyonuna kalkışmış olabileceğinin vurgulanmasını duymuş oluyordum. Sonra kimi uzmanların ağızlarından duymuş olsam da asıl İsrail’in Azerbaycan’ın yanında olduğuna güvenli bakışlarına şaşırmıştım. Aynı toprakları paylaşırken, Sovyet kültürünün de katkısı, çokkültürlülük algısı içinde birlikte çok dost yaşadıklarını, çok sayıda Azerbaycan vatandaşı Müslüman aile ile Yahudi aileleri arasında yakın akrabalık bağları olduğunu, aile içlerinde hiç kimsenin diğerlerinin kimlik, dini inançlarına karışmadıklarını, çok sayıda Yahudi kökenli Azerbaycan vatandaşının da İsrail’e göç ettiklerini, aralarındaki sıcak ilişkileri ne Amerika ne de Ermeni lobisinin kırabileceğini sorgulamasız savunuyorlardı. HHH Bir şaşırtıcı tersten saptama ise İran’ın kesinkes Ermenistan yanında destek vermekte olduğunun altını çizmeleriydi. Kazakistan’ın çok daha yakın dostane duruşu olabilirdi, ancak Putin’in Azerbaycan’ı dışlamadan, dönemin stratejik siyasal koşullarında Ermenistan hükümetini farklı hesaplarla da olsa kışkırtmış olabileceği değerlendirmesini öncelikle aile bireylerinin nöbet değişimi bilgilendirmeleri içinde, onlardan duymuş oldum. Karabağ işgalinin, siyasal vitrinin çok ötesinde ekonomik odaklı olmasına daha da şaşırmıştım. Ermenistan, ekonomik odaklı bu işgalin sonrasında, kaynakları işletme hakkını elde edemediği için, Amerika Ermeni diyasporasının gürültülü güçlü desteğine, Ermenistan’da bu yolda iktidar değişikliğine karşın ilk bağımsızlık yıllarının çok gerisinde yoksulluğa mahkum olmuştu. Provokasyona, savaş kışkırtıcılığına açıktı. Üçüncü nöbet değişiminin taze haberleri arasında, yine benim için sürpriz, Ermeni askerlerinin ölüm haberinden duydukları üzüntüyü paylaşıyorlardı. Savaş kışkırtıcılarının, nerede ise eş ölçeklerde, farklı nedenlerle Amerika ya da Rusya’nın olduğuna yatkın duruyorlardı. Asıl sorumlu buldukları, çok da fanatik birikimsiz kadro olarak gördükleri Ermenistan iktidarının, işledikleri savaş suçlarının, saldırganlıkların bedelini her zamanki gibi, zorunlu askere gönderilen garibanlar canları ile ödemekteydiler. Bölge halklarının bu acılı dramları ne zaman sonlandırılabilecekti ki.. İşte ailenin büyüğü anne, iki yıl önce toprağa verdiği eşinin yıldönümü anmasına gidebileceğini programlamışken, şimdi nasıl gidecekti ki!.. Kendi can korkusundan değil, işleri nedeni ile Almanya, Türkiye, Amerika’ya dağılmış olan çocukları, torunlarına dönük sorumlulukları vardı. Annelerinin tek başına, korumasız gitmesine gönülleri razı değildi. O da en acil duruma göre en çok yanında olması gereğini duyduğu torunlarına bakmaya dönük ülkeler arası dolaşıyordu. Yurduna, akrabalarına kavuşma, kocasının anmasını yapma hayallerine bu kadar yaklaşmışken, gitse belki de giremeyecek, girse dönemeyecek, çocukları hiç gelemeyecek.. HHH Dünün, bu yazının yazılmasına kadar gelen son dakika haberlerine kadar önceden aileden dinlediklerimle genel tablo arasında değişen anlamlı bir bilgi yok gibi. Önceki gecenin kurtarılabilmiş kasaba sayısına 3 kasaba daha katılmıştı. Azerbaycan, Ermenistan başkanları, doğrudan savaşın tarafları içinde olanların adları, açıklamalarından çok, dünyanın her yerinden gelen haberlerle de bağlantılı Türkiye’den yapılan değerlendirmelerde de daha çok Putin ile Erdoğan’ın adları geçiyordu. Trump’ın, Amerikan’ın bu gelişmelerde de başrolüne karşı, iç seçimler gündemi nedeniyle kenarda kalabildiği de vurgulanıyordu. Evet, sorunlar yumağımızda, nurtopu gibi bir çocuğumuz daha olmuştu..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle