09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 28 EYLÜL 2020 PAZARTESİ Feminist ikonun hayat hikâyesi beyazperdede Yönetmen koltuğunda Julie Taymor’ın oturduğu, Amerikalı kadın hakları savunucusu, gazeteci Gloria Steinem’in hayatını konu alan “The Glorias” filmi 30 Eylül’de seyirciyle buluşacak. Online olarak Amazon Prime Video’da prömiyer yapacak olan filmin fragmanı geçen günlerde yayımlandı. Çocukluğundan itibaren gezgin bir hayat yaşayan feminist ikon Gloria Steinem’i odağına alan biyografik filmde, seyirci ana kahramanı dört farklı oyuncudan izleyecek. Steinem’in yaşamının farkGloria Steinem lı evrelerini Julianne Moore, Alicia Vikander, Lulu Wilson ve Ryan Kiera Armstrong canlandıracak. Steinem’in otobiyografik eseri “My Life on The Road”a (Gezgin Hayatım) dayalı olan film, aktivistin farklı kimliklerini göz önüne seriyor: Gezgin, gazeteci ve kadın hakları savaşçısı... Gloria Steinem’in Hindistan’da geçirdiği gençlik yıllarıyla başlayan film, ardından izleyiciyi Steinem’in feminist “Ms.” dergisini kurma sürecine doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve 19601970’lerdeki kadın hakları hareketlerindeki rolünü ele alıyor. Kritik Kolektif, sizi çağırıyor Kolektif, Açık Çağrı II: “Heveskâr Seyirciler Aranıyor” başlıklı yeni açık çağrısını duyurdu: “Mart 2020’de gelen pandemi hâlâ yakamızı bırakmasa da tiyatrolar harıl harıl prova yapıyorlar. İzleyicileriyle buluşmayı bekleyen oyunlar, oyuncular kadar siz de heyecanlı mısınız? Üstelik izleyeceğiniz oyunlar hakkında konuşmak, düşünmek ve yazmak ister misiniz? İster tek başınıza ister kolektif olarak yazma deneyimine katılmak isteyenlere davetimiz var”. 8 Ekim30 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenecek ve sekiz hafta sürecek etkinlikte sekiz (oyun takvimlerine göre büyük olasılıkla haftada bir) oyun izlenecek. Oyunlar pandemi koşullarına göre çevrimiçi, açıkhava ve/veya mekân temelli performanslar arasından belirlenecek. İzlenen oyunlar hakkında çevrimiçi ortamda buluşarak konuşacak, tartışacak ve birlikte eleştiri yazıları yazmaya çalışılacak. Buluşmalarda deneyimli eleştirmen, akademisyen ve tiyatrocularla bir araya gelme fırsatı bulunacak. Etkinlik boyunca üretilen bireysel ve ortak çalışmalar ise çevrimiçi kitapçık olarak kritikkolektif.com internet adresinde yayımlanacak. Katılımın ücretsiz olduğu etkinlikte, tüm gösterimlerin biletleri de Kritik Kolektif tarafından karşılanacak. Sosyal mesafe gözetilerek katılınabilecek açıkhava ve kapalı mekân oyunlarda ise oyun öncesi/sonrası ikramları da kolektif karşılayacak. Başvuru için 5 Ekim 2020 Pazartesi gününe kadar [email protected] adresine kendinizi ve etkinliğe katılma isteğinizi anlatan kısa bir mektup göndererek başvurmak mümkün. Salt Perşembe’de bu hafta Salt Perşembe Sineması, 24 Eylül Perşembe itibarıyla “Perşembe Sineması Evde” başlığıyla dijital ortamda seyircilerle buluşmaya başladı. 29 Kasım’a kadar sürecek gösterimlerde yer alacak filmler dünyanın farklı köşelerinden şehri, ritmi ve normallerini dönüştüren canlı sokak kültürlerini bir araya getirecek. Salt Perşembe Sineması, 24 Eylül Perşembe itibarıyla “Perşembe Sineması Evde” başlığıyla dijital ortamda seyircilerle buluşmaya başladı. 29 Kasım’a kadar sürecek gösterimlerde yer alacak filmler dünyanın farklı köşelerinden şehri, ritmi ve normallerini dönüştüren canlı sokak kültürlerini bir araya getirecek. Online film gösterimleri sadece Türkiye’den erişime açık olacak. Orijinal dilindeki filmler Türkçe ve İngilizce altyazılı olarak gösterilecek. Ayrıntılı bilgiye ise saltonline.org web adresinden ulaşmak mümkün. Perşembe Sineması Evde Programında bu hafta: 14 Ekim Jaan Tootsen, Uus Maailm / Yeni Dünya, 2011 Kimisi dondurma kimisi kremalı pasta! YAZGÜLÜ ALDOĞAN Galeri Anna Laudel’de Berlinli sanatçı Anke Eilergerhard’dan ‘Resilience’ silikon heykeller sergisi, bütün duyularımıza seslenerek düş dünyasına götürüyor Galeriden içeri girdiğinizde sizi adeta küçük bir kız çocuğunun hayal dünyası karşılıyor: Tozpembe, uçuk yeşil ve krem renklerinde kocaman topların üzerinde porselen yemek takımları dizili! O kocaman toplar da günümüzde en çok bunu düşündüğümüzden olsa gerek, koronayı mı anımsatıyor? Bir insan boyundaki bu heykellerin yüzlerce, hatta binlerce küçük parçadan oluştuğunu inceleyince anlıyorsunuz. Üst katlarda farklı renklileri var: Pembeli yeşilli, mavili olanı var, duvarda asılı olan kobalt mavisi, kırmızı ve siyah ikilisi, kendisine ayrılmış siyah bir odada çilekli bir devasa dondurma gibi duran ve insanda yalama arzusu uyandıranı! Lacivert dore çay takımıyla bir bütün oluşturmuş olanı? Anna Laudel Galerisi’nin pandemi sonrası konuk sanatçısı, cesaret edip Türkiye’ye gelmiş Berlinli bir Alman: Anke Eilergerhard ve eşi. Anke ile heykellerini yapım sürecini konuşuyoruz; kullandığı materyal, özel bir silikon (polyorganosiloxan). Bunu pasta kreması sıkar gibi bir makineyle sıkıyor. Yakından baktığınızda zaten aynen krema görünümünde. Tam tahmin ettiğim gibi bu materyal, önce renksiz, onlara istediği rengi katıyor, sonra silikon yumuşakken sıkıyor ve donduğu zaman taşlaşma sağlanıyor. Serginin adı olan “Resilience” biraz da buradan geliyor: “Direnç ve esneklik” , dayanıklılık ve rezonans. Bu arada isteği çanak çömleği, yani porselenleri de içine yerleştiriyor ve böylece herhangi bir yapıştırıcı kullanmadan o parçalar orada sağlam bir şekilde duruyor. Orta boy bir heykeli, düşünme tasarlama aşaması hariç, yaklaşık 6 haftada gerçekleştirebiliyor Anke. Sergilenen bütün eserler 10 yıllık bir süreçte bitKrem şantinin miş. Eşi dairesel şekline odaklanarak “kek üzerine krema”, biraz da çay takımı! “Onun için de zengin olamıyor” derken bu titiz ve uzun süreçten şakayla karışık, rahatsız! Yazgülü Aldoğan, sanatçı Anke Eilergerhard ile birlikte sergiyi gezerken. Anke, işin felsefesini de anlatmak için çok çabalıyor, “sürrealistik, puristik, barok heavan” diyor, mutfak objelerinin geleneksel kullanışını reddederek sanat içinde kullanımını feminist tepkiye oturtmak zorlama geliyor bana? Zaten modern sanatı ille de sanatçısının anlatması gerekli değil, sizin ne anladığınız, onu sanat yapan! Ben Alis Harikalar Diyarı’nda tadı aldım. Küçükken pastalar, kekler yapan anneannesinin mutfağında çok dolaşmış bir küçük kızın bilinçaltı! Dondurmalar, kekler. Hele bir mor vardı, erikli dondurma! Renkler, formlar, sanki sadece görsele değil, bütün duyularımıza hitap ediyor. Zaten Anke de 30 yıldır heykellerini “katmanlı kek” motifi üzerine yoğunlaştırdığını ve böylece krem şantinin dairesel şekline odaklandığını anlatıyor. Bir sergiyi gezerken sanatçıyla birlikte olmak çok keyifli. Anke, daha sonra yolladığı mail’de, beni çalışma sistemini göstermek için Berlin’deki atölyesine çaya davet ediyor. Pandemi sonrası gitsem? Anke, dünyanın çeşitli yerlerinde sergiler açıyor, ödüller alıyor. Kendisine bu sergilerin fotoğraflarında aynı eserleri gördüğümü, bunları satıp satmadığını da soruyorum, yanıtı güzel: “Ben, buralarda söylendiği gibi sadece hava ve aşkla yaşamıyorum, elbette eserlerimi satıyorum!” Anlaşılan Anke ile daha epey yazışacağız, bu eserlerin aynılarını yapmak da zor olmuyor mu? Gerçi Rodin de Picasso da yapmıyor muydu? KEDI OPERADAYDI Opera festivali, Wolfgang Amadeus Mozart'ın “Saraydan Kız Kaçırma“ operasının yeni yorumu ile kapanış yaptı. Sanatçılar evlerini ziyarete açıyor SARAYDAN KIZ KAÇIRMAMA “İstanbul’da hiçbir şey kedisiz olamaz” demişti İstanbul dostu bir yabancı. Paylaştığı videoda finişe iki adım kalmış atletlerin arasından şimşek hızıyla bir kedi geçiyordu! Önceki akşam Arkeoloji Müzesi’nin yarım ayın aydınlattığı ve insanı düşlere daldıran bahçesinde Amadeus Wolfang Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” Operasını izlerken rol çalıp merdivenlerde dolaşan kediye gülümsüyordu seyirciler. Konstanze, Selim Paşa’nın aşkını reddedip kendisini tutsak olduğu saraydan kurtarmaya çalışan İspanyol asılzadesi sevgilisi Belmonte’yle kaçmak üzereyken yakalanıyordu. İki sevgili Paşa’ya, “Onu öldürme, beni öldür” diye yalvarırken Paşa’nın Harem Ağası Osman da hepsini asma hayalleri kuruyordu! Orkestra şefinin gözü ise solistlerdeydi, opera yönetmek kolay olmasa gerek, hem orkestra hem sözleri unutuverenler? Kedi olarak süzüldüğüm protokolde, en ön sıradaki hanımların kıyafetlerini inceliyordum arada. Demet Sabancı, her zamanki sade şıklığındaydı, yanında sohbet ettiği eski AKP milletvekillerinden bir hanımefendi, o ince topuklarla bahçede nasıl yürümüştü acaba? En ön sıranın diğer hatırlı konukları tesettürlü hanımefendiler acaba oyundaki “Saray” kelimesine mi heyecanlanıp gelmişlerdi, yoksa konunun Osmanlı’da geçmesine mi, opera sevdiklerini bilmiyordum doğrusu. Birini de Revza Kavakçı’ya benzettim, kardeşi de aynı böyleydi sanki? Dedikoduyu bırak, oyunu anlat diyorsanız, biraz fazla mı günümüze uyarlanmıştı acaba? İspanyol gribinden hareketle korona göndermeleri, sürekli kolonya sıkmalar neyse de ayak yıkatma esprisini Brentzener yazmamıştır eminim! Oyunun finali Selim Paşa’nın iki sevgiliyi ve hizmetkârlarını affedip ülkelerine yollaması gibi barışçıl bir sonla noktalanırken sahneye çıkan o şapkalılar kimi, neyi temsil ediyordu bilemiyorum? Tan Sağtürk hâlâ çok yakışıklı ve selama en son o çıkıp alkışları topladı ama hangi koreografiyi yapmıştı anlamadım. Önemli değil, önemli olan şu pandemi günlerinde büyük emeklerle Devlet Opera ve Balesi çalışmış, çabalamış ve Opera Festivali her şeye rağmen yapılmış, İstanbul’un en güzel mekânlarından birinde sergilenmiş ya, kediye de mırıl mırıl teşekkür etmek düşer diyorum. Çıkarken burada yaşamış olduğumuz bütün o güzel konserleri, davetleri düşünüp iyi ki anılarımız var dedim ve müzik, bulutlara asılı kalan! Sanatçı Seda Yakupoğlu’nun evi. Bu yıl 7’ncisi düzenlenecek Açık Stüdyo Günleri 24 Ekim tarihleri arasında yapılacak. Resim, heykel, seramik, fotoğraf, enstalasyon gibi disiplinler üzerine çalışmalarda bulunan sanatçılar, sanatçı kolektifleri ve bağımsız sanat alanları Kadıköy, Taksim, Cihangir, Galata, Karaköy, Tophane, Kurtuluş, Beşiktaş, Kasımpaşa, Şişli, Burgazada ve Büyükada bölgelerinde bulunan ev, atölye ve sanat alanlarını ziyarete açıyor. Sanatı sergileme ve günümüz sanat dünyasının önemli unsurlarından biri olan “ağ oluşturma’’ için bağımsız bir yapı mantalitesi güden Açık Stüdyo Günleri, aynı zamanda herkesin sanata erişimini amaçlıyor. Daha fazla bilgi için: www. openstudiodays.com Zanaata eşlik etmek İstanbul Modern Uluslararası Misafir Sanatçı Programı kapsamında 30 Eylül’de çevrimiçi bir söyleşi etkinliği düzenlenecek. “Misafirler: Sanatçılar ve Zanaatkârlar” sergisinin küratörleri Öykü Özsoy ve Ümit Mesci, Uluslararası Misafir Sanatçı Programı proje danışmanı Aslı Kıyak İngin ile İstanbul’daki zanaat kültürü üzerine söyleşecek. İngin’in Sevgi Ortaç’la birlikte 1. İstanbul Tasarım Bienali kapsamındaki “Crafting Neighborhood” projesi için hazırladığı video da İstanbul Modern’in YouTube kanalında yarın gösterilmeye başlıyor. Video, 18 Ekim’e kadar erişime açık olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle