09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SÖYLEŞİ 9 28 EYLÜL 2020 PAZARTESİ NEDEN BEKİR AĞIRDIR? Türkiye bir yandan ittifakları, bir yandan HDP’ye yapılan operasyonları konuşuyor. Operasyonların arkasında erken seçim olduğunu düşünen de var, asıl hedefin İYİ Parti olduğunu düşünen de... Bir yandan partilerin iç meseleleri de gündemden düşmüyor. Pandemiyle birlikte ekonomik buhran senaryoları giderek daha yükses sesle dillendiriliyor. Peki, ne olacak? Konda Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, bir kitap yazdı, adını da “Hikâyesini Arayan Gelecek’ koydu... Buluştuk, hepimizin merak ettiği geleceği konuştuk. 2021 MHP kurultayına dikkat Konda Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır: Devleti keyfi kullanan, çoğu otoriter ve muhafazakâr denebilecek bir iktidarlar çağı bu. Ben, “küresel ara buzul dönem” diyorum. Çeliktepe’de oturan çocuk, Kanyon’da nasıl bir hayat olduğunu biliyor. Neyi ıskaladığını görüyor. Eğer bu çocukların önüne öfke koyarsan içlerinden 50 Ogün Samast’vari insan çıkarabilirsin. Ama doğru bir gelecek hayali koyarsan 50 tane Bill Gates de çıkarabilirsin. Türkiye’nin geleceğini belirleyecek hikâye, iktidar ittifakındaki çatlağın ne zaman ve hangi gerekçeyle çıkacağı. Mart 2021’deki MHP kurultayını beklemek gerekir. O kurultaydan sonra Türkçü kanadın billurlaşmış siyasi ideolojisi olan kısmının MHP’de ve İYİ Parti’de nasıl pozisyon alacaklarına dair bir karar üreteceklerini sanıyorum. HDP’ye yapılan operasyonun anlamı; Kürt siyasetine diz çöktürüp, muhalefet blokundan çıkmak veya seçimi boykot etmeye zorlamak istiyorlar. n Kitabınızda postkorona dönemi anlatıyorsunuz. Hemen her söze “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye başlıyoruz. Siz “küresel ara buzul dönem” diyorsunuz. Açar mısınız? Sadece Türkiye’nin kendi iç gerilimleri ya da ABD’de Trump’a değil, Avrupa’nın göbeği Polonya’da, Macaristan’da olanlara bak. Yeni hayat ritmi içinde devletlerin zayıfladığı, yerel yönetimlerin güçlendiği ya da güvenliğin değil, özgürlüğün güçlendiği bir dönem beklerken, hayat da bunu dayatırken birkaç istisna dışında tüm dünyada popülist, keyfi, yeniden devleti güçlendirmeye çalışan bir sistem var karşımızda. Üstelik bu insanlar darbeyle falan değil, toplumsal rızayla var. Ama devleti keyfi kullanan, çoğu otoriter ve muhafazakâr denebilecek bir iktidarlar çağı bu. Bu çağa, küresel ara buzul dönem diyorum. Geleceğe dair anlatılar felaket üzerine kurulu n Neden buzul? Buzul, çünkü sürdürülebilir değil. Çünkü günlük hayatın ritmine, sahip olduğumuz yaşam biçimine aykırı. Örneğin, bugün her insanın medya haber kaynağı olabildiği, bilginin anonimleştiği bir çağ bu. Artık hiçbir çocuğun öğrendikleri eğitim bakanlığındaki tek tip tedrisattan ibaret değil. Böyle bir hayat ritminde, güvenlik esaslı devlet mantığının sürdürülebilir olması mümkün değil. n Küresel ara buzul dönem fotoğrafında Türkiye nasıl görünüyor? Türkiye hem sanayi toplumuna geçişi yaşıyor hem de küresel ölçekteki siyasi/ekonomik bölüşüm kavgasının öznesi ve sahnesi... Fransa’dakiler bu çağ değişimini 2 şiddetinde deprem gibi yaşıyorsa, Türkiye 8 şiddetinde yaşıyor. Biz daha kalkınma ve modernleşmenin belli problemlerini çözememişiz. Gelir dağılımına, bölgeler arası eşitsizliğe ya da Kürt meselesinin ekonomik boyutuna, yoksulluk meselesine bak. Bir yandan eğitim, laiklik, hukuk gibi sanayi toplumunun temel kurumsal meselelerinde bile geceyle gündüz kadar farklı tezleri olan bir gerilim yaşıyor Türkiye. Bir yandan da bu sohbeti yaptığımız mekânda çalışan gençlerin hepsi küresel yurttaş. Yarısının Londra ve Amerika’da neler olup bittiğinden haberi var. Ama sen bir yandan kadim bir Kürt meselesi için insanları tutuklamakla meşgulsün. Sürdürülebilir olmayan taraf bu. Dolayısıyla Türkiye bu gerilimi daha yoğun hissediyor ve bir süre daha hissedecek, de yaşadığı kadının gündelik hayattaçünkü elinde geleceğe dair bir hikâye ki varlığı meselesini biz şimdi yaşıyoyok. İnsanlığın da Türkiye’nin de te ruz zihni dünyada. mel problemlerinden biri geleceğe da n Kitabın benim için okuması en ir tüm anlatılar felaket üzerine kuru değerli yerlerinden biri endişe ve lu. Virüsler ele gekorkuyu anlattığınız çirecek, Marslılar ele geçirecek veya Türkiye’de otoriterlik daha da sertleşecek vs. n Tam tersini söyleyen, sosyal adalet sistemi işlemeye başlayacak diyenler de Ortak sevinci ve ortak bölümdü. Siyasetçiler yası kaybettik. Bir taraf her gün Berkin ve medyanın, endişe duygusunu korku politikalarına dönüştüElvan için ağlıyor, bir rerek manipüle ettitaraf Eren Bülbül için ğini söylüyorsunuz. ağlıyor. Ama ikisi için 1981 yılının 1 Ocak’ında İstanbul’a de Fatiha okumuyor geldim, işe başlavar... insanlar. İki taraf, dım. Hiçbir bankaTabii, gelecek. Sadece 15 bin yıllık bu toprakların tarihine baktığında bile hayat ilebu ülkenin iki genci haksız yere öldürüldü ve düzen yanlış olduğu nın önünde güvenlik elemanı yoktu. Bugün senin evinde bile alarm sistemi var. Sariye doğru gitmiş as için ölüyor bu çocuklar bah alarmı kuruyorlında. Ama şimdi nereye doğru gideceğimiz konusunda ortak ufku kaybettik. Siyademiyor, kendinden olan için sadece yas sun, metroya bindiğinde kameralar seni kaydediyor, hiç tanış tutuyor. Duygularımızı olmadığın insanlarla si kavram olarak de belirleyen bu siyasal ğil, günlük hayat açısından söylüyorum: kutuplaşma... yüz yüzesin, 3 bin kişilik plazada çalışıyorsun, alt katta çaTürkiye gecikmiş bir lışanı tanımıyorsun. modernleşme yaşıyor. Ama bunu teDolayısıyla tanış olmalaşla ve kutuplaşan kimliklerle yaşı dığın bir ortamdan dolayı ürkme hayor. Mesela konut tipi ya da ısınma ti lin var. Beynin pelte gibi oluyor. Akpi değişiyor. Batı’nın 40’larda, 50’ler şam eve gidiyorsun, haberleri dinAKP hâlâ korku ve kimlikler üzerinden oynuyor. Kitlesini ortak bir umutla bir arada tutamıyor, tam tersine “İktidar olurlarsa yardımları kesecekler ya da sekülerler seni yine ötekileştirecekler” dediğimiz olumsuz bir anlatıyla yürüyor. Bu bir yerden sonra çalışmıyor, çalışmayacak. liyorsun. Anlatıyorlar ki Suriyeliler metrolarda şöyle yapıyor, bu Kürtler İstanbul’u ele geçirdi, böyle yapıyor. Senin mesleğinden somut bir örnek. Bir araştırma yaptık. 20022010 arasında Türkiye’de en çok satan altı basılı gazetenin internet arşivlerini taradık. Felaket, kıyamet, facia gibi kelimelerin kullanılışlarını inceledik. n Enteresan... Çok. Maç haberi veriyor diyelim bir gazete, “Antep Faciası” başlığı atıyor. İklim haberi veriyor, “Sel felaketi” diyor. Her yıl katlanarak artmış. Beynin pelte gibi olmuş zaten. Onun üzerine birileri geliyor diyor ki, “Abi bunun bir sebebi var. Çünkü şu oluyor”. Korku bugünün hayatında içkin bir durum. Bu Fransa’da İslamofobik akımlara sebep oldu. Bizdeyse önce Kürtler, sonra göçle gelen köylüler, şimdi Suriyeliler diye “öteki” üretti. n Bu da tercihleri belirliyor öyle mi? Yani özgürlük yerine güvenlik istiyoruz, demokrasi yerine refah... Değişimden kaybedeceği korkusunu yaşayanlar “özgürlük kaos üretecekse, güvenliğe yaslanalım” diyor, demokrasi yerine refaha yaslanıyor. Siyaset de dili tam buradan kuruyor. Dolayısıyla elbirliğiyle yeni hikâyeyi yazmazsak bu korku anlatısı hayatımızı belirliyor. MANİFESTOYU KAÇ VEKİL BİLİYOR? n “Sermayenin emek karşısında hoyratlaşması, devletlerin sosyal devlet politikalarının yükünden kurtulma hevesi, yoksulluğu ve yoksunluğu kalıcılaştırıyor” diyorsunuz. Kılıçdaroğlu’nun ‘İkinci Yüzyıla Çağrı beyannamesi’ bahsettiğiniz umudu veriyor muydu? Kavram umut veriyor tabii. İnsanlık pandemiden sonra yaşanacak ekonomik buhranın büyüklüğü nedeniyle de yeniden sosyal devleti tartışacak. Bu ekonomik buhranların en büyüğü olacak, çünkü bütün dinamikler çöktü. O nedenle mesela sağlık sistemini bu kadar özel sektöre bırakmış olmayı tartışacağız. Ama yeni hikâyeyi ararken meselemiz şu mu? Bütün hastaneleri ve eğitim kurumlarını devletleştirmek mi, yoksa yeni çağa uygun yeni bir model üretmek mi? Yeni model için bilgiye, sanat insanlarının hayatı yeniden yorumlamasına ihtiyacımız var. n Türkiye, insanların birbirine en az güven duyduğu ülkelerden. “Başkalarına güvenir misiniz” sorusuna yüzde 90 olumsuz yanıt veriyor. Neden? Tam bu noktada az önce sorduğunuz Kılıçdaroğlu’nun sözlerini bir vaka analizi olarak konuşabiliriz. Güveni inşa etmeniz gerekiyor. Siz doğruyu söylediniz diye bir anda güvenilir olmuyorsunuz. Doğruyu nasıl anlattığınız, karşı tarafın hangi duygularına değdiğiniz gibi güven inşasının bin tane katmanı var. Ama Türkiye insanı o noktada özellikle şuna bakıyor. Sahici misiniz? Adil misiniz? Bir vizyonunuz var mı? CHP’nin meselesi toplum ve bunu söylediği insanlarla yeni bir ilişki üretememesi. Kılıçdaroğlu daha önce de 14 maddelik bir manifesto hazırladı. Çoğuna katılabiliriz, tartışabiliriz de... Ama mesele şurada ki: Bugün CHP’nin milletvekillerine sorsak yüzde 10’u bile Kemal Bey’in o 10 maddesini sayamayacaktır. 81 il başkanına sorsak 14 maddenin 5’ini doğru sayacak 10 il başkanı bulamayabiliriz. Ama yereldeki insanlar o il başkanına bakıyor. AKP’nin bugün geldiği tıkanıklık da budur. Sokaktan beslenen, sokaktaki ihtiyaca politika üreten bir parti yerine bir liderin iktidarını sürdürmesi uğruna her şeyi yukarıdan aşağı tasarladıkları ve gerçek hayattan koptukları bir noktadalar. Maharetleri sınırlı, ne yapılması gerektiğine dair ihtiyacı da duymuyorlar. HDP’yi seçimi boykot etmeye zorluyorlar n Anketlerde AKP’nin oyunun düştüğü görülüyor, katılıyor musunuz? Doğru. Çözülüyor. Sayı meselesi tartışılabilir. AKP’nin oyu eksiliyor ama muhalefetin de eksiliyor. n Bu anlaşılabilir bir şey mi? Anlaşılabilir bir şey tabii. 50 Bill Gates mi, 50 Ogün Samas’tvari insan mı? n AKP’yi değil, muhalefeti soruyorum... Heh, problem orada işte. Bu şu demek, İnsanlar yeni bir sese, yeni bir yüze gözünü kulağını açıyor. Yani partilerine eski sadakatleri, kimliklere sıkışmaları negatife döndü, buradaki aşkı çözüldü ama yeni bir aşk inşa edemedi. Bir de korkusu var. Yani “Burada yağmur yağıyor, karşı çatının altına koşarsam, o çatının altında duranların beni tekme tokat tekrar yağmurun altına atıp atmayacaklarından emin değilim, oraya koşamıyorum. ‘Şimdiye kadar oy verdin ya, Allah belanı versin, orada dur’ diyebilirler” diye düşünüyor. Bu yüzden oradakilerin nasıl davrandığı belirleyici. Bu ülkenin insanları üç yılda yeni ses, yeni söz, yeni yüz bulabilirse oraya doğru hareket edecek. Bulamazlarsa daha karışıklık çıkmasın diye devletin nizamına razı oluyorlar. Toplumsal rızayı mümkün kılan da bu. n Muhafazakâr seçmen değişiyor mu? Bugün İstanbul Gültepe’de doğmuş büyümüş, kendini gerçekten dindar gören, beş vakit ibadetini yerine getiren, bütün kılığı ve kıyafetiyle, inancıyla dindar olan bir insan bile metropollü hayatın içinde öbürlerinin varlığını kabulleniyor bir kere. Eskiden olduğu gibi “kâfirle mücadele” olarak görmüyor. Siyasal İslamın Türkiye’de bir alternatif tarih ve siyaset anlatısı var. Bu sözelliği din insanları, tarikatlar, mukabele dedikleri farklı mekanizmalar sağlıyor. Kasabadaki bu anlatıyı biliyor ama Gültepe’deki çocuk o anlatıya hiç muhatap olmadı. Gültepe’deki çocuk perşembe akşamı artık mukabeleye falan gitmiyor, babası gidiyor. Onun için Ayasofya hiçbir heyecan üretmiyor. Yeni kuşaklar ve metropol ilişkisi iktidarın aleyhine çalışıyor. n Bunca imam hatip, tarikat vs... Bekledikleri şeyi üretmedi. Sadece doğal değişimi yavaşlatıyor ama yönünü değiştiremiyor. O yüzden çözülüyor. n Ne zaman başka bir seçmen görürüz? Her yıl eklenen bir milyon seçmenin 600 bini metropollerde. Önümüzdeki 10 yılda bugün yüzde 27’lerde olan seçmen muhtemelen yüzde 3540 aralığında bir büyüklüğe gelecek. Mesele kaç yılında doğduğu değil, nerede doğduğu, dünyada öğrendiklerini nerede öğrendiği. Düşünsene Çeliktepe’de oturan bir çocuk, Kanyon’da nasıl bir hayat olduğunu biliyor. Ama cebinde beş lira yok. Hamburger yiyemiyor, ama tur atıyor ve neyi ıskaladığını görüyor. Eğer bu çocukların önüne öfke koyarsan bu çocukların içinden 50 tane daha Ogün Samast’vari insan çıkarabilirsin. Ama önlerine doğru bir gelecek hayali koyarsan 50 tane Bill Gates de çıkarabilirsin. İslamcıların ‘Türkçüler fazla öne çıktı’ hamlesi n İttifakları konuşalım istiyorum. Özellikle MHP’nin Cumhur İttifakı’ndaki yerini... Karşımızda bir zihni ittifak var. Türkİslam sentezi. Böyle okuduğum için İstanbul Sözleşmesi kavgası İslamcıların, “Türkçüler fazla öne geçti, hep onların dedikleri oluyor” hamlesidir. Tayyip Erdoğan istediği için değil, onların bir ön alma isteğiyle baskı üretmesi sonucu gündeme geldi. Hatta bana sorarsan Ayasofya da öyle. Tayyip Erdoğan bunları yapmak ister, o ayrı. Ama bir siyaset insanı olarak da o kararların üreteceği olasılıkları bilir. Ama İslamcı kanat bastırdı. Dolayısıyla Türkiye’nin geleceğini belirleyecek hikâye iktidar ittifakındaki bu çatlağın ne zaman ve hangi gerekçeyle çıkacağına bağlı. Mart 2021’deki MHP kurultayını beklemek gerekir diyorum. n Neden? O kurultaydan sonra Türkçü kanadın billurlaşmış siyasi ideolojisi olan kısmının MHP’de ve İYİ Parti’de nasıl bir pozisyon alacaklarına dair bir karar üreteceklerini sanıyorum. İslamcılarla ya da bu iktidarla mı devam ediyoruz, başka türden bir ittifakın, başka bir hayalin peşine mi düşüyoruz. n Üçüncü blok mu? Belki üç, belki beş, bilemem. Ama İYİ Parti’yi de kapsayan yeni bir tartışmanın başlayacağını düşünüyorum. Dolayısıyla orada iktidar blokunun desteği azalıyor. MHP ile İYİ Parti arasında siyaseten kaygıları, korkuları ortak olsa bile aralarında sosyolojik bir fark var. İYİ Parti seçmeni seküler dünyayla iç içe ve metropollerde yaşayanlar... MHP seçmeniyse muhafazakâr dünyayla iç içe ve geleneksel kentlerde yaşayanlar... İYİ Parti o yüzden birdenbire yüzde 11 ile vücut bulabildi. Ve hayat metropolleşmeye devam ettiği için MHP’den İYİ Parti’ye kayma sürüyor. n MHP, iktidar ortağı olmaktan neden vazgeçsin? Yeniden iktidar ortağı olabileceği bir başka düzene dair emare vardır ortada. n Son olarak HDP’ye yapılan operasyon, erken seçim işareti veriyor mu? Seçime dönük ama erken seçim anlamında değil. Kürt siyasetine diz çöktürüp muhalefet blokundan çıkmak veya seçimi boykot etmeye zorlamak istiyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle