25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 16 TEMMUZ 2020 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: EMİNE BİLGET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Araçsal aklın sefaleti MUCIZE ÖZÜNAL İnsanın varoluşunu gerçekleştirme yolundaki serüveni, onu “Ben neyim” sorusuna yanıt aramaya yöneltti. Kendini bilmek isteyen insan, nice uğraştan sonra zaman içinde değişip dönüşerek varlığının temel ögesini keşfetti: Akıl! Artık akıl sahibi bir “varlık”tı. Ateşi çaldı, yasak elmayı yedi. Bilgiyi ele geçirdi, onu üretti, ondan teknolojiyi elde etti. Doğa onu çağırıyordu. “Ruhları barbar olanlar” bu çağrıyı hayra yormadı. Fetih çığlıklarıyla saldırdı doğaya. ‘Akıl denetlenmeli’ Oysa bir yanıyla doğaydı o da. Kendine saldırdığını bilmedi bilemedi, bilince de öteledi gerçeği. Kendi gerçeğini yitirdi. Fetih sarhoşluğuyla aştı geldi zamanı. İspanyol, yeni topraklara ayak bastığında, yerlilerden önce salgınlardan arta kalan ceset tepeleri karşılardı onu. Kalanlar imana getirildi, gelmeyenlerin hakkından gelindi. Ama kauçuk şekerkamışı plantasyonları ile pamuk tarlaları için insana gerek vardı. Bulundu. İnsan bedeni bir kez daha mülkiyet konusu olarak kapitalin emrine verildi. Şımarık bir çocuk gibi istemleri ilkesizdi onun. Gökyüzünü, yeryüzünü, toprağın altını üstünü, her şeyi her yeri istiyordu. Sanayi devrimi salgınlar dönemini çeşitlendirip sıklaştırdı. On dokuzuncu yüzyılın başında Rusya’dan gelen kolera, tüm halkın (Pandemos) Gel gelelim eski çamlar bardak olmuştu. Kapital, liberal derken neoliberal olmuştu. İnsan artık insan değil, neoliberal özne idi. Kamusal özgürlükler önemsenmeyince bireysel özgürlükler askıya alındı. Ya güvenlik ya özgürlük kıskacı altında güvenlik için vazgeçildi özgürlükten. Aslında virüs buydu. yan. Aman bana dokunmayan yılan bin yıl.. Çoktan unutmuştu bilmeye cesaret etmeyi, kediye kedi, fareye fare demenin özgürleştirici bir cesaret olduğunu. Kamusal özgürlük değildi talebi. Bireysel çıkarı, yararı güvende olsundu. Kamusal özgürlükler önemsenmeyince bireysel özgürlükler askıya alındı. Ya güvenlik ya özgürlük kıskacı altında güvenlik için vazgeçildi özgürlükten. Aslında virüs buydu. Aklın araçlaştırılması, yarar, çıkar, ethosun* tekmelenmesi. Çizim: https://thewalrus.ca/anatomyofanepidemic/ canına okudu. Ama virüs eşitlikçi olmadı hiçbir zaman. Önce beslenemeyenler, yoksullar gitti. Yüzyıllarca kapitalin doymaz karnını doyurmak için oluk oluk kan aksa da, akıl yarar ve çıkar aklıydı. Herkes “aynı koridoru” çiğniyordu. Savaşlar, salgınlar, devrimler, karşıdevrimler derken sonunda yol bulundu: “Akıl denetlenmeliydi. Evrensel insan değerleri ile.” Anımsandı eski bilgeler. Adalet, ölçülülük, cesaret, sözün özü erdemle. Gel gelelim eski çamlar bardak olmuştu. Kapital, liberal derken neoliberal olmuştu. İnsan artık insan değil, neoliberal özne idi. Bu yeni liberalizmin öznesi tedirgin biriydi. Çocuk gibi korkak, ürkek, neyi nasıl yapacağını kendinden başka herkese danışan, aklını cebinde taşı Neye değil, ‘nasıl’ Felakete katlanalım! Neye katlandığımız değil nasıl katlandığımız önemli! “Hem özgürlük hem güvenlik mümkündür” demek için zamanı kaçırdık mı? Kaçan zamanın farkındalığı mı büyük yitiğimiz? Yeni liberalizm kölelerin bedenleriyle birlikte zamanını da istiyor. Neoliberal öznenin kendini yönetemediğini bildiğinden zamanını yönetemeyeceğini biliyor. Bir ihtimal daha var: Don Kişot olabiliriz! Anımsayalım. Don Kişot olmak bizi seçeneklere yöneltir. Virüs, neden korkup neden korkmayacağımızı bize unutturan şeydir. *Etik sözcüğünden. Değerler, erdem anlamında. UNUTMAYALIM: ‘İhtiyar insan, büyük insandır’ PROF. DR. ERHAN KARAESMEN Yıllar önce, döneminin önde gelen film yönetmeni François Truffaut, kendi yaratıcılık alanının önceki kuşaklarından John Ford’u anlatırken mutlu bir rastlantıyla benim de izlediğim bir söyleşide son cümleyi şöyle koymuştu: “John Ford imbikten geçirilmiş büyük tecrübesi ve benzersiz görsel beğenisi ile önceki nesillerin büyük adamıydı, ayrıca unutmayalım ihtiyar adam büyük adamdır.” Geçen yüzyıl dünya sinemasının atmışlı, yetmişli yıllarının bilinen, aranan ve gözde bir yönetmeniydi. Truffaut. Kendi mesleki uğraşında kuvvetle etkilendiği bir büyük diğer ustadan söz ediyordu. Onun gelişme çizgisindeki aşamaları, olgunlaşma ve bilgeleşme doğrultusunu irdelerken de bu önceki kuşak büyük ustasının yaşlılık dönemin yapıtlarına özel bir saygı ile yaklaşıyordu. İnsanlığa armağan Sanatsal ve bilimsel yaratıcılık çerçevesinde, kendinden önceki kuşaktan araştırıcı ve buluşçu yaklaşımlarıyla, arkadan gelenlere yol göstermiş olanlar, genç yaratıcılar tarafından hep saygı ile anılmıştır. Bilimsel araştırmacılık ve sanatsal yaratıcılığın akılcı ve uygar bir kuralıdır bu. Önceki kuşağın yaratıcılık fışkırmalarının, zamanın ve yaşın getirdiği bir olgunlukla çığır açıcı boyutlara ulaştığı gözlenmiş ve dile getirilmiştir. Zaman içinde, olgunlaşma ve bilgeleşme kavramları, kendi doğal akışı içinde sonrakileri etkileyecek boyutlara ulaşan, yaratı cılık ürünlerinin önemli bir çı lanırlar. Ancak, onlar yaşlı iki kış noktası olarak kendini gös büyük adamdır, vagon tekerle termiştir. rinin raylar üzerinde çıkardı Disiplin altında tutulması ğı sesler onların o olağanüstü belki biraz kolay olamayan ve güçlü iç seslerini bastıramaz; ayrıca yaratıcı duyumsama birlikte beste yaparlar. Seya lar sergileyen bazı sanat in hat bitip Moskova’ya döndük sanlarının gençliğindeki dav lerinde iki trio, iki kuartet ve ranışlarında da, renkli çeşitli bir piyanolu kentetin notaları liklerin yer aldığı gözlenebil ve sesleri ortaya dökülür. Bu miştir. Ancak zaman, olgun yapıtlardan bazılarının üzerin laşma olgusu da kaybolmak den on yıllar geçmiş olmasına sızın, farklı ve büyük boyutla rağmen hâlâ seslendiriliyor ol ra bu sanatçıları götürebilmiş malarının da altı çizilmelidir. tir. Az bilinen ilginç ve değişik bir bilgi olarak iki kuvvet Uygarlaşma zaferi li gençlik dostu Dimitri Şosta Ernest Hemingway’in İhti koviç ile Necil Kazım Akses’in yar Balıkçısı, başka dünyada gerçekleştirdiği olağanüstü bir ki bir değişik adamın öyküsü LeningradMoskovaVladivos dür. Doğa ve yaşam zorlukları tok seyahatinden na direnişin bir sim söz edilebilir. İki gesi sergilenmekte si de artık fiziki yaş olarak olgunluk çağına varmış oldukları dönemde bu iki gencecik bilge ihtiyar Büyük beyin yaşlanınca daha da kapsam kazanan dir. Bir farklı yaşlı büyük adam tablosu çizilmektedir. Bu tür bir betimleme kendisi yaşlansa bile gönlü kıpır kıpır kalmış Leningrad’dan ha mucizevi bir Hemingway tara reketle gidişgelişi yaklaşık bir ay süren tren gezisine çıkarlar. Şostakoviç’in Rus toprakları ve dün bir oluşum biçimiyle doğanın insanlığa bir armağanıdır. fından yapılabilirdi. Genel kamuoyu dikkati sanatsal yaratılıcılık ürünü veren kişilere hep daha yakın kalmış yasında sahip ol tır. Bilim dünyasın duğu itibar dola da büyük yaratıcı yısıyla trenin her durakladığı lar kendi uzmanlık alanla kentte ya da kasabada büyük rındaki izleyiciler tarafından alayişle karşılanırlar, şerefle hep hayranlıkla kucaklanmış rine hazırlanan ziyafet sofra tır ama insanların çoğunluğu larında yenilir, içilir. Bazen ıs onları fazla bilmez. Bir Beet rarlara dayanamayıp bir gün hoven adının, bir Tolstoy’un, sonraki trenle ayrılmayı ka Nâzım’ın, Yaşar Kemal’in in bul ederek gece yatısı misafir sanların kafasında bıraktığı iz likleri de yaşanır. Fiziksel ve lenim bir Galileo’nun ya da bir mesleki olgunluğun doruğuna Newton’un ya da Euler’in ve ulaşmış bu iki büyük adam, ya Feza Gürsey’in, Cahit Arf’ın bir yandan da hâlâ biraz deliş adlarına göre kulaklarda ve zi men kalabilmiş yaşam tutku hinlerde çok daha fazla çınla larıyla bu seyahatten çok hoş ma şansı bulmuştur. Oysa in sanlığın gelişme serüveninde ve hele yaşanmışlığın kazandırdığı bilgelik içinde bir Gauss’un öyküsü tam bir uygarlık zaferidir. Seksen yaşına yaklaşan büyük dâhinin cansız bedeninin, denklemlerle dolu kâğıtların dağınık serpiştirildiği, bir çalışma masası üzerine yıkılmış olarak bulunduğu bilim tarihinin belki biraz abartmalı olarak tekrarlanan söylenceleri arasındadır. Büyük beyin yaşlanınca daha da kapsam kazanan mucizevi bir oluşum biçimiyle doğanın insanlığa bir armağanıdır. Günümüz Türkiyesi’nde fiziksel yaşlanma olayına yöneltilen haksız, ölçüsüz, alabildiğine görgüsüz yargı ve değerlendirmeler beni yukarıdaki bilgileri sizlerle paylaşmaya yönlendirdi. Mikrop kapma riski daha yüksek olan kişilerin daha özel bir koruma altına alınmaları kamu yöneticilerinin bir görevidir. Büyük ihmal Ancak, bu korumacılık, kapalı bir mekâna tıkışıp kalma durumunda gündelik ihtiyaçların karşılanmasının kolaylaştırlmasını da planlamalıydı. Bunun yapılmayışı ve bazı yapanlara adeta engel olunması büyük bir eksiklik, anlayışsızlık ve çıkarcılık durumu olarak kendini göstermiştir. Ülke nüfusunun yüzde ona yakın bir bölümünün sağlık koşulları gerekçesiyle yaşam koşullarının ve varlık biçimlerinin sınırlanmasına gidilmiştir. İnsan haklarına aykırı bir durumdan söz edilmesi gündemdedir. Bir kere daha unutmayalım: İhtiyar adam büyük adamdır, yaşlı kadın büyük kadındır! Ayasofya 2: İddia ve savunma Sevgili okurlarım, Danıştay 10. Dairesi’nin Ayasofya kararı, gerek Danıştay ve hukuk, gerekse siyasal tarihimiz açısından çok önemli bir karardır. Bu açıdan Salı günkü ilk yazımın ardından, Daire’nin resmi kararından, yani resmi belgeden alıntıladığım bazı bölümleri, kamuoyunun bilgilenmesi için yorumsuz olarak, sadece daha iyi anlaşılmaları için bazı cümleleri satırbaşlarıyla bölerek burada paylaşıyorum. Bugün “Dava konusu”, “Davacının iddiaları” ve “Davalının Savunması” bölümleri. HHH DAVACI: Sürekli Vakıflar, Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği VEKİLİ: Av. Selami Karaman DAVALI: Cumhurbaşkanlığı (Başbakanlık) / ANKARA VEKİLİ: Hukuk Müşaviri Zeynep Gökçe Zengin / aynı yerde DAVANIN KONUSU: Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması amacıyla Başbakanlığa yapılan 31/08/2016 tarihli başvurunun Başbakanlığın bağlı kuruluşu olan Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü’nce reddine yönelik 19/10/2016 tarih ve 27882 sayılı işlemin dayanağı olan Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesine ilişkin 24/11/1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istenilmektedir. DAVACININ İDDİALARI: Davacı tarafından... Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararındaki imzaların gerçekliğinin grafolojik yönden incelenmesi gerektiği... 1924 Anayasası’nın 52. maddesi gereğince kararnamelerin Resmî Gazete’de yayımlanması ve Danıştay’ın incelemesinden geçirilmesi gerekirken bu şartlara uyulmadığı... Kararda imzaları bulunan bazı bakanların karar tarihinde Ankara dışında olduklarının Meclis tutanakları ile sabit olduğu... Ayasofya’nın tapu kaydında “müze” değil, “cami” ifadesinin yer aldığı ve UNESCO’nun resmi internet sitesinde müze olarak tanımlanmadığı... Vakıf malı olan Ayasofya’nın vakfiyesine uygun bir şekilde cami olarak kullanılması gerektiği... Vakfedenin iradesine aykırı hareket edildiği... Ayasofya’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsisine yönelik alınmış bir karar bulunmadığı... İleri sürülerek, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali istenilmektedir. DAVALI İDARENİN SAVUNMASI: Davalı (Kapatılan) Başbakanlık tarafından... 1934 yılında yürürlüğe konulan Bakanlar Kurulu Kararına karşı yıllar sonra dava açılamayacağı, davanın süresinde olmadığı... Davacının Başbakanlığa ve diğer kurumlara Ayasofya ile ilgili olarak zaman zaman başvurularda bulunduğu, davaya esas başvuru içeriğinin bir öncekinden farksız olduğu... Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali hususunda muhtelif davalar açıldığı, yine aynı işleme karşı davacı tarafından daha önce açılan davanın reddedildiği ve bu kararın kesinleştiği... İşlem hakkında kesin hüküm bulunduğu... Ayasofya Camii’nin 1470 tarihli Mehmed Hanı Sanî Bin Murad Hanı Sanî Vakfı vakfiyesinden olup tapunun 57 pafta, 57 ada, 7 parselinde “türbe, akaret, muvakkithane ve medreseyi müştemil Ayasofya’yı Kebir Camii Şerifi” olarak kayıtlı olduğu... Söz konusu Vakfın tüzel kişiliğe sahip bir mazbut vakıf olduğu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce temsil ve idare edildiği... Devlet idaresinin en yüksek karar organı olan Bakanlar Kurulunun idare alanında genel karar organı olduğu... Anayasa ve kanunlarla kendisine ayrıca ve açıkça yetki verilmemiş olsa bile, idare alanında “kanuna dayanmak” ve “Anayasaya ve kanunlara aykırı olmamak” şartıyla istediği her işlemi yapmak konusunda yetkili olduğu... Ayasofya’nın tahsis ve kullanım şeklinin değiştirilmesinin yürütmenin takdirinde olduğu, ulusal ve uluslararası koşullar ile iç hukukumuz çerçevesinde Bakanlar Kurulunca bu konuda her zaman karar alınabileceği... Bakanlar Kurulu Kararında yer alan imzaların sahte olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı... Öne sürülerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır. HHH Yarın Danıştay Savcısının mütalaası. ÇIKTI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle