25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 14 TEMMUZ 2020 SALI EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: BAHADIR AKTAŞ HABER Linç kültürünü dönüştürmek Aralarında Noam Chomsky, JK Rowling, Salman Rüşdi ve Margaret Atwood gibi yazar, akademisyen ve aktivistlerin de bulunduğu 150 kişi, kamuoyuna açık bir mektup yazdı. Harper’s Bazaar dergisinde 7 Temmuz’da yayımlanan üç paragraflık mektupta diyorlar ki: “Günümüzde ırkçı adaletsizlik ile hesaplaşmayı takdirle karşılıyoruz. Ancak bu aynı zamanda ideolojik mutabakat adına, serbest tartışma ve farklılıklara tolerans normlarımızı zayıflatan yeni bir dizi ahlaki tavır ve politik bağlılığı yoğunlaştırıyor. İlk gelişmeyi alkışlarken, ikincisine karşı sesimizi yükseltiyoruz. Liberalizm karşıtlığı (illiberalism) tüm dünyada güçleniyor ve demokrasiye karşı gerçek bir tehdidi temsil eden Trump gibi güçlü bir müttefiği var. Bilgi ve fikirlerin serbestçe paylaşımı, özgür toplumun can damarı, her gün daha çok kısıtlanıyor. Bunun radikal sağda olmasını beklerken, sansürcülük, kültürümüzde geniş ölçüde yayılıyor.” Söz ettikleri sansürcülük nedir? Karşıt görüşlere toleranssızlık, toplumda küçük düşürmenin popülerleşmesi, toplum dışına itme ve karışık politik meseleleri kör edici bir ahlaki kesinlikle çözme eğilimi. Editörlerin tartışmalı makaleler yüzünden kovulduğunu, Kitapların özgün olmadığı gerekçesiyle geri çekildiğini, Gazetecilerin belli konuları yazmaktan men edildiğini, Profesörlerin derslerinde bazı edebiyat eserlerinden alıntı yaptıkları için soruşturulduğunu, Araştırmacıların akademik incelemesi yapılmış bir çalışmayı yaydıkları için işlerini kaybettiğini ve.. Örgüt yöneticilerinin sadece beceriksizce hatalar nedeniyle görevden alındığını söylüyorlar. Geçimlerini yaptıkları işle sağlayan bu insanların ortak görüşten ayrıldıklarında başlarına gelen, çoğunlukla toplum dışına itilme oluyor.   HHH Mektupta altını çizdiğim cümle şu oldu: “Yazarlar olarak bize deneysellik, risk alma ve hatta hata yapmamız için olanak tanıyan bir kültüre ihtiyacımız var.” Oysa sosyal medyanın hayatımıza soktuğu yeni kültürün adı “cancel culture”. Buna Türkçe karşılık olarak “linç kültürü” öneriliyor. Ünlü ya da etkili kişilerin tepki ile karşılanan sözleri ve davranışları nedeniyle toplu olarak protesto edilmesi anlamına geliyor. Ben bu ifadenin geliştirilerek dönüştürülmesinden yanayım. HHH Bir yandan da genç kuşağın, politikacılara karşı çıkma yöntemi olarak benimsediği bir araç haline geldi bu kültür. Trump, totaliterliğin yeni tanımı olan “cancel culture” için “aşırı sol faşizm” diyor. İlginç olansa, hem Trump’ın hem de entelektüellerin buna karşı seslerini yükseltmesi. Çok açık ki, dijital dünya, eski dünyanın güç dengelerini sarsıyor. Bu iyi bir şey. Artık hak yiyen politikacıyı, haddini aşan ünlüyü, öğrencileri taciz eden akademisyenleri koruyan sistemi tersine çevirmek için önemli bir aracımız var. Trump ve diğer politikacılar, kamu yöneticileri istedikleri kadar rahatsız olabilir. Fakat yazarların mektubuna dönersek şu soru önemli: Linç kültürü, fikir birliğinin dışına çıkan her düşünce insanına karşı kullanıldığında yaratım gücünü sınırlıyorsa ne yapmalı? HHH Burada çok ince bir çizgi söz konusu. Konunun iki yönü var: Sosyal medyadaki linç Kırmızı çizgi nerede başlıyor? Linç kültürünü sevmiyorum ve bundan uzak durmaya çalışıyorum. Her insanın yanlış yapabileceğini, düşünce üreten etkili insanların toplumu bazı konularda sorgulamaya yöneltmek için provokatif davranabileceğini kabul ediyorum. Ancak bunun sınırı ne? Biri çocuk evliliğini savunduğunda ya da katliamlardan espri üretmeye çalıştığında, özgürlük ve deneysellik adına bunu anlayışla mı karşılayacağız? Elbette fikirler sakince tartışılmalı, hadsizliğe varmayan eleştiri de olmalı. Ama insana/hayvana şiddeti, tacizi ve tecavüzü olumlamak, ırkçılık ve cinsiyetçiliği teşvik etmek ve itibarsızlaştırma çabaları da kırmızı çizgi olmalı. Bunu baştan belirlemezsek, sosyal medya bir süre sonra troller dışında kimsenin varlığını sürdürmek istemeyeceği bir platform olacak. Önerim şu: Linç kültürünü dönüştürmek... Fikir birliği dışında kalan ama kırmızı çizgiyi geçmeyen görüşleri eleştiri kültürü içinde değerlendirmek. İktidar zehirlenmesinden, şiddetten, küfürden, yolsuzluktan, ahlaksızlıktan, iftiradan beslenenleri dışlamak. Böylece verimli bir eleştiri kültürünü yerleştirmek! Gazilerin, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde ‘Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki programa davet edilmediği’ öne sürüldü ‘Sokağa çağırdılar, Saraya çağıramıyorlar’ 15 TEMMUZ ANITI’NA ÇIÇEK 15 Temmuz darbe girişiminin 4. yılı nedeniyle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı eşgüdümünde, Türkiye genelinde, programlar hazırlandı. Başkanlık’tan yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz’da, Cumhurbaşkanlığı Sarayı önündeki 15 Temmuz Anıtı’na çiçek bırakacağı ve ardından TBMM’de düzenlenecek anma programına katılacağı kaydedildi. Erdoğan’ın, Meclis’teki anmadan sonra ise şehit ailelerini sarayda ağırlayacağı belirtildi. Saray’daki programa “gazilerin davet edildiğine yönelik” bir ifade yer almadı. SEFA UYAR 15Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı eşgüdümünde hazırlanan ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılacak etkinliğe “15 Temmuz gazilerinin davet edilmediği” öne sürüldü. 15 Temmuz gazisi Ufuk Yegin, “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile AKP Genel Merkezi önündeki duruşumuz Cumhurbaşkanının huzurunda sergilenir diye büyük bir endişe içindeler. Bizi çağırsalardı da gitmezdik. Sokağa çağırdılar ama Saray’a çağıramıyorlar” dedi. 15 Temmuz’dan sonra verilen sözlerin tutulmadığı ve toplanan yardımların dağıtılmadığı gerekçesiyle eylem yapan gazilerden Ufuk Yegin, Saray’daki etkinliğe sadece Meclis’te görev yaparken gazi olan polislerin çağrıldığını, sivil gazilerin ise davet edilmediğini söyledi. Etkinliğe hem yaptıkları eylemlerin hem de etkinlik sırasında tepki gösterme ihtimali nedeniyle çağrılmadıklarını düşündüklerini söyleyen Yegin, “Bu, ‘Sesinizi yükseltirseniz biz de sizi sileriz’ manasına gelen bir tavır” ifadelerini kullandı. ‘Büyük saygısızlık’ “Sivil gazilere sırt dönüldüğünü” dile getiren Yegin, “Bizi çağırsalardı da gitmezdik. Bizi yok sayarak kendilerini ve 15 Temmuz davasını inkâr etmiş oluyorlar. Bizi sokağa çağırdılar ama Saray’a çağıramıyorlar” dedi. Üst düzey yetkililerin 15 Temmuz paylaşımlarında şehit vurgusu yaptıklarına ancak gazilere değinme diklerine de dikkat çeken Yegin, “Bu, gazilere yapılan büyük bir saygısızlık. Gaziler bunu asla unutmaz” ifadelerini kullandı. ‘Meydan bizimdir’ Öte yandan bir grup 15 Temmuz gazisi, 15 Temmuz’da, “Ferman sarayınsa, meydan bizimdir” sloganı ile “Şehitler ve şahitler buluşması” düzenleyeceklerini açıkladı. Gaziler, 15 Temmuz, saat 08.30’da, Ankara’daki Karşıyaka Şehitliği’nde buluşacak. l ANKARA Ufuk Yegin 15 Temmuz gazisi Ufuk Yegin, “Büyük bir saygısızlık” dedi. Burkay Karatepe Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast timinde yer alan ve firar eden Burkay Karatepe, bir otobüste yolculuk yaparken görüntülenmişti. 10 MILYON LIRA ILE ARANIYOR Suikast timinin ‘tek firarisi’ kayıp MEHMET İNMEZ FETÖ’nün darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikast düzenlemek için Marmaris’te konakladığı otele gelen 37 kişilik timde bulunan eski yüzbaşı Burkay Karatepe, 4 yıldır hâlâ firarda. Karatepe’nin yakalanamaması, şu an firarda olan Adil Öksüz gibi sırrını koruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi gecesi saldırı düzenleyen 37 kişilik suikast timinden 36’sı yakalandı. Sanıklardan bazıları tutuksuz yargılanırken bazıları ise hâlâ cezaevinde. Yakalanamayan tek kişi eski yüzbaşı Burkay Ka ratepe oldu.16 Temmuz sabahı şortuyla timden ayrılan ve Marmaris’ten İzmir’e oradan da Eskişehir’e giden Karatepe’den 4 yıldır haber alınamıyor. Aylardır sürdürülen operasyonlarda teknik takip dahil her yöntemi deneyen ekipler, Burkay Karatepe’nin izine rastlayamadı. Kırmızı bültenle aranan tek firari Karatepe’nin o gece yiyecek bulmak için timden ayrıldığı, 17 Temmuz sabahı Marmaris’ten kaçarak İzmir’e gittiğini, ardından bir yakınının yardımıyla Eskişehir’e götürüldüğü tespit edilmişti. Afganistan, Pakistan gibi bölgelerde de görev yapan ve saklanma konusunda tecrübeli olduğu belirtilen Karatepe’nin başına 10 milyon lira ödül konuldu. l İZMİR FETÖ OPERASYONU: 24 GÖZALTI Hemşireler de var Adana merkezli 6 kentte, FETÖ’ye yönelik soruşturma kapsamında aralarında meslekten men edilen polisler ve hemşirelerin de bulunduğu 24 zanlı hakkında gözaltı kararı verildi. Örgütün kriptolu haberleşme uygulaması ByLock kullandığı ve ankesörlü büfe telefonlarından ardışık arama ile örgüt üyeleriyle irtibat kurduğu öne sürülen 24 kişi tespit edildi. Adana merkezli Karaman, Yozgat, Ankara, Mersin, Kocaeli ve İstanbul’da sabahın ilk saatlerinde eşzamanlı operasyon düzenlendi. Eşzamanlı evlere giren ekipler, yaptıkları aramalarda haklarında yakalama kararı bulunan çok sayıda şüpheliyi yakaladı. Şüphelilere ait dijital malzemelere de el kondu. l DHA YARGITAY, TAKIPSIZLIK KARARLARINI BOZDU Tamince ile ilgili iki kararı da bozdu Yargıtay 16. Ceza Dairesi, iş insanı Fettah Tamince hakkında, “nitelikli dolandırıcılık, zimmet, güveni kötüye kullanma ve Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) üye olmak” suçlarından açılan soruşturmada verilen “kovuşturmaya yer olmadığına” dair kararı üzerine, Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliği’nce verilen iki ayrı kararı bozdu. Geregˆi yerine getirilmek u¨zere dosyanın Antalya Cumhuriyet Bas¸savcılıgˆı’na iletilmesine ve Yargıtay Cumhuriyet Bas¸savcılıgˆı’na gönderilmesine karar verildi. AA’nın haberine göre, FETÖ’nün darbe girişiminin ardından, aralarında iş insanı Fettah Tamince’nin de bulunduğu bazı zanlılar hakkında “nitelikli dolandırıcılık, zimmet, güveni kötüye kullanma ve terör örgütüne üye olma” suçlarından, 10 Mayıs 2018’de Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “takipsizlik” kararı verildi. Buna yapılan itiraz üzerine Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliği’nce takipsizlik kararı, 14 Ağustos 2018 tarihinde kaldırıldı. Hâkimliğin bu kararına da itiraz edilmesi üzeri Fettah Tamince ne yine Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliği, bu kez 5 Eylül 2018’de kendi kararını kaldırdı. Adalet Bakanlığı, bu iki mahkeme kararının da usul eksiklikleri bulunduğu gerekçesiyle kanun yararına bozulmasını istemişti. Talep üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebini kabul etti. Daire, Tamince hakkında FETÖ üyeliği suçundan verilen takipsizlik kararının kaldırılmasına dair verilen Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliği’nin 14 Ağustos 2018 tarihli kararını bozdu. Kararda, “kovus¸turmaya yer olmadıgˆına ilis¸kin karara bu suc¸tan dogˆrudan zarar go¨rmeyen mu¨s¸tekinin CMK’nin ilgili maddesi kapsamında itiraz hakları bulunmadıgˆından vaki itirazın bu gerekc¸e ile reddine karar verilmesi gerektigˆinin go¨zetilmemesi” bozma nedeni sayıldı. ‘Kanun yararına’ Daire, Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimligˆi’nin, 14 Ağustos 2018 tarihli kendi kararının kaldırılmasına dair verdiği kararı da bozdu. Kararda, “Kovus¸turmaya yer olmadıgˆına ilis¸kin kararlara kars¸ı itiraz u¨zerine verilen Sulh Ceza Hâkimligˆi kararları kesin olup CMK’nin 267/1. maddesi geregˆince itiraz edilebilir kararlar niteligˆinde olmadıgˆı, kararına itiraz edilen hâkimin veya mahkemenin itirazı yerinde go¨ru¨p kararı du¨zeltme olanagˆının bulunmadıgˆının go¨zetilmemesi, yasaya aykırı olup kanun yararına bozma istemi bu bakımdan yerinde go¨ru¨ldu¨gˆu¨nden, kanun yararına bozma talebinin kabulu¨” denmesi dikkat çekti. l ANKARA / Cumhuriyet ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL ‘15 Temmuz başarılı olsa Ayasofya kararı alınamazdı’ Bakan Gül, sempozyumun ardından 15 Temmuz Şehitler Anıtı’nı ziyaret etti. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, dün Üsküdar Belediyesi, Marmara Üniversitesi ve 15 Temmuz Derneği ortaklığında hazırlanan 4. Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu’na katıldı. Gül, 289 darbe davasından 275’inin ilk derece yargılamalarının sonuçlandırıldığını kaydederek “Bugüne kadar 2 bin 332’si müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet olmak üzere 4 bin 130 sanığa hak ettikleri cezaları verilmiştir” diye konuştu. Ayasofya’nın ibadete açılmasına ilişkin ise Bakan Gül, “Millet iradesi değil, FETÖ’yü mille tin üzerine salan irade egemen olsaydı bugün Ayasofya’yı yeniden ibadete açmak mümkün olmayacaktı.15 Temmuz başarıya ulaşmış, küresel kudret sahiplerinin oyuncağı halinde gelmiş olsaydı bu karar alınabilir miydi? Bizim derdimiz, milletimizin hayalleridir. Milletin penceresinden bakıldığında kırılan hayaller değil, zincirlerdir. 15 Temmuz’da milletin ayağına takılmak istenen prangalar kırılıp atmıştı. Yine 1 Temmuz’da Ayasofya’nın da zincirleri kırılmıştır” dedi. l İç Politika
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle