11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 5 OCAK 2020 PAZAR EDITÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞ[email protected] Suikastın ardından RAFET ASLANTAŞ UANKA ENSTITÜSÜ BAŞKANI zun zamandır söylüyoruz: Trump’a yaklaşan seçim öncesi bir başarı hikâyesi lazımdı. Görülüyor ki hesaplarına göre en uygun hedef İran. Trump ve arkadaşlarının İran konusunu bir şekilde ısıtacağını biliyor ve bekliyorduk. Ancak Kasım Süleymani suikastı fazla büyük bir hamle oldu. Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Güçleri Komutanı’nın öldürülmesi çıtayı çok yükseltti. Daha iyi anlaşılması için ABD açısından Delta Force (Ortak Özel Harekât) Komutanı ya da CIA direktörünün suikastla öldürülmesi örneğini verebiliriz. Kasım Süleymani figürü ve mollalar 1979 yılında İran İslam Devrimi ile kurulan Devrim Muhafızları Ordusu’na katılan Süleymani 1998 yılından öldüğü güne kadar İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı olarak görev yaptı. Lübnan’da Hizbullah’ın organizasyonunu geliştirmesinden ve etkisini artırmasından Suriye’de Esad’ı ayakta tutacak detay politikaların oluşturulmasına ve silahlı destek verilmesine, Irak’ta etki alanı kurulmasından ve bürokrasinin şekillendirilmesinden Yemen’de Husilerin güçlenmesine ve tüm diğer ülkelerde İran’ın operasyonel istihbaratının yürütülmesine kadar geniş bir sorumluluğu, yetkisi vardı. Bu sorumluluk ve yetki büyüklüğü Süleymani’yi İran’la özdeşleştirmişti. Hatta Ortadoğu’nun gizemli kahraman figürü haline gelmeye başlamıştı. Abartılı bir benzetme de olsa kimilerine göre emparyalizme karşı bayrak olmuş Arjantinli Ernesto Che Guevara’nın Ortadoğu versiyonuydu. Süleymani’nin artan şöhreti İran içinde o kadar yayılmaktaydı ki onun İran’ın uluslararası alandaki sert ve güçlü yüzü ve gelecekteki doğal lideri olarak görülmesine neden olmaya başlamıştı. Bu durum doğal olarak mollalar içinde de rahatsızlık yaratıyordu. Kasım Süleymani İran’da Batı’nın istediği ılımlı Şii profilinde değildi. Radikal Şii ekolünün güçlü temsilcisiydi. Tüm bu veriler ışığında ölümünden mutlu olan mollalar olduğunu düşünmemek mümkün değil. Bu konuda Batı basınında da görüşler dillendi Bu çapta bir suikast ancak çok zorunlu oldukça yapılır. Şu an için böyle bir gereklilik var mıydı? Trump için belki muğlak bir fırsat beklentisi ancak ABD açısından stratejik bir hesap hatası gibi. riliyor. Örneğin İngiltere basınından The Guardian’da, Simon Tisdall tarafından 29 Aralık 2019’da yayımlanan “The Power Behind The Thrones: 10 Political Movers And Shakers Who Will Shape 2020” başlıklı makalede “ABD ve İsrail’in onu birden fazla kez ortadan kaldırmaya çalıştıkları iddia ediliyor. Süleymani’yi durdurabilecek birileri varsa, o da Süleymani’nin sıklıkla engellenen siyasi ihtiraslarınin önüne geçmek isteyen Tahran’daki kıskanç mollalar olacaktır” ifadelerini kullanmıştır. Makaledeki ifadeler için doğru tespitler ve ilginç bir zamanlama diyebiliriz. “Ilımlı mollaların” bir kısmı radikal Şii ekolünün önemli temsilcisi Süleymani’nin devre dışı kalmasından mutlu olsa da İran dışarıya karşı kontrollü gerilim yürütürken yekpare bir görüntü verecektir. Hesap hatası mı? Kudüs Güçleri, İran’ın dış operasyonlarını planlayıp yöneten birimdir. Bu çapta bir suikast ancak çok zorunlu oldukça yapılır. Şu an için böyle bir gereklilik var mıydı? Trump için belki muğlak bir fırsat beklentisi ancak ABD açısından stratejik bir hesap hatası gibi. Şöyle ki; en basitinden İran’da dış yönlendirmelerle de teşvik edilen sokak gösterileri onar yılda bir gözlenirken son dönemlerde bu fasıla iki yıla inmişti. Benzin zamları, hayat pahalılığı, yolsuzluklar ve hoşnutsuzluklar nedeniyle doğal yollarla da artan sokak gösterileri bu seviyede bir suikastla belli bir süre enerjisini kaybedecek, İran bir süre büyük ölçüde kenetlenecek, içte ve dışta daha kararlı ve sert tedbirler alacak. Üstelik bir de mütekabiliyet süreci yaşanacak. İran mutlaka karşılık ya da karşılıklar verecek. Her saldırı diğer bir karşı saldırıyı tetikleyecek. Ülkesinde senatörler ve toplumun belli bir kesiminde yükselen hızlı ve sert eleştirilere karşı Trump basın mensupları önünde yaptığı ilk açıklamada, “Savaş başlatmak için değil savaş sonlandırmak için harekete geçtik. Süleymani, ABD’li diplomatlara saldırı planlıyordu” ifadelerini kullandı. Belki de bu ifadeleri kullanmak zorunda kaldı. Açıklama yaparken kullandığı beden dilinde ve sesinde tedirginlik gözleniyordu. Soru da almadı. ABD basınının bir bölümünde de aynı tedirginliği görüyoruz. İran cephesinde ise Milli Güvenlik Konseyi olağanüstü toplandı. Konseyden, “Uygun zaman ve mekânda çok sert bir intikam alınacak” açıklaması yapıldı. Olası etkiler Azil oylamasında Temsilciler Meclisi’ne göre Senato’da eli daha güçlü olan ve yıl sonunda yapılacak seçimlere daha güçlü girmek isteyen Trump’ın bu operasyonu nasıl kullanacağını ya da başına ne gibi dertler alabileceğini önümüzdeki dönemde izleyeceğiz. Suriye’den asker çekme niyetini açıklarken ABD askerlerinin ailelerine yönelik şirin mesajlar veren Trump’ın çok kısa bir süre sonra yine Ortadoğu’ya önemli sayıda asker yollama kararı alması samimiyet sorgulamasına uğramasına neden olacaktır. ABD suikast sonucu gerginliğin artacağını kabul etmektedir. Irak’taki vatandaşlarının havayolu karayolu vasıtası ne bulurlarsa her yöne apar topar ülkeyi terk etmelerini istemesi kontrolsüz bir sürecin işareti olarak görülebilir. Operasyon ve suikasttan en fazla yararlanmaya çalışan diğer kişinin ise yolsuzluk soruşturmalarıyla yıpranan ve İsrail’de koalisyonu bir türlü kuramayan Netanyahu olacağını görmek mümkün. Netice olarak ABD’nin son yıllarda gerçekleştirdiği en sıra dışı operasyon ve suikast sonucunda İran’da bazı “ılımlı mollaların” iktidarın paylaşılmaması, Avrupa başta olmak üzere Batı ile ilişkilerin yürütülmesi ve rejimin rotasının daha esnek yöntemlerle korunabilmesi açısından radikal Şii görüşlü Süleymani’nin oyun dışı kalmasından memnun. Sonuç olarak ADBİran ilişkilerinin yeni bir boyut kazanacağını ve Ortadoğu havzasının ve yakın bölgenin bu süreçten etkileneceğini söyleyebiliriz. Yargı eleştirileri 2019 Kamuoyu, derinleşen ekonomik sıkıntıların yanında yargının politize edilmesinden de çok rahatsız... 2019’da gözüme çarpan, kamuoyundaki eleştiri konularını özetlemek istiyorum. HHH Genel eleştiri konuları: 1) Masumiyet karinesi yerine “suçsuz olduğunu kanıtla” ilkesinin uygulanması. 2) Tutuksuz yargılama ilkesinin ihlali. 3) Kararlarda ve infazlarda, katillere, hırsızlara, tecavüzcülere, fikir suçu sanıklarından veya siyasal sanıklardan daha müsamahalı davranıldığı izlenimi. 4) Kuvvetler ayrımını yok eden “ucube” bir “Tek Kişi Yönetimi”nin yargıyı düzenleyen yetkileri. 5) Yeni savcı ve yargıçların iktidar partisi mensupları arasından seçilmesi. 6) Savcı ve yargıçların iktidarın eğilimlerine göre kararlar verdiklerine ilişkin iddia ve izlenimler. 7) Cumhurbaşkanı’nın yargıya emir ve talimat verdiği izlenimi yaratan söylemleri ve yargının bu söylemlere uygun davrandığı izlenimleri. 8) Cumhurbaşkanı’na hakaret ve Cumhurbaşkanı’nın açtığı tazminat davalarında, sanıklara haksızlık edildiği izlenimi. 9) Yerel mahkemelerin yüksek yargının verdiği kararlara direnmeleri. 10) Anayasa’ya göre yargının üstünde olması gereken AİHM kararlarının uygulanmaması. 11) Sözde “Adalet Reformu”nun Temel Hak ve Özgürlüklerin korunmasında ve Adil Yargılama usullerinde bir yenilik getirmemesi. 12) Gazete ve televizyonlar üzerindeki baskıların, sansürün ve cezaların artması. 13) Sosyal Medya kullanıcıları ve İnternet üzerindeki baskıların, sansürün ve cezaların artması. 14) Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarının sokaktaki insanları, ev kadınlarını, otobüs ve metro sohbetlerini kapsayacak biçimde yaygınlaşması. 15) İnsanların haberleri olmadan haklarında dava açılması ve aniden gözaltına alınmaları. 16) KHK’lılara yapılan haksızlıklar. 17) Anneleriyle hapiste yatan bebekler, çocuklar. 18) Hasta mahkumlar, tedavileri ve afları. 19) Bazı davalardaki “gizlilik” kararı dolayısıyla, avukatların bile dosyalara erişememesi. 20) Avukatlara, savundukları sanıkların suçlarından dolayı dava açılması. 21) Kadın cinayetlerinde sanıklara, “iyi hal indirimi” uygulanması. 22) Çocuklara tecavüz davalarının üstlerinin örtülmesi. 23) İnsan Hakları Savunucularına ilave olarak, Hayvan Hakları Savunucuları hakkında da soruşturma açılması. 24) “Terör örgütüne üye olmamakla birlikte...” diye başlayan maddeye göre insanların yargılanmaları ve mahkum edilmeleri. 25) Gizli tanık uygulaması. 26) Sulh Ceza Hâkimlerinin her önüne geleni hapse tıkmaları.. 27) FETÖ suçlamasının, tüm muhalifleri de kapsayacak biçimde uygulanması. 28) FETÖ yargılamalarında zenginlerin para ile yakayı kurtardıkları izlenim ve iddiaları. 29) FETÖ davalarında, AKP’lilerin ve akrabalarının kayırıldığı iddiası. 30) HDP’lilere, özellikle de seçilmiş belediye başkanlarına, terör örgütü PKK suçlaması. HHH Özel davalara ilişkin eleştiriler: Önce olumlu gelişmeler olarak Anayasa Mahkemesi’nin “Barış Akademisyenleri” davasında “Hak ihlali” kararı vermesini ve Yargıtay’ın Cumhuriyet davası kararlarını bozmasını belirtelim ve kamuoyunu rahatsız edenleri anımsayalım. 1) Gezi Direnişi için yıllar sonra açılan yeni dava. 2) Osman Kavala’nın iddianame hazırlanmadan bir yılı aşkın süre hapiste tutulması. 3) AİHM’nin Kavala’nın hemen salıverilmesi kararına karşı direnme. 4) Cumhuriyet davasında Yargıtay kararına karşı yerel mahkemenin direnmesi. 5) Sözcü davasında, FETÖ ile ilgisi olmayanların FETÖ’cülükten mahkum edilmeleri. 6) Eski HDP eşbaşkanlarından Cumhurbaşkanlığı adayı Selahattin Demirtaş’ın hapiste tutulması. 7) 15 Temmuz Darbe Girişimi davalarında, emir kulu olan ve olaylardan haberi olmayan öğrencilerin mahkum edilmeleri. 8) Tamince ve Arınç’ın damadı gibi iktidara yakın olanların davalarında müsamaha izlenimi. HHH Değerli okurlarım, yaygın ve sürekli adaletsizlikle birlikte derinleşen sert bir ekonomik sıkıntı da yaşanınca hiçbir iktidar direnemez! Sarıkamış’tan esarete AV. HÜSEYIN ÖZBEK TBB BAŞKAN YARDIMCISI Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’na katılması bir keyfilik değil kaçınılmazlıktı. Akacak kan başta durmaz misali kaderde olan yaşanacaktı. Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğunun mirasının sulhen paylaşılamaması yüzünden çıkmıştı. Savaşın çıkış nedeni ve hedefi olan bir devletin savaş dışında kalması olanaksızdı. Ekonomik gücü, askeri kapasitesi ve nüfus yoğunluğu ile doğuda Rusları, batıda Fransızları, Manş’ın ötesinde İngilizleri tedirgin eden Alman faktörü, patlayacak büyük savaşın bloklarını da belirlemişti! 19. yüzyıl boyunca Birleşik Krallığın stratejisi, Çarlık Rusyası’nın Hindistan yolunun güvenliğini tehlikeye düşürecek ölçüde güneye sarkmasının engellenmesi üzerine kurulmuştu. Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ömrünün beklenenden önce sona ermesi Birleşik Krallığın uykularını kaçırmaktaydı. 19 yüzyıl boyunca (1877/1878 OsmanlıRus Savaşı sonrası Berlin Antlaşmasına kadar) süregelen Osmanlı İngiliz dostluğu (!) güneş batmayan Birleşik Krallık’ın belirlediği çıkar statükosundan başka bir şey değildi. İngiltere’nin Berlin Antlaşması sonrası bu geleneksel politikasına son vermesiyle, Osmanlı’nın dağılmasının önündeki en önemli engel de ortadan kalkmış oluyordu. Hasım bloklar Mazlumlar coğrafyasının yağmasından pay isteyen Almanya’ya karşı oluşan İngilizFransız ittifakına, Türk boğazları ve İstanbul vaadiyle ikna olan Rusya da katılınca hasım bloklar iyice belirginleşmişti: Bağlaşıkların (itilaf) savaş ganimeti olarak gördükleri Osmanlı İmparatorluğu’nun, Almanya, AvusturyaMacaristan (ittifak) blokuna dahil olması tarihsel diyalektiğin dayattığı bir mecburiyettir. Avusturya veliahtının Saraybosna’da uğradığı suikast, çoktandır beklenen büyük kapışmanın nedeni değil bahanesiydi! AvusturyaMacaristan İmparatorluğunun 28 Temmuz 1914’te Sırbistan’a savaş ilanının ardından ağustos ayında ittifak ve itilaf güçlerinin karşılıkla savaş ilanlarıyla dört yılı aşkın sürecek 1. paylaşım savaşı genişleyecektir. Çarlık Rusyası’nın 2 Kasım 1914’teki savaş ilanıyla Osmanlı İmparatorluğu da kendisini büyük hengâmenin ortasında bulacaktır Bağlaşıklar, yakın geçmişte (1912) göz açıp kapayıncaya kadar tüm Rumeli’nin kaybına neden olan Balkan bozgununu yaşamış Osmanlı’nın kısa sürede saf dışı olacağını düşünüyorlardı. Öyle ya daha dünkü Balkan devletçiklerinin karşısında perişan olan Türklerin, emperyalist kodamanlar karşısında direnmeleri olanaksızdı! İş bağlaşıkların umduğu gibi gelişmeyecek, Balkan utancını silmek için kanlarını sebil eden Mehmetler Londra’da, Paris’te, Moskova’da yapılan hesapları tersyüz edecek, savaşın dört yıl daha uzamasına neden olacaktır. Analizin ipuçları Savaşın ilk aylarında, doğu cephesinde yaşanan TürkRus kapışmasının en önemli dönemeçlerinden biri de Sarıkamış harekâtıdır. Mehmet Ziya Yergök, Köprüköy ve Sarıkamış muharebelerine 83. Alay Komutanı olarak katılan bir Türk subayıdır. 30 Ocak 1915’te yaralı halde Ruslara esir düşen Yergök, diğer tutsaklarla birlikte, binlerce kilometrelik uzun ve çileli bir sevkin son durağı olan Sibirya’nın Krasnoyarsk Esir Kampı’nda 5 yıl geçirecektir. Yergök’ün, Sarıkamış Harekâtı sürecinde asker, komuta heyeti, cephe gerisi, lojistik sorunlar, başarısızlığa yol açan aksaklık ve eksiklikler, sivil halkın sosyoekonomik durumuna ilişkin notları dikkatli bir gözlemin, ciddi bir analizin ipuçlarını vermektedir. Yergök’ün Sarıkamış harekatıyla ilgili olarak; “Felaketle sona eren Sarıkamış muharebelerinden hiçbir fayda görmedik mi? Umulmadık bir mevsimde, umulmadık yerlerden yaptığımız bu harekât Rusları telaşa düşürmüş ve onları bizim ordumuza büyük bir önem vermeye zorlamıştır. Bu nedenle harbin sonraki dönemlerinde Türk Ordusunun üzerine büyük kuvvetlerle gelmek zorunda kalmıştır. Hatta denebilir ki Sarıkamış cephesinde karşımıza fazla kuv vet çıkarılması, Çanakkale’de de Müttefikleri durdurup Rusya’ya gidecek yardımları engellememiz, çarlığın devrilmesine ve Bolşevik ihtilalinin başarıya ulaşmasına etki etmiştir. Avrupa cephelerinde, üzerlerindeki Rus baskısı azalan Almanlar Polonya’yı kolayca istila etmişlerdir” değerlendirmesi tarihçiler tarafından da desteklenmektedir. Trajik hikâye Tarihçi Kitabevi tarafından yayımlanan “Sarıkamış’tan Esarete”, 1800 sayfalık anıların yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır. Esir kampındaki günlük yaşam, Türk, Alman, Avusturya, Macar esirlerinin bireysel ve kolektif davranışları, esaretin bu kesimler üzerindeki etkileri, esir kampında kültürelsanatsal etkinlikler, Krasnoyarsk şehrinin demografik durumu, Krasnoyarsk’ta yaşayan Tatar Türklerinin Türk esirlere yardımı canlı bir şekilde tasvir edilmektedir. Esir kampından kaçış sonrası, Türkistan coğrafyasında kat edilen uzun ve çileli yolun zorunlu konak yerleri olan, KırgızistanBişkek, ÖzbekistanTaşkentSemerkant, Aşkabat, Bakü, Batum üzerinden vatana dönüşün trajik hikâyesi, okuru tekrar o günlere götürmektedir. Yergök’ün beş yıllık esaret yaşamından, bugün için de uyarıcı dersler içeren anılarından bir bölümü daha paylaşalım: “Mekke Şerifi Hüseyin’in düşman tarafına geçmesi ile başlayan Arap ihtilali, esir Arap subaylarını canlandırdı. Bunlar Ruslara ‘Biz de sizlerdeniz. Bizlere esir muamelesi yapmayın’ diye iddia edip dilekte bulundular.Yeni hükümet bu iddiayı dinledi ve Arapları serbest bıraktı. Bunlar şehirde serbest dolaşmakla kalmayıp kaçma teşebbüsünde bulunan Osmanlı subaylarını ihbar edip yakalatarak esirlikten esirliğe sürüklenmelerine, genel hapishanelere gönderilmelerine neden oldular.” “Sarıkamış’tan Esarete” geçmişte yaşanan trajedilerden, kayıplardan ders çıkarılmasının zorunluluğunu bir kez daha kanıtlıyor. Asla unutmamalıyız. Ders çıkarılmazsa tarih tekerrür eder! 30 ARALIK 2019 3 OCAK 2020 Akdeniz’de enerji savaşlarından yeni yıl coşkusu, tezkere oylamasından Ortadoğu gerilimine inişli çıkışlı geçen bir haftada yağmur altında itiraz dilekçeleri ve kanal istemeyenlerin direnişi gündem oldu. Enerji savaşı tezkere getirdi Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynakları üzerinde egemenlik mücadelesi, Türkiye ve bölge ülkelerinin hamleleriyle gergin bir hal almaya başladı. Libya’da BM tarafından tanınan Ulusal Uzlaşı Hükümeti’nin askeri destek talebi üzerine bu hafta Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM’ye sunulan tezkere kabul edildi. Olağanüstü toplanan Meclis Genel Kurulu’nda oylanan Libya tezkeresi Erdoğan’a Fizan’a kadar yetki ile kabul edildi. 509 milletvekilinin katıldığı oylamada, 325 “kabul” ve 184 “ret” oyu çıktı. Öte yandan, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi liderleri bölge doğalgazını Avrupa’ya taşıması öngörülen EastMed adlı projenin önünü açan imzaları Atina’da attı. Siyasetteki bir başka gelişme Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin mühürlediği TOGO Kuleleri ve rüşvet iddiaları ile gündeme gelen ve disipline sevk edilen eski CHP milletvekili Sinan Aygün’ün partiden istifası oldu. Patronlar ödemedi işçi işini kaybetti 1 milyar liradan fazla teşvik almalarına karşın çevre yatırımlarını 31 Aralık’a kadar tamamlamayan patronlar sant ralları kapattı. 13 santraldan 5’i tamamen, biri kısmen kapatıldı; 4 santral geçici izin belgesi alırken, 3 santrala gerekli çevre izinleri verildi. Soma’daki kısmen kapatılan santraldan ısınma ihtiyacını karşılayan Somalılar, yılbaşı gecesi soğukta kaldı. İşçiler işsizlikle karşı karşıya kaldı. Yargıda iki karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, ortaokul ve liselerde türban serbestisi getiren yönetmeliğin iptali istemini reddeden dairenin kararını onadı. Kararla, ortaöğretimde türbanın serbestisi kesinleşti. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, “futbolda şike” davasında, aralarında eski Fenerbah çe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da bulunduğu 36 sanık hakkında yeniden yargılama sonucu verilen beraat kararlarını usulden bozdu. Irak üzerinden savaş WashingtonTahran hattında nükleer anlaşma ve Ortadoğu’da nüfuz mücadelesi eksenindeki gerilim, Irak’ın Kerkük kentinde bir ABD’li vatandaşın öldürüldüğü roket saldırısının ardından zirveye tırmandı. ABD, saldırıya ilişkin suçladığı İran bağlantılı Haşdi Şabi’nin içerisindeki Hizbullah Tugayları güçlerini vurdu. Ardından ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği önünde şiddetli protestolar patlak verdi. ABD’nin yanıtı sert oldu. Kasım Süleymani, bir suikastla öldürüldü. Lira değer kaybetti Dünyada 2020’nin ilk haftasına damga vuran ABDİran gerilimi, Türkiye ekonomisini de etkiledi. Suriye ve Libya’daki çatışmalar nedeniyle zaten fazlasıyla var olan ekonomi üzerindeki jeopolitik riskler daha da arttı. Dış şoklara karşı en kırılgan para birimlerinden olan TL’de yine değer kaybı görülürken, dolar/TL kuru cuma kapanışta 5.98’e yakın seviyelerde yer aldı. Cuma günü Borsa İstanbul’da da yüzde 2’ye yaklaşan kayıp yaşandı. Gerilimin bir diğer sonucu Brent tipi ham petrolün varil fiyatının 70 dolara dayanması oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle