17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 13 KASIM 2020 CUMA [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yenilginin belgesi DR. CIHANGIR DUMANLI E. TUĞGENERAL 27Eylül 2020’de Ermeni ordusunun 30 yıldır İşgal ettiği Azerbaycan topraklarından temas hattı boyunca saldırıya geçmesiyle Dağlık Karabağ anlaşmazlığı yeni bir sıcak çatışma evresine girdi. Bu kez 1992’deki savaştan farklı olarak Azerbaycan ordusu derhal karşılık vererek aynı gün başlattığı karşı taarruzla işgal altındaki topraklarının büyük bir bölümünü kurtardı. Bu durum Azerbaycan ordusunun yüksek harbe hazırlık düzeyini göstermektedir. 7 Kasım’da Şuşa kentinin kurtarılması savaşın doruk noktası (culmination point) oldu. Bu noktadan itibaren Ermenistan yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı. 45 günlük savaşın sonunda Azerbaycan ordusu işgal altındaki topraklarının büyük bir bölümünü kurtardı Ermenistan ordusuna büyük zayiat ve hasar verdirdi. Galibiyetin tescili 9 Kasım’da Rusya’da Putin, Aliyev ve Paşinyan arasında imzalanan ve bir ortak bildiri ile yayımlanan ateşkes anlaşması Azerbaycan’ın zaferini ve Ermenistan’ın yenilgisini hukuki bir belgeye bağladı. Bu anlaşmaya göre: l Çatışmalar 10 Kasım’da Moskova saatiyle 00.00’da durdurulacak. l İşgal altındaki bölgelerden Kelbecer rayonu 15 Kasım’a kadar, Ağdam 20 Kasım’a kadar, Laçin 1 Aralık’a kadar Ermenistan tarafından Azerbaycan’a geri verilecek. l 1960 asker ve 380 araçtan oluşan Rus barış gücü Ermenilerin çekilmesine paralel olarak temas hattında ve Laçin koridorunda konuşlanacak. l Rus barış gücünün görev süresi 5 yıl olacak. l Ateşkesi izlemek üzere bir “barış gücü merkezi” kurulacak. l Ermenistan’la Karabağ’ı bağlayan 5 km genişliğinde Laçin koridoru açık bulundurulacak, buraya yol yapılacak. l İşgal esnasında yerlerinden çıkartılmışlar ve göçmenler geri dönecek. l Harp esirleri ve alıkonan 9 Kasım anlaşması bir ateşkes anlaşmasıdır. Barışın kalıcı olabilmesi bir ba rış anlaşması ile sağlanabilir. Azerbaycan stratejik durum üstünlüğünden yararlanarak askeri zaferini siyasi zafere dönüştürmeli, Ermenistan’la bir barış anlaşması imzalamalıdır. Bu anlaşma Ermenistan’ın Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne saygılı olacağı hükmünü ve Türkiye’nin garantörlüğünü içermelidir. Türkiye de barış görüşmelerine katılmalıdır. personel mübadele edilecek. l Nahçivan’la Azerbaycan’ın batısı arasında bir ulaşım şeridi açılacak ve buraya yol yapılacak. Değerlendirme: Savaş Azerbaycan ordusunun kesin zaferi ve Ermenistan ordusunun yenilgisiyle sonuçlanmıştır. İşgal altındaki yerlerin çoğu savaşla, geri kalan üç reyon anlaşma ile kurtarılmıştır. Karabağ’ın içerisinde Azerbaycan ordusu hâkim olacaktır. Azerbaycan ordusunun bu başarısında Azerbaycan ekonomisinin gelişmesi ve savunmaya daha çok kaynak ayırarak ordusunu modernize etmesinin yanında Türkiye’nin desteği belirleyici olmuştur. Türkiye’nin desteği Türkiye Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanmasından itibaren Azerbaycan’a; l Siyasi destek, l Türk halkının moral desteği, l Askeri mali yardım, l Azerbaycan askeri okullarında eğitim desteği ile subay kadrosunun eğitimi, l Azerbaycan komutanlıklarına danışmanlık desteği vererek Azerbaycan ordusunun bugünkü taarruz gücüne ulaşmasına büyük katkı sağlamıştır. Bu olay iyi eğitilmiş subay ve komuta kadrosunun savaşın kaderini belirlediği gerçeğini göstermiştir. Savaş esnasında kullanılan Türk silahları da sonuca etkili olmuştur. Savaş esnasında ilan edilen üç ateşkes anlaşması Ermenistan tarafından çatışma alanı dışındaki sivil hedeflere balistik füze atılarak ihlal edilmiştir. Bundan çıkarılacak ders Ermenistan’ın elindeki balistik füzelere karşı harekât alanı yüksek irtifa hava savunma (THAAD) sistemlerinin tedarik edilmesi gerektiğidir. Barış kalıcılaştırılmalı 9 Kasım’daki ateşkes anlaşmasının bizi yakından ilgilendiren tarafı sınır komşumuz Nahçivan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan’ın batısı arasına doğrudan bir ulaşım koridorunun açılacak olmasıdır. Bu sayede 1920’li yıllarda Sovyetler Birliği tarafından Azerbaycan’la Türkiye’nin bağlantısını kesmek üzere araya sokulan Ermenistan toprağı delinmiş olacak, Iğdır’dan Baku’ya karayolu ile gidişgeliş mümkün olacaktır. İleride Azerbaycan’a askeri takviye göndermek gerektiğinde bu yoldan yararlanmak mülkün olacaktır. 9 Kasım anlaşması bir ateşkes anlaşmasıdır. Barışın kalıcı olabilmesi bir barış anlaşması ile sağlanabilir. Azerbaycan stratejik durum üstünlüğünden yararlanarak askeri zaferini siyasi zafere dönüştürmeli, Ermenistan’la bir barış anlaşması imzalamalıdır. Bu anlaşma Ermenistan’ın Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne saygılı olacağı hükmünü ve Türkiye’nin garantörlüğünü içermelidir. Türkiye de barış görüşmelerine katılmalıdır. Suçlular cezalandırılmalı Türkiye, 9 Kasım anlaşmasına göre kurulacak olan ateşkes izleme merkezine yeterli irtibat heyeti ile katılmalıdır. Azerbaycan’la Türkiye arasında “birisine yapılan saldırı diğerine de yapılmış sayılır” hükmünü içerecek bir ittifak anlaşması yapılmalıdır. Bölgede kalıcı barışın sağlanması ve Ermenistan’ın ileride benzer maceralardan caydırılması bu şekilde mümkün olabilir. Savaş esnasında Ermenistan 1998 Roma Sözleşmesi ile kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (ICC) statüsünde tanımlanan saldırı suçu, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemiştir. Bunlardan sorumlu olanların cezalandırılmaları için yeterli delillerle ICC savcılığı nezdinde girişimde bulunulmalıdır. BIR GARIP ISTIFANAME ERENDIZ ATASÜ Bizim kuşak ortaokuldayken, Türkçe derslerinde resmi yazışmaların nasıl kaleme alınacağı öğretilirdi. Kişisel mektuplaşmalardan farklı idi, iş mektuplarının, dilekçelerin üslubu. Belli bir açıklık, nesnellik ve ciddiyet gerektirirdi; kişiselliğe ve duygusallığa böyle metinlerde yer yoktu ve metin doğru makama seslenmeliydi. Şimdilerde öğretiliyor olmamalı ki genç kuşak istifa etmesini bilemiyor. Sonuçta istifaname hem bir iş mektubu hem bir dilekçedir ve atamayı yapan makama hitap eder. Siyasi istifalar hep bildiğimiz gibi belli görüş ayrılıklarına işaret eder. Doğu toplumlarında, demokratik şeffaflık tam olarak gelişemediği için, siyasi bir istifada çoğu kez gerçek neden söylenmez. “...mazeretime binaen istifamın kabulünü saygıyla arz ederim’’ diye seslenir, görevli; kendisini atamış Bizim, yurttaşlar olarak, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nde bakanlar hangi kıstaslara göre ve nasıl bir prosedür izlenerek atanır, bilebilmemiz mümkün değil. olan üst makama. Ne olmuştur? Deneyimsiz bir genç, ultra kudretli Sayın akrabası yani Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yüksek sorumluluk talep eden bir göreve getirilmiş, birkaç yıl çalıştıktan sonra istifa etmiştir. Bakan kime sesleniyor Olayın dış görünümü budur. Aslı nedir? Bilmiyoruz. Bizim, yurttaşlar olarak, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nde bakanlar hangi kıstaslara göre ve nasıl bir prosedür izlenerek atanır, bilebilmemiz mümkün değil. Siyasetçiler arasındaki ayrılıkların, devletin ve halkın çıkarları üstüne yön ve yöntem farklılaşmalarından mı, hizip çekişmelerinden mi, meydana geldiğini bilebilmemiz de mümkün değil. Bütün bunlar sabık bakan, sayın Berat Albayrak’ın istifasını bir toz bulutunun örtmesine ve “rivayetin’’ çeşitlenmesine yol açıyor. İşin bu tarafını siyaset yorumcularına bırakıyorum. Serde yazarlık var ya, benim zihnime takılan başka şey, sayın Bay Albayrak’ın kişisel hesabından duyurduğu istifanın metni! Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneğinde böyle bir istifa söylemi yoktur. Sanırım, Osmanlı’da da yoktur. Bu metin her halde atama makamına seslenmemektedir. Öyleyse kime seslenmektedir? Halka mı, yoksa Hakk’a mı? Bu bir özsavunu mudur; öyleyse suçlama nedir? Yoksa şikâyetname midir? Öyleyse uğranılmış haksızlık hangisidir? Tamamen din dışı bir alanda seyreden ekonomiyle ilgili bir metindeki bu dinsel söylem nedir, niçindir? Herhalde bu söylemi pek çok kişi yersiz bulmuştur da olayın işaret ettiği gizemlerin yanında söylem ile ilgilenmek ‘’şekilcilik’’ gibi mi durmaktadır? Ama şekil her zaman önemlidir; çünkü her şekil aslında belli bir içeriği örter. Geçiştirilmemeli Dinsel söylemle üstü sıvanmış imalarla, yakınmalarla ve ilişkileri bilemediğimiz için kestiremediğimiz üstü kapalı başka muhtemel ipuçlarıyla oluşturulmuş bu istifa biçimi kanımca geçiştirilemez, geçiştirilmemelidir; devletin ciddiyetini büsbütün zedelediği için, gerekmeyen bir yerde dinsel söyleme başvurarak din dışı hayatın dinselleştirilmesine katkıda bulunduğu için. Laik muhalefet bu olguları gözden kaçırmamalıdır, kanımca. Peki ya dindarlar, dinsel söylemin uluorta kullanılmasının gerekli olduğu durumlarda etkisiz kalmasına, işlevsizleşmesine yol açacağını göremiyorlar mı? ‘Acı reçete’ de bir aldatmacadır! Türk Lirası’nın durdurulamayan değer kaybı, artık gizlenemeyen hayat pahalılığı, artan yoksullaşma ve işsizlik ile belirgin hale gelen ekonomik iflas sonunda: Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesi ile başlayan... Hazine ve Maliye Bakanı damadın sosyal medya hesabından duyurduğu istifası ile devam eden... Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ve Merkez Bankası Başkanlığı’na yeni kişilerin atanması ve ilan edilen “Acı reçete” haberiyle şimdilik son bulmuş görünen değişikliklerinin arkasında... “Şahsım Devleti” rejiminin iflası yatıyor! HHH Tek kişi yönetimine dayalı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen ucube rejim: 1) 18 yıllık iktidar dönemindeki yanlışları düzeltecek hiçbir politika değişikliği getirmedi. 2) Karar almayı hızlandıracağı iddiasına rağmen, karar sürecini hızlandırmak bir yana, daha da yavaşlattı. 3) Hiçbir sorunu çözemediği gibi bütün sorunları daha da vahim ve çözülmeleri zor hale getirdi. Bütün bunların sonucu olarak ekonomi iflas edince, “acı reçete” diye, geniş kitlelerin yoksullaşmalarına yol açan ve zaten uygulanmakta olan birtakım sömürü uygulamalarını daha da gaddarlaştırarak devreye sokmaya hazırlanıyor. HHH Recep Tayyip Erdoğan: 12 Haziran 2018 “24’ünde (Haziran) bu kardeşinize başkanlığı verin. Ondan sonra şu faizle, dövizle, bunla şunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” 11 Kasım 2010 “Dünyanın en güçlü ve zengin ülkelerinin dahi bir sonbahar yaprağı gibi savrulduğu böyle bir dönemde, Türkiye’nin maslahata uygun tedbirlerle yoluna devam etmesi gayet tabiidir. Bunun için yaşadığımız kritik dönemin ruhuna uygun şekilde, gerekiyorsa devlet ve millet olarak fedakârlık yapmaktan, acı da olsa doğru reçeteleri uygulamaktan kaçınmayacağız.” Görüldüğü gibi Erdoğan “Acı reçete” formülünü Covid19 salgınına bağlıyor. Oysa temel sorun iktidarın 18 yıldır uyguladığı yanlış politikalar ve bu yanlışları daha da etkinleştiren ucube “Şahsım Rejimi”. HHH Acı reçeteyi ise biz, IMF programları ile yaşadığımız için zaten biliyoruz: 1) Maaş ve ücretleri düşük tutarken, artan enflasyonla yani hayat pahalılığıyla ve artırılan vasıtalı vergilerle, geniş kitlelerin gelirlerinin düşürülmesi ve tüketim harcamalarının azaltılması. 2) Tüketimin azaltılması ile elde edilen tasarrufla borçların ödenmeye çalışılması. 3) Sağlanan geçici denge ile yeni iç ve dış borç bulunması. 4) Böylece sağlanan yeni kaynaklarla göstermelik bir iki yatırım yapılması ve geri kalanın yine “israf ekonomisi yoluyla” cebe indirilmesi. Ama ne kadar acı olursa olsun, ödenecek bütün bedellere rağmen bu reçete de Türkiye’yi kurtarmaz, kurtaramaz... Sadece iktidarın kendi yararına ve çıkarına kullanacağı yeni fonlar yaratır ve bunların bedelini de geniş kitlelere ödetir. HHH Peki, gerçek çözüm nerede? M.I.T. profesörü Daron Acemoğlu’nun, kitaplarında bilimsel verilerle anlattığı gibi... Güçlü ve verimli bir ekonominin temelleri: 1) Can ve mal güvenliğinin sağlandığı, hukuk devletlerinde... 2) Kurumların ve örgütlerin önce kararlara ve sonra da uygulamalara katıldığı demokratik rejimlerde... Daha sağlam ve sürekli oluyor. HHH CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ekonomiyi düzeltmek için açıkladığı dört ilkeyi bu çerçevede değerlendirmek gerek: 1) Toplumda can ve mal güvenliği, ifade özgürlüğü; Hukuk Devleti, bağımsız adalet. 2) Üretim; özellikle katma değeri yüksek teknolojik mallar için; sadece ekonomide değil, bilim, kültür ve sanat alanlarında da. 3) Adil paylaşım; Sosyal Adalet, Sosyal Devlet; işçiye, köylüye memura, esnafa, dar ve sabit gelirliye, istihdam ve gelir güvenliği, sosyal sigorta hizmeti. 4) Sürdürülebilirlik; bu yapının karma ekonomi mantığıyla devamlılığı. Türkiye’nin kurtuluşu için çok doğru ve haklı olarak saptanmış olan bu dört ilkenin en başına, ben de çok temel bir ilke daha ekleyeyim: BU İKTİDARDAN VE “ŞAHSIM DEVLETİ”NDEN DEMOKRATİK YOLLA KURTULUP PARLAMENTER DEMOKRASİ’YE VE HUKUK DEVLETİ’NE DÖNMEK! 35 TL 21 TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle