17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR TASARIM: EMİNE BİLGET 13 10 MART 2020 SALI Ezel Akay’ın yeni filmi ‘9 Kere Leyla’ 20 Mart’ta gösterime girecek İlkel erkeklikle alay eden bir hikâye Akay, “Tartıştırmak için kafa karıştıran şeyleri seviyorum, o zaman argümanlar sizinle birlikte yaşıyor” diyor. ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Şişhane yokuşundan hızlı hızlı çıkıyorum, heyecanlıyım çünkü filmlerine, tarzına ve duruşuna hayran olduğum bir yönetmen, Ezel Akay’la buluşacağım. Yeni filmi “9 Kere Leyla” 20 Mart’ta gösterime girecek. Filmin çekimleri ve son işler çoktan bitmiş, geriye yorgunluk kalmış. Yeni filmi ve ülkenin son durumu üzerine konuşuyoruz, biraz dertli ama umudu yüksek. Ezel Akay, Tayfun Türkili’nin yazdığı Dokuz Canlı adlı oyunun metninden esinlenerek ve tabii ülkemizde her gün kadına yönelik şiddetin de etkisiyle “9 Kere Leyla” filmini çekmeye karar vermiş. Akay, “Kadına şiddet çok eski bir konu ama sosyal medyada daha görünür hale geldi. Sürekli kadınların öldürüldüğü korkunç bir ülkede yaşıyoruz. Ben kafa karıştıran şeyleri seviyorum çünkü o zaman o argümanlar filmden sonra sizinle birlikte yaşıyor ve tartışmaya başlıyorsunuz. İzmirli üç yazar arkadaşımla birlikte yazdık. İlkel erkeklikle alay eden bir hikâye çıktı ortaya” diyor. Filmlerinde genelde aynı oyuncularla çalışmayı tecih eden Akay, daha önce üç filminde yer alan Haluk Bilginer’in bu sefer yeni filminde yer almasının ise tesadüf olduğunu söylüyor ve ekliyor, “Aslında Haluk çok yoğundu fakat filmi gişeye yetiştirmek gerekiyordu. Süratli çalışabilecek, benim kafamı bilen, tecrübeli oyuncu lazımdı. Onun için yardıma çağırdım, ‘Seni mi kıracağım?’ dedi ve gemiye atladı” diyor. Akay, Akbağ için, “Türkiye’nin görüp görebileceği en müthiş kadın oyuncularından biri” diyor ve ekliyor: “Demet sadece komedi oyuncusu değildir. Çok ilginç bir fizyolojisi olan ender birkaç kadın oyuncudan biridir. Kendisine has bir karizması, kendisine has bir oyunculuk tarzı da var. Ben hep Demet’e söylerim: ‘Seni oyuncu olarak drama, trajedi gibi şeylerde kullanmak lazım’ diye. Bizimki de trajik bir hikâyeyi çok komik ve alaycı bir edayla anlatan bir hikâye. Ona, o da çok uygun geldi. Adem’in (Haluk Bilginer) karısını oynaması gerekiyordu. Yaşları ve durumları birbirlerine uygun iki oyuncu oldular” diyor. Filmde genç sevgiliyi Elçin Sangu canladırıyor. Sangu ile ilk kez çalışan ZEKİ MÜREN’İN HAYATI... n Yeni filmin çekimleri bitti ama sizin yeni projeleriniz bitmiyor. Zeki Müren’in hayatını çekeceksiniz. Müren’i Bilginer canlandıracak. Bu proje fikri nasıl oluştu, çalışmalar ne durumda? Haluk’un bana tavsiye ettiği bir proje. Daha doğrusu ben Haluk’un bununla ilgilendiğini duyunca üstüne atladım. “Deli misin? Nefis olur” dedi. Setlerde devamlı taklidini yaptığı, şarkılarını söylediği bir karakterdir Zeki Müren. Bu çok hakiki bir versiyonu, Haluk’un yaptığı. Bir parodi değil şüphesiz. Levent Kazak’ın ellerinden öpüyoruz, senaryosunu zamanında yetiştirirse bu yıl sonunda onu da yapmaya çalışacağız. Akay, “Kameranın ışığına alışkın bir oyuncu, kameranın çok sevdiği bir yüzü var. Ama tabii sadece yüzle olmuyor oyunculuk. İki tane dev oyuncu ile birlikte oynaması gerekti ve bence mükemmel bir sonuç elde ettik ondan” diyor. Akay, Alican Yücesoy’u uzun süredir dikkatle izliyormuş. Türk sineması için müthiş bir oyuncu olduğunun altını çizen yönetmen “Burada ona küçük bir rol denk geldi ama çok zevkli bir karakter çıkardı” diyor. Yücesoy filmde, Haris diye kıskanç bir avukatı canlandırıyor. Fırat Tanış ise usta oyunculuğu ile çekim sırasında herkesi kendisine hayran bırakmış. Akay, “Fırat, dünya çapında bir oyuncu. Dünyada tanınan değil ama dünyanın neresine giderse gitsin, hangi film sektöründe oyunculuk yaparsa yapsın, çok iyi oyuncu dedirttirecek müthiş bir hamura sahip. Biz mesela kurgu yaparken defalarca seyretmemize rağmen hayran kaldık” diyor. Vedat ARIK Türkiye hem izole, hem de dünyaya açılma açlığı içinde n Ülkenin sorunlarına duyarlı bir yönetmensiniz. Sorun çok biliyoruz ama sizce Türkiye”nin en büyük sorunu nedir? Türkiye’nin birçok sorununu geçici buluyorum. Çünkü artık dünya diye bir şey var. Türkiye diye bir şey yok. Bizim için ne devlet ne sınırlar önemli bir farklılık olacak. İnsanlık kendi kendini kurtarmak zorunda. Birbirimizden örnek alabiliriz. n Peki, demokrasi desem. Demokrasisiz dünya büyük bir felakettir. Önemli olan, kalıcı olarak demokratik olmak zorundayız. Çünkü zaten internet sayesinde demokratik yaşıyoruz. Öyle bir karşılıksız bilgi paylaşımı var ki. Bunun faydasını görüyoruz. Bir takım sorunlar internete düştüğünde öyle çabuk çözülüyor ki. Bir problemin çüzümü için bir çok fikir geliyor herkesten. n Türkiye bunun neresinde? Tabii ki kendisini kapatmış, izole olmuş toplumlar da var. Türkiye arafta bir ülke. Yani hem izole, hem de dünyaya açılma, açlığı içindeki insanlarla dolu bir ülke. Ama hâlâ tiyatro oyunları engelleniyor. Neden korkuyorlar sanattan. Biz ciddi bir korku atmosferinde yaşıyoruz çünkü. Bu bilinçli olarak siyasetçiler tarafından yaratılmış bir şey. Korkan insan hareket etmez. Evine kapanır, müdahale etmez. Ahlakdışı yapılıyor ki korkutma sayesinde ona müdahale edilmemesi sağlansın. Ama bu ülkenin insanları o kadar ağır şeyler yaşadılar ki basit bir şekilde onları korkutmak mümkün değil. Cumhuriyet Kitapları’na büyük ilgi ANKARA’DA KİTAPLI GÜNLER SONA ERDİ Söyleşi, panel, şiir dinletileri ve çocuk aktivitelerinin olduğu binden fazla etkinliğe ev sahipliği yapan; konuk ülkenin Fransa, Onur Konuğu yazarların Jean Christophe Grange ve Gülten Dayıoğlu’nun olduğu 14. Ankara Kitap Fuarı’na kitapseverlerin yoğun ilgisiyle tamamlandı. 28 Şubat’ta açılan fuar boyunca, yazarlarımız Işık Kansu, Mustafa Balbay, Mine Kırıkkanat, Barış Doster, Zeynep Oral ve Ataol Behramoğlu ile Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim, Eğitim Bilimci Dr. Niyazi Altunya, Yazar Erendiz Atasü, Meltem Vural, ODTÜ Öğretim Görevlisi Uluç Gürkan, Cumhuriyet Kitapları Standı’nda okurları ile buluşa rak, kitaplarını imzaladı. Kitapseverlerin yoğun ilgi gös terdiği fuarda, Cumhuriyet Kitapları da okurların en çok uğradığı standlardan biri oldu. Fuarın sorumlularından Aziz Şahin, “Fuara bizim bizim açımızdan beklenen katılım gerçekleşti. Geçen yılla karşılaştırılınca yaklaşık 560 bin kişi ziyaret etti. Bu sene rekor katılım bekliyorduk ama gündemden dolayı şehitlerimiz ve özellikle koronovirüs söylentilerinden ziyaretçi sayımız 536 bin giriş yapıldı. Ankaralılar bu fuarı sevdi ve rabet gösterdi. Fuarımıza 350400 arasında bir yayın evi katılımı oldu. Çok sayıda, etkinlik, imza günleri ve konferanslar düzenledik” diyor. Max Von Sydow hayatını kaybetti 100’den fazla film ve dizide rol alan ünlü oyuncu Max Von Sydow 90 yaşında hayata veda etti. Sydow’un ailesi bugün ‘Kırık bir kalp ve sonsuz bir acı’ sözleriyle başlayan bir paylaşımda bulunarak usta oyuncunun yaşamını yitirdiğini duyurdu. Von Sydow; Game of Thro nes, Kült korku filmi Şeytan, Hannah ve Kız Kardeşleri, Azınlık Raporu ve Zindan Adası gibi birçok başyapıtta hayranlarının karşısına çıkmıştı. Taci Uslu yaşamını yitirdi Müzisyen Taci Uslu dün 64 yaşında hayatını kaybetti. 2015 yılında gırtlak kanseri nedeniyle ameliyat olan sanatçı, tedavi görüyordu. “Piraye”, “Leylim Leylim”, “Bu Aşk Burada Biter”, “Seninleyim”, “Ne Fayda”, “Özgürlük Şarkısı” gibi birçok şarkının bestecisi Uslu, Grup Yorum’dayken “Sıyrılıp Gelen” albümünde tuşlu çalgılarını çalmış, albümdeki “Hüznün İsyan Olur” şarkısını seslendirmişti. 90’ların başında “Adını Gelincik Koydum” isimli solo albümünü yayımlayan sanatçı için geçen yıl “Uslu Şarkılar” isminde bir vefa albümü yapılmıştı. Bu albümde Emin İgüs, Ezginin Günlüğü, Harun Tekin, Hüsnü Arkan, İlkay Akkaya, Serdar Keskin, Vedat Sakman, Yasemin Göksu ile Uslu’nun kız kardeşi Ayşegül Uslu ve kuzeni Muhlis Uslu yer almıştı. Marilyn Monroe’nun yaklaşık 70 yıl sonra ortaya çıkan ve açık artırmada satılan fotoğrafları yaklaşık 61 bin dolara (Yaklaşık 375 bin TL) alıcı buldu. 20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızlarından Marilyn Monroe’nun yüksek bir fiyata alıcı bulan, daha önce hiç görülmemiş 227 fotoğrafının 198’inde Monroe yer alıyor. 1952 tarihli fotoğraflarda, 1962’de bek Marilyn Monroe’nun daha önce görülmemiş fotoğrafları satıldı lenmedik şekilde 36 yaşında hayatını kaybeden Monroe, onu Hollywood’da üne kavuşturan ilk önemli filmi Niagara’nın çekimleri sırasında görülüyor. Telif hakkı da alıcıya satılan ve böylece sahibine onları kopyalayıp basma hakkı veren fotoğraf ve negatifler, Carroll’ın ölümünün ardından oğlu Angus Carroll’a miras bırakılmıştı. ‘Kel Şarkıcı’ ile 2020’de buluşmak 1950’lerde modern Avrupa tiyatrosunun öncüleri olarak Samuel Beckett, Arthur Adamov gibi yazarlarla birlikte anılır Eugene Ionesco’nun adı. “Kel Şarkıcı” da yazarın ilk kez 1950’de Paris’te oynanmış ve hayli ilgi toplamış tek perdelik oyunlarından biri. O yılların sonları bizde üniversite tiyatrolarının, amatör tiyatro festivallerinin tırmanışta olduğu yıllar. O süreçte; Eugene Ionesco’nun “Ders”, “Sandalyeler,” “Kel Şarkıcı” gibi oyunları üniversite tiyatrolarında, profesyonel sahnelerde oynadı. Teknik Üniversite Sahnesi, Genç Oyuncular, Kent Oyuncuları şu anda aklıma gelen isimler... Ionesco’nun en sevdiğim oyunu olan “Gergedan” ise Fikret Adil’in çevirisiyle 1963’te Ataç Kitapevi Yayınlarından çıkmıştı. 1986’da Kerim Afşar’ın rejisiyle Ankara Devlet Tiyatrosu’nda izlemiştim. 2012’de, Tiyatro Festivali’nde Theatre de la Ville’den seyrettik aynı oyunu. Ionesco’dan bir mektup Tiyatro ArtNiyet’in, sanat danışmanlığını Naz Erayda’nın yapmış olduğu, “Kel Şarkıcı” yorumu üstüne düşünüyorum. Güncelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. İonesco’nun deyişiyle “absürdün sınırını yakalamış ve aşmış durumdayız…” Elimde Atila Alpöge’nin 2007’de yazmış olduğu “Hayat Ağacında Tavus Kuşları: Genç Oyuncular” başlıklı kitabı ve de kitabın sonunda Eugene Ionesco’nun Atila Alpöge’ye 1957’de yazdığı uzunca bir mektup var. İlginç değil mi? Bana öyle geldi. İlginç olmanın ötesinde geleceğe önemli bir belge de aynı zamanda. Mektupta, “Kel Şarkıcı” için söylediklerinden bir alıntı: “Kel Şarkıcı konuşmalı tiyatroyu alaya alıyordu. Klişeler üzerine kurulmuş sosyetik konuşmalar… halk arasındaki konuşmalar. Ama aynı zamanda bu oyun, benim için, dünyanın ve sözün bir tür gerçek dışılığı, beylik şeylerin bir tür garipliği üzerine beslediğim bir duygunun da ifadesiydi” diyor yazar. Kerem Kurdoğlu’nun yorumu yazarın bu bakışla örtüşüyor. Oyundaki kişilerin sözde ilişkilerinde ve aslen ilişkisizliklerinde “alay” faktörü öne çıkıyor. Yabancısı olmadığımız, bilakis kendimizde yaşadığımız haller… Absürd ve gerçek kesişiyor. Belki de kendi gerçeğimizi görerek tebessüm ediyoruz zaman zaman. Çünkü, Kurdoğlu’nun da deyişiyle “gerçekçi birçok oyundan çok daha gerçek bir şeyler var bu oyunda.” Bay ve Bayan Smith’in, Bay ve Bayan Martin’in, Hizmetçi Mary ve İtfaiye şefi’nin parçalı ve bütüncül ilişkilerinden varılan saptamalar bunlar. Köklerinden koparılmış kişilikler Ionesco’nun 1988 yılında Londra’da Uluslararası Eleştirmenler Birliği tarafından düzenlenen “Uyumsuz Tiyatronun Sonu mu?” başlıklı geniş katılımlı bir sempozyumda yaptığı konuşmayı dinlemiştim. Orada belirttiği gibi; “Kel Şarkıcı”da kişilikler, köklerinden koparılmışlardır. Hiçbir psikolojik bağları olmayan kuklalardır. Yaşadıkları çağı temsil eden simgesel tiplerdir. Bugün de değişen bir şey var mı? Aynı temsiliyet geçerli. Kopuş daha bile şiddetli… Aslıhan Eraltan, Aydın Soysal, Aygen Tezcan Aykut Altın Hasan Uzma ve Özden Dilek Karakışla oyunda rol alan isimler. Bu arada belirtmekte yarar var; oyuncular bir dönemin Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO). Sözün, suskunluğun “alaycı tonunu” bir biçimde beden diliyle de bütünlüyorlar. Zeynep Günsur hareket tasarımını gerçekleştirirken bedenlerin birbirinden farklı, özgün ve komik olduğu kadar saçma yönlerine vurgu yapıyor. Maya Kurdoğlu’nun bomboş bir mekanda kocaman içi boş yuvarlak neon duvar saati akandurantersine işleyen “zaman” faktörüne gönderme yapıyor. Akla, absürd tiyatroya dair o meşhur “tanrı bir saat yapımcısı mıdır?” sorusunu getiriyor... Yine Maya Kurdoğlu’nun giysi tasarımında; karı kocaların birbirinin aynı ama farklı renklerdeki çizgili pijamaları da yorumdaki alaycı bakışı tamamlıyor. Aynı şey saydam olarak nitelendireceğim yalın ve zaman zaman farklı renkleri arkaya yansıtan ışık tasarımı için de geçerli. Tilbe Saran’ın dış ses olarak katkısı ise sürekli oyunla sarmal bir şekilde ilerliyor. Çeviri, anladığım kadarıyla, daha önce yapılmış olan Fransızca, İngilizce çevirilerden yararlanılarak ekip tarafından kotarılmış. Opus Amadeus Oda Müziği Festivali sürüyor 7Mart’ta başlayan Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nin ikinci konserinde Avrupa’nın başarılı oda müziği topluluklarından Hollandalı Amatis Piano Trio 11 Mart’ta saat 20.00’de Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni Sanat’ta oda müziğinin en seçkin örneklerini sanatseverlerle paylaşıyor. (opusamadeus.com) Emin Alper Cannes’da Cannes Festivali ana organizasyonu çerçevesinde, 15 yıldan bu yana düzenlenen “L’atelier de la Cinéfondation” yapım desteği programına 15 ülkeden seçilen 15 projenin arasında, Emin Alper’in “Balkaya” adlı yeni film projesi de bulunuyor... Game of Thrones yıldızı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle