16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
YORUM EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 17 23 NİSAN 2020 PERŞEMBE Meclis, ‘Sanatçı Mustafa Kemal’in atölyesiydi... Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 100. kuruluş yıldönümünde Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve kanları, canları, malları pahasına onlara destek olan Anadolu’nun cefakâr halkına şükranlarımı sunarak yazıma başlamak istiyorum. TBMM, Türk halkının geleceğine 100 yıldır yön veren meclisimiz, kâğıt üstünde teorik olarak değil, ter, kan, gözyaşı ve emekle kurulmuş bir Anadolu mucizesidir. Cumhuriyetimizin arkasında ülkesini kurtarmak için vücudunu siper etmiş sayısız şehidin kanı, aziz hatırası, kaybolan gençlik hayalleri ve bir halka mal olmuş büyük acılar vardır. Ama o acılar “tamamına ermiş”, şehitlerimiz vatan için, inandıkları büyük önderin izinde cesaret ve kararlılıkla ölüme koşmuş ve yaşanan olağandışı sekiz yıllık süreç sonunda, Çanakkale’de evrensel temelleri atılmış olan destan, 29 Ekim’de Ankara’da Cumhuriyetle taçlanmıştır. Demir ağlarla birbirine sonsuza dek bağlanmış üç önemli tarihimizi biliyorsunuz: Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı 19 Mayıs, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu 23 Nisan ve Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim... Sanatçı Atatürk Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanan toprakları ve emperyalizm tarafından yutulmakta olan geleceğinin kaçınılmaz kaderini gördükten sonra, bu kaosun içinden Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratmakla kalmamış, aynı zamanda ödünsüz devrimleriyle ona çağdaş, laik bir hukuk devleti bünyesinde sağlam bir gelecek çizmiştir. TBMM, 23 Nisan tarihinden itibaren genç Mustafa Kemal’in büyük hayallerini gerçekleştireceği en sağlam araç olacaktır. Fransız Devrimi’ni araştırdığı o uzun yıllarda, Selanik günlerinde, asker arkadaşlarıyla olan rakı masası sohbetlerinde, hatta Çanakkale Savaşı’nın kimi çok ender dinlence anlarında, aklında hep çağdaş bir ülkenin hayali vardı. Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal’in önce tüm işleyiş çarkları ve laik hukuk devleti perspektifiyle kafasında inşa ettiği büyük bir “yeni dünya” projesiydi. Samsun’a çıktıktan sonra, Amasya’nın ardından Sivas ve Erzurum kongrelerini toplayan Büyük Önder’in aklında hep “demokrasinin”, yani o yıllarda kullanmayı sevdiği deyimle “serbest münakaşa”nın içinden filizlenip yaşama geçecek, renklenecek, ete kemiğe bürünecek, belki Avrupa’yı hatta tüm dünyayı imrendirecek Cumhuriyet fikri vardı. Laik, demokratik hukuk devleti ve onun barışçıl bir Türkiye’de ve dünyada yaşayacağı ortam... Büyük Önder’in hedefleri çok netti: Gençlik yılları boyunca bıkıp usanmadan ürettiği iddialı ve nefes kesen projeler bu hedeflerin hızlı birer skeçi idiyse, 23 Nisan 1920’den itibaren, hedeflediği muhteşem tabloya ulaşmak adına artık en önemli çalışma atölyesi, içinde renkleri, malzemesi, ressam diliyle “boyası” ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ta kendisiydi! Yine bu Meclis, Cumhuriyetin inşası yolunda büyük dehanın en önemli eseriydi. 19 Mayıs’ta büyük tarihi yolculuğuna çıkarken de sonuçta aklında askeri zaferlerden bile daha çok, ana hedef olarak, kuracağı yeni Cumhuriyeti yönetmek vardı. Bu kararlılığını en iyi ifade ettiği cümlesi de “Ben 19 Mayıs’ta doğdum” sözleriydi. O devrimci doğum 23 Nisan’ın ilk önemli taşı olurken, Meclis’in rüştünü dünya âleme kanıtlaması, 29 Ekim ve Cumhu riyetin kurulma anıydı.     Demokrasiye hayran bir lider Mustafa Kemal’in demokrasi hayranlığı, yaşamı sürecinde de yoğun olarak deneyimlediği ağır çelme ve muhalefet entrikalarına rağmen hep canlı ve taze kalmıştı. Büyük Önder’de, 21. yüzyılda bazı iddialı liderlerimizde gördüğümüz “demokrasi korkusu” yoktu. İkna etmek, tuzaklara karşılığını vermek, kendisine komplo kuranları doğduklarına pişman etmek, utandırmak, onları sözleriyle dahi ezebilmek, onun büyük karizmasıyla kolaylıkla gerçekleştirdiği becerilerdi. Kendi dönemindeki liderlerde ise demokrasi korkusu değil düşmanlığı vardı! Atatürk, Meclis’te kendine rakip olacak partileri çokseslilik adına çoğaltma çabasında iken, bu esnada dünyadaki isimler Hitler, Mussolini ve Stalin idi! Atatürk’ü ilgilendiren tek adam olarak yağdıracağı emirler değil, 180 derece düşünerek hata yapmamayı başarmak, halkın farklı görüşlerinin Cumhuriyetimize uygun gördüğü ortak aklı yorulmadan aramaktı. Samsun için yola çıkmadan önce İstanbul’da geçirdiği altı aylık süreçte Vahdettin’den Fevzi Çakmak’a, İngiliz gazetecilerden kendi yakın arkadaşlarına, Fethi Okyar’dan Ali Fuat Cebesoy’a, Rauf Orbay’dan sağ kolu İsmet İnönü’ye herkesle görüşmemiş miydi? Mustafa Kemal demek, her şeyden önce “istişare” demekti! İnsanlara, farklı bireylere saygı duyarak onların görüşlerini almaktı. Mustafa Kemal dev 23 Nisan adımını cinsiyetdinırkmezhep ayrımı yapmadan her sesin eşit haklarla yükseldiği, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarının yaşama geçtiği ve vatanın Ankara’da atan kalbi olarak gördü. Çocuklara emanet edilen bir eser İnsanların gelip geçici olduğunu bilen Büyük Önder, Cumhuriyetin her şeyden önce bağımsız antiemperyalist ve milli egemenlik kavramını içselleştirmiş bir gençliğe emanet edilmesini metodik bir yapıya oturtmak istemiştir. Mustafa Kemal kadar tarihsel analiz bilinci gelişmiş, tarihin öğretilerini hazmederek, farklı önderlerin savaş ve barış siyasalarını karşılaştırarak analiz etmiş bir önderin, en büyük eserini yaşama geçirirken geleceğe yönelik yaptığı bu atılımları kendi takım arkadaşları yerine, Cumhuriyeti bu bilinçle yetişmiş kuşakların coşkulu sevgisine emanet etmesi hiç de sürpriz değil. Cumhuriyetin ve onun şiarı olan “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur” cümlesinin üstüne oturduğu yapı, bu kavramı yıpratmaya çalışan onca sağ ve sol lidere rağmen sağlam ve kararlı temeli sayesinde bugün de kalbimizde ve aklımızda yaşamaya devam ediyor. Atatürk Cumhuriyeti, önderinin geniş bakış açısı ve hümanist idealleri sayesinde, 21. yüzyılda da dünyanın gıpta ile baktığı bir yaşam biçimi ve yönetim modeli sunabilmiş, evrensel barışın, bilim ve sanatın, demokrasinin, eşit vatandaşlık anlayışının korumaya alındığı bir kale olmuştur. Bu yüzyıl boyunca devrimlerinin taşıdığı yaşam tarzı ile siyasi ve ilkesel değerleri kaldıramayan, bunlara karşı üst üste kurnazca veya arsızca saldırıya geçen onca bahtsız gördük. Ancak, bugün 100 yaşını dolduran Meclisimizin simgesi olan Cumhuriyetimiz, onca tuzağa rağmen ulusun kuşaktan kuşağa aktardığı bilinçli direnç ile ayakta durmaktadır ve sonsuza dek durmaya devam edecektir. Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Hepimize kutlu olsun! Mademki bu değerli gün geleceğin yöneticisi çocuklara söz hakkı, yönetme hakkı veriyor, 23 Nisan çocuğu olsaydım, ben de bu haktan yararlanıp Milli Eğitim Bakanı olarak derdim ki: Önce... Koronavirüs salgınıyla etkin savaşım için Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği kişisel ve toplumsal sağlık kurallarına yüzde yüz uyulmalı, zorunlu olmadıkça evden dışarı çıkılmamalıdır! Bugün... Evde, balkonda, okulda ve meydanlarda fiziksel uzaklık (sosyal mesafe) kuralına bağlı kalarak, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız en güvenli, en coşkulu biçimde kutlanmalı, bu süreçte her balkon, her pencere bayraklarla süslenmeli, saat 21.00’de İstiklal Marşımız coşkuyla okunmalıdır. İl ve ilçe yönetimlerinin kent bandosu, marşlar çalmalıdır. Bu özel koşullar elbette bir gün geçecek, ülkemiz ve dünyamız sağlıklı günlerine kavuşacaktır. Bu günler geçene kadar MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) uzaktan eğitimle de görevini yerine getirecektir. Atatürk ilke ve devrimlerinden asla ödün verilmeyecektir. Ulusal egemenliğin ikinci 100 yılında Atatürk Devrimleri daha sağlam olacaktır. Sizler evinizde televizyon ya da bilgi 23 Nisan çocuğu olsaydım... sayar başında derslerinizi rahatça izleyebileceksiniz. Zorunlu öğrenim çağındaki çocuklar için internet ücretsiz olacaktır. Virüs salgını bitip okullar açılınca, uygulanmasını istediğim kararlar da şunlar olacaktır: Atanamayan öğretmenler atanacaktır. Hiçbir öğretmen öğrencisiz, işsiz kalmayacaktır. Okullar için yine yaz kış saati uygulanacaktır. Kalıcı duruma getirilecekse de güneş doğmadan yollara çıkılmayacak bir saatte dersler başlayacaktır. Okullarda hastalık yayan, yiyecek içecek satan okul büfeleri, kantinler kapatılacaktır. Talim ve Terbiye Kurulu’nun varsa, eğitimle bilimle ilgisi olmayan üyelerinin görevine son verilecek, bunların yerine liyakatli atamalar yapılacaktır. Müfredat programları gözden geçirilecek, ders kitapları yeniden yazılacaktır. Her ders için ders kitapları komisyo nu oluşturulacak, ders kitabı yazma yarışması açılacaktır. Ders kitaplarında çağdaş şair ve yazarların yapıtlarına modern sanat ve edebiyatın konularına yer verilecektir. Parasız, zorunlu eğitime çok önem verilecektir. Kesintisiz 8 yıllık temel eğitimi 4 yıla indiren, kız çocuklarının, yoksul çocukların, köy çocuklarının ve engelli çocukların üst öğrenimini sürdürme olanağını ortadan kaldıran, kısaca 4+4+4 biçimindeki uygulamaya son verilecektir. Bunun yerine 1+8+4 modelinin uygulanmasına geçilecektir. İkili eğitime son verilecektir. Köy Enstitüleri günümüz koşullarına uygun olarak yeniden açılacaktır. Eğitimde her kademede spora, sağlığa, sanata, üretkenliğe, yeteneğe önem verilecektir. Bunlar birer ders olarak da programlarda yer alacaktır. Örneğin her kademede sağlık bilinci dersi olacak, kişisel ve toplumsal sağlığın önemi her yaştaki çocuğa kavratılacaktır. İlkokuldan başlayarak felsefe ve fen bilimleri derslerine ağırlık verilecektir. Çünkü çocuklar her şeyi sorgulamalıdır. Öğrenciler her sabah derslere başlamadan önce okul bahçesinde toplanacak, 15 dakika topluca kültür fizik hareketleri yapacaklar. Dersliklere girince de yarım saat gazete kitap okuyup eğitimbilim haberlerini, sanat edebiyat yapıtlarını irdeleyecek, yorumlayacaklar. Böylece sağlığa, okumaya, düşünmeye, yorumlamaya önem verilecektir. Konu çocuklar ve eğitim olunca, onların çok iyi yetişmesi, cemaat, vakıf, okul ve yurtlarında yok olmamaları, toplumlarına yabancılaşmamaları, ülkeye zararlı duruma gelmemeleri için, MEB’in çok güçlü olması gerekir. Bunun için de MEB, tüm eleştirileri dikkate almalı, bu eleştirilerden yararlanmalıdır. Çünkü ulusal egemenlik bunu gerektirir, çünkü 23 Nisan hepimizin bayramıdır. Bu bayramı Mustafa Kemal Atatürk, geleceğin güvencesi olarak çocukları gördüğü için çocuklara armağan etti. Türkiye’nin geleceğini oluşturacak olan çocuklar ne denli güçlü yetişirse, geleceğimiz o denli sağlam olur. Onları güçlü bir biçimde yetiştirmekse, herkesin görevidir. Eskiden egemen olan padişahtı, tek kişiydi, şimdi egemen olan ulus, yani millet, yani halktır. Onun için demokrasi çok önemlidir, eleştiri çok önemlidir. Demokrasi, eğitim gibi evde başlar, okulda devam eder. Sözün özü olarak MEB’in tüm çocukları bilimin, aklın ışığında yetiştirmesini istemek yasal, anayasal olarak herkesin hakkıdır, görevidir. Evet, bir günlüğüne bile 23 Nisan çocuğu olsam, bir çırpıda bunları yapardım... Bunlar yapılmadan 23 Nisan’ın tadı tuzu olmaz. Nice sağlıklı, mutlu bayramlara... ATATÜRK POSTERİNİ TERS ASTILAR 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı öncesinde Trabzon Üniversitesi’nde Atatürk portresi Fatih Kampüsü binasına ters şekilde asıldı. Binlerce yurttaş olaya tepki gösterdi. Eski CHP milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Haluk Pekşen sosyal medyadan “Bu ihaneti yapan şeref yoksunu yalnızca Atatürk’e değil Trabzon halkının şeref ve onuruna saldırmıştır. Cumhuriyetin kurucu kenti, Milli Mücadele’nin en öndeki yiğit insanlarının kenti dir Trabzon. Bunu yapan aşağılık bir alçaktır. Trabzon, vatan haini bu haysiyetsizleri iyi bilir..!” ifadelerini kullandı. Yoğun tepkiler üzerine Trabzon Üniversitesi yönetimi ilgili personel için soruşturma başlatıldığını belirterek “Görevli personelimizin dikkatsizliğinin sonucu Atatürk portresi çok kısa bir süre de olsa maalesef ters asılmış, bu durum bayrak asma işlemi devam ederken fark edilerek düzeltilmiştir” denildi. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle