15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 29 NİSAN 2020 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN KÜLTÜR İKSV’DEN ‘SANATA DESTEK’ RAPORU İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, kültür politikaları çalışmaları kapsamında “Pandemi Sırasında KültürSanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları” başlıklı bir politika metni yayımlandı. Koronavirüs salgını koşullarında kültürsanatın toplumsal rolünü vurgulayan metinde, farklı ülkelerde yaratıcı sektörleri destekleyen tedbirler özetleniyor, Türkiye’de kültürel alanda kamu desteğine ilişkin mevcut durum değerlendiriliyor ve öneriler sunuluyor. “Pandemi Sırasında Kültürel Alanda Dayanışma”nın önemini anlatan bir girişle başlayan politika metni, “Dünyada yaratıcı sektörlere yönelik ne tür destekler açıklandı?”, “Türkiye’de kültürel alanda kamu desteğine ilişkin mevcut durum nedir?”, “Türkiye’de kültürel alanda hangi tedbirlere ihtiyaç duyuluyor” sorularının cevaplarına odaklanan üç ana başlıktan oluşuyor. İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece Aydınlık, raporla ilgili şunları söylüyor: “Ülkelerin kültür yönetimi modelleri uyarınca geliştirilen politikalar ve ekonomik imkânlar doğrultusundaki destek paketleri, bir yandan kültürsanat alanının güç kaybetmemesini sağlarken diğer yandan hayatını evinden sürdüren milyonlarca insana şifa olacak yaratıcı programların farklı şekillerde devam etmesine aracılık ediyor. Türkiye’de de oldukça kırılgan bir yapıya sahip olan sanat dünyasının geri dönülemez bir yara almadan faaliyetlerine devam edebilmesi için kamu, sivil toplum ve özel sektörün el ele vererek geliştireceği kapsamlı ve uzun vadeli bir destek modelinin hızla hayata geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Alana özgü ihtiyaçları gözeten, odaklı ve tüm disiplinleri kapsayıcı bir destek mekanizması oluşturulmasının, kültürsanatın sağaltıcı, kapsayıcı ve dönüştürücü gücünü görünür kılmada ve geniş kitlelere ulaştırmada büyük bir etkisi olacaktır.” Politika metninin tamamı iksv.org adresinden ve AppStore’dan indirilebilen İKSV Kitaplık iPad uygulaması üzerinden okunabilir. DÜNYA DANS GÜNÜ Heykeltıraş Metin Yurdanur’un işi zor, atölyesini kapatmış ancak beyni çalışıyor! Korona günlerinde Online Kutlama 29 Nisan Dünya Dans Günü kapsamında konsept ve danışmanlığı Prof. Tuğçe Tuna tarafından oluşturulan Dünya Dans Günü Etkinlikleri dans sevdalıları ve meraklılarıyla online olarak buluşuyor. MSGSÜ İDK. Çağdaş Dans Anasanat Dalı’nın işbirliğiyle dün başlayan etkinlikler, bugün 13.00’te sosyal medya hesaplarında devam ediyor. Kaya İlhan Akkoyunlu’nun 1950’de Ses Tiyatrosu’nda, şair Nâzım Hikmet Ran’ın “Yaşamaya Dair” şiiri eşliğinde sahnelenen “Yaşamak” isimli koreografisinden ilhamla üretilen dans videoları programda yer alan etkinliklerden biri. ZoomCloud üzerinden yapılacak olan “Açık Buluşmalar” için ise linkler her gün sayfada ve @msgsucagdasdans Instagram hesabı profilinde paylaşılacak. KITAP SÖYLEŞISI Osman Kavala davası tartışıldı Research Institute on Turkey (RIT), Turkey Human Rights Litigation Support Project (TLSP) ve Osman Kavala Dayanışma Grubu, Kavala’nın 62. doğum günü için hazırlanan ve arkadaşlarının, birlikte çalıştığı kuruluş ve inisiyatiflerin yer aldığı kitapla ilgili uluslararası bir panel düzenledi. Telekonferans olarak yapılan panele 76 uluslararası kuruluşun temsilcilerinin yanı sıra bağımsız sanatçı, küratör, akademisyen ve gazeteciler dahil olmak üzere toplamda 150’den fazla dinleyici katıldı. Panelde, Osman Kavala’ya Özgürlük dayanışma kampanyası, kitabın ortaya çıkış hikâyesi, davanın son durumu ve süregelen yargılamanın Türkiye’deki sivil toplum üzerindeki etkileri tartışıldı. UÇAN SÜPÜRGE... Onur ödülü Tekand ile Çehre’nin Festivalin 7 Mayıs’taki açılışında, Genç Cadı Ödülü Cemre Ebüzziya, Bilge Olgaç Ödülü Handan İpekçi, Sevil Demirci ile Işıl Özgentürk ve Vakfın Onur Ödülü Şahika Tekand ile Nebahat Çehre’ye veriliyor. İnternet ortamında yapılan basın toplantısında, festivalin onursal başkanı Türkan Şoray, 714 Mayıs arasında yapılacak festivalinin internet ortamında olacağını belirterek “Bugünler sadece salgının canımızı yaktığı zamanlar olarak değil, dayanışmanın da büyüdüğü günler olarak hatırlanacak” dedi. Vakfın yönetim kurulu üyelerinden Sündüz Haşar, festivalin temasını “doğa” olarak belirlediklerini ancak dünya genelindeki salgın hastalık sebebiyle temayı “evdekaldık” olarak değiştirdiklerini ifade etti. Vakfın Genel Koordinatörü Nuray Türkmen, festival boyunca 31 ülkeden 76 film gösterimi yapılacağını, ayrıca film yönetmenleriyle söyleşiler ve film okumaları gerçekleştirileceğini anlattı. sanatçılar ne üretiyor? Koronavirüs sebebiyle 65 yaş üstü karantinadan nasibini alan sanatçılardan birisi de heykeltı raş, devlet sanatçısı Metin Yurdanur. Ankara’da yaşayan Metin Yurdanur’un en bilinen eseri Abdi İpekçi Parkı’nda ki Eller heykeli. Sanatçının Küba’dan Japonya’ya,Viyana’dan Libya’ya kadar pek çok ülkede anıtsal ese KONUK YAZAR ri var. Doğduğu yer olan Eskişehir’in Sivrihisar il ŞERMIN TOPÇU çesinde yaklaşık yüz bin metrekarelik alanda bir açık hava heykel müzesi de bulunan Metin Yurda nur, burada bir konağı restore edip içini eserleriyle doldurdu. Geçen yıl Beşiktaş Şairler Parkı’nda yakılan eseri Melih Cevdet Anday hey keli ile de adını sıkça duyduğumuz sa natçıya Korona günlerini nasıl değerlen dirdiğini sorduk. Ressamın, müzisyenin ve yazarın işi kolay Yurdanur, ressamın evinde resim, müzisyenin de müzik yapabildiğini hatırlatıp, “Üretilmesi gereken şey anıt heykel olunca bunu evde yapmak mümkün değil” diye yanıtlıyor sorumuzu. OSTİM’deki atölyesini geçici olarak kapatmak zorunda kalmış. Ünlü heykeltıraş “Hayatımda ilk defa sanatımı yapamıyorum. Ki sanat benim ömrüm boyunca ayrılmaz bir parçam, ellerimde kil şekillendirmediğim gün sayısı yok denecek kadar azdır. Fakat yaşadığımız bugünlerde sağlık o denli ön plana geçti ki. Yaşam mı sanat mı ikilemi ile karşı karşıya kaldım. Ancak ümitsizliğe ya da karamsarlığa kapılmıyorum. Biz sanatçıların top Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Heykeli. Heykeltıraş Yurdanur, GATA Hastanesi önündeki heykeli yaparken hemşire modeli ile birlikte. lumdaki en önemli işlevi insanlara yaşama sevinci vermektir. Bu süreci atlattığımız zaman sanatçı olarak insanlara umut aşılayacak eserler yaratmayı hayal ediyorum” diyor. Kamusal ve herkese açık alanlarda eser üreten sanatçı, “Bu dönem bittiğinde hayatı yeniden kazanmış gibi olacağız, bu kazanım öyle olacak ki beste yapanın şarkısına, ressamın tuvaline, şairin şiirine, mimarın yaptığı binaya yansıyacak. Özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Soyut iki insan figürünün birbirine sarıldığı Ankara Batıkent’teki Sevgi adlı heykelimin ne kadar değerli bir anla tımı olduğunu, birbirimize sarılmanın imkânsız olduğu korona günlerinde daha iyi anlıyorum” diye sözlerine ekliyor. Sanatçının beyni durmaz ki... Metin Yurdanur’a evde sıkılıp sıkılmadığını sorduğumuzda ise kızıyor: “Sanatçının eli durabilir ancak beyni durmaz. Sanatçı işini beyniyle yapar, gerisi uygulamadır. Dolayısıyla sıkılmak bir kenara bugünler beynimi en yoğun kullandığım günler” diyor. Yurdanur, birbirine sarılan, sarılmanın ne kadar değerli bir şey olduğunu anlatan, ya da özgürlüğün paha biçilmez değerini anlatan anıt heykelle karşımıza çıkarsa hiç de şaşırmayalım... Ressamın, müzeye çevrilen evini ziyaret ettiğinizde, mutfağı, yatak odası, atölyesi, evin odaları, bahçesi ve özel eşyalarıyla Frida Kahlo’nun yaşamına tanıklık ediyorsunuz.. Frida Kahlo’nun evini gezerken NURDURAN DUMAN Frida Kahlo’nun evi yirmi dört saatliğine çevrimiçi gezintiye açılınca birçok sanatsever soluğu ekranlarının başında aldı. Mexico’nun Coyoacán beldesindeki bu koca Mavi Ev (La Casa Azul) hem mavi duvarlarının arasındaki mor çiçekli yeşil bahçesi hem de içerisindeki renklerin şeker tonlarıyla deneyim evreninize her zaman hatırlamak isteyebileceğiniz bir dünya sunuyor. Belki de her zaman değil, çünkü tüm renkliliği, şenliğiyle birlikte yaşanmışlıkların ağırlığı, derinliğiyle bir hüzün de kucaklıyor sizi dolaşırken. Hüzün, minnet... Müzenin açtığı sayfada, önce bahçenin ortasında buluyorsunuz kendinizi, karşınıza ilk çıkan oku takip ederseniz içeridesiniz ve evet, hüzün hemen orada, teşekkür ya da minnet duygusuyla birlikte. Hemen kapının karşısına yerleştirilmiş geniş olmayan bir yatak, ayakucunda Frida’nın yürürken kullandığı kırmızı ayak kabılı bacağı... Başucunda hareket etmek için desteğine ihtiyaç duyduğu kemerlerden biri, kitapları... Geniş bir dünya Evin bahçeye açılan daracık girişine kurulmuş geniş mi geniş bir dünya burası, yaşama sevincine, yaşamın hak ettiği, kendisinin yeteneğinin, tutkusunun hak ettiği değeri verişiyle insanın insana örnek oluşu, bir ilham. Yatalak zamanlarında yatağın tavanına yerleştirilmiş aynaya bakarak çalıştığı otoportrelerine nasıl hayranız şimdi. Sırtınızı yatağa verdiğinizde gördüğünüz bahçe çok davetkâr, sola yöneldiğinizde odanın girişinde benzer bir yatak daha... Bir cıvıltı odanın içinde, oyuncaklar eşyalar, pikabı radyosu, pembe şalı Frida’nın... Sağa yöneldiğinizde büyük bir oda, bahçeye bakan atölye burası; çok kullanılmaktan yıprak tekerlekli sandalye, mutfak tezgâhına asılmış kepçeler gibi kocamandan küçümene sıralanmış fırçaların sesi ise daha da çok kullanılmaktan iyice açılmış zamanın ezgisine ritim tutuyor bu odada. Sonra aşağı kata iniyorsunuz, tatlı sarıları, şeker renkleriyle “buraya gelin” diye çağıran bir mutfak. Frida (ile Diego) konuklarına balkabağından yiyecekler ikram ediyor, bir sohbet bir muhabbettir gidiyor mutfağın içinde. Sonra sergi salonlarına ayrılmış odalar, eserler ve Diego’ya ayrılmış oda, hiç üstünden çıkarmadığı tulumu Diego’nun, şapkaları. Müze için bağışlanıyor Frida Kahlo’nun babası Guillermo Kahlo’nun kızının ameliyatları yüzünden yaptığı borçlarını üstlenip ödeyerek bu evi sahiplendiğini, Frida’dan sonra bu evde uzun zaman yaşayıp son yıllarını burada geçirdiğini biliyoruz Diego’nun, öldükten sonra da müze olması için bağışlıyor. Zaten Frida Kahlo da Diego Rivera da eserlerini Meksika halkına bırakıyorlar. Bu katın bahçeye açılan iki kapısı var, ikisinden de yine o sihirli sessiz ama çoksesli yeşile açılıyorsunuz. Ardınızda sanata kattıklarına, verdiği ilhama teşekkür ederek bıraktığınız bir yaşantı parçası, renkleri dokuları darbeleriyle bir uygarlık mirası. Kontrbasçılar ve enfeksiyoncular Dünyamızın koronavirüs ile sarsıldığı garip ve tarihi bir dönem yaşıyoruz. Tıp dünyasının her dalı bu savaşın üstesinden gelmek için uğraşıyor. Biz, sıradan insanlar gözle görülmez bir düşmanla çarpışıyoruz. Don Kişot’un Değirmenlerle Savaş’ı gibi. Dünyanın her köşesinde bu düşmana karşı alınan önlemler, düşmanın galibiyeti ve biz insanların yenilgisi konuşuluyor. Yarınımızı merak ediyoruz. Çocuklarımızın geleceği için kaygılıyız. Her akşam TV kanallarında uzman doktorları dinliyoruz. Zaman zaman onların da ne denli çaresiz kaldığını fark ediyoruz. Özellikle enfeksiyon ve göğüs hastalıkları uzmanlarını tanıyoruz. Onlardan gelen bilgiler gündemimizdeki ilk sıraya oturuyor. Böylece bu dallardaki uzmanların önem ve değerini bir kez daha anlıyoruz. 2013 yılında yitirdiğim eşimin tedavisi süresince çeşitli dallarda pek çok doktor tanımıştım. Hekimliğin ne kadar zor bir meslek olduğuna tanık olmak bir yana, hekimlerin iç dünyalarının sanatsal zenginliğini de öğrendim. Kimi, büyük bir operasyondan çıktığında odasına kapanarak müzik dinliyordu. Kimi bir saksofonun derinden çağrısına, kimi Haydn’ın oda müziğine kimi de Beethoven’in o kahramanca seslenişine kapılıyordu. Onlara konserlerde rastladıkça tıp doktorlarının müzikle yakın dostluğunu gördüm. Kendi bilim dalını orkestranın temel çalgı grubuyla karşılaştıran hekimlere de rastladım. Örneğin enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve bir müzik dostu olan Prof. Dr. Halit Özsüt, enfeksiyoncularla kontrbasları karşılaştırmıştı: “Bir orkestradan kontrbasları çıkarmak, bir hastaneden enfeksiyoncuları çıkarmaya benzer!” diyordu. İşte bugünlerde “kontrbasçıların” (enfeksiyoncuların) değerine paha biçilemiyor. Orkestrada sayıları en fazla sekiz civarında olan kontrbaslar tarihi senfonik yapıtlarda temel sesi tutar. Gürer Aykal der ki: “Ben orkestranın içinde kontrbas sesini duymadığım zaman belkemiğimin yerinden oynadığını düşünürüm.” Solo kontrbasın caz dünyasındaki yeri ise bambaşkadır. Klasik müzikte kontrbas için çok az solo konçerto yazılmıştır. Mozart’ın Sihirli Flüt’teki aryası Per Questa Bell Mano, kontrbas ve bas için bestelenmiş bir başyapıttır. Schubert’in Alabalık Beşlisi’nde ise kontrbas başköşede dengeyi kurar. Enfeksiyoncular 24 Saat Ayaktadır Prof.Dr. Halit Özsüt doktorumuzun 2005’teki bir “İnfeksiyon Dünyası” dergisinde basılan yazısından alıntı yapalım: “Klinik uzmanlık branşları içinde Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji’yi hastanelerin kontrbası olarak kabul edebiliriz. Hemen her branşa yardımcı ve neredeyse 24 saat ayakta ve alarmda olan bir uzmanlık dalıdır. Enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlarından yoksun bir hastane düşünülemez. Kasik Batı Müziği bestecilerinin çok kullandıkları çalgılar çoğunlukla solistik özellikler gösterenlerdir. Kontrbas, solist konumda olmasa da bestecilerin vazgeçemeyecekleri bir denge çalgısıdır. Bu tamamen Klasik Batı Müziği’nin “çoksesli” kimliğindendir. Kontrbas, üretilen müziğin üstüne oturduğu temel sesleri destekleyen bir işleve sahiptir. Tıptaki klinik uzmanlık dallarının büyük bir kısmı ise “solistik” aktivite gösterirler. Örneğin iç hastalıkları, genel cerrahi, plastik ve rekonstrüktif cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum, nöroloji, vb. Ancak özellikle muayenehane hekimliği açısından enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji “solistik” bir uzmanlık dalı değildir. Ne var ki tıbbın ve tüm hekimlerin vazgeçemeyecekleri bir uzmanlık dalıdır. Bu tamamen 21. yüzyıldaki tıbbın “çokseslilik” özü nedeniyledir. Çokseslilikteki gibi, tıpta da her bir uzmanlık dalının değişik işlevleri yerine getirecek biçimde kullanılması söz konusudur. Enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji bu öz ve temel bilgilerin kullanılması işleviyle donanmış bir branş olarak düşünülmelidir.” KARANTİNA DÖNEMİNDE 7 bin kişi online şarkı yarışmasına katıldı Salgın nedeniyle evden çıkamayan insanlar, eğlenceli vakit geçirmek için dijital platformlara yöneldi. Mobil oyunlara olan talep yüzde 40 artarken, komik videoların izlenme oranı yüzde 42 arttı. İlgi çeken bir diğer alternatif de mobil ses yarışması oldu. B2Press’in verilerine göre, internet üzerinden müzik dinleyen kullanıcıların sayısı yüzde 58, film izleyenlerin sayısı yüzde 49 olarak belirlendi. Evde kalan kullanıcıların sosyalleşmesine imkân sağlayan, interaktif yarışma formatıyla 20 binden fazla kullanıcıya ulaşan Bestup uygulaması üzerinden 7 binin üzerinde kullanıcı, ses yarışmasına katıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle