18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 2 ŞUBAT 2020 PAZAR PAZAR YAZILARI Seul’un kedi kafeleri Güney Kore’nin başkenti Seul’da başta saraylar olmak üzere gezilecek birçok müze var. Bizim gibi kış ayında giderseniz saray ziyaretlerine dikkat çekmek isterim. Zira saraylar deyince iç mekan gezeceğiz diye aldanıp soğuktan donmak söz konusu. Saraylar büyük yerleşim alanları, bahçesinde dolaşıp tarihi binalara dışarıdan bakılıyor, yürü yürü bitmiyor. Kore Milli Müzesi, Kore Dili Müzesi olmak üzere başka birçok müzeye girişin ücretsiz olduğunu belirtmek isterim. Saray, müze gezmekten bıkan 13 yaşındaki oğlum ablasından duymuş ve gitmeden önce sözünü de almıştı. Onun da istediği olsun eve alamıyoruz bari çok istediği kedi kafeye gidelim de hevesini alsın dedik. Epey yol teptik, kızımın en sevdiği kedi kafenin olduğu, sokak yemekleri cenneti, şaşaalı Myeongdong’a gitmek için metroda birkaç hat değiştirdik.. Bu arada metro sistemi muhteşem, dünyanın en uzun hattına sahi. Metrodaki trenlerde ve otobüslerde yaşlılara, engelli, hamile ve hastalara ayrılan yerlere toplu taşım araçları tıklım tıklım dolu da olsa kimsenin oturmadığını görmek de şaşırttı! Hani boş ise bir yaşlı gelene kadar oturayım şuracığa bari diyemiyorsunuz, oralar sahibi gelinceye kadar boş duruyor, nasıl bir disiplin, inanılmaz! Ayrıca sohbet edenlere ya da telefonla konuşanada pek rastlanmıyor, hoş karşılanmıyor. Sonunda vardık meşhur Myeongdong’a. O civarda birkaç tane varmış kedi kafe, zira sokaklarda kedi kılığına girmiş olanlar kendi adreslerini işaret ediyor. Ama biz biliyoruz gideceğimizi, daha önce denenmiş olana doğru rehberimi zi izliyoruz... Asansör le 2. kata çıktık. Cam Güney Kore (Seul) bölmeden içeriyi ve ortada dolaşan Gülseren Tozkoparan Jordan sevimli kedi cikleri görebiliyoruz. Ayakkabıları çıkarıp terlik giymek gerekiyormuş. Bu uygulama Seul’da birçok yerde mevcut, bazı restoran ve kafelere girerken bile ayakkabılar çıkarılı yor. Ayakkabı çıkarırken kızım buraya giriş 10 bin won dedi! “Nasıl yani kafeye giriş ücretli mi!” dedim, “Evett şeyy unutmuşum söylemeyi” dedi! Ayrıca içecek de almak gerekiyor! Haydii! Ben her şeyi TL’ye çevir diğim için iflas ediyor duygusuna kapılıyo rum her an. On bin won dediği 50 TL civa rında bir giriş ücreti. Koskoca, kaç yüzyıllık saraylara giriş ücreti bile bu kadar değildi, üstelik hamama da aynı giriş ücretini ver dik ama 24 saat kalıp göbek taşında uyu ma ihtimalimiz bile vardı! Her neyse kedilere sevgim sonsuz ama o sınırlı zamanda, üstüne giriş masrafı nı da ekleyince Myeongdong’un renk li, ışıltılı sokaklarında dolaşmak, kozme tik dükkânlarına girip çıkmanın daha ca zip geldiğini itiraf etmeliyim! Çocukları ka fedeki kedilerle sarmaş dolaş olmaya bı rakıp kendimizi soğuk, yemek kokusu do lu sokakların ortasına attık. Bizim kedi kafe 2009 kasım ayında açıl mış, Seul’daki ilklerden biriymiş. İçerde farklı türden toplam 19 kedi vardı. Sokak kedilerine alışkın ben hiç görmediğim bir çok özel türü orada gördüm. Ayaküstü ka fe sahibiyle tanıştım. Kedi kafe fikri bu kafenin sahibinden çıkmış. Kedileri çok seven ve evinde birçok kedisi olan kadın, kedi sayısı arttıkça onlara bakmakta zorlanmaya başlamış. Arkadaşında da aynı sorun baş gösterince ikisi kafa kafaya verip çözümü Kedi Kafe açmakta bulmuşlar. Günde yaklaşık 100 geleni oluyormuş mekanın. İçerde kalış için bir zaman sınırı yok, ama akşam 10 gibi kapanıyor. Yerlerde battaniyeler, örtüler var. Oralara uzanıp kedilerle sarmaş dolaş oyunlar oynanabiliyor ya da size ısınan bir kediyi kucağınızda saatlerce okşayabiliyorsunuz kahvenizi yudumlarken... 52 ülkede var Giriş ücretinin pahalı olmasını kedilerin bakımı ve yiyecekleri için yapılan masrafın yüksek oluşundan diye açıklıyorlar. Seul’da kedi kafeler bir hayli popüler, habire yenileri de açılıyormuş. Kedi severler için evde kedi beslemekten daha kolay, daha az sorumluluk. Diğer şehirler hariç, yalnız Seul’da 1620 civarında varmış. Yazıyı hazırlarken başka nerelerde var acaba diye şöyle bir internette gezinirken Komşu nun Kedisi (theneighborscat.com) adında bir web sitesi buldum ve oradan 52 ülkede kedi kafe olduğunu öğrendim. Blog yazarı Paula LaBine kendini resmen dünyadaki kedi kafeleri gezmeye adamış bir genç kadın! Hikâyesi ise Behiç Ak’ın Kedilerin Kaybolma Mevsimi adlı hikayesine şaşırtıcı derecede benzerlik gösteriyor. Kedi severlerin bildiği üzere bu benzerlik kedilerin doğasından kaynaklanmakta. Paula, bloguna adına verdiği, her gün kapısına gelen, beslediği kedisinin bir yıl sonra aslında komşusunun kedisi olduğunu öğreniyor. O kediden ayrıldıktan sonra iflah olmayan Paula, ülke ülke gezip kedi kafelerde başka kedilerle avunup kedisini unutmaya çalışıyormuş. Komşunun Kedisi sitesinde 52 ülke, şehir şehir kedi kafelerin adreslerine varana kadar dökümünü çıkarmış. Ayrıca bizzat gezdiği 29 ülkedeki 233 kedi kafeyi tek tek anlatmış. Meğer Paula bizden önce Seul’a sırf bu kafeleri gezmek için gitmiş! İstanbul’un sokak kedilerini Ceyda Torun’un kedi belgeselinden izlemiştik ancak bir kedi kafesi olduğunu kedi dostu Paula’dan öğreniyoruz. Türkiye’de başka da yok galiba! Böylece kedi kafe için Seul’a gitmeye gerek kalmasa da yine de gitmek için pek çok sebep var diyoruz. Mumbarı bırakın bir kenara, masanızın üstünde gözünüzün önünde yapılan Kore mangalı ve bizim lahana turşusuyla farklı baharatları itibarıyla uzaktan akraba olan, lokantalarda yemeğin yanında ücretsiz ve sınırsız miktarda sunulan dünyaya ün salmış özel lahana turşusu Kimchi yemek için bile gitmeye değer. [email protected] Avrupa’yı faşizmden kim kurtardı? Geçen eylül ayındaki bir pazar yazımda (“Tarihin Gölgesinde”, Cumhuriyet, 29 Eylül 2019), İkin ci Dünya Savaşı konusunun, Rusya, Ukrayna, Polon ya, Baltık ülkeleri gibi Doğu Avrupa’da bulunan ül keler açısından kesinlikle bir tarih meselesi olmadı ğını, aksine, gayet güncel bir siyasi mesele olduğu nu yazmıştım. Orada da değindiğim üzere, Sovyet ler Birliği İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nı yenen esas güç olduğundan ve bugünkü Rusya Fe derasyonu, kendisini Sov yetler Birliği’nin varisi ola rak gördüğünden, Krem lin yönetimi, Avrupa’ya, “sizi faşizmden biz kur tardık” diyor ve böylelikle, günümüz Avrupa siya DENİZ BERKTAY setinde ağırlığını artırma ya çalışıyor. Doğu Avrupa’da Rusya karşıtı yönetimle rin olduğu Polonya ve Baltık ülkeleri (Estonya, Leton ya ve Litvanya) ve diğer bazı ülkelerse, savaşın sonu nun kendileri için hayırlı olmadığını, Nazi işgalinden çıkıp “onun kadar kötü olan” komünist/Rus işgaline girdiklerini söylüyorlar. Bununla da kalmayarak, İkinci Dünya Savaşı’na sebep olan şeyin, Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği’nin savaştan hemen önce anlaşarak Polonya ve Doğu Avrupa’yı aralarında paylaşmaları ol duğunu, Hitler’in bundan cesaret alarak Polonya’ya saldırdığını söyleyip Sovyetler’i savaşa sebep olmak la suçluyorlar. “Kurtarıcı” olarak görülmeyi beklerken “Naziler’in suç ortağı” olarak gösterilmenin Rusya’da yarattığı rahatsızlığı tahmin etmek, zor değil. Avrupa Parlamentosu’nun geçen eylül ayında aldı ğı bir kararda Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanyası’yla savaştan hemen önce imzaladığı, yukarıda bahsetti ğimiz tarafsızlık ve paylaşım anlaşmasını, İkinci Dün ya Savaşı’nın asıl nedeni olarak göstermiş ve bu karar Rusya tarafından, kendilerine karşıt bir tavır olarak değerlendirilmişti (bu konuda haksız sayılmazlardı). Vladimir Putin de, geçen haftalarda Polonya’nın sa vaştan önceki bazı tavırlarının İkinci Dünya Savaşı’na yol açtığını söyleyince, bu, iki ülke ilişkilerinde yeni bir krize yol açtı. Krizin vardığı son noktayı, daha bir kaç gün önce, 27 Ocak’ta gördük. 27 Ocak 1945, Na zi işgalindeki Polonya’daki ölüm kamplarının en büyü ğü olan ve bir milyondan fazla Yahudi’nin imha edil diği Auschwitz Kampı’nın Sovyet askerleri tarafın dan kurtarıldığı gün ve bu tarih, Yahudi Soykırımı Kur banlarını Anma Günü olarak anılıyor. Bu yıl, bu kam pın kurtarılışının 75. yıldönümüydü, fakat Auschwitz Kampı’ndaki törene, Sovyet karşıtı mesajlar damgası nı vururken “kurtarıcıların çocukları” olan Rus delege ler, tören yerinin en arkalarına oturtuldu. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, bu rada yaptığı konuşmada, Polonya’nın totaliter güç lerin ilk kurbanı olduğu ve totaliter güçler arasın daki anlaşmanın (yukarıda sözünü ettiğimiz Al manSovyet Anlaşması’nı kastediyor), İkinci Dünya Savaşı’na giden yolu açtığını söyledi. Hemen belirte lim, Zelenski’nin bu tavrı, Ukrayna’daki milliyetçi ke simlerle yakınlaşma çabasının bir ürünü olarak gö rülüyor. Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda da, Auschwitz Kampı’nı “Ukrayna cephesinin askerleri nin” kurtardığını söyledi ama “Ukrayna Cephesi”nin, Kızıl Ordu’nun cephelerinden biri olduğunu, yani kam pı kurtaran askerlerin Sovyet askerleri olduğunu söy lemedi. Rusya yönetimi de, bu konuşmalara, bekle nen tepkisini verdi. Sinemada durum Geçenlerde Ukrayna’da gösterime giren ve altı dalda Oscar’a aday olduğu söylenen “Tavşan Jojo” filmi de, bana bu konuları düşündürdü. Amerikan yapımı bu filmde, İkinci Dünya Savaşı, 10 yaşındaki bir Alman çocuğunun gözünden ve hayal dünyasından anlatılıyor. Filmin sonunda, Almanya’yı ele geçiren Amerikan askerleri kurtarıcı, Almanya’nın diğer kısmını ele geçiren Sovyet askerleri katil olarak gösteriliyor. Bu filmin Oscar’ı alması, uluslararası alanda tarih ve siyaset tartışmalarını tetikler mi veya nasıl tetikler, bunu yakında göreceğiz. [email protected] Tarihi çıkış İngiltere, Avrupa Birliği’nden (AB) önceki gün resmen ayrılırken (Brexit) gözler bundan sonraki yol haritasında. “Brexit Günü” kapsamında önceki gece hem devlet kurumları hem de özel kuruluşlar çeşitli kutlamalar yaptı. Başbakanlık binası 10 Numara’ya yansıtılan saatle geriye sayım yapıldı. Bazı hükümet binaları, İngiliz bayrağı renklerinde ışıklandırıldı. Başbakan Boris Johnson, ulusa sesleniş konuşmasında, Brexit sürecinde kamuoyunda oluşan kutuplaşmayı sona erdirme ve “yaraları sarma” çağ rısında bulundu. Brexit yanlıları kadar karşıtları da meydanlardaydı. Saatlerin gece 11’i göstermesiyle resmi kurumlardaki AB bayrakları indirildi, ayrıca Brexit sürecini yürütmek için kurulan bakanlık lağvedildi. ‘Türkiye’yi etkileyecek’ İngiliz vekillerin Avrupa Parlamentosu (AP) üyeliği sona ererken İngiltere’nin AB iç yazışmalarına erişimi de kesildi. Öte yandan DW’nin haberine göre Türkiye’nin AB’den sonra Brexit’ten en olumsuz etkilenecek ülke olacağı yorumları yapılıyor. İngiltere ile yaklaşık 17 milyar dolarlık ticaret yapan iş dünyası, Brexit sonrasında yeni gümrük vergileri ile karşılaşmamak için hızla serbest ticaret anlaşması (STA) imzalanmasını bekliyor. Bugüne kadar Brexit sonrasında ticaretin zarar görmemesi için 55 ülkeyle 18 ayrı STA imzalayan Britanya hükümeti ise henüz Türkiye ile anlaşma yapmış değil. Babaannesinin memleketi Prens Harry haklı, İngiltere’de canı sıkıldı; rüldü. Ancak 90 yıllık deneyimiyle amiral köşkün şimdi Kanada’ya taşınıp den dev İngiliz gemisi yerleşiyor. Prens değil mi, ni yöneten Kraliçe, 18 hatta Sussex Dükü; üstelik karı koca anlaşmış Mahmut ŞENOL Ocak’ta resmi bir duyuruyla, torunu ve gelin lar, el ele vermişler; ki hanımın gidişine artık me ne! Prens Harry’le evle rıza gösterdiğini vurgula nip Düşes unvanı alan Amerikalı sine yan bir açıklama yaptı. ma oyuncusu Rachel Meghan Markel’la beraber Kraliyet ailesinden uzaklaşa Posterler asıldı caklarını, bağımsız olarak yaşayacak Harry’nin babaannesinin eteğinden larını açıklamışlardı. Beklenmeyen ha uzaklaşıp nihayetinde, yine İngiliz Ulus ber yaşlı Kraliçe II. Elizabeth’i çok sars lar Topluluğu’na bağlı, eski bir İngi mış olmalıydı, torununun bu ayrılış ha liz kolonisine taşınması İngiliz kamuo beri üzerine aileyi toparladı ve alınan yunda yadırganıyordu. Harry’nin bütün karardan geri dönülmek üzere kardeşi bunlar bir yana asıl travmatik bir ço ne söz geçirmesi için Cambridge Dükü cukluk dönemi geçirdiğini, yaşamı bo olan abisi Prens William’a görev verdi. yunca abisinin gölgesinde ve gerisin Buckhingam Sarayı’ndan basına sızan de kaldığını söyleyen yorumcular bulu haberler böyleydi. nuyor. Harry ve eşinin artık Kanada’ya Fakat, karı koca kararlıydı; henüz ya yerleşeceği haberi duyulunca nasıl ge şını doldurmamış erkek çocukları Arc çinecekleri de bir mesele oldu. Zira hie Harrison’u Kraliyet Ailesi dışında Kraliçe, Saray bütçesinden resmen zır yetiştirmek istiyorlardı ve kendilerine nık verilmeyeceğini, 18 Ocak duyuru yeni bir ülke seçtiler: Kanada. Bir bakı sunda üstü örtülü açıklamıştı. ma evden ayrılıp yandaki mahalleye ta Onların nereye yerleşecekleri mese şınıyor gibiydiler. İngiltere’de şaşkın lesi bu gelişme lık sürerken Kanada’da telaşlı bir se lerin ardı sıra Ka vinç yaşandı. Aslında bunda şaşılacak nada basınına, bir şey yok, nihayetinde ruhuyla İn sosyal medya giliz olan dev bir ülke burası: Kanada ya mevzu olacak 1931’den bu yana federal parlamen tı; oldu elbette. teranayasal monarşidir ve devlet baş Meghan’ın tek kanı, Birleşik İngiliz Kraliyeti’nin başın rar beyazperdeye daki Kraliçe II. Elizabeth’tir. Kraliçenin döneceğini dü atadığı bir genel vali, Kanada’nın dev şünen pek çok let başkanı görevini onun adına üst ları, çiftin Kana lenir. Bunlar dışında Kanada bağım da sinema sek sız, parlamenter bir demokrasidir fakat törünün ağırlıklı olarak bulunduğu, Ba kraliçesinden vazgeçmez. tı Pasifik sahilindeki British Columbia Harry’nin birkaç kuşak sonrasında BC eyaletine yerleşebileceği yönünde bile olsa kraliyet ve taç üzerinde hakkı görüş ileri sürüyor. Meghan vasıtasıyla yok mu; var! Gerçi Allah gecinden ver tanış oldukları AmerikalıKanadalı yük sin, Kraliçe’den sonra Kraliyet tacı için sek sosyete ve milyarderlerin bu çif Harry 6. sıradadır... ti yalnız bırakmayacağı belirtiliyorsa da Harry’i küstüren neydi, bunu tam kimseye güvenmemeli. Ayrıca Prens olarak bilemiyoruz; ağzı sıkı çıktı. Ye Harry’nin o kadar da “hanım köylü ya ni gelin Meghan’ın kocasını ailesinden şayamayacağını” ileri süren Kraliyet uzak tuttuğuna dair kimi dedikodular yanlısı kalemşorlar da bulunuyor.  var. Brexit nasıl İngiltere’yi AB’den çı Daha şimdiden BC’deki pek çok kent karıyorsa, benzer biçimde kelime oyu kasaba, Dük ile Düşes’in kendi şehir nu yapıp Harry’nin kararını “Megxit” lerine yerleşmesi ümidiyle sokakları, diye adlandıran, kalem erbabı da gö dükkânları, kimi evlerin pencerelerini onların posterresimleriyle süsleyerek komşuları Kraliyet ailesinden olacak diye beklentiye girmiş bulunuyor. Asıl etekleri zil çalan ise Kanada’nın “Kraliyetçi Ligi” olarak bilinen lobici, sosyal etkinlikler yapan siyasi etiketi bulunmaz bir kuruluştur. Stratejik olarak bir partiye dönüşmemiş olan bu siyasi birlik, Kanada’nın eski altın çağlarına dönmesini, tekrar İngiltere’ye bağlanmayı savunur. Kraliçeye ne gerek var diyenlere karşı, geçen yıl sonunda yaptıkları açıklama dikkati çekmişti: Yılda sadece kişi başına 1 dolar 68 Cent Kraliyet masrafı düşüyordu; Kraliçemiz var demek için sudan ucuz! İşte tümüyle Kraliçe’ye bağlı bu kuruluş Harry’ye, eşine ve tahtın gelecekteki krallarından birisi olabilecek ufaklık Archie’ye sahip çıkmayacaktı da kime kol kanat gereceklerdi! Asıl mesele, Meghan’ın ABD yurttaşı olarak Kanada’da çalışma iznini kolayca elde etmesini bir yana bırakırsanız, Harry’nin nasıl iş bulacağı üzerinedir. Çiftin derhal Kanada yurttaşlığına başvurması gerekiyor. Bu du rumda yaşanacak komedi, bir şaheser olacaktır: Yurttaşlığa geçmek için bütün resmi işlemlerin bitiminde bir sınav yapılıyor. Kanada üzerine kısa bilgiler sorulmaktadır; bu kısmı kolay, Harry akıllıdır, bunu atlatır. Fakat bir de İngilizce sınavına girmesi gerekecek. “It’s a pencil, this is a desk” diye soracaklar! Gülmeyin... Harry’nin İngilizce testini geçmesi gerekiyor; otursun çalışsın.  Ancak bundan daha komiği, yurttaşlık sınavı yapan jürinin başkanı, Kraliçe’nin bir portresini gösterip soruyor: “Bu gördüğünüz kimdir?” Kraliçe’dir diyemezseniz sınavdan geçemiyorsunuz. Bir vakitler bana da sordular, oradan biliyorum. Harry’ye güveniyoruz, herhalde yurttaşlık sınavında babaannesi tanıyacaktır. Fakat eski bir alışkanlıkla “Aaa ninem” demesin, vallahi geçemez! “Ekselansları Kraliçemdir” demeli. [email protected] Gitmek mi kzaolrm...ak mı İkisi de zor. Gidince bırakacaksın. “Elveda” diyeceksin. Kolay mı? İçin par çalanacak. Yaşanmışlıklar, acı tatlı anıları unutabilecek misin? Düşünmesi bile zorluyor insanı. Kimileri için geç mişi silmek, yeniden başlamak kolay olabilir. Kimileri için de anıları karala ma kâğıdı gibi çöpe atmak zor gelebi lir. Dediğim gibi herkes için yaşamın anlamı değişebiliyor. Örneğin, her hangi bir yerde kahve içmem. Her za man gittiğim kafeye gitmeyip değişik bir yerin kahvesi ni denemek is tersem, her gittiğimde beni güler yüzle karşı OSMAN İKİZ layan çalı şanlara ihanet ediyormuşum duygusu na kapılırım. Ekmeğimi de her yerden almam. Hangi ekmeği sevdiğimi bilen ekmekçime giderim. Parlak ambalajlı, şatafatlı marketlere gidip, an’lık keyif ler için ekmekçime ihanet edemem. Peki bütün bu duygusal bağlılıklara rağmen gidemez mi insan? Tabii ki gi debilir. Koşullar zorlayabilir; o zaman kalmak zor olabilir ve bavulunu top lar, ceketini alır gidersin. İnsan ihane te uğradığını hissediyorsa, düşünüyor sa ya da görüyorsa bırakıp gider. Aşk tan söz etmiyorum; ülkeye bağlılıktan, devletin vatandaşına ihanetinden söz ediyorum. Buraya nereden geldik diyeceksiniz. Sevmesem de sosyal medyanın ucun dan kenarından tutuyorum. Kamuoyu yoklamaları, ırkçıların İsveç’te en güç lü hareket haline geldiğini ortaya çı karınca fena halde tepem attı. Bir an da ceketimi giyip, pasaportumu ce bime koyup bu ülkeden kaçmak iste dim. Kaçmak deyince sessiz kalıp, mü cadeleyi bırakıp sahayı terk etmek gi bi anlamayın. Irkçıların güçlenmesin den çok, milletin sessiz kalmasına, he le sol partiler başta olmak üzere siya set arenasının gelişmeyi olağan kar şılamasına sinirlendim. Sanki İsveç’in üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi her kesin başı öne eğik. Özellikle sağ par tilerin şamar oğlanı haline gelmiş olan sosyal demokratlara çok kızdım. Bu duygusallıkla facebook’a “Gitmek mi zor, yoksa kalmak mı?” başlığı altında “Irkçılar İsveç’te birinci parti. Acaba geriye mi dönmeli” diye yazdım. Çok sayıda yorum geldi. “Biraz orada, bi raz burada” diyenler orta yolu göster di. “Fazla bile kaldın, dön artık” diyen dostlarım oldu. Türkiye’nin kızgın mu halif sesleri de yorumlara yansıdı. Dü şünce ve ifade özgürlüğüne saygımız sonsuz. Kızgın seslere göre, Türkiye bir cehennem, İsveç bir cennet. Ne cennet ne cehennem... Nâzım Hikmet, 1958’de Stockholm’e gelince Lütfi Özkök ve arkadaşları, Sovyetler Birliği’ni merak ettikleri için büyük şairi soru yağmuruna tutarlar. Lütfi Özkök, “Ağabey orası cennet mi, cehennem mi?” diye sorar. Nâzım, Ne cennet ne cehennem” diye yanıtlar. Ve devam eder. “Ama böyle bir restoran yok.”’ Bu düşünce yöntemiyle düşünürsek, ben çok kızgın olmama rağmen İsveç’e cehennem diyemem. Oysa cennet gibi bir ülkeyi, mükemmel işleyen bir sistemi laçkaya çevirdiler. Eğitim, sağlık sistemini tarumar ettiler. Özel okullarla İsveç Pisa araştırmalarında sona düştü. Özel okul patronlarının, kârlarını vergi cennetlerine götürmelerine de izin verildi. Sağlık hizmetlerindeki rezaletler her gün gazetelere haber oluyor. İskoçya özelleştirilen sağlık hizmetlerini tekrar kamulaştırdı. Hizmetler hemen düzeldi. İsveçli yetkililer ise hâlâ özel hizmetlerin de başarılı olabileceğini iddia ediyor... Emekliler devlet yardımı almadan geçinemez hale geldi. Modern dilencilik diye niteleyebileceğim sosyal yardım için millet aybaşını bekliyor. Gelir dağılımındaki uçurumun dibi gözükmüyor. Ne adına? Sermaye sahiplerinin vergilerini düşürüp, gelirlerini artırmak adına. Bu yüzden dünyanın en bilinçli, en örgütlü sınıfı zannettiğimiz sendikalı işçilerin yüzde 25’i ırkçılara oy veriyor. Kısacası sosyal refah devletinin ayaklarını kırdılar. Emeklilerin, yaşlıların hayatını, teşbihte hata olmaz diyerek, biraz da abartarak söyleyecek olursak, cehenneme çevirdiler. Bu yıkım operasyonuna katıldıkları için sosyal demokratlara kızgınım ve ihanete uğramış duygusuna kapılıyorum. Bir sağcı partiye dönüşen sosyal demokratlar geriledikçe, kızgınların protesto oylarıyla ırkçılar ilerliyor. Böyle düşünen sadece ben değilim. Bu sayfayı düzenli okuyanlar, sosyal demokratların yıllardır taviz vererek gerilediğini, onlar geriledikçe de ırkçıların güçlendiğini yazdığımı hatırlayacaklardır. Çok sayıda mültecinin yaşadığı bu ülkede, cidden siyasal nedenlerle buraya sığınmış olan, bilinçli Güney Amerikalı, Balkanlı mülteciler de benim gibi düşünüyor. Zor soru önümüzde: Gitmek mi zor, yoksa kalmak mı? [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle