23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 19 EKİM 2020 PAZARTESİ Hangisi kazanırsa kazansın, hepsi çok iyi olduğuna göre asıl kazanan sinema olacak! Dünyanın perdesinden Tuhafbiryasak 39. İstanbul Film Festivali bu yıl pandemi koşulları nedeniyle 920 Ekim tarihleri arasında KONUK YAZAR ERDOĞAN MITRANI hem çevrimiçi hem kısmen fiziksel olarak yapılıyor. Festivalin, hepsi de izlenmeyi hak eden çok düzeyli filmlerden oluşan Uluslararası Yarışması’na ait izlenimlerimi jüri kararlarından önce, kişisel beğenilerime göre sıralayarak kendimce verdiğim yıldızları da ekledim. Senaryosunu ünlü yazar yönetmen 1 Mohammad Rasoulof’un yazdığı, 1975 Tahran doğumlu aktivist kadın yönetmen Mahnaz Mohammadi’nin çektiği “PeserMader / OğulAna”, bir yandan bir annenin neredeyse bir tragedya kahramanı gibi, bağnaz ve çağdışı geleneklerin boyunduruğunda imkânsız seçimler yapmaya zorlanmasını, diğer yandan da 12 yaşındaki oğlunun onu desteklemek için her türlü zorluklarla büyük dirençle mücadelesini müthiş duyarlı bir sinema tadıyla aktaran, başyapıt düzeyinde olağanüstü bir film. Kanımca yarışmanın en iyisi. ( ) HHHHH 2 Meksikalı yönetmen Joshua Gil, Meksika’nın ormanlık kırsalında marihuana yetiştirmeye zorlanan, uyuşturucu kartellerinin acımasızlığıyla onlarla savaşan ordunun umursamazlığı arasında kapana kısılmış gibi yaşayan köylülerin çaresizliğini, yörenin pagan gelenekleri ile Hıristiyanlığın mistisizmini fantastik imgelerle perdeye taşıyarak göklere, bulutlara, tabiatın anlaşılamaz gücüne dönük olağanüstü bir doğa destanına dönüştürüyor. Gerçekçi drama ile gerçeküstücü fantastik anlatıyı büyük başarıyla iç içe geçiren, anlatılması biraz güç, ancak izlenmesi müthiş heyecan verici olağanüstü bir çalışma. (HHHH 1/2) 3 Annabelle Attanasio’nun yazıp yönettiği “Mickey and the Bear / Mickey ve Ayı”, Montana’da yaşayan, lise son sınıfta öğrencisi Mickey’in, Irak’ta savaşmış, travma sonrası stres bozukluğu problemleri olan, bağımlılık sorunları, yaşlanmış yeniyetme davranışları, kendine acıması ve acındırmasıyla kızını bilinçli ya da bilinçsiz istismar eden, alkol bağımlısı babası Hank’la istikrarsız ilişkisini, kızının gözünden anlatır. Attanasio, babasının fiilen ruhunu yiyip bitirdiği bu genç kızda belki de umutları ve geleceği beceriksiz ve kötücül bir yönetim tarafından yok edilmekte olan günümüz Amerikan gençliğini simgelemektedir. (HHHH 1/2) “PeserMader / OğulAna” adlı filmi Mohammad Rasoulof yönetiyor. 4 Doğu Avrupa sinemasının yükselen yıldızlarından Ukraynalı teyen bir yönetmenin Brezilya’dan Mozambik’e oradan Portekiz’e, oraValentyn Vasyanoviç’in yazdı dan da yeniden Brezilya’ya uzanan, ğı, yönettiği, görüntü yönetmenliğigerçek ve içsel yolculuğunu, fantasni ve kurgusunu üstlendiği “Atlantis”, tik ve gerçeküstücü boyutlarıyla, me2025 yılında, RusyaUkrayna savaşı lankolik, kışkırtıcı ve bir o kadar da nın bitmesinden bir yıl sonraki çok eğlenceli yakın gelecekte, savaşlarla kırılmış bir sineAnnabelle Attanasio’nun 39. İKSV Uluslararası Film Festivali Uluslararası Yarışma filmlerini sinema eleştirmeni Erdoğan Mitrani, yazıp yönettiği “Mickey and the Bear / Mickey ve Ayı”. günü gününe izleyip değerlendirdi. Darısı sinemaseverlerin başına, tabii izleme şansı bulabilirsek! Jürinin seçiminden önce bizim seçimimiz. Ukrayna topraklarında, katledilmiş doğanın, yıpranmış ya da yıkılmış iç mekânların haşin güzelliğini yansıtan, sabit ve simetrik tek planlarla savaş sonrasını öyküler. Vasyanoviç neredeyse hiç göstermediği bir savaşın sonuçları üzerinden, son yılların en sağlam en etkileyici savaş karşıtı filmini yapmıştır. (HHHH 1/2) 5 Brezilyalı Felipe Bragança, kendi var oluşunu ve sinema yapma amacını yeniden tanımlamak isma diliyle aktarır. Hem hüzünlü hem komik, kendine has büyüsü olan şaşırtıcı ve etkileyici bir film. ( ) HHHH 6 İzlandalı yazar yönetmen Rúnar Rúnarsson, “Yankılar”da tamamı sabit birer tek plandan oluşan 56 sekansla, birbiriyle bağlantısı olmayan, ancak bir yapbozun parçaları ya da bir yama işi gibi, giderek bütünlük kazanan anekdotlarla günümüz İzlandası’nın Noel ve Yeni Yıl vaktinde, duyarlı, insancıl ve son derece etkileyici bir portresini çiziyor. ( ) HHHH 7 Xawery Zulawski’nin senaryosunu ünlü yönetmen babası Andrzej Zulawski ‘nin yazdığı üçüncü uzun metrajı “Mowa ptaków / Kuş Dili”, aykırı ve gerçeküstücü yapısıyla günümüz Polonyası’na da sivri dilli ve ironik bir eleştiri getirirken, birbirinden ilginç edebi ve sinemasal referansla benzersiz bir sinefil tadı da bırakır. Filmin sonlarındaki cenaze töreninin Michael Jackson’un “Thriller”inin parodisine dönüştüğü olağanüstü sekans unutulur gibi değil. ( ) HHHH 8 Almanya’da yaşayan Kosovalı sinemacı Visar Morina, yazıp yönettiği “Yabancı”da, Almanya’da kimya mühendisi olarak çalışan, işinin ve yaşamının tadını kaçıran bazı olayları etnik kimliğiyle bağlantılı zorbalık ve taciz olarak algılayan Kosovalı Arnavut Cafer’in kimlik krizine girmesini anlatır. Bütün dünyaya yayılmış olan yabancı düşmanlığı konusuna ustaca eğilen, ilginç, satır aralarındaki gizli ve karanlık mizahıyla etkileyici, iyi yazılmış iyi oynanmış bir film. (HHH 1/2) 9 Polonya sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Malgorzata Szumowska, “Öteki Kuzu”da kendini çoban, kadınlardan oluşan grubu da sürü olarak adlandıran Charles Manson ile Mesih arası bir liderin müritleri arasında geçen bir bilinçlenme ve özgürleşme öyküsünü, cemaatin içindeki enseste kadar uzanan boyun eğdirme ve tacize dayalı altyapıyı da su yüzüne çıkaran etkileyici bir feminist mesel olarak anlatıyor. (HHH1/2) 10 Ortadoğu kökenli, İngiltere doğumlu Zeina Durra, “Luxor”da, SuriyeÜrdün sınırında bir insani yardım ekibinde çalışmış olan İngiliz cerrah Hana’nın, 20’li yaşlarında bir süre yaşamış olduğu Mısır’ın Luxor kentine giderek, geçmişi ve bugünü arasında bir içsel yolculuğa çıkmasını anlatıyor. Turistik bir film yapmaktan kaçınmış da olsa, antik Luxor kentinin sık sık rol çalarak, dramatik öykünün önüne geçmesi filmin en büyük kusuru. (HHH) Alex Piperno’nun Denizaltısı da Olsun İsteyen Cam Temizleyici” filmiyle Leonie Krippendorff’un “Kokon / Koza” filmini, Erdoğan Mitrani, Festival Yarışmasına çok da uygun görmemiş. KURTALAN EKSPRES’İN AYNI COĞRAFYANIN FARKLI ÇOCUKLARI ORTAK MÜZIKTE BULUŞTU DAVULCUSU ULAŞTIR Melodiler hepimizin, çünkü biz kardeşiz! YAŞAMINI YİTİRDİ Halklar arasında sorun yok, müzikte sanatta birlik var, kavgayı, savaşı hırslı politikacılar yapıyor. Komşu coğrafyalarda yaşayan Türk, Gürcü ve Ermeni üç müzisyen, A.G.A adını verdikleri toplulukla (Armenia, Georgia,Anatolia) bu topraklardaki müzikleri yeniden yorumluyor. “Tarih boyunca Güney Kafkasya ve Anadolu toprakları pek çok buluşmaya ve bir o kadar da ayrılığa tanıklık etti. Bu coğrafyanın insanları mutlu günlerinde el ele tutuşarak dans ettiler, kimi zaman da savaşların ardından ağıtlar yaktılar. Bu topraklardaki müzikler başka insan gruplarına da ulaştı, değişimlere uğradı. Bu albümde bunlar tekrar yorumlandı.” Diyor üç müzisyen. Türkiye’de Kaval, Ermenistan’da Duduk ve Gürcistan’da da Akordeon, yaygın olarak icra edilen, bu kültürlerin tipik çalgılarından, bu enstrümanların yanı sıra ortak ezgiler de var. Ve aslında müzikle söylemek istedikleri şu: “Geleneksel müziğin belli bir etnik kökene mal edilemeyeceği bilinciyle paylaşmaya ve birlikte yaratmaya devam ediyoruz. Bu albümün yüz yıllardır iç içe yaşayan halkların etkileşiminden doğan ortak melodilerin filizlenmesine vesile olmasını umuyoruz.” Albümdeki 12 parçanın bir kaçı çok tanıdık: Kara Koyun, Adana Ağıdı, Naz Barı gibi. Akordeon’da Mikail Yakut, Duduk’da Arsen Petrosyan, Kaval’da Deniz Mahir Kartal var. Avrupa’da Naxos World tarafından yayınlanan albümü https://naxos. lnk.to/NXW761532 linkinden dinlemek mümkün. Bunu özellikle de Mikail Yakut’un babası Mustafa Yakut için yapın. Bu albümün dinlenmesini o kadar istiyor ki. Kurtalan Ekspres grubunun usta davulcusu Sefa Ulaştır, dün yaşamını yitirdi. Kurtalan Ekspres grubunun Twitter hesabından yapılan açıklamada, “Bagetlerin efendisi yaşam denilen uykudan uyandı. Mekânın cennet olsun büyük yürekli yol arkadaşımız. Can dostumuz. Seni çok özleyeceğiz” ifadeleri kullanıldı. l Haber Merkezi Amin Maalouf, “Uygarlıkların Batışı” adlı kitabında İtalyan Başbakanı Aldo Moro’nun kaçırılıp öldürülmesini 1978 yılının ve insanlık tarihinde 19781980 arasına yerleştirdiği kırılma kesitinin önemli olayları arasında sayar. Moro cinayetinin kimin emriyle işlendiğinin bugün bile bilinemediğinin altını çizen yazar, şunu da ekler: “Bugün bir şey bana kesin gözüküyor: Bir insanın öldürülmesinin ötesinde, gelecek vaat eden bir ütopya tarihin çöplüğüne atılmıştı.” Kastedilen ütopya, Hıristiyan Demokratlar ile İtalyan Komünist Partisi arasında varılması amaçlanan “tarihsel uzlaşma” idi. Maalouf, bu uzlaşmanın sosyalist sistem açısından “köprüden önceki son çıkış” olduğunu ama o günün koşulları içinde bunun farkına varılmadığını vurguluyor. Nobel’li tiyatro yazarı ve 20. yüzyılın ikinci yarısının tiyatrosunda kendi özgün izini bırakmış Dario Fo, 1981’de kaleme aldığı “Klakson, Borazanlar ve Bırtlar” adlı oyunda, işte bu cinayetten yola çıkarak siyasetekonomiterör ilişkisini kendi üslubuyla ele almıştı. Dario Fo ve Franca Rame’nin peşini hiç bırakmadıkları konulardı bunlar ve ağır bedeller ödemeyi göze alarak, oyunlarıyla devletin ve güvenlik kuvvetlerinin işledikleri suçların üzerine gitmişlerdi. Şunu da eklemekte yarar var: 1990’larda “Temiz Eller Operasyonu” ile Gladio’nun İtalyan devleti içine nasıl çöreklendiği, işlenen suçlar bütün belgeleri ve tanıklarıyla ortaya çıktı, pek çok sorumlu yargılandı, mahkum edildi. Kürtçe tiyatroya yasak Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı, “Klakson, Borazanlar ve Bırtlar”ın Kürtçe versiyonu olan “Beru/Yüzsüz” adlı oyunun İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın özel tiyatrolara destek kapsamında oluşturduğu program çerçevesinde sahnelenmesini yasakladı. Oysa aynı oyunun Türkçesi daha önce hem Devlet Tiyatroları’nda hem de Bakırköy Şehir Tiyatrosu ve çeşitli tiyatrolarda oynanmıştı. Zaten Dario Fo’nun oyunları dünyanın birçok dilinde oynanmaktadır. Kürtçe oynanınca mı sorun oluyor? Ama bu oyun üç yıldır oynandığına göre, niye daha önce sorun olmadı meselesi izahsız kalıyor. Valiliğin açıklaması da bana yine aynı kapsamda inandırıcı gelmedi. Dolayısıyla bu oyunu tam İBBŞT sahnesine çıkacağı zaman yasaklamak, akla başka sorular, siyasi hesaplar getiriyor. Her ne olursa olsun, bir oyunu bu şekilde hedef almak, Türkiye’de demokrasinin olmadığı kanaatini güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. Nitekim uluslararası basında çıkan haberlerin hepsinde, “Nobel’li oyun yazarı Dario Fo’nun ‘Klakson, Borazanlar ve Bırtlar” adlı oyununun Kürtçesi ‘Beru’nun oynanması Türkiye’de yasaklandı” deniyor. Sanat ve tiyatro, ne kadar yasaklamak isterseniz isteyin, söyleyeceğini yine söyler; yasakçı zihniyetlerin tarihte olumlu bir iz, hatta kötü hatırlanmak dışında herhangi bir iz bıraktıkları pek görülmemiştir. Nurhan Karadağ YouTube üzerinden yayın yapan bir sorumsuz, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nün efsane hocalarından, ne yazık ki erken yitirdiğimiz sevgili Nurhan Karadağ için hiç utanmadan “faşist” demiş. Anadolu’nun halk tiyatrosu geleneklerini, köy seyirlik birikimimizi, kültürel köklerimizi anlamak, derlemek ve öğretmek, aktarmak için bir ömür adamış, ayrıca da hep insandan, emekten, aydınlıktan yana olmuş Karadağ gibi birine “faşist” demek için insanın ya faşizmin ne olduğunu bilmemesi ya da ağzından çıkanı kulağının duymaması gerekiyor. Gerçek değerlerin kıymetinin bilinmemesi ne kadar acı; içinde yüzdüğümüz cehalet batağı durmadan koyulaşıyor. Bir dostun ardından Mustafa Pamukoğlu kelimenin tam anlamıyla zor gün dostumdu, arkadaşımdı. İlhan Selçuk’un hep yanında durmuş, en güç koşullarda bile sarsılmamıştı. Gerçek bir cumhuriyetçiydi, gerçek bir değerdi, güzel insandı Pamukoğlu. Çok vakitsiz gittin, ışıklar içinde yat arkadaşım. Keman Virtüözü Viktoria Mullova CRR’de... Viktoria Mullova AÇIKHAVA’DA TIYATRO İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen “Sahnede Bir Hayat” tiyatro gösterimleri kapsamında “1984 Büyük Gözaltı” bugün saat 20.00'de Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Artun Özsemerciyan, Celal Üster'in çevirdiği oyunda, Rutkay Aziz, Taner Barlas, Ekin Aksu, Özcan Alpar, Levend Yılmaz, Ebru Saçar, Hüseyin Demir, Hüseyin Uçurtma rol alıyor. “1984 Büyük Gözaltı” Nuri Bilge Ceylan’a 470 bin Avro destek Sinemayı desteklemek adına Avrupa’nın dört bir yanında sinemacılara fon sağlayan Eurimages Fonu’nun, bu yıl destekleyeceği projeler belli oldu. Eurimages Fonu tarafından açıklanan son ortak yapım ödüllerinde 18’i kurmaca ve 11’i belgesel olmak üzere, toplam 29 film para ödülüyle desteklendi. Bu projeler arasında yönetmen Nuri Bilge Ceylan‘ın beklenen yeni filmi Kuru Otlar Üstüne de yer aldı. CRR’nin “Sanatçı Portreleri” kapsamında bugün saat 18.00 ve 20.00’de, yarın ise saat 18.00’de, iki ayrı konserle seyirci karşısına çıkacak. Mullova, şef Cem Mansur’un yöneteceği CRR Senfoni Orkestrası eşliğinde 20’nci yüzyılın en güzel konçertolarından biri olarak nitelendirilen S. Prokofiev’in klasik keman konçertosunu seslendirecek. Sanatçı yarın ise oğlu caz basçısı, besteci ve aranjör Misha MullovAbbado ile birlikte konser verecek. Viktoria Mullova ile Misha MullovAbbado, Bach ve Schumann gibi bestecilerin düzenlemelerini, çağdaş caz müziğini, orijinal müziği ve dünyanın dört bir yanındanGüney Amerika, Doğu Avrupa ve Ortadoğu’dan içeren bir program ile müzikseverlerle buluşacak. Sanal fotoğraf festivali başladı Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Kent Konseyi işbirliğinde BUFSAD’ın katkılarıyla “Uzak/Yakın” temasıyla hazırlanan “BursaFotoFest”, 1624 Ekim tarihleri arasında sosyal medya üzerinden fotoğrafseverleri usta isimlerle buluşturuyor. Festivale, 62’si yurtdışından, 255”i yurtiçinden ve 101 tanesi de Bursa’dan olmak üzere toplam 418 sergi başvuru yaptı. Küratörlüğünü Kamil Fırat’ın yaptığı BursaFotoFest’te, 151 eser sergileniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle