18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 23 ŞUBAT 2020 PAZAR [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Sanata Evet Bütün Türkiye’de OĞUZ ÖZLEM Ankara Devlet Balesi Sanatçısı Omuhteşem insanın, 27 Aralık 1919 tarihinde 15 bin nüfuslu Ankara’ya gelişinin 100. yılında, güneşin ışınları nasıl insanları ısıtıyorsa ve yaşama umudu veriyorsa, Atatürk o gün bir güneş oldu. Seymenlerin kızılca gün efsanesi, yeni bir devlet söylemi, 27 Aralık 2019’a dek uzanan bir asırlık ve daha nice yüzyıllara dek gidecek bir destan oldu. Yüce Atatürk, evrensel müzik hakkında ilk ipuçlarını 1928’de İzmir’de daha sonra da 1933 yılında ünlü Onuncu Yıl Nutku’nda verdi, Çağdaş klasik müziğin kurumsallaşması ile ilgili, “Bir ulusun değişikliğinde öncü müzikteki değişikliği algılayabilmesidir” diyerek noktayı koymuştur. Beklenen olay Seneler evvel dediği gibi, medeni olma, evrenselleşme adına o akşam Ankara Devlet Kalesi 3 bin 100 kişilik kongrezyumda (çok amaçlı sanat merkezi) P.I. Tchaikovsky’nin dev eseri Kuğu Gölü Balesi’ni oynamış, hınca hınç dolu salonda o günün coşkusuyla hepsi bir Seymen olmuştu. Sonunda bitmeyen alkışlar bizden olmayan sanat anlayışı aksine “değişin, değiştirin, farklı olun” sevincini getirdi. Bir gün sonra 28 Aralık 2019 tarihinde sanatın büyülü etkisiyle, böyle zamanlarda insanlarının yanında olan Ankara Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bugünün anısına ve yeni yıl konserini solistleri, korosu ve orkestrası ile geniş bir repertuvarla kutladı. 3 bin 100 kişi, konser bitiminde dakikalarca alkışladı. Bu güzellikler bizdedir, bizimdir ve artık bizdendir. İki günde 6 bin 200 kişinin izlemesi ve biletlerinin günler öncesinden bitmesi Türkiye için önemli haberdir. 29 ve 30 Nisan 2019 tarihinde yine aynı yerde arka arkaya M.Thedorakis’in “Zorba” balesinin biletlerinin internetten 24 saatte tükenmesi ve bu zincirin diğer oynayan eserlerde de devam etmesi Ankara’da beklenen bir olaydır. Yüce Atatürk, evrensel müzik hakkında ilk ipuçlarını 1928’de İzmir’de daha sonra da 1933 yılında ünlü Onuncu Yıl Nutku’nda verdi. Çağdaş klasik müziğin kurumsallaşması ile ilgili, “Bir ulusun değişikliğinde öncü müzikteki değişikliği algılayabilmesidir” diyerek noktayı koymuştur. Artık sağır sultanın bile duyduğu bu farklılık, insanlarımızın ve bilhassa genç neslin müziğe ve sanata gönülden bağlılığını görmezden gelmek, akıldışı, vicdandışı bir karara varmak demektir. İşi ehline vermek Sergi Sarayı’ndan Ankara Opera binasına dönüştürülen ve senelerce sahne ve seyirci yerlerinin yetersizliğinin sonrasında, kurumların eserlerini çok amaçlı sanat merkezlerinde yapması başkente yakışmayan bir olaydır. 70 senelik bu kurumların bu birikimleriyle yokları oynaması sonrasında bu müthiş yükseliş bu ortamda anlamsız gelebilir ama Türkiye’de azımsanmayacak ve dikkate alınacak çoğunlukta ki sanat ve müzik düşkünü insanlarımızı da küstürmemek lazım. Yurtdışı ve yurtiçinde belli başlı eserleri oynanmış bir sanatçının gör gü ve bilgisi ile yazdığım bu yazının sonuç özeti, evrensel sanatın mabedi olan gerçek opera binalarının Türkiye genelinde mevcut olmamasıdır. Akustik sistemli kulisleri, orkestra çukurları olan; makyaj, soyunma, kostüm odaları, terzi, şapka, peruk, marangoz, kundura ve demir atölyeleri ile donanımlı operalar başta başkent Ankara olmak üzere Türkiye’mize çok yakışacaktır. Böyle bir operanın idare tarzının dünyada olduğu gibi işin ehline verilmesi önemlidir. Tıpkı İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde, sanatçıların sanatseverlerin senelerce yaşam savaşı verdiği İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’nün uyguladığı gibi sanatçıların istediği, alabildiğince büyük sahnede, büyük eserleri oynayabilmek ve bu güzellikleri insanlara gerektiği gibi sunmaktır. Yabancı dil eğitimi politikamız ne diyor? Prof. Dr. Cem Balçıkanlı Türklerin yabancı dilleri öğrenmeye başlaması bugün pek çok kişinin sandığı gibi İngilizce ile değil Fransızca ve İtalyanca ile oldu. Bu iki dile duyulan ilgi, 1940’lı yıllarda yerini İngilizceye bıraktı. O dönemlerin ünlü dilbilimcileri Gatenby ve Faucett, Türkiye’deki yabancı dil eğitiminin tohumlarını atan bilim insanlarıdır. Türkiye’nin Fulbright komisyonuyla 23 Şubat 1945 tarihinde imzaladığı anlaşmayla yabancı dil eğitimi çalışmaları Amerikalılar ile sürdürülmeye başlandı. Verim düştü Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce bölümüyle Georgetown Üniversitesi arasında 22 Aralık 1953 tarihinde imzalanan anlaşma doğrultusunda yabancı dil eğitimine ilişkin önemli adımlar atıldı. Bu adımlar sayesinde ilki 1955 yılında açılan maarif kolejleri, sınavlarla seçilmiş öğretmen ve öğrencilerle yabancı dil eğitiminde çok başarılı işlere imza attı. Maarif kolejlerinin yerini 1975 yılında Anadolu liseleri aldı. İlkokulu bitirip bu okullarda eğitim görmeye başlayan öğrenciler 1 yıl süreyle haftada 20 saatten az olmayacak şekilde yabancı dil eğitimi aldı. 1997 yılında sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitime geçilmesiyle birlikte Anadolu liselerinin orta kısımları da kapatıldı. Önceleri ders saatlerinin yüksek olmasından dolayı iyi sonuçlar alınıyorken bu tarihten sonra verim büyük oranda düştü. Anadolu liselerinin hazırlık sınıflarının kapatılmasıyla da ders saatleri bir defa daha azaltıldı. Bu gelişme, nitelikli okul Harita olmadan istediğimiz kadar iyi bir gemimiz, iyi bir kaptanımız, iyi mürettebatımız olsun. Nereye gideceğimizi bilmeden ve bu konuda bir yön çizmeden attığımız tüm adımlar suya çizilen resimler kadar süreklilikten uzak olacaktır. larda eğitim alan ve ülkenin toplumsal dönüşümünü sağlamada rol oynayan öğrencilerin daha az yetişmesine neden olacaktı. Ancak o zamanlar bunu pek kimse kestiremiyordu. Yabancı dil eğitimi politikası belgesi Eğitim şuralarına, hükümetlerin programlarına veya stratejik planlara baktığımızda neden etkili bir yabancı dil eğitim politikamızın olmadığını görüyoruz. Bu resmi nitelikteki belgelerin çoğunda özel olarak yabancı dil eğitiminden bahsedilmemiştir. Detaylı bir inceleme olmaksızın yabancı dil bilmenin öneminden ve Avrupa Birliği üyelik sürecinde yabancı dil bilen insana duyulan ihtiyaçtan söz edilmiştir. 2015 yılındaki hükümet programında ise olumlu bir gelişme göze çarpıyor. Bu tarihte Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 5. sınıfların yabancı dil hazırlık sınıfı olması için çalışmalara başladı. 20172018 eğitimöğretim yılında belirli sayıdaki okulla yürütülen pilot uygulamanın, öğrencilerin yabancı dil becerilerine az da olsa olumlu bir katkı sağladığı görüldü. 2023 Eğitim Vizyonu’nda, yabancı dil eğitimine ilişkin çeşitli hedefler ortaya konmuştur. Bunlar olumlu olsa da İngilizcenin yabancı dil olarak öğretildiği Türkiye gibi ortamlarda ders saatlerinin artırılmasına vurgu yapılmaması belgenin eksik yönlerinden biridir. Yabancı dil eğitimi, Maarif kolejle ri geleneğiyle başlayıp Anadolu liseleriyle devam eden süreç dışında önemsenen bir alan olmamıştır. 2023 Eğitim Vizyonu’nda belirtilen hedeflere ulaşmak için yapılması gereken, bir yol haritası oluşturmaktır. Bu yol haritasının oluşturulmasında tüm paydaşların sürece dahil edilmesi gereklidir. Neden yabancı dil öğretilmediği sorusuna sürekli maruz kalan yabancı dil öğretmenlerinden tutun da yurtdışında bir kafede kahve siparişi veremeyen öğrencilere kadar herkes sürece katılmalıdır. Treni kaçırmayalım Konuların derinlemesine analiz edileceği atölye çalışmalarıyla, üniversitelerde araştırma yapan bilim insanları ve öğretilmesi planlanan dilin uzmanları da bu politikanın oluşturulmasına katkıda bulunmalıdır. Harita olmadan istediğimiz kadar iyi bir gemimiz, iyi bir kaptanımız, iyi mürettebatımız olsun. Nereye gideceğimizi bilmeden ve bu konuda bir yön çizmeden attığımız tüm adımlar suya çizilen resimler kadar süreklilikten uzak olacaktır. Ülke olarak “yabancı dil” konusunda daha bütüncül ve daha radikal adımlar atmak zorundayız. Yoksa Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun o meşhur şiirindeki dizesinde söylediği gibi “Sen treni kaçırmış bir milletin oğlusun”. Trenleri kaçırmaya devam ederiz. Ama ülke olarak bir daha o treni kaçırma lüksümüz yok. Gezi/Kavala Davası ve İstanbul belediye seçimleri Sevgili okurlarım, zaman zaman sokaktaki vatandaş da, iktidar da, ülkemizde olup biten olaylar arasındaki bağlantıları tam net olarak göremiyor, sebep sonuç ilişkilerini tam anlayamıyor sanıyorum: Örneğin iktidarın hâlâ İstanbul ve Ankara’yla birlikte pek çok kent belediyesini nasıl ve neden kaybettiğini çok iyi analiz ettiğini ve anlayabildiğini sanmıyorum: Bu yazının amacı adaletteki yozlaşma ile iktidarın yerel seçimlerdeki yenilgisi arasındaki ilişkiyi, GEZİ/KAVALA Davası ve İSTANBUL SEÇİMLERİ bağlamında vurgulamaktır! HHH GEZİ/KAVALA Davası, kamuoyunda, iktidarın adaleti yozlaştırmasının son örneği olarak algılandı. Dolayısıyla ben de onu, “iktidarın genel siyasal stratejisinin bir simgesi olarak” ele alıyorum. İSTANBUL SEÇİMLERİ, iktidarın sert, ayrıştırıcı, baskıcı, dışlayıcı stratejisine karşı, İmamoğlu’nun herkesi kucaklayıcı, sevecen, demokratik, barışçı stratejisi ile kazanıldı. Dolayısıyla ben de onu “iktidarın genel stratejisinin anti tezinin bir simgesi olarak” ele alıyorum. HHH Önce, iktidarın “genel stratejisinin bir simgesi olarak” GEZİ/KAVALA Davasına bakalım: Çok belirgin haksızlık ve hukuksuzluklarla sakat olan bu dava, hem iç hem de dış kamuoyunda, iktidarın FETÖ/ PDY ile birlikte Silivri’de başlattığı adalet yozlaşmasının bir devamı olarak görüldü. Böylece “iktidarın genel siyasal stratejisinin” bir uzantısı olarak algılandı. Bakınız, Osman Kavala, beraat ettirildiği Gezi Davası’nın 18 S¸ubat 2020 tarihli son duruşmadaki beyanını nasıl bitiriyor: “...Her ne kadar c¸ok gec¸ oldugˆunu biliyorsam da mahkemenizi olaylara ve olgulara siyasi so¨ylemlerin empoze ettigˆi bic¸imde degˆil, tarafsız bir go¨zlemci gibi bakmaya davet ediyorum.” HHH Şimdi bir de beraat ettikten sonra, tahliye edilmeden, hemen tekrar tutuklanma kararının ardından söylediklerinin bir bölümüne bakalım: “...Ben, Gezi Davası’ndaki temelsiz kurgunun, hukuksuzlukların, tutuklama uygulamasının, yargıdaki sorunların anlaşılmasına katkıda bulunacağını ve böylelikle onarıcı bir etki sağlayacağını ümit ediyordum...” “...Maruz kaldığım bu yeni hukuksuzluğun uzun sürmeyeceğini, yargıya verdiği zararın kalıcı olmayacağını ümit ediyorum.” HHH Değerli okurlarım, Gezi/ Kavala Davası, bu arada devam eden başka dava ve uygulamalarla birlikte, kamuoyunda Demokrasi ve Hukuk Devleti bağlamında, iktidar baskısı ve adalet yozlaşması konularında son derece olumsuz izlenimler yaratmıştır. Kamuoyu, iktidarın FETÖ/ PDY ile birlikte, Silivri’deki Ergenekon, Balyoz ve OdaTV davalarıyla tahrip ettiği adaletteki yozlaşmanın devam ettiğini düşünmektedir. İktidarın taban kaybetmesine, bu izlenim yol açıyor: İktidarın, İstanbul başta olmak kaydıyla yitirdiği belediye başkanlıklarının önemli bir nedeni, o kentlerin yönetimlerindeki usulsüzlükler ve yanlışlar olduğu kadar ülke çapındaki bu “genel siyasal stratejisinin” yansıması olan “adaletteki yozlaşma” sorunudur... Toparlanmak istiyorsa: Ekrem İmamoğlu’nun önünü keserek İstanbul halkını cezalandırmaktan ve böylece seçmeni daha çok kızdırarak kendisine daha da fazla oy kaybettirecek süreçlerden vazgeçmeli... Bir an önce ülkede adaleti de tesis ederek, seçmeni, en azından hukuk bakımından, güvenceye kavuşturmalıdır! 17 ŞUBAT 21 ŞUBAT İktidar ve muhalefet arasındaki FETÖ ve darbe söylentileri kavgası ile başlayan haftaya, İdlib’deki gerilim ve şehit acısı, Gezi davası ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davaya müdahalesi damga vurdu. Şehit acısı Çarşamba günü başkent Şam’dan ülkenin ikinci büyük kenti Halep’e sekiz yıl aradan sonra ilk uçuş yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib’e operasyon sinyali verirken Moskova’dan “bu en kötü senaryo olur” çıkışı geldi. Geçen perşembe İdlib’den iki şehit, 5 yaralı haberi geldi. İdlib’te çatışmaların hızlanması üzerine Türkiye ABD’den patroit istedi. 5 kuruşluk dava CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmasında kendisine 500 bin TL’lik dava açan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan aleyhinde “5 kuruşluk” karşı dava açtı. İlker Başbuğ’un aralarında bulunduğu 7 isim “tanık” olarak gösterilirken siyasi ayağa ilişkin 38 konuda delil toplanması istendi. Beraat ve tutuklama Gezi davasının 16 sanıklı davasında karar çıktı. Tek tutuklu sanık Osman Kavala dahil tüm sanıklar beraat etti. Ancak Kavala, başka bir dava soruşturma kapsamında yeniden tutuklandı. İsim vermeden Kavala’yı ve kararı veren mahkemeyi hedef alan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar, ciddi manada perde arkasında Soros türü, bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Onun da Türkiye ayağı, malum içerdeydi. Bir manevrayla onu beraat ettirmeye kalktılar” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, partisi nin milletvekilleriyle gruplar halinde yaptığı toplantıda İstanbul Sözleşmesi yeniden gündeme geldi. Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik eleştirilere “İstanbul Sözleşmesi’ni bir daha gözden geçireceğiz” yanıtını verdi. AKP’li kadın milletvekilleri ise konunun yeniden gündeme gelmesinin erkek milletvekillerince “organize bir kampanyanın yürütülmesi” sonucu olduğunu belirterek tepki gösterdi. 17 bıçak darbesi Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi Ceren Damar Şenel’i 17 bıçak darbesiyle katleden sanık Hasan İsmail Hikmet, “kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Cezada herhangi bir indirim yapmayan mahkemenin, “canavarca hisle öldürme” maddesini uygulamaması tartışma yarattı. Faşist saldırı Almanya’nın Hanau kentinde geçen perşembe akşamı iki nargile kafeye aşırı sağcı bir saldırgan tarafından düzenlenen ırkçı saldırıda 5’i Türk 9 kişi yaşamını yitirdi. Yokluk intiharları İdlib’de saldırı ve çatışmaların artmasıyla dolar ve altında artış yaşandı. Gram altın tüm zamanların rekorunu kırdı, altın mevduatları ikiye katlandı. Dolar, 6.12’yi aştı. Ekonomik kriz can almaya başladı. CHP’nin raporuna göre son iki yılda en az 20 yurttaş, iş bulamadığı, borcu olduğu ya da çocuklarını doyuramadığı için canına kıydı. Son bir hafta içinde iki intihar vakası yaşandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle