18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 18 ŞUBAT 2020 SALI [email protected] EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR olaylar ve görüşler Emeklinin gözü bu Devasa karlar elde eden, en basit bankacılık işleminden bile yüksek tutarlı masraf parası alan bankaların emekliye promosyon ödemekte cimri davranmasına akıl sır erdirmek mümkün değil. toplantıda Şükrü KARAMAN Gazeteci SGK ile Türkiye Bankalar Birliği (TBB) emekliye ödenecek yeni promosyonu belirlemek için önümüzdeki günlerde masaya oturacak. Dar gelirli yaklaşık 13 milyon emekli, görüşmelerden çıkacak sonucu merak ediyor. 2017 yılında üç yıllığına imzalanan protokol ile 1000 lira aylık alanlara 300, 1000 ile 2 bin lira arasında aylık alanlara 375, 2 bin lira üzeri aylık alanlara ise 450 lira tutarında promosyon ödenmişti. Protokol şubat sonunda bitiyor. Doğal olarak, yeni promosyonun ne kadar olacağını, görüşmelerin ne zaman başlayacağını sorguluyordu emekli . Ve beklenen haber SGK’den geldi. Kuşkusuz, promosyon yeterli olmasa da düşük aylıklarla yetinmeye çalışan emekliye can suyu niteliğinde. Tabii, yeni tutarın ne kadar olacağı önemli. Aradan geçen üç yıllık süreçte, 300, 375 ve 450 lira yüksek enflasyon karşısında eriyerek, anlamını yitirdi. TÜİK’in açıkladığı enflasyon ile çarşı pazar fi yatları arasında dağlar kadar fark var. Sokağın cep yakan fiyatları en çok dar ve sabit gelirli milyonlarca emekliyi vuruyor. Emekli, yeni miktarın hatırı sayılır oranda artırılmasını, hatta bir aylık tutarda saptanmasını bekliyor. Ancak gerçekleşmesi çok zor. Özellikle özel bankaların bir aylık tutarda promosyon vermeye yanaşması olası görünmüyor. Zaten üç yıl önce de nazlanmış, kamu bankaları devreye sokulunca müşteri kaçırmamak için belirlenen en alt tutarı ödemek zorunda kalmışlardı. Bu yıl da kamu bankalarının öncülük yapması, ardından özel bankaların alınan karara uyması kuvvetle muhtemel. Bankalar arasında yeni müşteri kazanma adına saptanan en az tutarın üzerinde promosyon ödeyerek rekabetin olacağı aşikâr. Akıl almaz tavır Devasa kârlar elde eden, en basit bankacılık işleminden bile yüksek tutarlı masraf parası alan bankaların emekliye promosyon ödemekte cimri davranmasına akıl sır erdirmek mümkün değil. Her birinin açıkladığı kâr rakamları dudak uçuklatıyor. Geçen yıl toplam 300 milyar lira para SGK tarafından aylıkların ödenmesi için bankalara yatırıldı. Bankalar bu parayı ödeme gününe dek çalıştırarak kar elde etti. Bu yıl SGK’nin 350 milyar lirayı bankalara yatırması öngörülüyor. Yine bu paradan para kazanacaklar. Ancak, emekliye yüksek promosyon ödememek için bin dereden su getiriyorlar. Oysa, kamu çalışanlarına hatırı sayılır promosyonu veriyorlar. Bırakın kamuyu, özel sektör çalışanlarına bile fazla ödüyorlar. Gariban emekli söz konusu olduğunda bahane üs tüne bahane üretiyorlar. Belki emeklinin aylığı düşük olduğundan yüksek promosyona yanaşmıyorlar. Ancak SGK’nin bu yıl toplamda tümüne ödeyeceği 350 milyar lira az para değil. SGK’nin kararlı tutum takınıp emekliyi sevindirecek anlaşmaya ikna etmeli bankaları. TÜİK’in açıkladığı değil, sokaktaki gerçek enflasyon karşısında satın alma güçleri giderek gerileyen, milyonlarca emekli yıl başında aylıklara yapılan yüzde 6.5 oranındaki zamdan zaten hoşnut değil. Hiç olmazsa, promosyon miktarı öncekine göre iki kat artırılsın ki, yüzleri bir ölçüde gülsün. Aydınlara düşen görev Prof. Dr. CoŞkun Özdemir Benim kuşağım oldukça şanslı sayılabilir. Cumhuriyetin Atatürk’lü altın çağını hiç olmazsa çocukluğumuzda yaşadık. Halkevinde tiyatro izledik, Offenbach, Chopin dinledik. Daha sonra üniversitede gerçek bilim insanları hocalarımız oldu. Fakat çok partili hayata geçiş sonrası çağdaş, laik eğitime vurulan büyük darbe ile ilk büyük düş kırıklığını yaşadık. Amerika’nın desteği ve isteğiyle biçimlenen düzenden; aydınlanmadan, bilinçlenmeden uzak bırakılan milyonlarla, sağlıklı bir demokrasi beklenmezdi. Bu eksende çok olaylı, çok kaygılı yıllar geçirdik. Bunun bir sonucu olarak 2000’li yıllarda, İslamcı siyaseti benimseyen, Cumhuriyete, laik devle te, bilime aydınlanmaya karşı bir iktidar tarafından yönetilme talihsizliğine uğradık. Nereye gidiyoruz? Bugün geldiğimiz yere bakın. Laik devlet çökertiliyor, yargı tarafsızlığını yitirdi. Atatürk’e ve devrimlerine nefret kusan, onu kapatılacak bir parantez gibi gören yöneticilerimiz var. Keşke Yunan kazansaydı diyen bir meczup, ülkeyi yönetenler tarafından itibar görüyor, cenazesi Atatürk düşmanlığının etkinliğine dönüşüyor. Osmanlı’ya en çok toprak kaybettiren, özgürlüğe karşı, saray düzenini ve panislamizmi amaçlayan Abdülhamit baş köşelerde. Diyanet İşleri Başkanı, Kuran kurslarına bir tuğla koyarsanız cennette eviniz var diyebiliyor, dehşet verici, ce haletten de öte bir şey bu! Aynı Diyanet, nişanlıların el ele olmasını günah ilan ediyor. Bir üniversite profesörü çocuk yaşındaki kızların evliliğini önlüyorsunuz, deprem ondan oluyor diyor. Peki, sormaz mısınız, bu cehalet o kürsüye nasıl yükseliyor ve bu açıklamalardan sonra o profesör nasıl yerinde kalabiliyor? Profesörün açıklamaları sonrası öğrencilerinin onu protesto edip dersini terk etmeleri takdir edilesi bir davranıştır. Şehitler, afetler ve işsizlik… Aralıksız şehit haberleri geliyor. Anadolu’nun yiğit çocuklarının İdlib’de ne için şehit oldukları belirsiz. Ekonomi de berbat bir durumda. Birbiri ardı sıra yeni saraylar yapılırken halk yok sulluk, açlık çekiyor. 28 milyon icra dosyası var, halk borçla yaşamaya çalışıyor. Aylık geliri ve emekli maaşı bin liranın altında milyonlar var. 4.5 milyon insanımız işsiz. Doğal afetler birbirini izliyor. Yolsuzluktan, akılsızlıktan, cehaletten çok sayıda insan yitiriyoruz. Bir anayasa profesörünün yaptığına bakın, iddialara göre uyuşturucu baronu Zindaşti’ye yardımcı olmuş. Öte yandan da milliyetçi olma iddiasında bir parti lideri böyle bir ortamda iktidarın ve reisin övgüsünü yapıp muhalefete çatıyor ve Suriye çıkmazının çözümü için Şam’a girmeyi tavsiye ediyor. Kaygı verici olduğu kadar utanç verici durumlarla baş başayız. Yurtseverlerin bir araya gelip bir dayanışma içinde çare araması lazım. Çok geç olmadan... Çark belediyelerde nasıl işliyormuş? İktidarın, başta iki büyük şehir olmak kaydıyla, CHP’ye kaybettiği belediyelerdeki sorunlar teker teker ortaya dökülüyor! Bakın, tüm halkı yoksullaştıran, insanları geçim sıkıntısından dolayı en büyük yanlışa, intihara sevk eden yağma ekonomisi çarkı, belediyelerde nasıl işliyormuş? Dün Cumhuriyet’te iki haber ve bir yazı vardı; bunlara özet olarak baktığımızda, çark hakkında kabaca bir fikir ediniyoruz! HHH Birinci haber, FETÖ/PDY yargısı ile Büyükşehir Belediyesi arasındaki ilişkileri anlatıyordu: “AKP’li Melih Gökçek döneminde, belediye meclisinde alınan kararlarla bir kısmı halen firari olan eski savcı Şadan Sakınan, eski Yargıtay Genel Sekreteri Aydın Boşgelmez ve ‘Kozmik Oda’nın savcısı’ olarak nitelenen Mustafa Bilgin’in kurdukları konut kooperatifine normalinden üç kat fazla inşaat hakkı tanındığı ortaya çıktı.” İkinci haber Büyükşehir Belediyesi’nin bir ihalesi hakkındaydı: “Pasifik İnşaat ve Orpaş AŞ’nin ortağı Fatih Erdoğan, gazetemize açtığı 2 milyon liralık dava dilekçesi ile hazırladığı tekzip metninde, Melih Gökçek döneminde Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden ‘yoksullara gıda yardımı’ çerçevesinde kazandığı yaklaşık 45 milyon liralık ihaleyi yok saydı” diye başlıyor... “...Fatih Erdoğan’ın, gazetemizde çıkan haberlerle ilgili tekzip başvuruları ilgili hâkimliklerce, Cumhuriyet’te kendisi ve şirketleri ile ilgili haberler yayımlanmasına ilişkin ihtiyati tedbir istemi de mahkemece reddedilmişti” diye bitiyordu. HHH Ankara’nın eski Belediye Başkanı Murat Karayalçın da yazısında, doğalgaz dağıtımının özelleştirilmesinde halka atılan kazığı, özet olarak, şöyle anlatıyordu: “...Ankaralılar zaman içinde tükettikleri doğalgaz miktarı üzerinden alınan iki yüz milyon dolarlık krediyi geri ödediler. ...geriye yıllık tüketilen doğalgazın bedelinin Belediye’ye ve oradan da BOTAŞ’a ödenmesi kalıyordu. Ankaralılar bunu da, 1994 yılında göreve gelen Belediye yö netiminin yeni taktığı, dolar üzerinden güvence aldığı, birer aylık, üçer aylık peşin tahsilat yaptığı sayaçlarla ödediler. Yani ödeme, doğalgaz daha tüketilmeden önden yapıldı. Ancak bir süre sonra Belediye yönetiminin tahsilatını peşin olarak yaptığı parayı BOTAŞ’a ödemediği bilgisi kamuoyunda yayılmaya başladı. Bilgiler, Belediyenin BOTAŞ’a taktığı borcun yaklaşık bir milyar dolar olduğu şeklindeydi. Bir süre sonra AKP’nin TBMM’den geçirdiği bir yasa ile Ankara’nın doğalgaz şebekesinin varlık satışı yoluyla özelleştirmesi, bu iddiaların doğru olduğunu gösterdi. Çok tartışmalı ihale süreçlerinden sonra Ankara doğalgaz şebekesi 1.1 milyar dolara Torunlar şirketine satıldı... ...Ankaralı, yaklaşık otuz yıl önce ödemiş olduğu şebeke bedelini, şimdi bir kez daha ve birkaç kat fazlasıyla ödemektedir... ...Hatta Başkentgaz’ın Kızılay üzerinden çeşitli vakıflara yaptığı bağışlarla bağlantılı olarak yapılan tartışmalardan, doğalgaz fiyatlandırılmasında (tesis bedeli) ve (işletme bedeli) kalemlerine ek olarak, bir de kâr kaleminin doğalgaz m3 fiyatına yüklendiği anlaşılmaktadır... ...Ankaralılardan peşin olarak tahsil ettiği yaklaşık bir milyar dolarlık bedel, neden Botaş’a ödenmemiştir? Bir başka soru BOTAŞ’a ödenmeyen bu bir milyar doların nereye harcandığıdır. Başkentgaz için şu da sorulabilir: Ankaralılardan sekiz milyon dolarlık hayır yapılabilecek bir getiri elde edildiğine göre, bunun New York kenti yerine Ankara kentinde yapılması daha hayırlı olmaz mıydı?” HHH Yukarda anlatılan olayların ve benzerlerinin hesabını sormak mevcut Belediye Başkanlarına ve yine yargıya düşüyor! Yolsuzlukları açığa çıktıkça paniğe kapılan demokrasi düşmanlarının yaydığı rejim karşıtı abuk sabuk dedikoduları bırakın, mutfağımıza geçim derdi olarak yansıyan, yağma ekonomisine bakın! KAHROLSUN YOLSUZLUK VE RÜŞVET... YAŞASIN DÜRÜST VE ŞEFFAF BELEDİYECİLİK!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle