19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ TASARIM: SERHAN EREN 9 16 HAZİRAN 2020 SALI Koronavirüsten hayatını kaybeden Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’nun oğlu Onur: Yoğun bakımdayken ‘Bunun sonu yok’ dedi RAKAM DEĞİL İNSAN 6 İPEK ÖZBEY MUSTAFA K. ERDEMOL Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu koronavirüsten kaybettiğimiz ilk sağlıkçı. Bu bile onu tek başına salgınla mücadelenin sembolü kılmaya yetiyor ama sadece bu değil. Cemil Hoca, Türkiye’de Covid19’u ilk teşhis eden kişi de aynı zamanda. Oğlu Onur Taşçıoğlu, babasının sadece iyi bir hekim değil, çok iyi bir insan olduğunu da söylüyor. Ne olduğunu bildiği, gelişimini izlediği meslektaşları arasında konuya ilişkin ilk bilgilere sahip olduğu halde salgına kurban gitmesi hem üzücü hem de şaşırtıcı olmuştu. Disiplinli, dikkatli bir insan olarak “boşverir” bir tutuma sahip olduğu elbette söylenemez. Babasının ölümünden sonra yaptığı açıklamalarla bir kaybın nasıl olgunlukla yaşanacağı konusunda son derece hayranlık uyandıran oğlu Onur Taşçıoğlu da bunu belirtiyor. “Çok ciddi bir hastalık bu. Dikkatli olmak, elleri sık yıkamak lazım derdi” diyor. Cemil Hoca’nın hastalıkla karşılaştığı süreci Onur Taşçıoğlu şöyle anlatıyor: “Sapanca’da kongreleri vardı ama babam gitmedi. Hafta sonu evdeyken çok halsizleşiyor. Pazartesi sabahı erkenden işine, hastaneye gidiyor. İlk iş olarak da hemen akciğer filmini çektiriyor. Virüsün yayıldığını görüyor. Zatürree olabileceği kuşkusuyla hemen teste yollanıyor bulgular. Bir gün sonra da Covid19 olduğu ortaya çıkıyor.” Tansiyon dışında başka bir rahatsızlığı yoktu Cemil Hoca’nın. Şanssızlığı virüsün kuluçka döneminde vücutta yayılmış olması. 10 gün sonra fark edilmesi geç kalmak anlamına geliyor. Hastalarından geçti Nasıl bulaştığı merak konusu tabii. Çoğu doktor hastayı önce dinler, röntgenini, kan tahlilini ister hastasından, ama Onur, babasının, kendi kuşağının birçok doktoru gibi hastalarını mutlaka eliyle muayene ettiğini belirtiyor. Bunda o kadar ustalaşmış ki Cemil Hoca, elle muayene sonucu ne tahmin ettiyse hastanın yapılan tahlillerinde de benzeri sonuç çıkarmış. Bu nedenle “Hastalarından geçtiğinden eminiz” diyor. Hastalığa yakalanmadan on gün önce kontrol ettiği bir hastasında Covid19 olabileceğinden kuşkulanmış hoca. O zaman henüz bu kadar yaygın değil virüs. Daha sonra söz konusu hastanın gerçekten de Covid19’lu olduğu anlaşılıyor. Süreci merak ediyoruz tabii. Çünkü tıp dünyasının içinde olan önemli bir bilim insanının vakayla mücadele aşamaları, trajik de olsa, öğretici olabilir. Onur Taşçıoğlu’nun verdiği bilgilere göre Cemil Hoca hastaneye yatırılıp BT’si çekilip, boğazından da kontrol amaçlı sıvı alındıktan bir gün sonra, çarşamba günü yoğun bakıma alınıyor. Perşembe günü durumunda gözle görülür bir düzelme oluyor. Kahvaltı yapıyor, iç çamaşırlar istiyor oğlundan. Hatta oğluyla telefonda sohbet de ediyor. Ancak hastalık yeniden şiddetlenince hoca entübe oluyor. Entübenin ikinci ya da üçüncü günü çekilen akciğer filmi iyi görünüyor, kan değerleri düzeliyor. Onur ve aile “kurtuluyor” diye seviniyorlar. Sitokin Fırtınası dedikleri Onur’dan çoğumuzun bilmediği bir bilgi alıyorum. Can sıkıcı biraz. Onur, “hastalığın en kötü özelliği şu: Bağışıklık sistemi virüsle savaşmak için yoğun olarak devreye giriyor, savaşıyor. Tüm sistemi korumak amacıyla da bütün organlara saldırıyor”. Yani, bağışıklık sisteminin güçlü olması da soruna dönüşebilir, adı da var bu durumun, Sitokin Fırtınası deniyor. Hoca Cemil Taşçıoğlu biraz iyileşme belirtileri gösterdiğinde entübeden çıkacak sevincini yaşarken aile, doktorların “bugün de entübede kalsın, yarın çıkaralım” önerisiyle karşılaşıyor. Virüs yeniden yayılmış çünkü, nedeni de işte bu Sitokin Fırtınası. Son aşama artık. Virüs damar yollarını tahrip ediyor, kanda kirlilik artıyor, temiz kan veriliyor ama artık çok geç maalesef. Hocaların hocası, öğrencilerinin sevgilisi, bilim camiasının seçkin bireyi, tanımını ilk kez kendisinin yaptığı Covid19 yüzünden aramızdan ayrılıyor. Veda eder gibi konuşuyordu Onur’un, dediğim gibi, acıyı kabullenmekte olduğu kadar, deneyimlerini başkalarıyla paylaşma olgunluğundan da cesaret alarak sordum tabii. “Ne düşündü hastalığını öğrendiğinde Cemil Hoca?” Onur, “Yoğun bakımdayken bunun sonu yok dedi bana. Hepimizle veda eder gibi konuşuyordu” diye yanıtladı sorumu. Bir bilim insanı olarak tutumu tabii ki şaşırtıcı gelmiyor Cemil Hoca’nın ama “hastalığın tedavisi için gerekli tüm ilaçları bende deneyebilirsiniz” diyerek gönüllü denek oluşu yine de son derece cesur bir karar. Hastalığı ilk tanımlayan biri olarak, bedenini bu virüsle savaşta tıbbın hizmetine sunmayı ihmal etmiyor. “Henüz bilinmeyen bir hastalık olduğu için Çapa Tıp’ta dahiliyeden kalbe hangi alanın uzmanı varsa onlardan bir bilim kurulu oluşturuldu. Haftanın üç günü toplanıp, o sırada hangi ilaçlara devam edilmesi gerektiğine karar veriyorlar. Babamın isteği üzerine her türlü ilacı kullanıyorlar” diye anlatıyor Onur. Bu çocuk düzelir Onur’un deyimiyle “dört koldan” kurtarılmaya çalışılıyor Cemil Hoca. Çin’den gelen bir ilaç var, ona ihtiyaç duyuluyor. Sınırlar kapalı. Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanı, İstanbul Valisi devreye girerek getirtiliyor ilaç. Hem Cemil Hoca için hem de Türkiye’nin çeşitli yerlerine gönderilmek amacıyla. “Zamanında geldi ilaç” diyor Onur. Yoğun bakımda işe yarıyormuş, şu an hastaların çoğunun kullandığı, iyileştirmede etkili olan bu ilaç da belki de hocanın saye Çok sevdiği atkısı Hoca’nın mezar taşına bırakıldı. Sarılmayı unutturan salgın hatırlanmayı hak ediyor Ölümüyle hem tıp çevrelerinde hem de tüm Türkiye’de büyük üzüntü yaratan bu muhteşem bilim adamı için ülkedeki tüm hastanelerde saygı duruşu yapıldı öldüğü gün olan 1 Nisan’da. Oğlu Onur Taşçıoğlu, bunun sürdürülmesini, her yıl yapılmasını istiyor. Bu amaçla Türk Tabipleri Birliği ile görüşme halinde. “Ama sadece babam için değil. Kaybettiğimiz tüm sağlık emekçilerini andığımız, saygımızı sunduğumuz bir gün olsun istiyorum. Çünkü, bu salgını atlatsak bile yıllar sonra 2020’de Covid19 diye bir şey vardı densin istiyorum. Kucaklaşmayı, sarılmayı bize unutturan bir salgın olarak hatırlanmayı hak ediyor çünkü. Neleri, hangi alışkanlıklarımızı kaybettiğimiz ileride de bugün aracılığıyla hatırlansın istiyorum” diyor. Bu büyük tıp adamının adı, tanısını yaptığı, mücadelesini verdiği ama yenik düştüğü hastalıkla ilgili olarak büyük farkındalık yarattı. Bu nedenle çoktan kalbimizde yer et Taşçıoğlu, oğlu ve geliniyle. miş o soylu adı bir hastaneye verildi. “Sağlık Bakanlığı Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi” tabelasını gören herkes bu saygın bilim adamının tıbba kazandırdıklarını da, öyküsünü de mutlaka merak edecek. Bugünler geçecek. Ama Cemil Hoca ile beraber kaybettiğimiz tüm sağlık emekçileri, diğer sektör mensupları, bütün kayıplarımız “geçip gitmeyecek” elbette. Hem kalplerimizde hem toplumsal hafızamızda yerlerini koruyacaklar. sinde Türkiye’ye erken getirtilebildi. Cemil Hoca’nın ne kadar sevildiği ni, yakınları bilirdi ama biz kaybından sonra öğrendik. “İnsanlar kimi yeteneklerle doğarlar. Babam da, inanıyorum ki doktor yeteneğiyle doğmuş bir insandı” diyor Onur. Devam ediyor: “Dahiliye, hastalığın ne olduğunu anlatan bir daldır. Ne olduğu anlaşılamayan bir hastalık olduğunda babama sorardı meslektaşları. Son derece isabetli çıkardı koyduğu teşhis. Bir çalışanımın çocuğu hastaydı, babama yolladım. Kötü bir teşhis konmuştu çocuğa. Babam, ‘Oğlum, bu nasıl teşhis? İlaç tedavisiyle düzelir bu çocuk’ dedi. Dediği gibi de oldu. Bu tek örnek değil elbette...” Araştırmada, incelemede çok dikkatli olan Cemil Hoca’nın ameliyatsız iyileştirdiği çok sayıda hastası var. Teş his konamayan ya da yanlış tanı konan hastaları iyileştirdiği biliniyor. Sadece kitaba bakarak teşhis koyan bir doktor da değildi. Hastalarıyla empati kuran, tedavi sürecinde onları anlamaya çalışan, anlayan bir doktordu. Hastalarının hobilerini, hangi rengi sevdiklerini bile öğrenen, onların güvenini kazanan, bunu tedavinin bir parçası olarak gören biri oluşu anlatılıyor hâlâ. Hiç susmayan telefonunu yanıtsız bıraktığı görülmemişti. O nedenle “Herkes iyi doktor, iyi insan olabilir. Bambaşka yetenekleri olabilir. Ama babamda iyi doktorluk da iyi insanlık da yetenek sahibi olmak da aynı anda mevcuttu” demekte haklı Onur Taşçıoğlu. BİTTİ 1516 Haziran 1970 1516 Haziran 2020 50yıl önce bugünlerde Türkiye’nin gündemi, gençlik hareketleri, işçi eylemleri ve hükümetin sendikal hakları kısan yasa girişimleriydi. 1516 Haziran 1970 büyük işçi yürüyüşünün 50. yılındayız. 11 Haziran 1970’te dönemin Demirel hükümeti, 1967’de kurulup hızla büyüyen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu (DİSK) durdurmak, Türkİş’in DİSK’e taban kaptırmamak için hareketlenmesini azaltmak, genel anlamda sendikacılığın alanını daraltmak üzere yasa değişikliği yaptı. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın yasayı onaylamasının ardından 15 Haziran’da İstanbul’da on binlerce işçi sokağa çıktı. Anadolu yakasında Kartal’dan başlayan yürüyüş, bütün engelleme girişmelerine karşın yoldan yoğun katılımla birlikte Kadıköy’e uzandı. Avrupa yakasından da Bakırköy’den yürüyüşe başlayan işçiler Eminönü, Cağaloğlu’na kadar geldi. Ertesi gün de yoğun katılım devam ederken, başta İzmir olmak üzere öteki kentler de hareketlendi. Yürüyüş sırasında meydana gelen olaylarda işçiler Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram, Mehmet Gıdak, esnaf Doğukan Dere, polis Yusuf Kahraman’ın ölümü eylemlere devam kararını durdurdu. Ancak eylemlerin yankısı sürdü. Hükümet 60 günlük sıkıyönetim ilan etti. Anayasa Mahkemesi söz konusu değişiklikleri iptal etti. HHH Sendikacılık açısından kazanımdı ama 1516 Haziran Yürüyüşü, 12 Mart darbesinin nedenleri arasındaydı. İşçiler fazla uyanmıştı! 12 Mart’a giden yolda gençlik eylemleri daha önde göründü. Gençliğin, sendikaları desteklemesi, eylemlerine katılması “uyanış tehlikesini” daha da büyütüyordu. 1970 Haziranı’nda Deniz Gezmiş İstanbul Sağmalcılar Cezaevi’nde tutukluydu. Hapiste bile olsa İstanbul’da bulunması tehlikeli görüldü. Bursa Cezaevi’ne nakledildi. 12 Mart Cuntasının ilk işleri arasında “Türkiye’ye bol gelen” bütün temel hakları geri almak vardı. İşçi hakları penceresinden bakıldığında 12 Eylül 1980 darbesinin ana nedenlerinden biri de bugünkü küreselleşme uçurumlarının başlangıcı 24 Ocak 1980 kararlarının sorunsuz ve eksiksiz yerine getirilmesiydi. Kenan Evren’in 12 Eylül’ün ilk günlerinde diline doladığı konulardan biri temizlik işçilerinin maaşıydı. Sendikalar 1990’larla birlikte adım adım toparlanabildiler. Aynı süreçte öğretmenlerin başı çektiği sendikalaşma hareketi filizlendi, büyüdü. Memur sendikaları kuruldu. HHH Aradan 50 yıl geçti. Bugün de iktidarın gözünü işçilerin haklarına diktiğini görüyoruz. Gündemde kıdem tazminatı var. Salgını neredeyse fırsat bilip eylem yapılmasını da yasaklayarak çalışanlara karşı bu vahşi adımı atmaya hazırlanıyorlar. İktidar, çalışanların başlıca yaşam güvencesi olan kıdem tazminatını fona devretmeyi yıllardır düşünüyor. Birkaç kez denedi, tepki yüksek olunca geri adım atıyormuş gibi yaptı ama gündeminden düşürmedi. En kestirme hesapla, çalışanlar her bir yıl için bir maaş kıdem tazminatı alıyor. İktidar, tepkiyi çok çekmemek için ilk aşamada yaklaşık üçte ikisini fona devretmek istiyor. Çalışanlar bunu 60 yaşından sonra emeklilik maaşına ek olarak alacak. Bunun adı da şu olacak: Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi! (TES) Her şeyden önce burada bir itiraf var. İktidar diyor ki: Ben zaten doğru dürüst emeklilik maaşı veremiyorum. Bunu çalışanın kendi kıdem birikimden tamamlayayım! Dünyanın hiçbir ülkesinde yıllar geçtikçe emeklilik maaşı bağlama oranı düşmez. Bizde düşüyor. 2008’den sonra yıl yıl indirdiler. Asgari ücret 2.324 lira, asgari emeklilik maaşını martta 1500 lira yaptılar. Görünen o ki, iktidar kıdem tazminatını fon kuyusuna attıktan sonra emekli maaşlarına zammı daha da azaltacak, kıdemden tamamlayacak. Sendikalar TES’e pes mi diyecek kes mi diyecek? 1516 Haziran’ın 50. yılında tarihsel bir sorumluluk! İstanbul’da eylemlere 15 günlük yasak kararı İstanbul Valiliği, İstanbul’da 15 gün boyunca eylem yapılmasını yasakladı. İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi’nin haziran ayı sonuna kadar geçerli olacağını açıkladığı kararlar şöyle aktarıldı: “Basın açıklamalarının, yalnızca parti binalarının içinde veya önünde en fazla 50 katılımcıyla yapılması, yürüyüş, açık hava toplantısı, toplu karşılama ve uğurlama gibi eylem/etkinliklere müsaade edilmemesi, ilimizdeki muhtemel eylemlere katılmak için hareket edecek grupların, şehrimize giriş ve çıkışlarının kısıtlanması, başka illerde yapılması planlanan eylem/etkinliklere, ilimizden katılım sağlayacak grup ve şahıslara izin verilmemesi kararları alınmıştır.” l Haber Merkezi Cizre’de esnaf salgına karşı kepenk kapadı Şırnak’ın Cizre ilçesinde esnaf, koronavirüsün yayılımını engellemek amacıyla işyerlerini gönüllü 10 gün kapatma kararı aldı. Dağkapı Mahallesi Muhtarı Cafer Ebret, sosyal medyada başlatılan uygulamaya yurttaşların da evden çıkmayarak destek verdiğini söyledi. l DHA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle