11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET 79 OCAK 2020 PERŞEMBE Kadınların izi kaldıHinduinanışlarınagöre,kocasıölenkadınındasonugelmişsayılıyor Tarihi ve destanlarıyla HİNDİSTAN 2YÜCEL Feyzioğlu Şehirlerde ve yollarda öyle yoksulluk var ki insanlar bir deri bir kemik. Durduğumuz an çocuklar ve kadınlar çevremizi sarıp avuç açıyor. Rehberimiz, “Sakın bir şey vermeyin” diyor: “Birine para verirseniz ötekiler hücum edecek.” Üç şey dikkat çekiyor: Zayıf insanlar, yolları dolduran Bir Brahman rahibin Hemvati adında dünya güzeli bir kızı vardı. Bir akşamüstü Hemvati köy zayıf inekler ve çöp dağları... kadınlarıyla gölden su getirmeye gitti. Su dupduru, ayna gibi parlıyordu. Gö lün kıyısına oturup hayale daldı. Ka dınlar akşam yemeği için su alıp dön düler. O dönmedi. Herkes çekildikten sonra soyunup suda serinlemek iste di. Ay Tanrısı Şandıra’nın dikkatini çekeceğini ne reden bilebilirdi. Birden bire göl kıyısında yakı şıklı bir şehzade belirdi. Şehvet Tapınağı Hemvati’nin eşsiz güzel liğine dayanamayıp onu yıldızların altına kaçırdı. Geceyi sevişerek geçirdi ler. Şafak atarken Ay Tanrısı onu bırakıp gökyü züne çekilmek zorunda kaldı. Hemvati bakakal dı. Ay Tanrısı yukarıdan seslendi: “Bu birleşme Çöpleri temizleyen kadınlar... Kocanın cenazesi yakıldıktan sonra kadının eli kınalanıyor, kınalı elini evin duvarına basıyor ve canlı canlı ateşe atılıp yakılıyor. den bir oğlumuz olacak. Adını Şandıravarman (Ay Tanrısı’nın hediyesi) koy. O çok güçlü olacak ve kuracağı hanedanlık yüzlerce yıl yaşayacak...” Şehvet Tanrıçası Şandıravarman dünyaya gelirken annesi öldü ama o büyüdü, annesinin hasretini yüreğinde hissetti. Tam 85 yerde “Ay ve Şehvet Tapınağı” kurdu. Kadın ve erkek enerjisinin birleştiği dorukları taşlara işleterek ebedileştirdi. Annesi Şehvet Tanrıçası babası Ay Tanrısı oldu. Tam 1100 yıl geçiyor aradan. Şimdi o tapınaklardan ikisi duruyor. Tapınağın biri Hemvati’nin köyü Khajiraho’da. Koca Hindistan’da sade Kadın nüfusu erkek nüfusuna göre yüzde iki daha az Hindistan’da.” Sonra kadınları uyarıyor: “Gruptan ayrılmayın. Yaşlı filan demez kaçırırlar.” Şaka sanıyoruz ama ciddi. Fotoğraf çekmek için aracımız duruyor, iniyoruz. Eşim Nevin elimden tutuyor. Ortalık insan seli. Bir de bakıyorum öteki yanımda da 18. yüzyıl başında Hannover ve İngiltere krallığını yürütmüş Georg Ludwig hanedan ailesinden prenses, ürküntüyle “Kolunuza girebilir miyim, korkuyorum!” diyor. “Bugün dünyada en çok eşi olan erkek de Hindistan’da. 34 karısı ve 97 çocuğu var. Kadınlar nasıl kabul ediyor diye düşünmeyin. Bir korunma, bir geçim kaynağı olarak bey sarayına girmişler.” Kafesli pencereler Sarayda ne kadar rahatlar? Özgürler mi? Eskiden saray avlularında yapılan etkinliklere katılmaları bile yasakmış. Kafesli pencerelerden aşağı bakarlarmış. Ama şimdi etkinliklere katılıyorlar. Özgürce sevişme hakkına gelince? O sadece “Şehvet Tapınağı”nda sanatçıların yaratıcı gücüyle sevişmenin bütün erotik halleri taşların üstünde bir destana dönüşmüş... Şehirlerde ve yollarda öyle yoksulluk var ki insanlar bir deri bir kemik. Yolda durduğumuz an çocuklar ve kadınlar çevremizi sarıp avuç açıyor. Rehberimiz, “Sakın bir şey vermeyin” diyor, “Eğer birine para verirseniz ötekiler üstünüze hücum edecek.” Halkın yüzde 69’u günde ortalama iki dolardan az kazanıyor. Bunların yarısı ise sadece günde 1.25 dolar. Dünyanın en yoksul ülkesi. Bu yoksulluğun en şiddetlisini ise kadınlarla çocuklar yaşıyor. Sayıları 800 milyon. Rehberimiz bilgi veriyor: “Yılda 1516 milyon çocuk doğuyor. Okul çağında 480 milyon çocuk var. 14 yaşına kadar okul zorunlu, ama bunların sadece 120 milyonu okullara gidebiliyor. Hem de rüşvet verebilenlerin çocukları. Gerisi okulsuz. Kızların yüzde 45’i çocuk yaşta evlendiriliyor.” ce bu köye havaalanı yapılmış. Çünkü bütün dünyadan meraklılar o tapınağa kadınların bıraktıkları izlere bakmaya geliyor. Yakmaya ikna edilmek Gencecik kadınların izini bir de du Acı öyle büyük ki varlarda buluyoruz. Binlerce yıldan beri Hindu inançlarına göre kocası ölen kadının da sonu gelmiş sayılıyor. Kocanın cenazesi yakıldıktan sonra kadının eli kınalanıyor, kınalı elini evin duvarına basıyor ve canlı canlı ateşe atılıp yakılıyor. Gerekçesi hazır: “Koca öldükten sonra geçimini sağlayamaz, başkalarıyla ilişkisi olabilir vs...” Bu gelenek 20. yüzyılın başında yasaklanmış ancak başka türlü süregelmiş. Şöyle anlatıyor rehberimiz Rajdeep Singh: “Hindular, inanç ve geleneklerine o kadar bağlıdırlar ki, koca öldükten sonra yakınları kadını yakılmaya ikna ediyor ya da zorluyorlar. Büyük reformlar yapmak isteyenlerin üçü de vurularak öldürülmüş. Mahatma Gandhi, Indra Gandhi ve oğlu Rajiv Gandhi. Bunlar büyük demokratlar. Aile planlaması için de reform yapmışlar.. Ama başarılı olamamışlar. Oğul Rajiv Gandhi, ülkenin en uç noktalarına ulaşacak memurları görevlendirmiş. Aile planlamasının daha da anlaşılır olması için resimler asılmış, halk okuryazar olmadığı için bu resimleri yanlış anlamış. Hindularla Müslümanlar, “ahlaksız resimler” diye ayaklanmış. Rajiv (47) de öldürülmüş. Acı öyle büyük ki yüreğiniz sıkışıyor. Bugün hâlâ halkın yüzde 66’sı okuryazar değil. Soruşturma açıldığı zaman da intihar etti diyorlar. Son dönemde azalmakla birlikte hâlâ devam ediyor.” Evlerin duvarında kalem gibi parmakların yeni izlerini gösteriyor rehber, “Bu nedenledir ki” diyor, “Bütün dünyada kadınların yaş ortalaması erkeklerden daha uzun olduğu halde, Hindistan’da düşüktür. Erkekler 66, kadınlar 64 yıl yaşıyor. Kocadan sonra ateşte yanmamak için kadın kendini erken ölüme hazırlıyor...” 34 eş ve 97 çocuk Himalaya eteklerinden Pakistan sınırına kadar bütün Kuzey Hindistan... Baştan başa bu verimli topraklardan geçiyoruz. Sayısız kasaba ve köy, sayısız insan, sayısız kadın. İniyoruz arabalardan. Kadınlara el vermek bir tabu. Ellerini göğüslerinde birleştirip saygıyla eğiliyorlar. Sonra avuç açıyorlar. “Hindular ile Müslümanlar arasında hâlâ çok evlilik var” diyor rehber Rajdeep Singh. “Herkes birkaç evlilik yapmak istiyor. Ama karıları hamileyken, ultrason yaptı SÜRECEK Uyarı üstüne uyarı Üç şey dikkatimizi çekiyor. Zayıf insanlar, yolları dolduran zayıf inekler ve çöp... Hindistan’da çöp kaldırmak adet değil. Çöpün içinde yaşıyorlar. Her yan pislik, sinek, hastalık... Birçok virüs yayılıyor, koleradan tutun tifoya kadar birçok hastalık ve 2.7 milyon insanda AIDS var. Rehber sık sık bizi uyarıyor: “Sakın halkın yediği yerlerde bir şey yemeyin, tuvaletlere girmeyin!” On sente yenilen çorbayı seçkin yerlerde 6 Avro’ya yediğimiz halde bütün grubumuz hastalanıyor. “Hastaneye gidelim” diyenler oluyor. Rehberimiz, “Bir hastalık ile gidip iki hastalıkla çıkabilirsiniz, kendi aranızda doktor yok mu?” diyor. İş eşime düşüyor. Bereket hazırlıklı gelmiş. Yanındaki ilaçları dağıtıp tedaviye başlıyor. Üç büyükten biri Ekber Şah Babası öldüğünde Ekber Şah daha 14 yaşındaydı. Bereket versin yanında zeki bir anne ve deneyimli devlet adamı Bayram Han vardı. Dedesi gibi cesur, ele avuca sığmayan cevval bir gençti. Kendisine köklü bir eğitim verilemedi. An Ekber Şah’ın yaptırdığı bir saray. cak şah olur olmaz bilgisiz devlet yönetilemeyeceğini fark etti. Bilime, bilgiye, bilge kişilere büyük önem verdi. Kitaplığında 40 bin kitap birikecek, iş dışında tüm zamanını öğrenmeye verecekti. Hindistan’daki inanç ve din gruplarının da kutsal kitaplarını, felsefi görüşlerini, Sanskritçeye çevirtecek ve okuyacaktı. Bütün din ve inançlara saygı gösterecek, hepsine eşit yakınlıkta duracaktı. Rehberimiz, “Dünyada en büyük üç imparatordan biri odur” diyor. “Birinci imparator, MÖ yaşamış Kuzey Hindistan İmparatoru Aşoka Adiraja, ikincisi Büyük İskender (MÖ), üçüncüsü de Ekber Şah (MS 15421605). Ekber Şah dönemi Hindistan’da kuruculuk, atılım ve refah dönemi. O, her din ve inanç grubundan danışman ve vezir atadı, divanı buluşma mekânı yaptı. Hindu, Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Jain, Budist, Zerdüşt ve Sabilere kadar Hindu tapınaklarından... bütün inanç ve dinlerden filozofları divanda tartışmaya çağırdı, hepsine eşit davrandı. Herkes Ekber Şah’a sarılarak ülkenin kalkınması için seferber oldu. Batı’da yüzyıl savaşları yeni bitmiş, 30 yıl savaşları başlamak üzereyken o burada herkesi birleştirmiş. İnanılmaz bir aydınlanma çağı başlatmıştı. O yalnız okuyan değil, aynı zamanda müzik tutkusu olan bir imparatordu.” Irmaklar okyanusa akar Rehberimiz gezi boyunca Ekber Şah’ın yaptırdığı başka kaleleri, surları, sarayları da gezdirip gösteriyor. Hepsine yetişmemiz mümkün değil. Bir ömre bütün bunları nasıl sığdırmış, şaşıyoruz. “Bütün ırmaklar okyanusa akar. Bu sözler Ekber Şah’a ait. Irmak ve çayları birer inanç ve din olarak yorumlar, hepsinin okyanusta birleştiğini söylerdi. Tüm inançları birleştiren yeni bir din kurdu: “Dini İlahi.” rıp eğer kızsa bebeği aldırıyorlar. Irak’ta ‘kurtarıcıdan kurtulma’ bölünmesi!BD ile İran’ın kozlarını Irak’ta paylaşması, “filler tepişir çimler Aezilir” sözünün bir kez daha ya şanması gibi...  ABD’nin, İran Kudüs Gücü komuta nı Süleymani’yi öldürmesinin ardından İran da önceki gece yarısından sonra ABD’nin Irak’taki Ayn elEsed üssünü vurdu... Önce Irak’ın ezilmişliğine girelim... Öyle bir ezilme ki... ABD’nin 19 Mart 2003’te başlattığı Irak operasyonu, Afganistan’ın ardından, “sonsuz özgürlük” gibi başlıklarla dünyaya duyurulmuştu. Savaşın birinci yılında Cumhuriyet Kitapları’ndan “Irak Bataklığında TürkAmerikan İlişkileri” başlıklı bir kitap yayımlamıştık. Kimi dostlar o günlerde takılmıştı: “Balbay sen bu kitabı çıkardın ama daha savaşın birinci yılı. Ya Irak düzlüğe çıkarsa! Demokrasi gelirse! O gün bu kitabı önüne koyarlar!” Oysa gerçek daha o günlerde görülüyordu. Cumhuriyet’te yayımladığımız ABD planları Irak’tan kısa sürede çıkmamak üzerine yapılmıştı. Çıkmayacağına göre ne yapacak? Çıkmamasını sağlayacak, ayakları üzerinde duramayacak, hep ABD’ye muhtaç bir Irak yönetimi yaratacak! Öyle oldu. Irak’ta 2003’ten bu yana ölen ya da kaybolanların sayısı 1.5 milyonu aştı. Bir buçuk milyon! Dile kolay... Evini terk edenlerin sayısı 4 milyon. 35 milyon nüfuslu ülkede her sekiz kişiden biri yaşadığı yeri zorunlu olarak terk etmiş. HHH Sıcak duruma gelince... İran, ABD’nin Suriye hesaplarına karşı Esad’ı destekleyip Rusya’nın yanında yer alırken, Irak’a da usul usul nüfuz etti. Irak’taki Şiilerle ayrı ordu örgütlemesi yapacak kadar kurumlaştı. Son olarak 5 Ocak’ta Irak parlamentosu ABD askerinin ülkeyi terk etmesini öngören bir kararı kabul etti. Kararın bağlayıcı bir yanı yok. Ancak bir irade ortaya koyması bakımından önemli. Ne var ki, Irak parlamentosu bu kararı ortak bir irade ile almadı. Kürt kökenli ve Sünni milletvekilleri oylamaya katılmadı. Şiilerin salt çoğunluğa sahip olması nedeniyle karar parlamentodan geçti. ABD’nin buna yanıtı şu oldu: “Tabii ki olabilir. Ama biz Irak’taki üsler için, çeşitli yatırımlar için milyarlarca dolar harcadık. Önce onları ödeyin!” Hem ülkeyi işgal edeceksiniz hem de üste para isteyeceksiniz! 2003’te işgalin başladığı yıllarda, dönemin ABD yönetimi Suudi Arabistan’dan, “Seni Saddam gibi bir şeytandan kurtaracağım, maliyetini karşıla” demişti. Suudi Arabistan da 60 milyar dolardan fazla para vermişti. Sonraki yıllardaki silah siparişleri de kârın kârı! ABD’ye ilişkin karar Irak’taki bölünmeyi daha da artırmış oldu. Zaten 2003’te üç parça planlanmıştı. Gelinen noktada Irak’ta toprakların parçalanmasından öte kalpler bölündü.  Başkent Bağdat’ta adı Osman olanlar Şii mahallesine, adı Ali olanlar Sünni mahallesine giremiyor. Mahalle girişlerindeki kimlik kontrolünde sadece bu isimlere sahip olmak bile öldürülme nedeni! Bölgeden gelen haberler mezhep çatışmalarının başlayabileceği yönünde. Bir ülke düşünün ki, bölünemiyor bile!  “Kurtarıcının” pençesinde, kurtulmaya çalışırken, birbirine düşüyor. HHH 198088 yılları arasında yaşanan İranIrak savaşı Fırat’la Dicle’nin birleşmesiyle oluşan Şattu’l Arap suyolunun paylaşımı nedeniyle çıkmıştı. O savaşın da yaraları henüz sarılmış değil.  Savaşta bir milyon Iraklı ölmüş, milyonlarca Iraklı cepheden eve sakat dönmüştü. Bölge sadece petrol değil, su ve suyolları nedeniyle de her türlü gerilime gebe. Basra Körfezi’ndeki Hürmüz Boğazı’nın bir yanında İran, bir yanında da emirlikler var. Böylece ABD, hiç değilse boğazın bir yanında etkin. Türkiye, ABD’nin Akdeniz’deki Altıncı Filosu’na aşina. Beşinci Filo ise Bahreyn’de. Neden? Çünkü dünyada denizyoluyla yapılan petrol taşımacılığının üçte biri Hürmüz Boğazı’ndan! O yüzden Basra’dan Hint Okyanusu’na açılan Hürmüz, yedi değil, dokuz kocalı!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle