22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 29 NİSAN 2020 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: MEHMET AMAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER YAŞAMALIYIZ 29NİSAN DÜNYA DANS GÜNÜ CANLI KALMALIYIZ OĞUZ ÖZLEM Ankara Devlet Bale E. Sanatçısı 1935’te Atatürk’ün davetiyle Türkiye’ye gelen ünlü Rus bale sanatçısı Asaf Messerer’in ekibinde kimler yoktu ki... 20. Yyüzyılın en büyük bestecisi ve Lenin Nişanı olan Dmitriyeviç Şastkoviç, dünyaca ünlü kemancı Davit Oistrrakh, Bolsoy Balesi’nin baş balerini Natalya Dudinskaya, baş balerin Maksakova, Abram Makarov, Lev Oborin gibi dünya opera sanatçıları ve diğer sanatçıların Türkiye’ye davet edilmesi baş döndürücü, şaşırtıcı bir vizyon olayıdır. Messerer’in ekibi Türkiye’de bir buçuk ay kaldı. Bu zaman zarfında 23 konser verdiler. İstanbul’da 5, Ankara’da 15, İzmir’de 3 konser sonrasında Atatürk, onları Ankara’daki köşke davet etti. Resepsiyonda onlar için kadeh kaldırırken müzik ve dans başladı. Messerer, anılarında “Ben Oborin ile vals yapmak istedim, vals yaparken sağ ve sol dönüşleri yapmak yerine dans süresince sadece partnerimle sağ tarafa dönerek yaptım.” ‘Bizler de yapabiliyoruz’ “Birden Atatürk Maksakova’yı dansa davet etti ve beraberce dans yapmaya başladılar. Dansı her iki tarafa dönerek uyguladı, çok güzel vals yapıyordu üstelik, yanımdan geçerken omzunun üstünden bana bakarak şunu ima etti: ‘Böyle dans hareketlerini sadece sizler değil, bizler de yapabiliyoruz’ diyerek neşeyle dansına devam etti. Daha sonra üzerinde resmi olan altın tabakları bizlere hediye olarak verdi. Nazik, güçlü bir insan, çok etkilendik. Bende unutamadığım bir hatıra olarak kaldı” demiştir. Her güzel şey yalnız duygularımızın etkisiyle değil kendi ruhumuzla özel bir benzerliği olduğu için güzeldir. Atatürk, insanlara bu duygular içinde ve her konuda en iyisini yapan, en iyisini gösteren, ilim irfan sahibi dünya insanlarını davet etti ve oluşacak Günlerimiz sıkıntılı geçiyor. Ruhumuza dokunmanın en güzel yolu, Atatürk’ün dediği gibi “Yaşamalıyız, canlı kalmalıyız” sözleriyle müzik dinleyip onu taçlandıran dünya danslarıyla sevdiklerimizi dansa kaldıralım, canlı kalalım. güzelliklerin temelini attı. Atatürk, zaman dilimi içinde insanlara medeniyet kavramını ve medeni yaşam şeklini, dünya insanlarına hayranlık uyandıracak şekilde uygulamıştır. Müziğin kurumsallaşması Ankara’da, 1921 yılında Maarif Kongresi’nde Atatürk’ün emriyle kadın ve erkek öğretmenler aynı salonda birlikte oturmuşlardır. Türk kadınının ve erkeğinin orantılı bir şekilde beraberce sokağa çıkması, bir gazinoya gidip orada çalan müziğe uyarak dans etmesi sonrasında ruhlarına verdiği huzurla keyifle neşelenmesini, toplumun oluşumunda temel etkenlerden biri olarak görmüştür. Atatürk, 1924 yılında İzmir Kız Öğretmen Okulu’nda evrensel müzik konusundaki düşüncelerinin ilk ipuçlarını vermişti. 1928 yılında temel tercihinin çoksesli Batı müziği olduğunu vurguluyordu. 1933 yılında “Onuncu Yıl Nutku”nda çağdaş klasik müziğinin kurumsallaşmasının önemine dikkat çekti. Daha sonra da konservatuvarın varlığının önemine değindi. Müzik ve sanat konusundaki düşüncelerinin en yoğun olduğu bu senelerde, onun düşüncesi Rönesansla aydınlı ğa kavuşan dünyadaki bu 400 senelik süreci kısa bir zaman zarfında insanlarını bu ortaçağ düşünce zincirinden bir an evvel kurtarmaktı. Atatürk, 1923 tarihinde Konya’da sema gösterisinde, Tanrı’ya dönerek yaklaşmayı Türk dehasının bir ifadesi olarak gördü, “Türk medeniyetinin ana kaynaklarından biridir” dedi. Dansa olan merak 1914 tarihinde Sofya’da askeri ataşe iken General Kovaçeva ve ailesiyle tanıştı. Ruhunda bulunan yoğun tinsel değerler sonrasında güzel kızı Miti ile tanışıp birbirlerine âşık oldular. Kısa zamanda bu olay Sofya’da en çok konuşulan konu oldu. Miti’nin yolu kesilerek Türk zabitiyle olan yasadışı ilişkiden rahatsızlığının dile getirilmesinin hiç faydası olmadı. Askeri kulüpte düzenlenen baloda Mustafa Kemal’in en özgün yeniçeri kıyafetinin seçilmesi ve onuruna çalınan vals başlayınca bütün salonun bakışları arasında aşkı Miti’ye doğru ilerleyip birlikte piste çıktılar. Başta Bulgar Çarı olmak üzere bütün kalabalığın sessizliğinde ayakları yerden kesilircesine muhteşem bir vals ile herkese meydan okuma sı, Sofya’da unutulmaz bir aşkın gecesi oldu. Gerçek olan, Mustafa Kemal’in gençlik yıllarından beri dansa olan merakı ve kabiliyetiydi ve hayatı boyunca da devam etti. Katıldığı toplantılarda ve Balolarda yerinde duramaz batı müziğinin her türlüsüyle dans ederken güzel dans etme bilinciyle, ender gülen yüzünde seyredenlere bağırırcasına ve neşeyle “Yaşamalıyız, canlı kalmalıyız” diyerek duygularını dile getirmişti. O günler onun en güzel zamanları oldu. Valois’i anmamak olmaz Günlerimiz sıkıntılı geçiyor. Ruhumuza dokunmanın en güzel yolu Atatürk’ün dediği gibi “Yaşamalıyız, canlı kalmalıyız” sözleriyle müzik dinleyip onu taçlandıran dünya danslarıyla sevdiklerimizi dansa kaldıralım, canlı kalalım. 29 Nisan Dünya Dans Günü’nde bu medeniyet yolculuğunu bizlere armağan bırakan bu altın değerindeki güzellikleri boynumuza takan İngiliz Kraliyet Balesi’nin kurucusu, Türk balesinin temelini atan dünya dans ozanı Dame Ninette de Valois’i anmamak mümkün mü? Onu da şükran ve minnetle anıyoruz. Her dansın bir öyküsü var Õ%6$%+!,+Û4!0/+5$Û9% #5(52Û9%4 +Û4!0,!2).$! "¢9¢+Û.$Û2Û 20.00 TL 12.00 TL 18.52 TL 11.11 TL 35.00 TL 21.00 TL 30.00 TL 18.00 TL İZZET DOĞAN E. İstanbul Hâkimi Bugün Dünya Dans Günü... Dünya Dans Günü, UNESCO’nun önde gelen performans sanatları partnerlerinden Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI) tarafından 1982 yılında tanıtılan ve o zamandan bu yana 29 Nisan’da kutlanan bir gün. Modern balenin atası olarak kabul edilen balet JeanGeorges Noverr’in doğum günü olduğu için 29 Nisan Dünya Dans Günü olarak kabul edilmiş. Halaydan horona, bardan karşılamaya, kaşıktan horaya, zeybeke, Kafkasa, modern danstan flemenkoya ve Latin danslarına kadar yediden yetmişe hatta çıkın bu yaş sınırını tüm sosyal insanları bir araya getiren, engelli bile tanımayan bir sanat şölenidir dans. ‘Görülebilen müzik’ George Balanchine göre, dans görülebilen müziktir. Martha Graham dans için gerçek bir mucize der ve devam eder: “Bütün ağırlığımızı taşıyan, nispeten küçük olan o ayağın sihrini bir düşünün”. Ama bana göre dans için en güzel sözlerden birini Anna Pavlova söylemiş: “Eğer söyleyebiliyor olsaydım dans etmeme gerek kalmazdı.” Anımsar mısınız, sinemaya da uyarlanan Nicos Kazancakisin eserinde Zorba, bir Rus ile dil farklılığından ötürü konuşup anlaşamayınca sabaha kadar dans ederek sorunlarını çözümlemek ister. Zorba filminde, Zorba rolünde Anthony Quinn’in kumsalda Mikis Theodorakis’in görkemli müziği ile yaptığı o unutulmaz dans sahnesinden önceki konuşmaları anımsayalım: Basil (Alan Bates), Alexis Zorbas’a (Anthony Quinn’in) “Bana dans etmeyi öğretsene” der. Zorba heyecanla yerinden fırlar, “Dans mı? Sen dans mı dedin” der. Ve birlikte dans etmeye başlarlar. Çünkü dans Zorba için yaşama dokunuştur, tutkudur, acıdır, sevinçtir, umuttur, özetle yaşamın kendisidir. Kahramanlık, cesaret, gurur... Dans insanların ortak dili olup yalnızca eğlence gösterisi olarak algılanmamalıdır. Her dansın da bir öyküsü vardır. Yüzyıllardır halkın büyük bir beğeni ile oynadıkları Kafkas, kendi yöresinin tarihini, kahramanlıklarını bize sunar. Bir halkoyunudur ama kahramanlığı, cesareti, onuru, gururu, kadınla gülmeyi anlatır. Kızlar hep zarif, erkekler cesur ve ataktırlar. Horon, Karadeniz insanının vazgeçilmezi olmakla beraber oynarken insana bütün siniri, stresi attırmakla kalmıyor, enerjiyi de son nefese kadar harcatmayı başarıyor. Karadeniz’in tüm hırçınlığını içinde barındıran bu geleneksel halk oyunu horonun, Yunan ve Cenevizlilerin kültürlerinden kaldığı düşünülmektedir. Urfa yöresinin halk dansları daima cengâverliğe dayanır ve halkın savaşçı ruhunu yansıtır. Siirt yöresinin halk dansları, aşka ve toprağa bağlılığı ifade eder. Şiir gibi yaşamalı Tango derseniz o da aşkın, acının, umudun, umutsuzluğun, öfkenin, hüznün anlatımıdır. 1. Dünya Savaşı’nda, 1917 yılında henüz 41 yaşındayken Fransızlar tarafından kurşuna dizilen ve Almanlar lehine casuslukla suçlanan Mata Hari bir dansçıydı. Yerli Mata Hari adıyla da anılan “Emine Adalet” sonradan evlendiği bir Almandan dans dersleri almış ve dansları ile Nazi subaylarını kendisine hayran bırakmış, sonra da onlardan öğrendiği bilgileri Türk Dışişleri’ne iletmiştir. Özdeyişlerde dans ile aşk arasında bağlantı kurulur: “Ve aşk dans etmek kadar özgür, şiir gibi tutsak yaşanmalı” Dansa başlandığında, nasıl müzik dışında hiçbir ses duyulmuyorsa, aşka başlandığında da ondan başkasına bakılmamalı, dans etmektir aşk gibi. Şimdi koronavirüs günleri... Tüm dünyada insanlar acılarını, belirsiz bekleyişlerini, umutlarını, şarkılar söyleyip dans ederek geleceğe taşırken Dünya Dans Günü’nü kutluyorum. 9.26 TL 5.56 TL ? ş7"32.8%8ó818=8#ş/ş<258=^? L??????????c?šL???Oe?r??ğ??cuš???
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle