22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 18 ŞUBAT 2020 SALI EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ KÜLTÜR PERFORMANSIN DİSİPLİNİ VE PERDE ARKASI Aç, susuz ve suskun! Serfiraz Ergun / KONUK YAzaR Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) ve Akbank Sanat’ta iki haftadır devam eden Marina Abramovic ve MAI (Marina Abramovic Institute) Akış/Flux sergisi var. Sponsor Akbank, müzeye ziyaretçi sayısı on bine ulaşmış. Marina Abramovic dünyaca ünlü bir performans sanatçısı. Elli yıl önce ilk performanslarına başladığında izleyiciler “Ne yapıyor bu kadın böyle, deli mi ne?” diye bakmışlar. Bugün ismini sadece dünya sanat çevreleri değil sanatseverler veya fazla bir fikri olmayanlar da biliyor. SSM’deki en üst kat, Sırbistanlı sanatçının elli yıl boyunca kendi vücudunu, vücudunun dayanıklılığını aracı olarak kullanıp yaptığı performansların videoları, fotoğrafları, mesleğinin başında yaptığı resimler ve performans sırasında kullandığı malzemeler için ayrılmış. Orta katta 400 kişi arasından seçilen 16 yerli yabancı sanatçının dönüşümlü olarak sergiledikleri kendi performansları var. SSM’nin açık çağrısı üzerine seçilen bu sanatçılar Arda Cabaoğlu, Bahar Temiz, Dilek Champs, Evren Kutlay, Halil Atasever, İlyas Odman, Merve Vural, Metehan Kayan, Umut Sevgül, Murat Adaş, Murat Ali Cengiz ve Şebnem Dönmez. Bazı sanatçıları da Marina Abramovic Enstitüsü (MAI) davet etmiş. Sırası gelen sanatçı müzenin açık olduğu her gün 8 saat hiç durmaksızın performans yapıyor. n KİMLER NASIL SEÇİLDİ? Önce Akış’ın Fransız küratörü Serge La Borgne’ye 400’e yakın sanatçı arasından 16 kişiyi nasıl seçtiklerini sordum. Seçmelerde bakılan şey yapılan performansın kendisi değil, uzun süreli dayanıklılık. La Borgne, adayların güçlü, enerjik, arzulu olmaları gerektiğini, belki ve acabalara girenleri elediklerini söyledi. n PERFORMANS MARATONUNA NASIL HAZIRLANDILAR? Marina Abramovic, sergi açılmadan bir ay önce Hindistan’daki bir meditasyon evinde bir ay kadar kadar kamp yapmış. Önce yapacağı performansın fikri gelişmesi ve psikolojik hazırlığı var, sonra da bedensel dayanıklılık. Abramovic kırk yıldır, “Cleaning the House Workshop” isimli bir atölye çalışması yürütüyor. Buradaki ev “bedenimiz”, yani “Evin İçini Temizleme Atölyesi” diyebiliriz. Bu atölye çalışmaları insanların dayanıklılıklarını güçlendirmeyi, bir konuya odaklanabilme yeteneklerini geliştirmeyi, baş, vücut, bacaklar ve ayakları aynı hizada sıralayıp dengeyi sağlamayı amaçlıyor. Ağır yemek yok, konuşmak yok, okumak, saate bakmak, telefonla konuşmak yok. Sadece egzersizler ve sizin dayanıklığınızı artıracak diğer şeyler var. Bedeni ve ruhu temizleyip terbiye etmek özetle. n SAKARYA’DA BİR KAMP EVİ Akış/Flux sergisine katılacak sanatçılar seçimi bittikten sonra bu sanatçıların kampa çekilmeleri süreci başlamış. SSM Sergiler Yöneticisi Hüma Arslaner Sakarya, Arifiye’deki ceviz çiftliğini bir haftalığına kiralamış. İlk gece lahana, pancar ve sebze çorbası içerek birbirleriyle tanışmışlar. Telefonlar, kitaplar toplanmış ve sanatçılar derin bir suskunluğa girmişler, kamp boyunca konuşmak yok. Brezilyalı bir performans sanatçısı olan eğitmen Paula Garcia’nın gözetimindeki sanatçılar orada doğanın ve suyun sesinden başka bir şey duymamış. Bir hafta sadece ilk geceki sebze çorbası, bitki çayı, biraz tuz biraz da baldan başka bir şey de geçmemiş. Sadece bol bol su iç Telefonlar, kitaplar toplanmış ve sanatçılar derin bir suskunluğa girmişler, kamp boyunca konuşmak yok, hatta görmek yok. mişler. Sabah erkenden kalkıp, yü katkılı şampuan ve sabun yasak, sadece vücutlar rüyüş mesafesindeki buz gibi havu hindistancevizi ve badem sütüyle ovuluyor. Za za gitmişler. man öldü. Kaybolunca zaten zamanın nasıl geç n BİR PERFORMANS tiğini bilemiyorsun ancak hava kararınca tah SANATÇISININ DENEYİMİ min edebiliyorsun, kaç saat egzersiz yaptığını dBnclsmnlbdd“tSArlcmiuuoaTiuauueiceakuknrlaü,KKt,rhnğmtyyermaait2oçzeaueeosgngaedınmiiğe0ğyunnaoi”pulcsz,e,biea0ıaklyddrltMtpsmzdiçfeirp8ıiüoeliiureğimıaiyessşbmaibfynenstnyıysiiaeelitteeiMNn.daiımnıpınpidly’lşeAayadlbnegeııeludititöAlnnroeewrraüıdamesbdks.rrddnflhMnerinoot.deeaoaaecYüsılrliçMtesnnü’baeillommdCvBioritunizlmriyüeeÇsrloaeziaakşioiklrnAbosiogtdnt,zürzuiuEtafesrosk.poossokakdanklBsfeenaağsk.aaoçisrinitnCrnırkf,lmCzıoemiMaekhşarraçbntyaamebüıinaadbsrğazoaiaoiğnkğslusailepizelerCb“fmyToaaÇerbhüroonmszacmlieoeasudğnpryğdiesleluueelnta”niy,mndkaAgeiApiyrzendtloentıdağıfçniofıslaeninrikyi aeşdaenşidkfmkmkreiaİıefidkliüÇbğyiknııhyeegrzıioosrdmlbh.aoindü2apıkreddlsdminaŞtereuaddnacmdsuiöus3krbrminyeiamluedarmkuimkımüiğıdltlgzemap,nzebet.shyidunüviiı,amneahr.a8üeümş.iyenbiğrağBleesglhnksiuisfeaztilroşkeztoeekigalsımğrıelbnneenvrmbmtüa.eeuevrmirreraeuitnrKrrnshzecsarıednt,zezudauiejidoihönikdezbunknç,nğiynnizüdltmıeurkieuiusegyamuhynmomğunlmuyrüryieşaaayğge.iz.dylaemoirmkrtaaanaüVuÇsiarlyerylpyskumirddaeanndaküoekaaaalykibıraukecapjry.rfçbuoıbalğvuktmırkyıaKaaelereh.uvyıledm”seelatmsnee1eyf”oııgaumnvlddaşnyen3aareıkedaemrıiruezdyea.nekmçyğ.kibj,samıiydgiiiiıçoı“sirkmyybnkzeüobedrBareşi.oouledrnş.ayünlusvesaaAırr.atriGşoineenşerğmuuybnn“mkrartıyöyaİommitghıuirböelekzıcamrikaku,a.a, talık. “Ben sese karşı hassas yaratmak istiyor. ve kendimi çok iyi hissediyorum. Günde olmayan bir ülkede, Türkiye’de iki kez yiyorum, bir buraya gelmeden ön büyüdüm, sese alışığım.” Müze ce kahvaltı bir de akşam eve dönünce ha ziyaretçileri bu beyaz küp oda fif bir yemek. Kahveyi kestim. ya ulaşmak için çok sessiz, ya B12 vitamini alıyorum.” Tabii bu sanat lıtılmış, dar ve karanlık bir tü çılar acıkıyor, susuyor ve tuvalete gitme ih nelden geçiyorlar ve kendi nefes tiyacında oluyor 8 saat içerisinde. Arda’nın alışlarının, ayak seslerinin, perde odasının köşesine yine bembeyaz küçücük nin kıpırtısının sesini, ellerindeki bir oda yapmışlar, odaya da bir kova koy naylon torbanın hışırtısını duyuyor muşlar, ihtiyacını sessizce orada gider lar, etraf o kadar sessiz. İzleyiciler mek zorunda. Tuvalet macerasını komik büyük beyaz küp odaya girdiklerin anlatıyor: “Şu paravan benim tuvaletim de Cabaoğlu’nun doğaçlama trompet orada bir kova var. Ben çişimi yaparken sesinden irkiliyorlar. “Günde 89 saat çok ses çıkmasın diye özel sondalar var. çalıştığım oldu ama haftanın 7 günü, Ben içerdeyken birisi kapıya dayandı ve günde 8 saat bu sesleri çıkarmamış pat açıldı kapı. Karşılıklı bakıştık kapı tım hiç” diyor. ya dayananla. Ben içerdeyken üst kattan “1213 kişiydik, ilk gün içtiğimiz seb aşağı hayretle bakanları da güvenlikçi ze çorbası dışında hiç birşey yemedik, uyarıyormuş aşağı bakmak yasak diye.” üçüncü günden sonra çayımıza bal koya Arda Cabaoğlu bundan sonra normal bildik, tansiyonumuz düşmesin diye de hayata nasıl dönecek bakalım. Nisan niz tuzuna da izin vardı. Her sabah dan sonra Amerika’da iki konseri var. 5 dakika mesafedeki buz gibi Kendisi de bir performans olan hayat de havuz sonra sıcak bir duş. Ama vam edecek elbette. Elton John konserinde gözyaşlarını tutamadı Elton John, son turnesi kapsamında sahneye çıktığı Yeni Zelanda konserini yarıda kesti. Kendisine “atipik zatürree” olarak bilinen bir iltihap teşhisi koyulduğunu söyleyen müzisyen, sahneyi gözyaşları içerisinde terk etti. Sesiyle ilgili sorun nedeniyle şarkı söylemeye devam ede meyen 72 yaşındaki sanatçı, görevliler yardımıyla sahneden indirildi. Tamamlayamadığı konserin ardından sosyal medya hesabından açıklama yapan John, “Kalbimden gelerek çaldım ve söyledim, ta ki sesim artık şarkı söyleyemez hale gelene kadar. Hayal kırıklığına uğradım. Özür dilerim” dedi. Elton John, 2018 yılında ailesiyle daha fazla vakit geçirmek istediği için sahnelere veda edeceğini açıklamıştı. “Farewell Yellow Brick Road” adını taşıyan ve 3 yıl sürmesi planlanan veda turnesinde olan sanatçı, turneye devam edip etmeyeceğine dair bir açıklama yapmadı. T E L E V İ Z Y O N Hazırlayan: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK YAYI N A K I Ş I [email protected] Muammer Sun’a Saygı Konseri 50. Yılı kutlanan TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu’nun ve TRT Müzik Dairesinin kurucusu, hayatını müziğe vakfeden besteci, eğitimci Muammer Sun’a “Saygı Konseri” TRT İstanbul Radyosu Mesud Cemil Stüdyosu’nda bu akşam 20.00’de düzenleniyor. Dinleyicilere açık olan, Cihat Aşkın’ın hazırlayıp sunduğu konserde soprano Ayşenur Ayyıldız (soprano), Cihat Aşkın (keman) ve Kandemir Basmacıoğlu (piyano) bestecinin eserlerini seslendirecekler. TRT, 16 Şubat Pazar günü de Muammer Sun’un 1969 yılında temellerini attığı, 1970’te dinleyiciyle buluşan TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu’nun 50. Yılını Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nda kutlamış, kendisine TRT Genel Müdürü İbrahim Eren tarafından plaket sunulmuştu. 07.15 İsmail Küçükkaya İle Çalar Saat 10.00 Çağla İle Yeni Bir Gün 12.15 Sizi Böyle Alalım 14.00 Temizlik Benim İşim 16.00 Zuhal Topal’la Sofrada 19.00 Fatih Portakal İle FOX Ana Haber 20.00 Kadın 22.30 Yasak Elma 00.45 Zümrüdüanka 08.00 Güne Başlarken 08.50 Piyasa Ekranı 11.50 Laf Aramızda 12.20 Paranın Nabzı 12.35 NTV Ekonomi Piyasa Ekranı 16.50 Laf Aramızda 10.30Biz Bize 12.00 Haber 13.00 Haber 14.00 Haber 15.30 Dünyadan Haberler 16.00 Güncel 17.00 Haber 18.00 Ekonomi Haberleri 20.00 Ana Haber Bülteni 21.00 Nereden Nereye 23.00 Ata’nın Mirası 23.30 Bizim Topraklar 10.00 Haber 10 11.00 Kulis 13.00 Haber 13 14.00 Gün Ortası 16.00 TELE Ekonomi 17.00 Sağlık Masası 18.00 Ana Haber Bülteni 20.00 18 Dakika 21.00 Mercek 23.00 Haber 23 00.30 18 Dakika 11.40 10’larca Bilgi 12.10 Aile Olmak 12.40 Ailenin Yeni Üyesi 13.35 İnsanlık Tarihinin Şifreleri 14.00 Büyük Mücadele 14.55 Savunma Sanatları 15.55 Yiyeceğin Serüveni 16.25 En Tehlikeli Okul Yolları 17.20 Bir Gün 18.00 Türkiye’de Sanayi 19.15 Eskiden Beri 20.40 Başka Bir Öykü Zavar Çocuk Keklik 21.25 Av 22.20 İnsanlık Tarihinin Şifreleri 23.15 Suç Dosyası 10.00 Geleneğin Kalp Atışları 11.00 Belgesel: Sue Perkins İle Kalküta (Kolkata With Sue Perkins) 12.00 Eskici 13.00 Murat Boncuk’la Atölye 14.00 Evliya Çelebi 15.00 Karalama Defteri 16.00 Tarih Söyleşileri 17.00 Muasır 18.00 Hayat Sanat 19.00 Tarihin Ruhu 20.00 Belgesel: Saraydan Bakmak 21.00 Yabancı Sinema : Dovlatov 23.00 İhmal Edilebilir Nasihatler 00.00 Belgesel: Saraydan Bakmak 17.30 Paranın Nabzı 17.35 Gece Gündüz 17.49 NBA En İyi Hareket 20.00 Ana Haber 20.50 Piyasa Ekranı 21.00 Siyasi İşler 11.45 Sular Çekilince 12.40 Sıra Dışı Bir Kaya 15.20 Ahmak Bilimi 16.10 Büyüleyici İnsan Irkı 20.00 Felakete Doğru 21.00 Fiennes’in Nil Yolculuğu 23.55 Bear Grylls İle Yabanda 00.45 Korkusuz Balıkçılar: Kuzey Güney’e Karşı 11.25 Alaska: Son Sınır 13.05 Alaska’yı Mesken Tuttuk 14.45 Nasıl Yapılmış? 16.30 Altın Peşinde 18.15 İşte Sürat İşte Ses 19.10 Tamirat Tadilat 20.05 Hurda Avcıları 21.00 İnsan Ayıya Karşı 21.55 Gizemli Ve Keşfedilmemiş 22.50 Sokak Çılgınları Erhan Gökgücü’nün ardından Onun öğrencileriyle çalışmasını en son Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın orta alandaki eski sahnesinde izlemiştim. Yanlış anımsamıyorsam Maksim Gorki’nin “Çehov” biçemindeki bir yapıtıydı. Tadı damağımda kalmış. Aynı sahnede yer alan daha eski bir başka çalışması da J.P. Sartre’ın “Sinekler” oyunudur. Gördüğüm, göremediğim oyunlarda görev alan gençler ile Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü’nde yetiştirdiği öğrenciler şimdi tiyatromuzun kıdemlileri arasında… Erhan Gökgücü’yü öncelikle “tiyatro hocası” olarak anmamın temel nedeni, Ankara’da yıllardır paylaştığımız sahne olaylarının her birinin kalabalığı içinde, çevredekilerin ona “hocam” diye seslenmesi olmalı. Oysa, kendisini tanımadan yıllar önce, yazdıklarını biliyordum. 1984’te “Ramazan’la Cülide” oyununu TOBAV Oyun Yazımı Yarışması’nda birincilik ödülüne değer bulunmuştu. Ödüllü oyunların sayısı “Giordano Bruno”, “İki Kalas Bir Heves”, “Memleketim, Memleketim”, “Duyarlılık Üzerine Vivace”, “Gerçek Kurbanın Acısı” ile çoğaldıkça oyun yazarlığı öne çıkıyordu. Sahne metinlerinde çeşitlilik arayışı içindeydi Yapıtlarında görselişitsel düzeydeki tasarımlarıyla öngördüğü çeşitlilik dışında, oyun biçimlerinde de çeşitlilik aramıştı. Sözgelimi, “Bruno” ve “Ramazan’la Cülide” göstermeci biçemde oluşturulmuş, episodik bir yapı üstüne kurulmuş, anlatıcı, koro, müzik ve şarkı kullanımıyla seyirciye doğrudan doğruya seslenen, “açık biçim” yapıtlardır. Örnekleri çoğaltalım. “Duyarlılık üstüne Vivace” kapalı bir uzamda, iki kişinin hesaplaşmasını yoğun bir söyleşim düzeni içinde dile getirir. “Gerçek Kurbanın Acısı” bir film setindeki çalışma düzeni içinde, senaryonun içerdiği öyküyü gerçekten yaşamış olan senaristle filmde görevli bir oyuncu arasındaki çatışmayla biçimlenir. Yer yer, yerli oyun yazınımızda pek çok örneği bulunan Ahmet Kutsi Tecer’in “Köşebaşı” oyunu gibi “toplumsal çevre”den bir kesit sunarken gevşek bir doku oluşturan, zaman zaman da beklenmedik bir dramatik yoğunluğu yakalayan bir metindir. Bütün oyunlarında düşünce özgürlüğünü ve demokrasiyi savunan bir duruş yansır. Örnekleyelim. “Promete 1940”ta Köy Enstitülerinin kuruluşu ve kapatılışı, “Memleketim Memleketim”de Tan Matbaası’nın 1945’te gerici güçlerce yakılışı, “İki Kalas Bir Heves”te sansür ve baskı mekanizması irdelenmektedir. Operatik özellikli sahnelemeler Ankara Devlet Konservatuvarı’nı 1963’te bitiren Gökgücü, ayrıca piyano ve şan eğitimi görmüştü. (Sevgili eşi tiyatro sanatçısı Funda’nın da “şancı” olmasına şaşmamalı). Bu nedenle yapıtlarını yazarken ve sahnelerken “operatik” boyutlarda dolaşmayı severdi. Giordano Bruno’nun bilimsel düşüncelerini engizisyonun işkencelerine karşın değiştirmediği, en ünlü oyunu “Giordano Bruno”nun sahnelemelerini, kalabalık oyuncu kadroları, ışık oyunları, gezginci koronun müzik katkısıyla zenginleştirmişti. En çok tutulan sahne çalışmalarından biri olan Joshua Sobol’un “Ghetto” oyununun içerdiği görsel ve işitsel “üstünyapım” özellikleri, canlı orkestra müziği, Funda Gökgücü’nün şarkıları, Hüseyin Avni Danyal’ın kusursuz “gestapo” çizimi, Ünsal Coşar’ın oyunu baştan sona saran incelikli yorumuyla aradan yıllar geçmiş olmasına karşın belleklerdedir. Sahnelediği oyunlar çoğunlukla “zor olan”la yüzleşmeyi gerektirmişti. İşte “Üç Kuruşluk Opera”, “Venedik Taciri”, “Galile’nin Yaşamı”, “Yusuf ile Menofis”, “Vanya Dayı”… Devlet Tiyatroları’nın birçok sahnesine oyuncu ve yönetici olarak da emek veren Gökgücü, emekli olmadan önce uzun süre kurumun başrejisörü olarak görev yapmıştı. Değerli bir tiyatro emekçisini daha yitirdik… ‘Arşivden Sonra?’ Köroğlu Gazetesi arşivini açıyor Arşivin toplumsal hayattaki yeri ve önemi üzerine çalışan Arşivden Sonra?” oluşumunun yeni konuğu akademisyen Erol Köroğlu. Alfabe devrimi sırasındaki geçiş sürecini yansıtan Köroğlu Gazetesi üzerine çalışan Köroğlu yarın 19.00’da SALT Galata’da “Köroğlu Gazetesi 1928: Musavver Alfabe Devrimi” başlıklı bir konuşma yapacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle