17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 12 TEMMUZ 2020 PAZAR HABER/YORUM Ayasofya, dağkeçileri, yavru ayılar ve lanetliler Artvin’in Arhavi ilçesinde bir vatandaş, hayata yeni gözlerini açmış, kötülüğü henüz öğrenmemiş bir yavru ayıyı av tüfeğiyle yaralamış, yetmemiş, yavru ayı acılar içinde kıvranırken köpeklerine parça latmış ve bütün bunları yaparken kendini videoya almış ve sosyal mecrada övünerek paylaşıyor. Kimse kusura bakmasın, bu vatandaş Tanju Çakmak ve bunun gibi hayattaki tek amaçları kötülük yapmak olan kişilere ben tek bir ad veriyorum: Lanetliler! Herkesin özellikle sevdiği bir hayvan vardır, benimki ayılardır. Muhteşem yaratıklardır. Kış aylarında inlerinde nasıl yaşarlar, vücut ısısını na sıl ayarlarlar, bu özellikleri her şeyi bildiğini sanan insan oğlu tarafından bir türlü çözülemiyor. Yani türler içinde en ön sıradadırlar. Belki de bu özelliklerinden ötürü in sanoğlu ayı öldürmeye pek bir meraklıdır. Ayı öldürmek avcılar arasında üst bir mertebeye yükselmek gibidir. Lanetler üstlerine yağsın. Hay Allah, araya giren bir haber “beni de yaz” deyip duruyor: Ayasofya ibadete açılmış, cami olmuş. Benim bildiğim eskiden de bir bölümünde ibadet yapılıyordu ve müezzini bile vardı. Şimdi ne oldu? İşsizlik mi azaldı? İyice sinirlendim, o küçücük ayıyı nasıl öldürdün, bu sana nasıl bir haz verdi, erkekliğini mi ispatladın ha! Ne yaptı o yavrucak sana? Yavru ayıyı öldürmekten gurur Uykudan yeni uyanmış ayıcık. duyan bu vatandaşa kızgınlığım sürerken o da ne, Munzur Dağları’nın kutsalları dağ keçilerinin avlanması için iha le açılmasından söz edili yor. Neymiş efendim, özellik le yabancı avcılar dağkeçile rini avlamaya pek bir merak lılarmış. Birden aklıma geldi, Tunceli’ye bir gittiğimde inat edip dağkeçilerini görmek is temiştim, rehberlik eden bir Fotoğraf: Işıl Özgentürk arkadaş onların en çok görüldüğü bölgeye beni götürmüş, dört saate yakın dağları gözetlemiştik. Sonra bir tane si, bütün güzelliğiyle en yüksekteki kayanın ucunda gö rülmüş ve benim gözlerim kamaşmıştı. Şimdi onları vur mak için bekleyen lanetlilere izin verilecekmiş. Allah Allah, bu haber “illa ki beni de yaz” diyor, “Aya sofya ibadete açılmış.” Yani artık turist filan kabul edil meyecek. Olabilir, bizde para çok. Neyse ben devam ediyorum. Birincisi Munzur Dağları’ndaki keçiler bölge halkı tara fından kutsal kabul edilir, sadece dağkeçileri mi, o böl gede yaşayan tüm hayvanlar bölgenin kutsalıdır. En çok da keçiler, çünkü onlar bin yıllık inanca göre evliyala rın otlattıkları keçilerdir, sahipleri görünmez ama birlik te su içmeye inerler, birlikte otlanırlar. Dağkeçileriyle il gili hikâyeler öylesine çoktur ki halk edebiyatının büyük bir bölümünü oluşturur. Bir tanesini anlatayım: Adamın biri, bir gün bir dağkeçisine ateş etmiş, keçi hemen öl memiş, adam yanına gittiğinde adama bakmış, ağlıyor muş, sonra gözlerini usulca yummuş. Gel zaman git za man, adamın bir oğlu olmuş, engelliymiş ve sürekli göz lerini babasına dikip tıpkı o dağkeçisi gibi ağlıyormuş, gene zamanlar geçmiş, adamın bir kızı olmuş, o da evin bahçesindeki havuzda boğularak ölmüş. Adam anla mış ki can yaktı, Hızır’a kendisini bağışlaması için gün lerce yalvarmış, o öldürdüğü dağkeçisi gibi ağlamış so nunda bağışlanmış. Adam o günden sonra dağlarda ya şamaya başlamış. Darda kalan her dağkeçisinin imda dına koşmuş. Yeter be, anladık. Ayasofya, camii olmuş! 24 Temmuz’da ilk namaz. Maksat şan olsun. Gelelim gene ayılara, tüm dostlarıma TRT 2’de de oy nayan Jean Jacques Annaud’un “Ayı” adlı filmini izle melerini salık veririm, orada dev bir ayıyla bir yavru ayı nın maceralarını izleyeceksiniz. Ayılar epey oyunculardır ve çok zekidirler. Karadeniz gezisindeyim, arıcılar ko vanlarını ballarını ağızlarının tadını çok iyi bilen ayılardan korumak için türlü saklama biçimleri icat etmişler. Bi ri demir, yedi metrelik boruların üstüne bir metre eninde bir kalas atmış, kovanları da oraya yerleştirmiş, sabah kalkmış ki ayı, gene yedi metrelik yerden kovanları indi rip balı afiyetle yemiş. Arıcı, kovanları tekrar yerine koy muş ve gece beklemeye başlamış, elinde de cep telefo nu, neyse efendim bir süre sonra ayı yanında yavrusuyla gelmiş, kovanların orada yavruyu sırtına almış, yavru da şıkır şıkır kovanları indirmiş. Videoyu izledim, harika. Bu kadar hikâye yeter! Timsah derisinden çanta yap mak için yavru timsahları öldürenler, fokların kafasına sopayla vuranlar, astragan kürk elde etmek için gebe koyunu hamileyken öldürüp yavrusunun derisini yüzen ler, binlerce zararlı böcek yiyen keklikleri avlayanlar, kı saca hepsi lanetlidirler! Yetti artık, gene o haber: Ayasofya ibadete açılmış. Peki, Hıristiyan azizlerinin resimleri ne zaman silinecek? Öyle ya, onlara baka baka namaz kılmak bize yakışmaz. 12 TEMMUZ 2020 SAYI: 34609 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 03:40 05:36 13:15 17:13 20:44 22:30 Ankara 03:32 05:23 12:59 16:56 20:25 22:08 İzmir 04:05 05:51 13:22 17:16 20:44 22:22 Paris’in on ikinci bucağında, garip bir kitapçıydı. İçi, Joe Dante’nin unutulmaz Gremlinler filminde, canavarlar doğuran o sevimli hayvancığın satın alındığı çerçi dükkânını andırıyordu. Üstelik sahibi, filmdeki gibi Çinli, ancak yaşlı bir erkek değil de genç ve güzel bir hanımdı. Çoğu ezoterik inançlara ilişkin eski kitapları karıştırırken, Henri Boguet imzalı ve Büyücülüğün İğrenç Söylemi başlıklı tarihi bir yapıt buldum. Büyücü küfürleri, sihirli formüller falan yazılı sandığım kitabı; ne olur ne olmaz, bir gün işime yarar, korkutucu küfürler savurabilirim, bakarsın tutar ve sevmediğim birkaç kişiyi çarpabilirim umuduyla aldım. Hemen oracıktaki Kızıl Baron’a sığınıp okumaya başladım. Le Baron Rouge, Paris’in en eski meyhanelerinden biridir. Tıpkı 19. yüzyıldaki gibi üst üste dizili şarap fıçıları süs değildir. Mahalle sakinleri Kızıl Baron’dan şarap almak için boş şişeleriyle gelir, şişelerin istedikleri fıçıdan doldurulmasını beklerken de tezgâhta iki tek atarlar. Kızıl Baron’un hem mahzen yanını seviyordum hem de büyücü küfürleri öğrenmek için ideal ortam olduğunu düşünüyordum. Meğer yanılmışım. Mahzende başlayıp evde sabaha karşı bitirdiğim kitap hiç de eğlenceli değildi. Kapağını kapattığımda, “iğrenç söylem”in yazarın kendisine ait ve zavallı büyücülerin ne kadar zararsız, ne kadar talihsiz olduklarını anlamıştım. Ekmek teknesi olarak şeytan Fransa’nın geç dönem engizisyon cinsel sapık oldu ğu anlaşılan Bogu et için mahkumların her davranışı şeyta ni bir suçtu. İşken ce altındaki insanla rın iniltilerini şeyta nın sesi, bayılma ya da ölüm öncesi ses Diriliş: Engizisyon sizliklerini “şeytanın suskunluğu” diye ta tarihine “Dehşet Çakıcı” diye geçen nımlıyordu. Henri Boguet; zamanın teoloji hukukunda “demonolog” diye anılan “şeytan işi uzmanı”, mahkemelerin akıl danıştığı pek saygın bir yargıçtı. 1596 ile 1616 yılları arasında Bourgogne bölgesinde ağır ceza mahkemesi başkanlığı yaparken pek çok masumu büyücü diye önce kemiklerini kırdırmış, sonra yakarak idam ettirmişti. Saçtığı dehşet öylesine büyüktü ki idam sayısıyla orantısız bir abartmayla “Bin beş yüz infazlı yargıç” diye anılır olmuştu. Tarihçi Michelet, bu sadistten “Başka hiçbir yargıç böyle Irkçılığın temeli dincilik Fakat okuduğum kitabından, dinsel sapkınlığa ilişkin başka kaynaktan öğrenemeyeceğim çok şey öğrendim. Örneğin Avrupa tarihinde İslamiyet sembolü ve bizim bayrağımızı da süsleyen “hilal” biçimi ay, meğer şeytanın boynuzlarını simgelermiş! Başka bir deyişle bugün ırkçılık dediğimiz yabancı düşmanlığının temeli, aslında dincilikte yatıyor... Engizisyon jargonunda “kıç öpmek” adeti de şeytana tapınmakmış. Çünkü sine kıyıcı olmadı. Boguet’nin adalet “arka yüz” diye anılan insan kaidesi, dağıttığı bölgede insan kalmadı” diye meğer şeytanın çehresiymiş! söz ediyordu. Günümüzde kimlerin, kimlerin ka Henri Boguet’nin ekmek tekne idelerini öptüğüne bakınca, doğrusu si şeytandı. Şeytanın emrinde büyü bu varsayım, pek de yanlış sayılmaz. cülük yapmakla suçladığı insanla Zaten cadı avı da bitmedi, hatta rın işkence altında verdikleri ifade yaşamaktan çok ayakta kalmaya lerden, “şeytan ve büyücülükle mü çalıştığımız 21. yüzyılda küresel iv cadele” konulu üç kitap yazmıştı. İş me kazandı, çok daha büyük çap te bunlardan biriydi benim okudu ta sürüyor. Eski ABD Başkanı Ge ğum ve ilk baskısı 1602 yılında ya orge W.Bush’un 2002’de sözde pılmış; ancak korkunç yargıç ölün kitlesel imha silahı üreten ve terö ce, saldığı namdan utanç duyan aile rü destekleyen ülkeleri “şeytan ek si piyasadan toplayabildikleri tüm ki seni” tanımıyla hedef alması, engi taplarını yakmıştı. Dinsel sapkın di zisyon jargonu değil miydi? IŞİD’in ye tanımladığı kurbanları üzerine yaz “şeytana tapan kâfirler” diye katlet dığı sözümona incelemelerden bizzat tiği Iraklı Yezidiler, çağdaş engizis yon kurbanı değiller mi? Modern engizisyon Fanatik Katoliklerin Yahudileri, papaya biat etmeyen öteki Hıristiyanları ve özellikle kadim kültürleri yaşatan sağlıkçı kadınları hedef aldığı toplu katliam dönemi engizisyon, bin yıla yayılan ortaçağın beş yüz yılını kapsadı ve işkence edilen, yakılarak öldürülen kurban sayısı iki yüz bini aşmadı. Oysa Hırıstiyan/Yahudi dünya ile zaten mezheplerin çatıştığı İslam âlemini karşı karşıya getiren adı konulmamış din savaşlarının başlayıp sürdüğü son yirmi yılda, birbirini şeytana tapmakla suçlayan milyonlarca insan katledildi! Engizisyon mantığının yargı esası aynı kaldı, infaz usulü değişti. Bir yanda Tanrı ya da Allah’ın vekili egemenler, öte yanda egemene biat etmeyen cadılar, sabit esası oluşturuyor. İnfaz geleneksel ise doğrudan katlediliyor, modern ise zindanlarda çürütülüyorlar. Çağdaş cadıların mahkum edilmesi için egemen güçten değişik deri renginde ya da iktidara muhalif olması bile yetiyor. Muktedire gözünün üstünde kaşın var diyen, enkizitör yargısı tarafından herhangi bir terör örgütüne yamanıp hapsi boyluyor. Terör örgütleri de zaten bilirsiniz, ya şeytana tapar ya da şeytanla işbirliği yapar! Türkiye’de tutuklu pek çok muhalif ve gazeteci de böylece, Diriliş’te Ertuğrul’u beklerken engizisyonun çıkageldiği cadı avının masum kurbanları oluyorlar. Valla korkmak lazım. Dediğini hem yapıyor hem yaptırıyor. 1 Temmuz’da “Tarih yazmaya devam edeceğiz!” dedi. 10 gün geçmeden... Recep Tayyip Erdoğan adını, Fatih Sultan Mehmet Han yanına şak diye yazdırdı. Kafiyeli. Hem de karada gemicik falan yürütmeden. Elini sıcak sudan soğuğa sokmadan. Varlığı ve adı hayreti mucip Bursalı bir derneğin eli ve Danıştay’ın hayret feza marifeti, bu iş için yetti de arttı! HHH Reyiz çok şükür helal süt emmiş. Harbi mi harbi, hasbi mi hasbi. Gizlisi saklısı yok. Karardan hemen sonra millete seslendi: “Herkes kararımıza saygı duysun!” Yani dernek de biz, Danıştay da biz! HHH İftira edildiği gibi Atatürk’e falan da karşı değil. Olsa o dernek davayı “Atatürk, İslama, camiye ve namaza karşı olduğu için Ayasofya Camii’ni müzeye çevirtmiştir” gerekçesiyle açardı. Danıştay da kararını, bu gerekçeye dayandırır.. Atatürk’ü de yargı ve tarih önünde mahkum ettirmiş olurdu. Ama Reyiz harbi ve hasbi. Öyle bir şeye ne tenezzül, ne tevessül eder. Gerekirse usulünce söyler: “Tek parti dönemi tarihe ihanettir!” “Tek parti kim ne?” Anlayan anladığını anlasın.. Lafın tamamı aptala söylenir. HHH Fatih’i hepimiz “çağ açan çağ kapatan” diye okuduk. Reyiz ileride ne diye okunacak? Kendisinin, çağla, çağımızla bir derdi yok çok şükür. Tek derdi, 18 yılda eskittiği Türkiye’yi tarihe havale etmek.. “Yeni Türkiye” dediği macera şükür malum mazereti ne deniyle beyaz bir ata binip gelme ihtimali yok.) 2 Danıştay Savcısı, da vayı başta reddetmiş ve “Camiye dönüş için Cum hurbaşkanı kararı gerekir” demişti. Kulak veren ol Artık Fatih’in madı. Bunda, 9 hafta önce Da nıştay Başkanlığı’na seçi halefi! len Sn. Zeki Yiğit’in, Ereğli İmam Hatip’li olmasının payı olduğu söyleniyor. için kendisine yol açmak. Yaptıklarını başta partisi, arka da da muhalefet, milletçe ağzımız açık seyrediyoruz. HHH Okulda “Devlette devamlılık esastır” diye öğrendik. Ayasofya ise “kutsal bilgelik” demekmiş. Parmak ısırtan bir marifetle Danıştay, bunu kanıtladı. Kararını “kadimden (yani çok çok eski zamanlardan) beri korunarak yaşatılan hukuk” gerekçesine dayandırdı. Atatürk’ü ve sonraki dönemleri aradan çıkartıverdi. Fatih dönemini doğrudan Reyiz’in yeni Türkiyesi’ne bağladı. Bu iddia, bir başka imam hatipli TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un demeci ve sevincine dayandırılıyor. Şentop, “‘Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın’ gençliğimizin en önemli sloganıydı. Bu yüzden Ayasofya kararı anlamlı.” Reyiz de zaten ilk namazı Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde bu anlama anlam katmak için kılıyor. Bu kutlu günde, devlet protokolündeki binlerce (evet binlerce) imam hatipli Fatih’in halefi ile saf tutacak. “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” nesli, “Z kuşağı tehlikesi”ne karşı alfabedeki son üç harf hariç, tüm harfleri temsil ediyor. HHH Cumhuriyeti “sıfırlamak” için Giriş, adam başı 100 TL idi. “Hedef 2023”ü ve 100. yılı beklemek gereksiz artık. Türkiye’nin en çok ziyaret edilen müzesiydi. Osmanlı idare ve vakıf hukuku Yıllık bilet geliri 3 milyon 700 TL idi. ile bütünleşme sürecimiz başladı. Sinekten yağ çıkarma peşindeki Vahdettin, Abdülhamit torun iktidar, şimdi Ayasofya’yı turistlere ları sıraya girerse şaşırmamak ge bedava gezdirecek. rek. Sonra? Ve halkın IBAN’ına muhtaç dev Sonrası, Danıştay kararıyla oy letimiz her yıl milyonlarca lira za natılan “Kuş çıkacak civciv çıka rara uğrayacak. cak” ya da “Parçala Behçet” türü Ayasofya’da namaz kılmanın filmler gibi gibi Allah kerim. kıldırmanın sevabı uğruna. HHH Ucunda Allah’ın rızası ve cennet İki küçük ayrıntı: kapılarının açılması olduğuna gö 1 Kararda “otuz gün için re helal olsun. de temyize başvurup itiraz edile 18 yıldır işlenen günahın, bileceği” hükmü yer alıyor. An FETÖ’ye kurulan al takke ver kü cak “davalı taraf” olan Cumhur lahın vebali de ancak bu mübarek başkanlığı itiraz etmek yerine mekânda kılınacak yüzlerce rekat milleti 24 Temmuz Cuma günü nafile namazla ödenebilir. Ayasofya’da namaza çağırdı. (Çok Allah kabul etsin. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Kayıp tablolar Dışişleri ve MİT’te mi? MAHMUT LICALI CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde 14 yıl önce başlayan soruşturmalarla kayıp olduğu ortaya çıkan ve bugün sayısının resmi makamlar tarafından 302 olduğu belirtilen eserle ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Emir, 2013 yılında başlatılan soruşturma kapsamında ilk olarak kayıp olduğu belirlenen 57 eserle ilgili süreç yürütülürken, 20062010 yılları arasında 79 eserin İstanbul’da yasadışı yollarla satışının yapıldığının belirlendiğini anımsattı. Bu süreçte 5 farklı ismin Kültür Bakanı olarak görev yaptığını anımsatan Emir, “20072013 yıllarında Kültür Bakanı olarak görev yapan Ertuğrul Günay’ın da görevi boyunca zaman zaman bazı kamu kurumlarından bu eserleri resmi yazılarla geri istediği bilinmektedir. Ancak, bugüne kadar bize verilen yanıtlara göre Teftiş Kurulu’nun 2015 yılı içinde tamamladığı rapor kapsamında 2015’ten itibaren bakanlık yapan Ömer Çelik, Yalçın Topçu, Mahir Ünal, Nabi Avcı ve Numan Kurtulmuş’un yetkililerle ilgili herhangi bir işlem yapmadığını ortaya koymuştur” dedi. Emir, yetkililerin Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’ndeki yolsuzluğa gözlerini kapattıklarına da dikkat çekerek “Son Teftiş Kurulu’nun raporunun ardından sorumlular hakkında nasıl bir işlem yapılmış, bilmiyoruz. Çünkü sorularımızı yanıtlamıyorlar” diye konuştu. Emir, kayıp tabloların bir bölümünün Dışişleri Bakanlığı ile MİT binasında, üst düzey yöneticilerin odalarında bulunduğu yönünde iddialar olduğuna işaret etti. ‘Gelin kontrol edelim’ Emir, “Kamu hazinesi olan ve her vatandaşın görebilmesi için Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’nde sergilenmesi gereken bu eserler, gerçekten diğer kamu kurumlarında şahısların odalarında asılı mı duruyor? Neden gidip bakmıyorsunuz? Kültür ve Turizm Bakanı’na sesleniyorum: Gelin beraber bakalım, kontrol edelim. Eğer peşine düşmüyorsanız bu tabloların siz de suç ortağısınız” çağrısını yaptı. l ANKARA Kaymakam yurttaşı azarladı, yuhalandı ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Konya’nın Ilgın ilçesine bağlı Çavuşcugöl Mahallesi’nde, açılması planlanan kömür ocağı için tarlalarının kamulaştırılmasına karşı gelen mahalle sakinleri, karayolunu trafiğe kapatırken eylemlerini sonlandırmaları için bölge halkıyla görüşmeye gelen Ilgın Kaymakamı Yunus Fatih Kadiroğlu yurttaşlardan birine “Terbiyesizlik yapma lan” diye çıkışınca, halk tarafından yuhalandı. Konya Ilgın’da 3 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nun 165 bin metrekare sahada kömür üretim faaliyetlerini devam ettirebilmesi için acil kamulaştırma kararı alındı. Sözcü’nün haberine göre kararın ardından kömür madeni istemediklerini, köyde her evde bir kanser hastası olduğunu belirten bölge sakinleri dün, ÇavuşcugölTursunlu karayolunu bir süre trafiğe kapattı. Bölge sakinleri jandarma ekiplerinin sert müdahalesiyle karşılaştı. Olayların ardından Ilgın Kaymakamı Yunus Fatih Kadiroğlu halk ile görüşmeye geldi. Köy meydanında Kadiroğlu’nun, arkasında oturan yaşlı bir adama “Terbiyesizlik yapma lan” demesi üzerine ortalık karıştı. Sözlere sinirlenen adam, “Sen terbiyesizlik yapma lan! Sen kimsin de bana lan diyorsun” diye tepki gösterdi. Jandarma ateş açtı Kaymakamın sözlerine sinirlenen bölge halkı kaymakamı tavrından dolayı yuhladı. Tepki üzerine Kadiroğlu’nun bölgeden ayrılmak için aracına gittiği sırada jandarma ve halk arasında arbede yaşandı. Jandarma öfkeli kalabalığı dağıtmak için havaya ateş açtı. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle