21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 16 TEMMUZ 2020 PERŞEMBE EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ECE KURTULUŞ DURSUN HABER/YORUM Moskova, Doğu Akdeniz’de altın anahtar T ürkiye ile Mısır, Libya’da gittikçe daha da gergin bir saflaşmanın aktörleri haline geliyorlar. Bu gerginliği giderecek bir hamle, ne Ankara’dan ne de Kahire’den geliyor... Ankara, Libya’nın batısına hâkim Sarraj liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni; Kahire ise Libya’nın doğrusuna hâkim Temsilciler Meclisi’ni ve meclisin destek verdiği Libya Ulusal Ordusu’nu/Hafter’i destekliyor. SirteCufra hattı ise hem bu doğubatı bölünmesinin sınırı hem de Türkiye ile Mısır’ı askeri olarak karşı karşıya getirme potansiyeli taşıyan kırmızıçizgi haline gelmiş durumda... Öyle ki Berlin Konferansı’nın ev sahibi Almanya, SirteCufra hattının “askerden arındırılmış bölge” haline getirilmesini savunmaktadır. Bunun, Libya’nın fiilen bölünmesinin kabulü anlamına geleceği açık... SirteCufra hattında silah patlama tehlikesi Ankara ve Trablus, Hafter kuvvetlerinin SirteCufra’dan çıkmasını ve bu hatta Sarraj kuvvetlerinin hâkim olmasını istiyor; Kahire ve Tobruk ise SirteCufra hattını kırmızıçizgi ilan etmiş durumda... Asıl vahimi ve gerginliği daha da artıran gelişme ise Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’nin “Mısır Silahlı Kuvvetleri’ni Libya’ya müdahale etmeye” çağırması oldu! Kısacası SirteCufra hattı konusunda silahların patlayabileceği bir sürece girilmiş durumda ne yazık ki... Bu ise Suriye’de, Libya’da, bölgede vekiller aracılığıyla süren çok taraflı savaşın devletler katına çıkması anlamına gelir ki domino etkisiyle yeni cepheler doğurma riski de taşımaktadır... ABD, Erdoğan’ın mektubunu anahtar görüyor Ankara, Libya’da karşısında kalabalık bir ülkeler grubu bulunması nedeniyle Washington’u yanına çekmeye çalışıyor. Bunun için de Moskova’nın Libya’daki varlığının ABD/NATO çıkarlarına tehdit oluşturduğunu savunuyor. Bir süredir AKP sözcülerinin Rusya’yla ilişkileri stratejik değil, taktik seviyede yürüttüklerini ilan etmeleri de NATO toplantısında resmi olarak “Libya’da Rusya’nın güç kazanmasının NATO için tehlike oluşturduğunu” savunması da ABD’yi yanına çekebilmek için... Erdoğan’ın 29 Nisan’da Trump’a mektup yazarak Libya’da (ve hatta Suriye’de) ABD’yle işbirliği yapmak istediğini ilan etmesiyle başlayan süreç ilerliyor. Zira Washington, Erdoğan’ın bu çağrısını, TürkiyeRusya ilişkilerini bozmak için kullanılacak bir anahtar olarak görüyor. Dahası ABD, Libya’da Türkiye ile ortak çalışmayı, Suriye’de de ortak çalışmaya yeniden başlayabilmenin basamağı olarak değerlendiriyor. Stratejik üçgen ve dörtgen Bu girişimin, merkezinde Doğu Akdeniz’in olduğu ve Suriye’den Libya’ya uzanan geniş bir hat üzerinde Türkiye’ye ciddi sonuçlar doğuracağı ortada. Zira Amerikan Hegemonyasının Sonu isimli kitabımızda incelediğimiz gibi İskenderun Körfezi, Süveyş Kanalı ve Hürmüz Boğazı’ndan oluşan stratejik üçgen ve Karadeniz, Hazar Denizi, Aden Körfezi ve Umman Denizi’nden oluşan stratejik dörtgen, Batı Asya’da yüzyıllık çarpışmanın coğrafyasıdır. Bu coğrafyayı tehdit eden kuvvet, ABD emperyalizmidir. Türkiye’nin Libya’da Rusya’yı dengelemek adına ABD’yle “ortak çalışması”, sonucu vahim bir süreci tetikleyecektir. Oysa daha önce de bu köşede yazdığımız gibi tersi mümkündür: Nasıl ki Türkiye, Suriye’de Rusya’yla normalleşerek İran’ı da kapsayan üçlü ittifak geliştirebildiyse, Libya’da da Rusya’yla işbirliği yaparak Mısır’ı da kapsayan yeni bir üçlü ittifak kurabilir. Kurmalıdır, Türkiye bunu zorlamalıdır. TürkiyeMısır çatışmasını ABD kazanır! Kuşkusuz Türkiye ile Mısır’ın askeri olarak Libya’da karşı karşıya gelmesi durumunda Mısır’ın kazanma şansı sıfırdır; ancak Türkiye de son tahlilde kazanamaz. Kazanan ABD ve İsrail olur! Bir kere Türkiye ile Mısır’ın Libya’da askeri olarak karşı karşıya gelmesi, Mısır’ı Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, ABD, AB blokundan koparmanın da imkânsız hale gelmesi demek olacaktır. Oysa Ankara şunu görmeli: Salt askeri kapasiteyle Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin haklarını azami savunabilmek mümkün değil. Türkiye, Doğu Akdeniz’de Suriye ve Mısır’la işbirliği yapabildiği oranda kazanım elde edecektir. Şam ve Kahire ile işbirliğine gidecek yoldaki altın anahtar ise Moskova’dır. O nedenle Ankara’nın Libya’da ABD ve NATO desteği alabilmek için Rusya karşıtlığına konumlanması, stratejik hatadır; hızla dönülmelidir. Ankara’nın, Rusya’nın Doğu Akdeniz’e inme siyasetine karşı çıkması dünde kalmıştır; zira Rusya artık Doğu Akdeniz’dedir, Suriye ile tatbikat yapmaktadır. Bundan sonra mesele ABD’ye karşı Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki varlığından yararlanabilmek ve ABD’nin Karadeniz’e çıkmasını Rusya ile birlikte Doğu Akdeniz’de kesebilmektir. 16 TEMMUZ 2020 SAYI: 34613 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 03:46 05:39 13:15 17:13 20:42 22:26 Ankara 03:37 05:26 13:00 16:56 20:23 22:04 İzmir 04:09 05:54 13:23 17:16 20:42 22:19 CHP’nin çoğu üyesini üzen, neredeyse sadece yöneticiler ve seçilmesi istenen adayların katılacağı kurultayla Ayasofya olayı birbirinden ayrılabilir mi? Kılıçdaroğlu, partide Atatürkçülüğün ve laikliğin savunulması üstüne önemli bir cephe oluşturmadı. Kritik noktalara yerleştirdiği siyasetçilerin yarısı liberal, bir kısmı 10 Aralık hareketinden gelen, belki bir kısmı TESEV günlerinden beri dostluğunu sürdürdüğü isimler. Laiklik, Lozan, Kemalizm, Atatürk’ün kararları konusunda hassas bir CHP Genel Başkanı olsa, herhalde Ayasofya konusunda, “dine saygıyı” elden bırakmadan yeri göğü inletirdi. Bütün dünyanın hümanizmi, diplomatlığı ve filozofluğunu öve öve bitiremediği Mustafa Kemal’in, kültürlerin, dinlerin ve medeniyetlerin kesişme noktası İstanbul’da dâhiyane bir şekilde dengelediği bu hareketin kalıcı evrensel değerini CHP Genel Başkanı’nın algılayamaması hayret verici. Erdoğan’ın, Atatürk ve Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararı algılayamayıp kendini tutamayarak “Esasında tek parti döneminde alınan bu karar tarihe ihanet olmanın yanında hukuka da aykırıydı, çünkü Ayasofya ne devletin ne de herhangi bir kurumun malı değil, vakıf mülküdür” demiş olması üzücü ama pek şaşırtıcı değil. Diğer yandan Kılıçdaroğlu’nun “Açıyorsanız açarsınız. Bunu siyasi rant alanına dönüştürmek kadar büyük bir yanlış yok” sözleriyle yetinmesi ve CHP’nin parlamentoda hiçbir açık muhalefet yürütmemesi pes dedirtiyor. 90’ların ortasına kadar SHP ve özellikle Kılıçdaroğlu’nun CHP’si, Atatürk’ün izlerine ve laikliğe yönelen tehlikeleri görmezden gelme üzerine kurulmuştur. 1989’da, Türk Ceza Kanunu’ndan şeriatçı propagandayı engelleyen 163. maddenin kaldırılması, SHP’nin Özal döneminde Atatürkçü sola attığı en büyük kazıktır. Kılıçdaroğlu’nun seçtiği yol Göreve gelişinin henüz 4. gününde verdiği demeçlerde “27 Mayıs’ı yapanlar şim yüzlülükle suçlamakla yetinip, Meclis’te somut karşı duruş ser gileyememişse, ne halkın nabzını tutabilmektedir ne de hangi kol tukta oturduğunun farkındadır! Meral Akşener ise camiye dö nüştürme tartışmasında olum lu görüş sunmasına karşın, Erdoğan’ın bu sözlerine kar Hangi CHP, Ayasofya’ya şı gereken yanıtları en sert şekilde verebilmiştir. Bu, baş tepki vermeyi unuttu? ta Kılıçdaroğlu herkes adına düşündürücüdür. Atatürk’ün di utanıyor” demişti. Aynı şekilde “Dersim” olayına bakışı, “farklı” yaklaşımı, 2010 yılında verdiği “laiklik tehlikede değil” ve 2012’deki “yargıda cemaatçi yapılanma var diyemem” demeçleri, Kemalist bir CHP Genel Başkanı’ndan uzak bir profilin izdüşümleriydi. Öte yandan, Cumhurbaşkanı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu, Abdullah Gül’ü uygun görebilmek, 2018 seçimlerinde Haluk Pekşen ve Hüsnü Bozkurt gibi Atatürkçü çıkışlarıyla o dönem halkın gönlünü fetheden milletvekillerini tasfiye etmek, Hüseyin Aygün, Sezgin Tanrıkulu, Mehmet Bekâroğlu, Muhammet Çakmak gibi etnik siyaset yapan veya İslamcı kimlikleriyle bilinen insanları ana listelere almak, kesin bir ters kadro mühendisliğine işaret ediyor. Benzer birçok sebep, Sayın Kılıçdaroğlu’nun yakın tarihimizi, 20. yüzyıl CHP tarihini ve Ayasofya’yı Camii Şerif olarak tescil ettiğini vurgulayan Akşener, “Bu gerçek ortadayken öyle hukuki hatadan söz etmek, daha da ötesi utanmadan tarihe ihanet yakıştırması yapmak, makamı ne olursa olsun kimsenin haddi değildir” diyerek, Atatürk kızına yakışan bir ders vermiştir. Kılıçdaroğlu’nu ilgilendiren tek konu “Ben bu, konuda karşı durursam, daha sonra bu seçimlerde fatura olarak önüme konur mu, bana din düşmanı denir mi?” olmuştur. Aynen yakın geçmişte ne zaman alkol ve cinsel içerikli sansür, heykel saldırıları vesaire olduğunda CHP üç maymunu oynadıysa “Aman bana alkol veya çıplaklık düşkünü demesinler” diye çağdaş toplumda üzerine düşen tavırları göstermemişse, burada da CHP’nin oynadığı rol hiç farklı değildir. partinin soyağacını iyi bilmediğini, Türk siyasetinin köşe başlarına hâkim olmadı Ali Rıza Öztürk’ün kritik ğını ve sürekli tekrarladığı şekilde CHP’yi ikazları 1930’lardaki, 40’lardaki kimliğinden ko Eski CHP Mersin Milletvekili Ali Rı parmaya çalıştığını göstermiştir. za Öztürk, Danıştay kararının üç açıdan Ayasofya konusunda CHP’nin veremediği tepkiler, geçmişte gösterdiği duruşlarla maalesef uyumlu! Atatürk’ün partisinde genel başkanlık yapan biri, büyük önderin en alkışlanacak evrensel boyutlu siyasi ve diplomatik hamlelerinden biri üstünden haddini aşan ve gayri hukuki olduğunu, (davacı derneğin dava açma ehliyeti bulunmaması, davanın 60 günlük süresinin geçmiş olması evet, çünkü geçen süre 86 yıl! ve aynı konuda daha önce açılmış davalarda verilmiş emsal ve kesinleşmiş hükümler bulunması) ve burada esas hedefin Ata onu “tarihe ihanet etmekle” suçlayan türk Cumhuriyeti’nin Danıştay üzerinden lara karşı elini masaya vurup ayağa kal tasfiye edilmesi olduğunu vurguluyor. kamıyorsa, grup toplantısında Erdoğan’ı “Bu karar ile karşıdevrimi pekiştirmenin, Danıştay’da yaşananlar konusunda iki Lozan’dan rövanş almanın yolu açılmıştır. Atatürk’ün imzasının çöpe atılması değildir tek sorun. Sorun, Atatürk’ün kurduğu demokratik laik hukuk devleti olan Cumhuriyetin tasfiye ediliyor olmasıdır. Sorun, herkesin gaflet ve dalalet içinde seyrediyor olmasıdır.” Bir hukukçu olmadığım için Sayın Öztürk’ün önemli sözlerini iki kaynaktan içerik olarak doğrulattım: Biri Sayın Yekta Güngör Özden, diğeri Sayın Sabih Kanadoğlu. 92 yaşındaki annem, Öztürk’ün çarpıcı yorumunu okuduktan sonra uyuyamıyorsa ve bu ortamda CHP Genel Başkanı bütün enerjisini kendisine muhalif hiç kimsenin giremeyeceği bir kurultay düzenlemeye verebiliyorsa, burada muhalefette ağır ve ciddi bir sorun var demektir. Şu ortamda, Atatürkçü duruş sergileyen her CHP’linin ısrarla kadro dışı bırakıldığı bir anlayış, bu insanların içeri girip muhalif duruş bile sergileyemedikleri bir kurultay ile çiftleşiyorsa, durum çok vahim demektir! Behramoğlu’nun tarihe tokat gibi bıraktığı satırlar... En son, Ayasofya konusunda işin tarihsel özüne dönersek: Gerçekten bugün kime neyi kanıtlamaya çalıştığımızı anlayamıyorum. Bizans’ı 567 yıl önce fethetmiş olduğumuz konusunda şüphe duyan mı var? Atatürk’ün evrensel “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen duruşuna hiç mi hiç uymayan bu Danıştay kararıyla dünyanın tepkisi üzerimize çevrilmişken, Ataol Behramoğlu’nun dünkü makalesinden şu satırlara dikkat: “Kutsal olan evrenseldir. Herkesin eşi, çocuğu, mabedi, sadece onun değil bütün insanlığın kutsalıdır. Savaş hukuku bile, yenilenin en temel insan olma haklarını korumaya yönelik ilkelere sahiptir.. Yaşadığımız çağda, insanlığın bugününde, savaşta ya da barışta, kimden ve kime karşı olursa olsun, kutsalları çarpıştırmak, bir kutsal adına bir başka kutsala tecavüz, ayıptır, günahtır, suçtur, küçüklüktür.” Kendini işten atmış CUMHURIYET’EÖDÜL ‘Haber’de ABB Başkanı Yavaş, Ankara Halk Ekmek Genel Müdürü’nün kendi kendini işten atarak kıdem tazminatı aldığını açıkladı. Yavaş ayrıca, Gökçek döneminde tanesi 1.5 lira olan fidanların, bir firmadan tanesi 14.90 liraya alındığını açıkladı. Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, Belediye Meclisi toplantısında eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek dönemine dair birçok usulsüzlüğe ilişkin açıklamalarda bulundu. Halk Ekmek’e ilişkin bilgi paylaşan Mansur Yavaş, Halk Ekmek Genel Müdürü’nün, aynı zamanda kurumun yönetim kurulu başkanı sıfatı taşıdığı için kendini işten çıkarılmış olarak gösterdiğini ve kıdem tazminatı aldığını belirtti. Yavaş’ın konuya “Sonradan emekli olan Ankara Halk Ekmek Genel Müdürü, aynı zamanda yönetim kurulu başkanı. Kendini işten atıyor. Yönetim kurulu başkanı A, genel müdür A’yı işten atıyor. Gazetelere ‘istifa ettim’ diyor ama bir de kendi kendini attığı için ayrıca kıdem tazminatı alıyor. Fakirin fukarının ekmeğinden alıyor. Bunların hepsi savcılık kaydında var. Hangi parti toplantılarına ne kadar ücretsiz ekmek gitmiş, hepsi savcılıkta. O da yetmemiş, geriye yönelik olarak sendikayla, herhangi bir işçiyi işten atarsan şu kadar tazminat ödenir diye ayrı bir protokol yapmış” diye konuştu. Fidan alımında usulsüzlük Gökçek dönemine ilişkin bir başka bilgiyi paylaşan Yavaş, kendisinden önceki yönetimin ağaç alımlarıyla belediyeyi zarara uğrattığını açıkladı. 1 milyon dikilmeyen karaçam fidanı olduğunu belirten Yavaş, 9 Nisan 2015 tarihinde bir firmanın 1 lira 50 kuruştan aldığı fidanları ASKİ’ye 14 lira 90 kuruşa sattığını söyleyerek, zararı şöyle anlattı:“ASKİ bunları barajların kenarlarına dikmek için almış. Peki barajların kenarına dikilecek ama bilirkişiler ‘Orman Genel Müdürlüğü’nden bedelsiz alınabilirdi’ diyor. Ayrıca Orman Genel Müdürlüğü ‘Bu ağaçları dikecek yer yok, nereye dikeceksiniz?’ diyor. Birçoğu dikilmiyor. Uçak ve helikopter, bunlar da şu anda savcılıkta. ASKİ bütçesinin zararı 42 milyon 324 bin lira. Yine 2014 yılında tanesi 1 milyon 900 bin liraya biri zırhlı 4 tane jeep alınmış. Zırhlının fatura bedeli 443 bin lira, araç zırhlama bedeli 180 bin lira, bir de motoru patlatıyor, 127 bin lira ona harcanıyor.” l ANKARA/ Cumhuriyet KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Suudi iş insanı Kanal İstanbul’da ranta kondu HAZAL OCAK Tartışmalı proje Kanal İstanbul’un yeni planlarında imara açılan araziler tartışma yaratıyor. Suudi Arabistanlı iş insanı Sulaiman Al Muhaidib’in da proje güzergâhında aldığı 9 dönümlük ‘tarla’ vasfındaki arazi imara açıldı. Arazi yeni planlarda kısmen konut, kısmen yol, kısmen de anaokulu ve ilkokul alanında kaldı. Arazinin değeri böylece katlanmış oldu. Cumhuriyet, Suudi Arabistanlı iş insanı Sulaiman Al Muhaidib’in proje güzergâhında 9 dönüm arazi aldığını ortaya çıkarmıştı. Al Muhaidib Arnavutköy Sazlıbosna köyünde “tarla” vasfında 9 bin 500 metrekarelik araziyi 2015 yılında almıştı. Al Muhaidib’in güzergâhta başka araziler de aldığı duyumlar arasındaydı. Projeye ilişkin yeni planlarla Muhaidib’in arazisi de imara açılmış oldu. “Tarla” vasfındaki arazi kısmen konut, kısmen yol, kısmen de anaokulu ve ilköğretim alanında kaldı. Plan notlarına göre konut alanlarına zemin + 3 kat izinli yapı yapılabiliyor. Anaokulu alanlarında da zemin + 1 kat sınır tanındı. Zemin + 1 kat sınır tanınan ilkokul alanlarına ilişkin plan notlarında ise “Bu alanlarda, ilgili kurum görüşleri alınarak ortaokul tesisleri yapılabileceği gibi ilkokul ve ortaokul tesisleri bir arada da yapılabilir. İlkokul alanları içerisinde, ilgili kamu kurumu tarafından projelendirilmek kaydı ile özel eğitime muhtaç öğrencilere yönelik yapılar yapılabilir” ifadeleri yer aldı. [email protected] birincilik İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen, Türkiye’nin en köklü ve en kapsamlı gazetecilik yarışması olan Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Gazetecilik Yarışması’nda 2019 yılının kazananları belli oldu. Cumhuriyet gazetesine haber dalında birincilik ödülü geldi. Gazetemiz muhabiri Mehmet İnmez, “Cumhuriyet’in Ege”sinde yayımlanan, “‘Sus Hemşire’, kadına şiddete ‘Susma’ diyor” başlıklı haberiyle ödüle layık görüldü. Gazetecilik yarışmasında 11 kategoride toplam 14 eser ödüle layık görüldü. Gazetecilik Teşvik Yarışması’nda ise 9 kategoride 12 eser ödül aldı. Onur ödülü Uğur Dündar’a İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu da Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Onur Ödülü’nün bu yıl Uğur Dündar’a verilmesini kararlaştırdı. l İZMİR/Cumhuriyet BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 23 4 5 6789 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 23 4 5 6 78 9 1 BE Z İ RGAN 1/ Kuzeyba 2 E K O S E R A K tı rüzgârı. 2/ Ürenin kanda birik 3 4 RAN İ BARE CR AK İ FER mesi sonucu 5 E T A M İ N K A ortaya çıkan 6 S E K İ İ R E M hastalık... 7 T A L A Ş A E Hitit. 3/ Çekirdekli ka 8 ERBAP TUT yısı kurusu... 9 H E Z A R E N Uslandırma, terbiye etme. 4/ Üstten sağa doğru eğik olan basım harfi. 5/ El, göz ya da başla yapılan işa ret... Afrika’da bir ülke. 6/ “Hayır” anlamında kullanılan söz... Hafif ve yavaş sesle söylenen... Bir nota. 7/ Sanat, hüner... İnanmış, aklı yatmış olan. 8/ Gökyüzü. 9/ Ağrı Dağı’na verilen bir başka ad... Eski Mısır’da güneş tanrısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Adana yöresinde yetiştirilen ve yaprakları sebze olarak kullanılan otsu bir bitki. 2/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Çingene çocuğu. 3/ Değerli bir süs taşı... Bir peygamber. 4/ Parola... Atın sırtına konan kumaş parçasını tutan küçük kolan. 5/ “Şu bir ki ufkun yegâne ziynetidir” (Tevfik Fikret)... Eski dilde su. 6/ Yabancı... Üç kişi arasında 32 kâğıtla oynanan, briçe benzer bir iskambil oyunu. 7/ Şiirde, bir uyaktan sonra yinelenen aynı anlamdaki sözcük ve eklere verilen ad... Tarla sınırı. 8/ İstanbul’un bir semti. 9/ Kalın bükülmüş sicim... Pirinçle birlikte pişirilen bir tür et yemeği.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle