25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 gorus@cumhuriyet.com.tr 16 HAZİRAN 2020 SALI EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: SERHAN EREN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER MUSTAFA NECATİ MÜZESİ YAPMAK VARKEN… MUSTAFA GAZALCI EĞITIMCI, 16. VE 22. DÖNEM DENIZLI MİLLETVEKİLİ Ankara’da Mithatpaşa Caddesi üzerinde, insanın bakmaya doyamadığı biblo gibi tarihi Mustafa Necati Evi. Bu evi ailesi, devlete veriyor. Uzun süre boş ve harap kaldıktan önceki Kültür bakanlarından Sayın İstemihan Talay döneminde restore edilip Mustafa Necati Kültür Evi olarak düzenlendi. 2006 yılında AKP, Mustafa Necati’nin bu güzel evini 49 yıllığına bir kuru fasulyeciye vermeye kalktı. Haber duyulunca tepkiler geldi. Bizler de millettekileri olarak tepkimizi gösterdik. Cumhuriyet’te Işık Kansu konuyu ısrarla yazdı, oluşan kamuoyu baskısıyla karar askıya alındı. Sonra, önceki Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, binayı kültür sanat etkinliklerinde kullanılmak üzere bir sözleşmeyle TBMM’ye devretti. Ancak 2018’de biten sözleşme yenilenmeyerek yapı yeniden Kültür Bakanlığı’na geçti. Şimdi sanki başka yer yokmuş gibi Kültür Bakanlığı Nuri Pakdil Edebiyat Müzesi yapıyor. Müze yapılacaksa niçin Mustafa Necati için yapılmıyor? Bu kararı alanlar Mustafa Necati’yi yeterince tanıyorlar mı biliyorum. Bütün iyi niyetimle başka bir amaçları yoksa bilseler, tanısalar evine dokunmazlar, onun için müze yaparlar diye düşünüyorum. Gelin biraz Mustafa Necati’yi yakından tanıyalım: Önce kurtuluş için savaşır Ailesi Malatya Darende’den İzmir’e göçer. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir süre İzmir’de avukatlık ve öğretmenlik yapar. 14 Mayıs 1918’de İzmir Bahribaba Parkı’nda ertesi gün başlayacak Yunan işgaline karşı halkı direnişe çağırır, toplantı yapar. Arkadaşı Vasıf Çınarla birlikte Balıkesir’de sahipliğini yaptığı İzmir’e Doğru gazetesinde düşmanı ülkeden kovmaya yönelik yazılar yazar. Soma, Bergama, Akhisar bölgelerinde Bulgurcu Mehmet Efe ile birlikte Kuvayı Milliye Komutanlığı yapar. 1920’de 26 yaşında Saruhan (Manisa ) Milletvekili olur. Bir süre Kastamonu İstiklal Mahkemesi Başkanlığı ya par. Oradaki gazete ve dergilere yazılar yazar. Belediye Meclisi kararıyla Kastamonu’nun fahri hemşerisi olur. 29 yaşında İmar İskân, 30 yaşında Adalet Bakanı olur. Her iki bakanlıkta da önemli hizmetlerde bulunur. Özellikle mübadele (değişim) ile gelenlerin kısa sürede ve başarılı bir biçimde yurda yerleşmesini sağlar. Milli Eğitim’de yaptıkları Asıl Mustafa Necati’yi unutulmaz kılan 20.12.1925’ten 1 Ocak 1929’a kadar Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaptıklarıdır. Kız erkek birlikte karma eğitim uygulaması, Kayseri Zincidere ve Denizli’de köy öğretmen okulları, Gazi Eğitim Enstitüsü, köylerde kentlerde yatılı okullar, halk dershaneleri ve millet mektepleri, Talim Terbiye Kurulu onun döneminde açılır. 1926 tarihli yaşama, üretime dönük İlköğretim Programı, 1928’de yeni abece’nin (Alfabe) kabulü, Eğitim ve Öğretmenlikle ilgili Temel Yasalar, öğretmenlik mesleğinin saygınlığının artırılması, yeni öğretim yöntemlerinin uygulanması, teknik eğitimin geliştirilmesi, öğretmenlerin örgütlenmesinin sağlanması, (Kendisi de 2 yıl Öğretmenler Birliği Genel Başkanlığı yapar mimari güzelliği olan yeni okul binalarının yapılması, Terbiye (Eğitim) adlı mesleki derginin basılıp öğretmenlere dağıtılması Mustafa Necati döneminde olur. 22 Nisan 1928’de bakanlığının bütçe konuşmasında şunları söylüyor: “Milli Eğitim sorunu baştan sona dek bir bilim ve uzmanlık sorunudur. ...Genel eğitim sorunlarında danışmasız hiçbir karar vermemek ve her zaman en genç öğretmenden en büyük uzmanlara dek bütün meslektaşlarımızın görüşlerini toplamak temel ilkelerimizdendir.” Kısacık yaşamında bu büyük işleri başaran bir insanın evini başkası için müze yapmayı bırakın, her yere o insanın heykelleri dikilir. Atatürk’ün gözyaşları onun için 1 Ocak 1929 tarihinde çalışmaktan daha önce hastaneye gidemediği için 35 yaşında yaşamdan ayrılıyor. Atatürk, “Ne büyük evlattı” diyerek ardından gözyaşı döküyor. Öğretmenler, eğitimle ilgilenenler onunla ilgili anma toplantıları yaparlar. Bu toplantıların kimileri Mithatpaşa Caddesi’ndeki Mustafa Necati Evi’nde yapılırdı. Artık kendi evinde anılamayacak. Evinden adı silinse bile öğretmenlerin, eğitimcilerin gönüllerinden kimse onu silemez. O yaptığı sayısız hizmetlerle Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte sonsuza değin yaşayacaktır. Yeniden ‘İktidar Kurultayı’ GÜRSEL EROL CHP ELAZIĞ MİLLETVEKİLİ Daha önce 2829 Mart’ta yapılması planlanan ancak küresel pandemi nedeniyle ertelenen ve önümüzdeki aylarda yapılması öngörülen 37. olağan kurultayımız ülkemiz ve partimiz için yepyeni bir umudun başlangıcı olacaktır. CHP tarihine bakarsanız ülkenin en bunalımlı dönemlerinde ve hatta CHP muhalefette olduğu dönemlerde bile partinin kurultayları ile ülkenin sorunlarına kalıcı ve köklü çözümler üretmiş, umutsuzluğu umuda çevirmiştir. Bu doğrultuda önümüzdeki kurultayda, dünyadaki değişimi temel alan, ülkedeki tüm toplum kesimlerini kucaklayan, kapsamlı bir yenilenme ve geleceğe hazırlanma çalışması başlatılmalıdır. Türkiye’deki pek çok köklü siyasi değişimin ve yeniliğin öncüsü olduğumuz bilinci ile sağlıklı çalışma usulleri izlenebilmesi için kurultayımız birkaç güne yayılmalıdır. Kurultayın toplanma amacı ve nihai hedefi yalnızca parti meclisi ve genel başkanlık seçimine indirgenmemelidir. Kurultay, Türkiye’nin demokratikleşme sorunu başta olmak üzere siyasi, hukuki ve sosyal tüm meselelerimize çözüm üretmeli ve bu çözümler de iktidar programı gibi topluma beyan edilmelidir. 37. olağan kurultayımız, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarını bekleyen toplum kesimlerine ve parti örgütüne büyük bir motivasyon sağlayacak şekilde İKTİDAR KURULTAYI olarak isimlendirilmelidir. ANAYASAL DÜZENLEME ŞART n 83 milyon yurttaşımız arasında birlik ve beraberliği “kardeşlik hukuku” gibi subjektif kavramlar üzerinden değil, özellikle emekçi kesimler olmak üzere toplumun tüm kesimlerin katılıp, kimsenin mağdur edilmediği, herkesin söz sa KAMU REFORMU n Bakanlıklar kendi içlerinde ayrılarak sayısı artırılmalı ve Bakanlıklara bağlı genel müdürlükler, kurum ve kuruluşlar yeniden yapılanmalıdır. n Merkezi devlet anlayışından çıkılarak yaygınlaşan yerel inisiyatifin daha güçlü olduğu yeni planlamalara ihtiyaç vardır. 81 il olan il sayımız 100’e çıkarılmalıdır. İlçe sayılarımız buna göre çoğaltılmalı illerin ve ilçelerin sınırları yeniden belirlenmelidir. Örneğin Bodrum, Alanya, Marmaris, Akçakoca, Kuşadası gibi ilçeler “Turizm Kenti” yapılarak özel yasal düzenlemeyle teşvik paketleri hazırlanmalıdır. İskenderun, Bandırma, Tarsus, Gemlik, Tatvan, Akçaabat gibi ilçeler deniz, hava, kara ve demiryolu ile ulusal, bölgesel ve küresel sisteme entegre edilip özel statülü ‘’Lojistik Kentler’’ olarak kurulmalıdır. Kırsal yerleşme özelliğini yitirmemiş, verimli topraklara sahip örneğin Ceylanpınar, Siverek, Elbistan, Akhisar, Polatlı gibi ilçeler “Tarım Kenti” ilan edilmeli ve bu illere özel yatırım teşvik programları düzenlenmelidir. Ayrıca bu kentlerde Tarımsal Organize Sanayi Bölgeleri kurulmalıdır. İnegöl, Lüleburgaz, Nazilli gibi ilçeler özel statülü “Sanayi Kenti” yapılmalıdır. Organize sanayi bölgelerindeki firmalara “ulaşım, iletişim, enerji’’ sübvansiyonları verilmelidir. Bu bölgelerde yüksek katma değerli ara mal üretimine öncelik verilerek buralar yüksek katma değerli üretimin merkezleri yapılmalıdır. Sanayi kentlerinde kamu araştırma kurumları kurularak, buralarda kamu araştırma, sanayi ve üniversite işbirliği modeli hayata geçirilmelidir. hibi olacağı demokratik, çoğulcu ve katılımcı bir süreç için anayasada gerekli düzenlemeler yapılmalı, yurttaşların hakları anayasal güvence altına alınmalıdır. n Yürütmenin denetlenmesi, demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez ilkelerinden biridir. Bu ilkenin korunması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yürütme üzerindeki denetimi eksiksiz ve kusursuz olarak işletilmelidir. TBMM, millet iradesinin devredilemez bir yansımasıdır. Yürütme karşısında Meclis’in yetkilerini güçlendirerek, denge ve denetleme işlevlerinin tam olarak yerine getirilmesini sağlanmalıdır. Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin en önemli kurumu olan TBMM kuvvetler ayrılığı ilkesinin özüne sahip çıkılarak güçlendirilmelidir. n Siyasi Partiler Yasası değiştirilerek, halkın iradesinin kendi inisiyatifiyle doğrudan sandığa yansıması için 1991 yılında uygulanan ‘’Tercihli Oy’’ sistemi getirilmelidir. Seçmen hangi partiye oy verirse versin herhangi bir partinin lis tesindeki milletvekiline işaret yöntemiyle oy verebilmelidir. Milletvekili sayısı 500’e düşürülmeli ve 100 milletvekili Türkiye Milletvekili olarak partilerin aldığı oy oranına göre Meclis’te temsil edilmelidir. 100 Türkiye milletvekilinin dağılımı partilerin aldığı oy oranına göre dağıtılırken bu dağıtıma Türkiye barajı uygulanmaz. n Tarım Kredi Kooperatifleri yeniden yapılandırılmalı ve tarımsal üretim kooperatifleri çoğaltılmalıdır. n Hazine arazilerinin olduğu bölgelerde bölgelerin doğal, coğrafi ve beşeri özelliklerine göre: Devlet Orman Ürünleri Birliği Devlet Tarım Ürünleri Birliği Devlet Hayvan Ürünleri Birliği adı altında Devlet Üretim Çiftlikleri kurulmalıdır. n Kırsal kalkınmayı desteklemek için hayvancılık ve tarımın geliştirilmesine yönelik Kırsal Kalkınma Enstitüleri kurulmalıdır. n Suriyeli sığınmacıların insani koşullar sağlanarak ülkelerindeki çatışmasız bölgelere dönüşleri sağlanmalıdır. Medya ve sosyal medyanın kötüye kullanımı Haber alma ve haber verme özgürlüğü, aynen ifade özgürlüğü gibi bir temel insan hakkıdır. Elbette bu hakkın bir numaralı düşmanı otoriter eğilimli iktidarlardır! Bu nedenle gerek ulusal, gerekse uluslararası çeşitli meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları STK’ler: Gazetecilik, radyoculuk, televizyonculuk, internet haberciliği, dijital iletişim, sosyal medya platformları gibi alanlardaki özgürlükleri, ülkelerin demokratik yapılarını değerlendirmekte birinci ölçüt (kriter) olarak kullanırlar. Ülkemiz bu uluslararası örgütlerden biri, Türkçe adı “Sınır Tanımayan Gazeteciler” olan RSF tarafından yapılan saptamalara göre, medya özgürlüğü alanında, AKP iktidarı zamanında 180 ülke arasında, 2002’de 99’uncu iken 2019’da 58 basamak gerileyerek 157’nciliğe düşmüştür. Bu bağlamda, Türkiye Çin’le birlikte, en çok sayıda gazetecinin cezaevlerinde bulunduğu ülkelerin başında gelmektedir. HHH İktidar çeşitli operasyonlarla gazeteleri ve televizyonları doğrudan kendi egemenliğine almış, Türkiye’de medyanın yüzde 90’ından fazlasını denetler hale gelmiştir. Yani artık, Türkiye’de klasik anlamda bir medya özgürlüğünden söz etmek olanağı kalmamıştır. Bu durum üzerine dijital medya, yani internet haber siteleri ve sosyal medya, nispeten, iktidarın sıkı sansürü dışında kalan bir yapıda olduğu için insanlar buralara kaydı. Elbette iktidar hemen buraları da zapturapt altına almaya başladı; tek bir habere dayanarak, bütün site için mahkemelerden kapatma kararları çıkardı; örneğin Wikipedia çok uzun süre yasaklandı. Geriye Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya platformları kaldı. HHH İktidarın sosyal medya hakkındaki görüşü şöyleydi: “Sosyal medya bu anlamda tam bir çöplük, başıboş mecra haline dönüşmüştür. İnsanların taciz edildiği, dolandırıldığı, onurlarının kırıldığı, linçe tabi tutulduğu, her türlü haklarının ihlal edildiği böyle bir sanal dünya.” Aslında bu görüş, sosyal medyanın kötüye kullanımı açısından hiç de haksız değildi. Ama iktidar, kendi denetimine aldığı klasik medyanın etkisizleştiğini, artık kimsenin bunlara rağbet etmediğini ve sosyal medyanın revaçta olduğunu görünce, buraya ağırlık vermeye başladı. Maaşlı troller tuttu. İktidar içindeki çeşitli kanatlar da kendi trollerini devreye soktular: Sosyal medyada da, (aynı başlıkla çıkan gazetelerde olduğu gibi) iktidar karşıtlarına karşı aynı mesajlarla yapılan linç olayları başladı. HHH Son günlerde Twitter, Stanford raporuna dayanarak “manipülasyonu engelleme politikalarını ihlal ettikleri ve AKP’nin gençlik faaliyetleri ile bağlantılı olduğunun tespit edildiği” gerekçesiyle 7 bin 340 hesabı kapattı. Buna karşılık iktidar şu açıklamayı yaptı: “Twitter’ın yaptığı açıklamada kapatılan hesapların Sayın Cumhurbaşkanımıza destek amacıyla açılan ‘sahte’ hesaplar olduğu ve bu hesapların tek bir merkezden yönetildiği iddiası gerçekdışıdır. Hesapların kapatılması kararına dayanak olarak öne sürülen birtakım dokümanların da bilimsellikten uzak, taraflı ve siyasi saiklerle oluşturulduğu açıkça görülmektedir. Merkezi ABD’de bulunan bir şirketin almış olduğu kararı, ideolojik yaklaşımlarını bilimsel veri olarak pazarlamaya kalkışan birtakım eşhas tarafından hazırlanmış raporla meşrulaştırma çabası tarihi bir skandaldır.” HHH Tam da bu sırada hapiste olan, HDP’nin eski genel başkanlarından, üstelik Cumhurbaşkanı adayı da olan Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’a yönelik Twitter’da yapılan cinsiyetçi bir saldırı bomba gibi gündeme düştü. Herkes haklı olarak nefretle bu cinsiyetçi saldırıyı kınadı; Adalet Bakanı da bu kınamalara katılınca, paylaşımı yapan kişi gözaltına alındı. Ama hayvan hakları savunucusu ve gazetemiz yazarı Zülâl Kalkandelen’e atların istismarına karşı yazdığı bir köşe yazısından dolayı daha çok sayıda yapılan ve daha ağır ifadeler içeren cinsiyetçi linçe karşı kimsenin kılı kıpırdamadı. TELE 1’de Zeynel Lüle’nin programına konuk olan Kalkandelen, kendisinin savcılığa gidip başvuruda bulunduğunu ve ünlü kişiler söz konusu olmadıkça, cinsiyetçi saldırıların görmezden gelindiğini anlattı. HHH Twitter, Facebook ve Instagram, kadınlara yönelik her türlü cinsiyetçi saldırıyı ve bunları yapan hesapları da derhal engellemelidirler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle