09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 3 24 EYLÜL 2020 PERŞEMBE Doktora saldırana 20 yıl hapis İzmir Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Atatürk Eğitim ve Araştırma SIBEL BAHÇETEPE Hastanesi’nde görevli asistan doktor Kadir Songür’ü jiletle boğazından yaralayan sanığa 20 yıl hapis cezası verildi. İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuklu sanık Bayram Kaynak, cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığı ile katıldı. İzmir Tabip Odası Başkanı Op. Dr. Lütfi Çamlı, doktorun ölümden döndüğünü belirterek “Mahkeme saldırgana en üst sınırdan ceza verdi ve cezada indirim yapmadı. Bütün bunlar şiddetin cezasız kalmadığını göstermesi açısından önemli. TTB ve İzmir Tabip Odası olarak sağlıkta şiddete karşı mücadelemiz süİzmir’de geçen yıl ekim ayında yaşanan olayda hastaneye gelen Bayram Kaynak, doktor Songür’den yeşil reçeteli ilaç yazmasını istemiş doktor ise yazamayacağını söylemişti. Hastaneden ayrılan şüpheli bir gün sonra yeniden hastaneye gelmiş, doktoru boğazından jiletle yaralamıştı. Doktor Kadir Songür ölümden dönmüştü. recek” dedi. Çamlı, “Sağlıkta uygulanan neoliberal politikalar, performans sistemi şiddeti arttırıyor. Şiddet pandemide de durmadı. Sağlık çalışanlarının korunması için bakanlık gerekli adımları atmalı” diye konuştu. l İSTANBUL ‘TRAVMA TAHTALARIYLA BARIYER YAPTIK’ 23 EYLÜL ÇARŞAMBA 112 BIN 102 1767 9 MILYON 608 BIN 370 7 BIN 771 % 6,7 72 1027 308 BIN 69 1561 270 BIN 723 İki sağlıkçı daha hayatını kaybetti Türk Tabipleri Birliği (TTB), Antalya Alanya’daki Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanı Şehri Kayhan (46) ile Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi çalışanı Esra Alakuş’un (45) Covid19 nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. 3 çocuk annesi Kayhan’ın 15 gündür, 2 çocuk annesi Alakuş’un ise 8 Eylül’den bu yana tedavi gördüğü belirtildi. l Haber Merkezi Keçiören’de sağlık çalışanlarına yönelik saldırıya ilişkin güvenlik kamerası kayıtlarından alınan fotoğraflar ortaya çıktı. Ankara Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde saldırıya uğrayan sağlıkçılar kendilerini ziyarete gelen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya yaşadıklarını anlattı. Yaralıya müdahale eden ekibin başındaki sağlık görevlisi, “Çok uğraştık, hatta ben ve uzman arkadaşım bir ara çıktık hastanın durumunun kritik olduğunu, kalbinin, solunumunun durduğu bilgisini de verdik. Biz girdik ve ben bir daha hiçbir şey görmedim” dedi. Uzman arkadaşıyla yaralının babasına bilgi verdiklerini anlatan sağlık görevlisi, “Öldüğünü söyledik. Anlattık durumu ama dinlemedi. Önce kendine vurmaya başladı. Sonra bir şey koptu, daha biz kapıyı kapatmadık. Birden yüklenince biz kapıyı kapattık ve kapı esnedi bize doğru. O hengâmede biz de arkaya geçtik, üzerimize falan kırılır diye travma tahtaları ile bariyer yaptık. Sonra 155’i aradık” ifadelerini kullandı. 2 kişi tutuklandı Saldırıyla ilgili soruşturma kapsamında adliyeye sevkedilen şüphelilerden Soykan K. ve Muhammet Devran Ö. tutuklandı. 3 şüpheli ise adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakıldı. l ANKARA / Cumhuriyet Başkalarının hayatını izlemeyi neden seviyoruz? “Başkasının ekmeğinin ne denli tuzlu, başkasının merdiveninden çıkmanın ne denli zor olduğunu göreceksin” diye anlatıyordu Dante. Ölmemek için 20 yıllık sürgün hayatı yaşamanın tadını, kendi doğduğu topraklarda ölenlere hissettirmeye çalışıyordu. Müge Anlı’nın gündeminde dün yine Aleyna Çakır’ın ölümü vardı. Anlı, Çakır’ın hatta Çakır’ın ölümü nedeniyle suçlanan Ümitcan Uygun’un annesinin ölümünün yeterince soruşturulamadığını anlatıyordu. Çakır ve Uygun’un ölümlerinde cinayeti düşündüren delilleri sıralayan Anlı, iki elini açıp “daha ne yapayım” dedi. Uygun ailesinin konuştuğum avukatı ise ölümlerde bir şüphe olmadığını, iki kadının da intihar ettiğini anlatıyordu. “Medya terörü” ile suçladığı Anlı’yı RTÜK’e şikâyet ederken, hakkında dava açacağını da söylüyordu. Cumhurbaşkanı’nın damadının medyasının takip ettiği, Süleyman Soylu’ya “sizi destekledik” diyen ailenin suçlandığı, Adalet Bakanı’nın ise “televizyon programcısı savcı değildir” diye defalarca uyardığı, şüpheli ölümlerin birbirini takip ettiği bu hikâyede ortada iki tez var. Ya kadınlar, kirine dayanamadıkları dünyadan birer birer intihar ederek çekiliyor ya da kadınları kirli bir dünyaya sürükleyen çeteler, intihar süsünü kurbanlarını susturmak için giydiriyor. Her iki halde de yargının kendi alanına giren konulardaki kayıtsızlığı göze batıyor. ‘Güçlü adamlar’a sunulan anne Türkiye’de iktidar savaşları bu kadar kızışmış olmasaydı, yine aynı şiddetle konuşacak mıydık? İnanın bilmiyorum. Bildiğim, tartıştığımızın yıllardır halının altına süpürdüklerimiz olduğu. Neden mi? Dün, herkes bir hukukçunun sosyal medya mesajlarını paylaşıyordu. “Belki görmemişsindir” diyerek birçok kişi de telefonuma göndermişti. Oysa, ben onunla Cumhuriyet muhabiri Leyla Kılıç aracılığıyla birkaç ay önce tanışmış, hayatını dinlemiştim. Bir yazı değil, bir roman olmayı hak eden koca bir öyküsü vardı. Dilek Ekmekçi’den söz ediyorum... Yaşamı 11 yaşında değişmişti. O gün, yıllardır anne dediği kişinin gerçek annesi olmadığını “kızım seninle konuşmamız lazım” diye başlayan sözler sayesinde öğrenmişti. Anne dediği kişi, onu yetiştirme yurdundan almış, sevgiyle büyütmüştü. Ekmekçi, üniversite yıllarının ardından bir merakla gerçek ailesinin kimliğini sürmeye karar verdi. Bilmediği hayatını öğreneceğini düşünüyordu. Kısmen başarmıştı da... Bulgularına göre, annesi bir hayat kadınıydı. Türkiye’nin güçlü adamlarına, bir eşya gibi sunuluyordu. Bir de kendisinden 3 yaş büyük ablası vardı. Dilek Ekmekçi doğar doğmaz, ablası da onunla birlikte terk edilmişti. Bunun için paravan bir ailenin kimlik bilgileri kullanılmıştı. Elbette herkes suça ortak olmanın karşılığını almıştı. Ekmekçi, önce paravan aileye, ardından gerçek annesine ulaştı. Kars’ta bir mezardan alınan örnekle, annesinin 2009 yılında ölen Pamuk Deniz olduğu kesinleşti. Ablası eskort çetesinin ağında Fakat bir tuhaflık daha vardı. Ölüm kaydı yalan beyanla düşülüp, defin ruhsatı alınmadan gömülen annesinin bedeninde birçok kırık bulunuyordu. Annesinin yıllarca “yok sayılan” hayatı, ölümünde de koca bir boşluğa dönüşmüştü. Babasının izini süren Ekmekçi, daha da ilginç bir sonuçla karşılaştı. Anlattığına göre gerçek babası Türkiye’nin bir dönemine damga vuran politikacılarından biriydi. Bugün hayatta olmayan “muhtemel babasıyla” babalık davası sürüyordu. Ekmekçi, hayatta olan tek yakın akrabası olan ablasıyla yakınlaştıkça bir başka gerçeği fark etmişti. Ablası, küçük kardeşi kadar şanslı değildi. Yetiştirme yurdunda kalmış, bir süre sonra memur yapılmıştı. Ancak Ekmekçi’nin anlattığına göre ablası, yetiştirme yurdundayken “güçlü adamlara” eskort gönderen bir çetenin ağına yakalanmıştı. Bir hukukçu olarak bu kez de ablasından faydalanan adamların peşine düşmüş, karşısına Türk siyasetinin önemli mecralarına uzanan ilişkiler çıkmıştı. Bizi buluşturan hikâye ise tam da bu ilişkilerin ortasındaydı. Çünkü gerçek ailesine ulaşmaya çalışırken, yasaların sınırlarını zorlamak zorunda kalmıştı. Bu sırada ise dolandırılmıştı. Para kaptırdığı kişilerden uğradığı haksızlığın hesabını sormak istiyordu. Yargı maalesef bu konuda da kendisine yardımcı olmuyordu. ‘Soy’ diyenlerin soyları Devletin kayıtlarında, mezarlıklarda, DNA laboratuvarlarında, yetiştirme yurtlarının ziyaretçi defterlerinde kendisini arayan bir insana akıl verilebilir mi? Belki de haddimi aşarak “sizin yerinizde olsam geçmişe değil önüme bakardım” dedim. O ise bir insanın kimlik öyküsünün binlerce kadının hayatını kurtarabilecek bir mücadeleye dönüşmesini daha çok önemsiyordu. Yetiştirme yurtlarından fuhuşa, fuhuştan tekrar yetiştirme yurtlarına süren “önemli adamlar”ın ardından bıraktıklarından oluşmuş soyları ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Üstelik kendi annesi dışında şüpheli şekilde ölen başka kadınları da bu sayede bulmuştu. Ne garip, verdiği mücadelede karşısında hep “boy ve soy” siyaseti yapanları buluyordu! Facebook hesabındaki not Üç ayda iki kadının şüpheli şekilde öldüğü hikâyeyi yazdığım yazının ardından Dilek Ekmekçi’nin beni uyarmasıyla bir şey daha fark ettim. Müge Anlı’nın programında yurtlarda kaldığı iddia edilen bazı kızların suçlaması sonrasında ölü bulunan Gülay Uygun’un bir Facebook hesabı vardı. “Çocuk Esirgeme Kurumu’nda çalıştı” yazısının üzerinde ilgi alanları bölümü yer alıyordu. Burada şaşırtıcı şekilde “EGM (Emniyet Genel Müdürlüğü)” yazıyordu. Uygun ailesinin avukatını arayarak nedenini sordum. Ailenin ve avukatın ifade ettiklerine göre; Gülay Uygun, yurtlardan kaçarak kayıplara karışan çocuklarla ilgili olarak Emniyet’le yakın çalışma yürütüyordu. Bu nedenle ilgi alanına “EGM” yazmıştı. Başkalarının hayatlarını izlemeyi neden bu kadar çok seviyoruz? Belki de günahlarımızı kendimizden bahsetmeden konuşmaktan hoşlanıyoruz. İnanıyorum, bizden değilmiş gibi giden tabutların kapağını açsak kendi yaşanmamışlıklarımızı göreceğiz. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NDEN AÇIKLAMA HEM TURİZM TAŞIMACISI HEM SERVİSÇİ HEM DE İSTANBUL’UN MARKA DEĞERİ KAZANDI İBB, İstanbul’da taksicilik ve turizm taşımacılığını birbirinden tamamen ayırdı. Bu karar şu yararları sağlıyor: Yıllardır 9+1 araçlarına “Turizm Taşımacılığı Belgesi” alamayan esnafın önü açılıyor. Korsan taksinin önüne geçiliyor. Önceki yönetim döneminde açılan ve İBB aleyhine, taşımacılar lehinde sonuçlanan davaların gereği yapılıyor. İstanbulumuzun marka değerini zedeleyen turizm taşımacılığındaki aksaklık onarılıyor. Turizm taşımacılığına da bir düzen getirildi: Artık, TÜRSAB acentesi, aracın rezervasyonunu en az 120 dakika önce yapacak. Araç, İBB Toplu Ulaşım Yönetim Merkezi’ne kayıt ettirilecek ve görünür şekilde TÜRSAB bilgi bandı taşıyacak. Rezervasyon, İBB Toplu Ulaşım Hizmetleri Müdürlüğü, ETUHİM sitesiyle entegre olacak; yolcu, ara ve bitiş noktaları dahil güzergah bilgileri buraya girilecek. Bu bilgilerin karekod sistemiyle okunması sayesinde denetim rahatlayacak. SERVİSÇİ MAĞDURİYETİ ORTADAN KALKIYOR 23 Haziran seçiminden 12 gün önce, İBB’nin o günkü yönetimi, servis araçları sayısını sınırladı. 20 Ağustos 2020 günü alınan UKOME kararıyla, koşulları sağlayan ve 25 Mayıs 2015 tarihinde servis hizmeti verenlere bir defaya mahsus başvuru hakkı tanındı. 1400 başvuru yapıldı; sadece 377’si uygun bulundu. Ancak UKOME kararı nedeniyle, 25 Mayıs 2015 tarihi ile sınırlamanın yapıldığı 11 Haziran 2019 arasında, servis aracı bulunup hizmetini sürdüren taşımacılar, sistem dışında kaldı, yüzlerce aile mağdur oldu. İBB bu mağduriyeti gidermek için, ‘oda faaliyet belgesi’ bulunan ancak daha önce ‘servis taşımacılığı kartı/plakası’ almamış hak sahiplerine, bir kez daha başvuru imkanı tanıyan kararı aldı. Bu kararla, 56.482 servisin bulunduğu sektöre, yaklaşık bin araç daha katkı verecek. Yani, kamuoyu oluşturmak için söylenen, “On binlerce yeni araç sisteme girecek” ifadesi gerçek dışıdır. İBB, bu mağduriyetin giderilmesi için kararını vermiştir, şimdi UKOME onayı gerekiyor; sorumluluk UKOME’de. Kamuoyuna Saygıyla Duyurulur
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle