12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Yetenek, azim: Hümeyra 139 OCAK 2020 PERŞEMBE Masa başında çalışırken haber geldi. İKSV’nin Film Festivali Sinema Onur Ödülleri, Hümeyra ile yönetmen Birsen Kaya’ya, Sinema Emek Ödülü ise yapımcı ve dağıtımcı Seher Karabol’a verilecek. Bence harika bir seçim. Üç başarılı kadını da, seçenleri de kutluyorum. Kimi insan vardır, hayatta ne yaparlarsa iyi yapar, güzel yapar, belli bir kalitenin altına asla düşmez. “On parmağında on marifet” dediğimizin dışında bir niteliktir bu. Yetenek, azim, sabır, bilgi ve zekâ ister... İşte Hümeyra benim için böyle biri. Müzikte, tiyatroda, sinemada ustalığını çoktan kanıtlamış olan Hümeyra benim çocukluk arkadaşım! İşte bugüne dek söyleşilerimizden bir demet: HHH “Çocukken zaten adım zor geliyordu, fazla uzamasın, kolay olsun diye kısa kestim! Bir de yanlış bir şey yaparsam babama ayıp olmasın, rezil olmayayım diye soyadımı hiç kullanmadım.” Müzik “6465 yıllarında İngiltere’de, Londra’dayım. Bir mahalle okuluna gidiyorum. Yabancıyım... Öteki olmamak için hep bir yerlere ait olmak istiyorum... Ama bir yandan da aile diplomat... Bu çelişkiler arasında okulun müzik grubu Persepolis UNESCO uyardı, Trump’tan yanıt geldi UNESCO’nun İran’ın kültürel varlıklarına saldırı tehdidinde bulunan ABD Başkanı Donald Trump’ı uyarmasının ardından Trump’tan açıklama geldi. Trump: “Kültürel mirasların hedef alınmamasına yönelik kanunlara uyacağım” ifadelerini kullandı. Trump, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’yi öldürmelerine İran’ın yanıt vermesi halinde, ülkenin kültürel açıdan önemli 52 noktasına saldırı düzenleme tehdidinde bulunmuştu. Bu gelişmenin ardından açıklama yapan UNESCO, Trump’ı uyararak ABD ve İran’ın savaş döneminde kültürel varlıkları korumaya yönelik uluslararası sözleşmelere imza attığını hatırlatmıştı. İran’da UNESCO kültür mirası kapsamında koruma altında olan 24 alan bulunuyor. Bu alanlar arasında Şiraz kentinde bulunan Persepolis, İsfahan Ulu Camii, 1967 yılında Tahran’da son şahın taç giydiği Gülistan Sarayı yer alıyor. 2020 BAFTA adayları açıklandı Britanya Film ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) Ödülleri için adaylar açıklandı. “Joker” 11 dalla en çok adaylık kazanan yapım olurken, onu 10’ar adaylıkla “The Irishman” ve “Bir Zamanlar... Hollywood”da izledi. Altın Kürelerde En İyi Yönetmen ve dram dalında En İyi Film ödüllerini kazanan Sam Mendes filmi “1917” ise 9 adaylıkta kaldı. “Parazit” de bu yıl En İyi Film adayları arasında yer alıyor. Ödüller 2 Şubat’ta sahiplerini bulacak. En İyi Kadın Oyuncu bölümünde adaylar arasında, Jessie Buckley (Wild Rose), Scarlett Johansson (Marriage Story), Saoirse Ronan (Küçük Kadınlar), Charlize Theron (Skandal), Renee Zellweger (Judy) yer alıyor. En İyi Erkek Oyuncu adtayları ise şöyle: Leonardo DiCaprio (Bir Zamanlar... Hollywood’da), Adam Driver (Marriage Story), Taron Egerton, (Rocketman), Joaquin Phoenix (Joker), Jonathan Pryce (The Two Popes) na katılmak bir kurtuluştu. Ekip olmak duygusu bana iyi geldi. Şimdi tam tersi: Aman hiçbir gruba, ekibe girmeyeyim diye bakıyorum...” Rastlantı sonucu şarkıcı oldu, ama lay lay lom yerine Âşık Veysel, Yahya Kemal, Orhan Veli seçti. Hepsi bilinçli seçimlerdi. “60’larda, müzik toplumsaldı, politikti. Joan Baez, Bob Dylan, Beatles... Müzikle ilgilenmemek olmazdı. O zaman umutlarımız vardı, ışık vardı...” Umutların, ışığın peşinden, sevdiği şairleri besteledi ve söyledi. Kördüğüm, Sessiz Gemi, Anlatamıyorum, Bendeki Aşk, Yaş 35, Olmasa... Tiyatro ve sinema Atıf Yılmaz, Ömer Ka vur, Çağan Irmak filmle rinin oyuncusu Hümey ra, tiyatro ve sinema yı ayırmaz. Her ikisini de “oyunculuk” diye ni teler. “Teknikleri farklı o kadar” der.    “Konservatuvar eğitimi alma dım. Alaylı yım. Çalıştı ğım her ti yatroda, ustalardan öğ Hümeyra rendim. On ların eleşti rileriyle bir yere geldim: Haldun Dor men, Ayfer Feray, Kamran Usluer, İsmet Ay, Ferhan Şensoy, Ali Poyrazoğlu ve niceleri... Hepsine minnet borçluyum. Şehir Tiyatrosu’na girerken, şarkıcı kız şimdi de oyuncu oluyor dedilerdi.”  Rivayet o ki, “maymun iştahlıymış”. Doğru mu? “Rivayet değil, hâlâ söylerler. Ama değilim. Yaptığım tüm işler birbiriyle bağlantılı, bir bütün! Bir yanda gazoz fabrikası müdürlüğü bir yanda dağcılık yapmıyorum ki... Müzik, oyunculuk, dans, bale... Çocukluğumdaki bale dersleri bana tempo ve ritim duygusunu verdi. Özellikle komedide, lafa bir an önce ya da bir an sonra girsen, her şey değişir, bıçak sırtı gibidir. Bale dersleri bedenimi kullanmayı, denetlemeyi öğretti.” Burası Türkiye... Milletimiz onu sahnelerdeki olağanüstü oyunculuğuyla değil, dizilerle tanıdı. Bir de özel hayatını kendine sakladı, afişe etmedi: “İşimle ilgileniyorum. İşimin dışındakiler, kendi özel hayatım sadece bana ait. O zaman basın seni yok sayıyor... Oysa ben özel hayatımı özel yaşıyorum, herkesle değil.” İnsan ve kadın Yaşam bo yu sahne, per de korkusu onu hiç terk etme Vedat ARIK di: “Hâlâ ilk gün kü gibi heyecandan ölürüm. 50 gece oynadığım oyuna çıkarken korkuyorum. Sinemada, kamera karşısına çıkacağım günün gecesi uykumdan korkuyla sıçrıyorum... Ödül almaya sahneye nasıl çıkacağım diye korkuyorum... Mideye kramplar, nefes alamama, boğuluyorum...” Bu korkuyu kendi içine kapanarak yenmeye çalışıyor. Kalbinin en kırıldığı anlarda da yalnızlığına sarılıyor. İç sesine kulak veriyor... Resim yapmaya sarılması da bundan. İkinci bir yaşam şansı olsa sadece resim yapar, yazı yazardı. Muhteşem bir öykü anlatıcısıdır! Oldum olası, toplumsal cinsiyet kalıplarına sıkışmayı reddetti. “Adım Kadın” şarkısını söylediğinde çok gençti! “Bugün olsa o şarkıyı farklı söylerdim. Orada edilgen kadınlık da var. En sevdiğim dize: ‘Âdem’in yediği elma hep benden mi sorulur?’ O zaman kadın düşmanlığı ülkemde bunca yaygın değildi. Diz kapağını görünce millet tahrik olmazdı. Etek boyumla başkaları değil, olsa olsa annem ilgilenirdi.”  Birkaç yıl önce Hümeyra’ya “Ne olacak bu memleketin hali?” dediğimde yanıtı şöyle olmuştu: “Bu politikacılar bizim bütün rollerimizi çaldılar. Sanırsın hepsi birer star! Yıldız! Hiç susmadan konuşmalar! Her yerde onlar! Televizyonlarda onlar, medyada onlar! En çok onların lafı ediliyor. Sanatçıları yerlerinden ettiler! Tiyatro, sinema, sanat, opera, müzik, hepsi magazin eklerine sıkışıp kaldı...” İlk günden bugüne mizah duygusu hiç ama hiç eksilmedi arkadaşımın! ‘Harem’ yeniden Opera Sahnesi’ndeydi Koreograf Merih Çimenciler tarafından klasik Türk müziği üzerine iki perdelik olarak tasarlanan Harem, 22 yıldır kapalı gişe oynuyor. Ankara Devlet Opera ve Balesi’nce (ADOB) 22 yıldır sahnelenen ilk Türk balesi Harem dün Ankara Opera Ssahnesi’nde sanatseverlerle yeniden buluştu. Koreograf Merih Çimenciler tarafından klasik Türk müziği üzerine iki perdelik olarak tasarlanan Harem, 22 yıldır kapalı gişe oynuyor. Harem balesi, ney, kanun, bendir, kudüm gibi klasik Türk müziği sazlarıyla icra edilen ilk Türk bale eseri olma özelliğini de taşıyor. Günümüze kadar yurtiçi ve yurt dışında gerçekleştirilen tüm temsillerde seyirciden büyük ilgi gören Harem, Türkiye’yi Shanghai Expo, Almanya Dortmund Devlet Operası (Staatsoper) başta olmak üzere pek çok ülkede ba şarıyla temsil etti. Dortmund Devlet Operası, Harem’i repertuvarına alarak ilk kez bir Türk balesine yer verdi. Harem, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve Sait Halim Paşa Yalısı gibi tarihi mekânlarda sahnelenen ilk Türk balesi olurken, 21’inci Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali’nde de izleyiciyle buluştu. “Harem” balesi, sarayın gözlerden uzak duvarları ardında Harem Dairesin de yaşananları, padişah ile Gülbeden’in aşkını, valide sultan Kösem’in entrikaları nedeniyle sonu hazin biten bir öyküyü işliyor. Reji ve koreografisi Merih Çimenciler’e ait eserin dekor ve kostümleri Alexander Vasilliev, ışık Tahsin Çetin imzasını taşıyor. Eserde, İlhan Durgut, Özge Onat, Serap Su Gürman, Cansın Okurer, Sultan Menteşe, Eren Keleş, Aralcan Kocabey, Uluç Aytan, Ezgi Odabaşı ve Umutcan Arzuman rol alıyor. Devlet Tiyatroları’ndaki kıyım tbmm gündeminde Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Müdürlüğü ile Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nde süreli sözleşmeli olarak çalışan 150 personelin sözleşmelerinin yenilenmemesine tepkiler sürüyor. Konuyu yazılı bir soru önergesiyle TBMM gündemine taşıyan CHP İstanbul Milletvekili Özgür Karabat, bu sayının daha da artabileceğinden endişe duyduklarını ifade etti. Karabat, hakkında kesinleşmiş yargı kararı ve hatta şikâyet dahi olmamasına rağmen sanatçıların iş akitlerinin sonlandırılmasının adalet mekanizmasını yok saymak olduğuna işaret etti. Türkiye’de kurumsal hafızanın ve sürekliliğin AKP’nin uygulamalarıyla zaafa uğratıldığını aktaran Karabat, “Keyfi uygulamalarla Cumhuriyetle yaşıt kurumlarımız felce uğratılıyor. Misafir sanatçı ve süreli sözleşmeli çalışan personelin önemli bir bölümünün keyfi bir şekilde işten çıkarılması kurumlarımıza da büyük zarar veriyor” dedi. Açıklamasında “Ülkede sanat kurumları kapatılıyor, sanatçılar işsiz kalıyor, tiyatro oyunları yasaklanıyor, sansür her alanda yaygınlaşıyorsa o ülkede çağdaşlaşmadan, demokrasi ve kalkınmadan söz ede meyiz” diyen Karabat, “Sanatçısı özgür olmayan, sanatçısı kendini güvende hissetmeyen bir ülkede hiçbir yurttaş da özgür değildir” dedi. Karabat’ın Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy tarafından yanıtlanmasını istediği soruların bazıları şöyle: Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Müdürlüğü ile Güzel Sanatlar Müdürlüğü son kadro alımı sınavını ne zaman açmıştır? Yeni bir sınav açılması konusunda herhangi bir planlama söz konusu mudur? Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Müdürlüğü ile Güzel Sanatlar Müdürlüğü kurumlarının açıklamalarında yeni kadroya alınan sözleşmelilerin “özlük haklarına kavuştuğu” belirtildiği halde 4b maddesine istinaden çalışan personelin “özlük hakları” açısından sıkıntılar yaşadığı bilinmektedir. Bakanlık bu sıkıntıları gidermek yönünde herhangi bir çalışma yapmakta mıdır? Özlük haklarının tesisi konusunda herhangi bir adım atılmış mıdır? 2019 yılında eksik sanatçı kadrosuyla oynanan kaç oyun vardır? Sanat kurumlarında sözleşmeli çalışmaya son vermeyi düşünüyor musunuz? ‘Yanlıştan dönün’ çağrısıanatçıların işten çıkarıl Smaları hakkında alanda faaliyet yürüten sivil toplum örgütlerinden de tepki geldi. Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV), Devlet Tiyatroları Sanatçıları Derneği (DETİS), Opera Solistleri Derneği (OPSOD), Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği (TOMEB), Kültür Emek Sen ve Opera ve Bale Vakfı (OBAV) tarafından bir açıklama yapılarak “Bu istihdam biçimi sanat kurumlarımızın da geleceğini tehdit eder nitelikte güvencesizdir. 26 Aralık 2019 tarihinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü süreli sözleşme ile çalışan sanatçı ve diğer çalışanlarını yeni tip 4 B kapsamında olduğu iddia edilen sözleşmeye geçireceklerini duyurmuş; bu kapsamda çalışanların bireysel başvuruda bulunmaları istenmiştir. Ancak 2 Ocak 2020 tarihinde anılan sözleşme çok sayıda sanatçı ve diğer çalışanlar için yapılmadığı gibi, kesinleşmiş bir yargı kararı, suç şüphesi ve hatta adli makamlara ulaşmış herhangi bir ihbar olmamasına rağmen güvenlik soruşturması gerekçesiyle iş akitlerinin sonlandırılmıştır. Halbuki 27/12/2018 tarihli Cumhurbaşkanlığının 25 numaralı Kararnamesine göre kurumlar Mayıs 2019’da yönetmeliklerini çıkarmışlar ve bu yönetmelik gereği mevcut çalışanlar doğal olarak yeni sözleşme ile çalıştırılacaktı. Konuya dair ilgili amirlerden çelişkili açıklamalar yapılmış olup yıllardır bu sanat kurumlarında görevlerini (ekonomik açıdan) özverili bir şekilde yerine getiren sanatçı ve diğer çalışanlar, tazminatsız olarak işten çıkarılmışlardır. İlgili ‘S.T.K.’ler olarak ilgili makamların idari çözümleri araştırarak, bu olumsuz tablonun sanatın ve sanat çalışanlarının lehine sonuçlandırılmasını istiyoruz.” denildi. Vedat Günyol önce eleştirmendi Pazar günü Kartal Belediyesi Hasan Âli Yücel Kültür Merkezi’nde yapılan Vedat Günyol ve Deneme Üstüne Sempozyum etkinliğinin konuşmacılarından biriydim. (bkz. https://vedatgunyol.wordpress.com/) Konum, Vedat Günyol’un denemeciliğiydi. Bunu 15 dakika içinde anlatabilmek elbette zordu, özetledim. Ama sempozyumda sunulan bildirilerin tam metni belediye tarafından yayımlanacak kitapta yer alacağı ve etkinliği izlemeye gelenlere isterlerse, ücretsiz olarakgönderileceği duyurulunca sevindim. Şimdi de konuyu yaygınlaştırmak, aramızdan ayrılışının 16. yılında sayın Günyol’u saygıyla anmak için yazıyorum. Vedat Günyol’la tanışmam Vedat Günyol, önce eleştirmendi. Onunla tanışmam Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazıları yanı sıra, 25 yılın sonunda Kasım 1976’da “Son Sayı” olarak çıkardığı Yeni Ufuklar dergisiyle oldu. Ben de 3 yıl sonra, 1979’da, Eleştiri adıyla bir dergi çıkardım. Önce 15 günlükle başlayan 6 ay sonra da aylığa geçen bu dergimin 1 Eylül 1979 tarihli 2. sayısında, “Yaşayan Eleştirmenlerimiz” başlıklı söyleşi dizisinin ilk konuğu Vedat Günyol oldu. Söyleşiyi Konur Ertop yapmıştı. Ertop, ayrıca “Eleştiri Tarihimizden” başlıklı yazılar kaleme alıyordu. Söyleşi K.E. kısaltmasıyla yayımlandı. “Yaşayan Eleştirmenlerimiz” söyleşilerini yapanlar da her sayı değişiyordu. Örneğin 3. sayıda Mustafa Nihat Özön’le konuşan bendim. Behçet Necatigil’in tanımı Ünlü yapıtı Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nde Behçet Necatigil, Günyol’u “Günümüz eleştiricilerinden” diye tanımlar. Necatigil’i 1979’da yitirdiğimize göre, yani Vedat Günyol’un eleştirmenliği denemeciliğinden önce gelir. Ama aslında eleştirmenliğiyle denemeciliği iç içedir. Yazdığı ilk eleştirisi Yakup Kadri ve Halide Edib üstünedir. İlk denemesi ise “İnsan Kavşağı”dır. Günyol, eleştiriyi yapıtla okur arasında kurulan köprüye benzetir. Bu nedenle de eleştiride kesinliği kabul etmez. Hele de eleştiride bilimsel kesinlikten kaçar. Bu nedenle denemeleri yaşamının izdüşümüdür. Yani işiyle, mesleğiyle, güncel konularla, yalnızlık, yaşam ve ölümle; eğitimle, etik değerlerle ilgili gruplanabilecek denemeler yazar. Montaigne’den farkı Deneme deyince Montaigne’i anmamak olmaz. Denemenin piri, denemenin babası Montaigne, “Herkes önüne bakar, ben içime bakarım, benim işim yalnızca kendimdir, hep kendimi gözden geçiririm” der. Dört cilt olan Denemeler’i 1568’de yayımlanmaya başladı. Ülkemizde ise Türkçeye ilk çevirisi Sabahattin Eyüboğlu tarafından Hasan Âli Yücel döneminde 1947’de yapıldı. Denemeler’de Montaigne şunu vurguladı: “İnançlarımızı, düşüncelerimizi, göreneklerimizi başkalarına kabul ettirmeye çalışmayalım.” Vedat Günyol içinse deneme yazarlığı, önce kendini, daha sonra kendi gibi gördüğü başkalarını anlama ve anlatma sanatı oldu. Denemeyi, “hiçbir şeyi ispatlamaya kalkmadan, belli bir konu üstünde özgürce, konuşur gibi, düşünce üretiminde bulunmak...” biçiminde tanımladı. Vedat Günyol’un işiyle, sanat ve edebiyatla ilgili denemeleri geniş bir yelpaze oluşturdu. Çünkü İstanbul’da doğup, babasının kaymakam olması nedeniyle ilkokul yıllarını Diyarbakır’da, Kartal’da, Cide’de geçiren, Saint Benoit’yı, İstanbul Hukuk’u bitiren, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk doktorasını tamamlayan, Paris’te Aragon’a kitap imzalatan Sartre’ı gören Camus’nün konferanslarını dinleyen, Eskişehir ve Mersin’de 3 yıl yedek subay askerlik yapan, evlenip 11 ay sonra boşanan, aktörlük ve diplomatlığa heves edip yazarlıkta karar kılan, çevirmenlik, öğretmenlik, dergicilik, yayıncılık, ansiklopedi ve gazete yazarlığı yapan, çevirmenlikten hapis yatan ve tüm deneyim ve görüşlerini denemelerinde okurla paylaşan Vedat Günyol, Oktay Akbal’ın dediği gibi hep “insan kavşağı”nda buluştu. Dünyaya insan açısından baktı. Eğitim konusunda İlhan Selçuk’un yöntemini izlediğini yazdı. Yaşanan bir olaydan hareketle vermek istediği estetik ve etik değeri, sözünü tutma, dürüstlük, görgü, giyim kuşam vb. değerleri, kavramları anlattı, yaşattı. Eğitimin de akla, bilime ve mantığa dayanması gerektiğini işledi. Böylece Montaigne’den ayrılan yanını da okura taşıdığı bilinçle göstermiş oldu. Montaigne gibi sadece durumu ortaya koymadı, duruma, soruna çözüm öneren güler yüzlü bir denemeci oldu. Yaşasaydı, her üç gençten birinin işsiz, açlıktan yaşamına kıyanların olduğu bu bozuk düzende kim bilir ne eleştiriler denemeler yazar ne sorumluluklar yüklenirdi! Ondan okumada öncelik/güncellik için Bu Cennet Bu Cehennem kitabını öneririm. Zordur adam etmek Sendikalı 43 gazeteciyi işten çıkardıktan ve yayın yönetmeni Vahap Munyar’ın da tepki istifasından sonra nihayet başa geçen Ahmet H. gazeteyi yeniden toparlamak için uğraşıyor. Bakıyorum “polemik” sayfası bile yapacaklarmış, benim dolaştığım sayfalardan mı esinlendi ki? Magazin sayfalarına da kültür sanat koymaya başladı vee en önemlisi bir kedi köpek sayfası yapacaklarmış, sokak kedisi mi? Bu arada çok sevdiğim dizinin nazlısı doktor ile portaj yapmamışlar mı, hemen okudum tabii. Ama belli ki uzaktan kumandayla, soru yollamışlar, yanıt gelmiş. Pek ölü olmuş, hele sonuna doğru iyice cıvıtıp “batıl inancınız var mı, kitabı nasıl okursunuz” gibi ilkokul ödevi soruları sormuşlar, belli ki iyi röportajcıları gidenlerdenmiş!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle