10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 5 OCAK 2020 PAZAR HABER/YORUM İran, Afganistan değildir! Helal olsun, tam 2020 yılı için gücümüzün yettiği her yerden umut üretmeye çalışırken, muhalefetin büyük çoğunluğunun gitmediği Meclis oylamasıyla Libya’ya asker gönderme tezkeresi geçti. Ardından Amerika, son derece iyi korunan İran’ın efsane komutanı Kasım Süleymani ve ekibine uydudan alınan verilerle yönetilen insansız hava aracı dronla suikast yaptı. Ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafya biraz daha karanlığa gömüldü. Emperyalizmin savaş taşeronu Amerika’nın çok bilmiş savaş uzmanlarının Ortadoğu’da kediden saklanan fare gibi bilmediği ve öğrenmek istemediği tek bir şey var. Hikâye şöyledir: Ortadoğu’da sallana sallana dolaşan bir fare birden kediyi görür ve koşarak bir oyuğun içine saklanır, beklemeye başlar, kedi gitsin diye. Bir süre sonra fare saklandığı yerde bir köpek havlaması duyar, “oh çok şükür kedi gitti” diyerek dışarı çıkar ve kedinin pençesine düşer. Tam ölüme yaklaşırken sorar: “Sen gitmedin mi, köpek havlıyordu.” Kedi yanıt verir: “Burası Ortadoğu, birkaç lisan bileceksin.” Yüzlerce istihbarat raporuna, çok yetenekli senaryo yazarlarına yazdırılan savaş ve felaket senaryolarına rağmen Ortadoğu her an değişen bir canlı gibidir. Genleriyle sürekli oynanmasına rağmen gizemini korur. Ve insanı şaşırtır. Hele de İran! İran, İngilizlerin başarılı taktikleriyle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yapay sınırlarla çizilen Irak ve Suriye’ye benzemez. Çünkü geçmişi büyük bir imparatorluk olan Perslere dayanır. Ben İran’a defalarca gittim. İlk gidişim İran İslam Devrimi’nin 11. yılına (1988) rastlar. Yazdığım Bekçi adlı film senaryosu nedeniyle İran Film Festivali’ne davet edilmiştim. İran, 8 uzun yıl, Saddam’ı açıkça destekleyen Amerika’nın dayatmasıyla Irak’la savaşmıştı. Sonuçta İran yendi ama 1 milyon genç İranlı şehit olmuştu. Erkek gücünün azalması kadınların iş hayatına girmesine, her yerde varlıklarını göstermelerine olanak sağlamıştı. Benim gördüğüm İran kadınların İranı’ydı. Evine konuk gittiğim TIR şoförü Asiye’yi unutamam. Üç günlük yoldan yeni gelmişti ve çok güzel safranlı pilav yapıyordu. O zamanlar İran hepimiz için kapalı bir kutuydu. Hiç unutmuyorum, o günlerde hiçbir dükkânda kara çarşaf bulamamış, Şehir Tiyatrosu’ndaki dostlardan yardım istemiştim. İran’a ayak basınca gördüm ki çarşafa gerek yok, sıradan bir başörtüsünü şöyle bir doluyorsun, yeterli. Çarşafı sadece Humeyni’nin anıtmezarında giymek zorunda kalmıştım. O kadar cahildim ki, Tahran’da sırayla resim galerisini görünce şaşırmıştım. Her yer resim doluydu, şimdi evimde bir cam altı resmine bakıp duruyorum. Bombalar bu resimleri, heykelleri Irak’ta olduğu gibi yok etmesin! Yeter bu savaş nidaları! Bu arada biz de Libya’ya asker gönderme hevesine kapıldık. Dostlarım, Libya küçücük bir ülke ama ayağınızı bastığınızda petrol fışkırıyor. Arap Baharı ardından ülkenin başkanı Kaddafi bir suikast sonucu öldürüldü. Fransızlar son anda ülkeyi bombaladılar ve petrolün büyük kısmına el koydular. Şimdi biz neler olduğunu bile bilmeden, kimse de bildiğini söylemesin, Libya’ya asker göndermeye neredeyse gönüllü oluyoruz. Tarihten hiç mi bir şey öğrenmedik, emperyalizm o petrolü bize vermez! Ve büyük ihtimalle İran daha önce yaptığı gibi dronlarıyla çünkü onda da var petrol taşıma yollarına saldıracak. Ve petrol fiyatları yükselecek. Biz ne yapacağız? Evet, biz ne yapacağız? 3 milyon doğalgaz abonesi borçlarını ödemedikleri için gazı kesilmiş. Elektrik faturaları geldiğinde hepimiz, “Yahu ben fabrika mı işletiyorum?” diye şaşıp duruyoruz. Yaşam için en gerekli olan petrol ve doğalgaz bize komşularımızdan geliyor. Neden bu kadar savaşmaya heves? Neye güveniyoruz, artık savaşlar uydulardan gelen talimatlara göre bir düğmeye bastığında fırlayan füzelerle yapılıyor. Ve füzelerin hedefi bulduğunu an an gösteren televizyonların başında doymak bilmeyen güçler ellerini ovuşturuyor. Bu arada bu güzel ülkede birbirine sarılmak suç kapsamına alındı. Van’da iki öğretmen adeta terörist ilan edildi. Ve bir başka öğretmenin ihbarıyla! Öğünleri kısıtlanan üniversite öğrencileri olayı protesto etmek için toplandığında polis copuyla dövüldüler, paralarını almak isteyen işçiler de! Fransız polisi coplar da bizimkiler coplamaz mı? Bizim nemiz eksik! Canım sıkılıyor arkadaşlar, belli ki 2020 acıtarak geçecek! 5 OCAK 2020 SAYI: 34423 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:51 06:34 06:54 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:22 13:14 15:35 08:04 12:59 15:23 08:22 13:21 15:50 Akşam 17:56 17:44 18:11 Yatsı 19:22 19:08 19:33 Başkasına acı çektirerek zevk alan “sadist”lerin isim babası Marquis de Sade, yetmiş dört yıllık ömrünün otuz yılını düşünceleri yüzünden zindanlarda geçirdi. Kapsadığı şiddet, vahşet ve cinsel sapkınlıklar yüzünden yazdığı kitapların yarısı, 18. yüzyıl Fransası’nda yakılarak yok edildi. Büyük Fransız Devrimi sonrası, 1791 yılında devrim liderlerinden Marat için bir oyun yazan Sade, Cumhuriyetçiler tarafından hapisten çıkarıldı ve acımasız davranır önyargısıyla Kral yanlılarının yargılanıp, genellikle giyotine gönderildiği devrim mahkemelerinden birinin başına getirildi. Oysa Sade’ın kendisi, “sadist” değildi! Ölüm cezasına karşıydı ve devrimci dostlarına, “Ey dürüst insanlar, bir insanı başka bir insanı öldürdüğü için ölüme gönderiyorsunuz. Bir yerine iki cinayet işlemek anlamına gelmez mi bu?” diyordu. Celladını bağışlayan kurban Devrim mahkemesi başkanı Sade’ın karşısına, günün birinde kendisini 13 yıl Bastille zindanlarında çürüten adam, baş düşmanı Yargıç Montreuil getirildi. Cumhuriyetçilerin safına geçen Montreuil, eski hükümlüsünün başkanlık ettiği mahkeme heyetinde görev almak istiyordu! Marquis de Sade’ın değil ona görev vermek, giyotine göndermek olanağı bile vardı. Oysa Sade, Yargıç Montreuil’ün rine geçirerek ayin yapan Hıristiyan din adamlarının, aslında şiddette şehvet ara yan ve vahşetle do yuma ulaşan cinsel içgüdüleri “kutsa yarak” sadizmi tin Sadizmin kollarında sel anlamda meşru kılmaktan başka bir şey yapmadıklarını yanına giderek elini sıktı, sırtını sı öğreniriz. vazlayarak cesaret verici sözler söyledi ve kendisini mahkeme heyetine dahil etti. İnsandaki kötülük dürtüsünün, iyilik dürtüsünden daha güçlü olduğuna inanan Marquis de Sade, Napolyon tahta çıkınca yine içeri tıkıldı ve zindanda öldü. Ama kötülük dürtüsüne adını koyan Sade öldü diye, insanlar daha iyi olmadı. İslamiyetin ortaçağı Türkiye’yi kasıp kavuran sadizm süreci, işte bu anlamda hiç de şaşırtıcı değil, değerli okurlarım. Sadizmin, acı çektirmekten alınan tinsel ve cinsel zevk olduğunu bilirsek; dinen günah, ahlaken kötülüğün ta kendisi bu sapkınlığı öğretilmiş (dayatılmış da diyebiliriz) inançlardan bağımsız düşünmek abestir. Kutsanan sadizm Tarihte şiddetten şehvet damıtan ilk kurum din olmuştur. Sadizmin isim babası Marquis de Sade üstüne en mükemmel incelemeyi yapan Georges Bataille, “Sadizmin tanımlanması, dinlerin kurbanlık dehşetine açıklanması zor bir gariplik diye bakan zihniyeti değiştirerek, bu dehşetin temelinde cinsel içgüdülerin yattığını ortaya çıkardı” di İslamiyet, Hıristiyanlıktan 700 yıl sonra doğan din olarak ortaçağını sürüyor. Aslı olmayan bir ruhban sınıfının yaratılıp, halk sefalet içinde debelenirken; semirdikçe semiren Diyanet, cemaat ve tarikatların, hatta bazı müritlerin fütursuzca zenginlik gösterileri, tinsel sadistlik değilse nedir? Hıristiyanlığın ortaçağında Papalık devletleri de aynı yozlaşmaya ye yazar. sahne oldu. Yine Bataille’ın kaleminden, tarih Keza siyasal İslam sayesinde ah te çocukları kızgın demirlerle dağ laksızlığın tavan yaptığı Türkiye’de, lamak, insanları küme küme sepet sözde din adamlarıyla müritleri ara lere kapatıp yakmak gibi dinsel tö sında bazen akıl almaz türden cin renlerin ve canlı canlı soydukla sel ilişkilerin, çocukları kurban se rı kadınların kanlı derilerini üzerle çen pedofillerin, hayvanlara musal lat olan zoofillerin ve hatta cesetlere bile dadanan nekrofil sayısının hızla artması; ne bir eksik ne bir fazlasıyla Hıristiyan cemaat ve tarikatlarda da yaşandı. Aşağılık duygusu megalomani yarattı Günümüzde cinsel açlık, bastırılmışlık ve kadın erkek eşitsizliğinin ürettiği aşağılık kompleksi, Müslüman ülkelerde “İslami” gerekçelerle erkek sadizmine dönüştürülerek onarılıyor. Çağımızda bile Papalığa bağlı kilise yetkilileri ve Katolik egemenler pedofil papazları hâlâ nasıl gizleyip kolluyorsa; İslam ülkelerindeki erkek egemenler ve yargı erki de gerek kadın katillerini, gerekse pedofil sadistleri yok ağır tahrik, yok çocuğun rızası vardı, olmadı takım elbiseli “iyi hal” indirimiyle gözetiyorlar. Başka bir deyişle sadistler arası küresel bir dayanışma var, değerli okurlarım. Hem de ezelden ebede... Hıristiyan âlemi, kilisenin sadizminden uzun mezhep savaşlarından sonra “din devleti”ni ortadan kaldırmakla kurtuldu. Ruhban sınıfının topluma verdiği kültürel zararı da böylece sınırladı. Türkiye’yi, bir din devletine dönüşmekten mutlaka alıkoymalıyız. Çünkü sadizmin sonunda, zevk alınsa da alınmasa da mutlaka kan akar. Tamam, mazoşist bir toplumuz, ama bir yere kadar. Unutmayalım ki mazoşist olmayan yerde sadistin de işlevi kalmaz! Her fırsatta, “İstanbul bizim sevdamızdır” diyen AKP lideri, kesinlikle ve nimini veriyor musunuz? Kendinizi gökler tanrı sı Zeus, yahut yerler tan artık “tarihi” bir şahsiyettir, bu rıçası Hera gibi; başkaları da doğaldır. nı da küçücük bitler, pireler Doğal olmayan, bir de ayrı gibi gören pozlarda mı du ca “coğrafi” şahsiyet olmaya rup yürüyor, kalkıp oturu kalkmasıdır. yorsunuz? Coğrafi şahsiyet..Trakya bölgemizi kuzeyden güneye yarmaya ve ortasından deniz geçirmeye yönel Türkiye’de hangi yazarların nasıl geçinmiş olduğu sorusu, aklınıza asla gelme mesidir. di ve gelmiyor mu? Bu, tipik bir “aşkından şaş Her ikna biçimini mubah saymak; Fırsat çıktığında sağa so kınım” veya “ya ölürüm ya öldürü Tartıştığı kişinin söylediği ne ka la emir vermeyi; dünyada martılar rüm!” durumudur. dar açık, düzgün, kanıtlanmış ol üstüne kaç şiir yazılmış olduğunu Neyse geçelim, bu sevimsiz ya sa da yine anlamaz görünerek me düşünmeye, her zaman için yeğ benimsin ya hafriyat kamyonları seleyi safsatalara, karışıklığa boğ ler misiniz? nın muhabbetini! mak; Gençken araba kullandıysanız; HHH Nihayet hasmını usandırarak, herkesten üstün olduğunuzu, gaz Yeni yılın, bu güzelim ilk pa nefret ettirerek, iğrendirerek tartış dan ayağınızı hiç çekmeden mi zar gününde, siyasetten uzak du ma meydanından püskürtmek... kanıtlardınız? rup azıcık edebiyattan söz etmek Sonra dönüp muzaffer bir tavır Küçükken silik bir ailenin mi ço gerek. la: ‘Gördünüz mü, (..) dayanama cuğuydunuz? Zira, “aşka âşık şaşkınlık” halle dı. İşte kaçtı’ demek.” Şayet siyasetçiyseniz; siyaset ri, siyasetin değil, edebiyatın ko HHH çi olmadan önce nasıl geçindiği nusudur. No comment! nizi bilenler çok mu az, yoksa hiç Ki bu hale düşenlere “ayran gö Sansür yok, ama ya mansür?! mi yok? nüllü” de denir, “şıpsevdi” de. HHH Varlığınızı kanıtlamak için, mes HHH Bu pazar siyaset değil, edebiyat leğinizde evrensel bir kalite gös Orta yaşın üzerindeki her yurt var dedik. termek yerine; havalı ve kasın taşa, orta veya lisedeyken okutu Zaten geçmişin sansürlenmiş tılı durmak, daha mı tatmin edi lan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın gazetelerinden medet ummaya yor sizi? “Şıpsevdi” romanı, “İkdam” ga gerek yok. Sandığınız kadar zeki ve akıllı ol zetesinde tefrika edilirken “imalar Yakın dönemden bir köşe yazısı madığınız kuşkusuna hiçbir zaman var” diye yasaklanmıştı. (1901) alıntısıyla devam edelim. asla kapılmadınız mı? II. Abdülhamid döneminde değiliz. Yazar, tövbe tövbe, ortaya peş Olduğunuzdan daha mı dona Çok şükür sansür mansür yok. peşe sorular soruyor: nımlı görünmeye çalışıyorsunuz? Hatta yeni özgürlüklerle dolu “Hayatınızda bir kez olsun kah HHH yargı paketimiz bile var. kahalarla güldüğünüzü hiç gören Yukarıdaki soruların tümüne Yasaklanan 121 yıl önceki o ro yok mu? ‘evet’ diyenler; tam bir megalo mandan bazı satırları ileri demok Kafanız hafif arkada omuzlarını man ve kasıntıdırlar. rasimiz ile ifade özgürlüğümüzün zı ufak ufak dalgalandırarak mı yü Yarısına ‘evet’ diyenler; bazen keyfini sürmek için okuyalım: rüyorsunuz? kasıntı, bazen doğal sayılabilirler. “Şarlatanın en açık işareti, bil Dans ederken çekilmiş bir fo Daha azına ‘evet’ diyenler ise mediği şeylerden bilir gibi bahset toğrafınızı hiç kimse asla görme çağdaş sayılabilecek düzeyde mek; cehaletini saklamakta büyük di mi? görgülü ve birikimlidirler. başarı göstermek; Kaç yaşında mastürbasyona Hiç ‘evet’ demeyenler ise ya ya Bazı konularını ömründe bir de başladığınızı asla hiç kimseye söy lancıdırlar ya da Nobel’li bir fi fa okuduğu hafazanallah veyahut lemediniz mi? zikçi.” (Milliyet Çetin Altan hiç okumadığı bilimde, teknikte Gençliğinizde de, hiç kimseyi 10.07.2013) uzmanlık iddia etmek; takmayan bir havada mıydınız? HHH İki kere iki dört eder keskinliğiyle Bilmediğiniz konular açıldığında, Rahmetli sevgili Oktay Akbal iddialarının çürüklüğü ispat edildiği sağa sola bakınarak, ‘saçma sa Ağabeyimiz boşuna “Yaşasın Ede halde asla kanaat getirmeyerek (...) pan şeylerle ilgilenmediğiniz’ izle biyat” dememiş!. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Berkin Elvan YAŞASAYDI 21 YAŞINA GIRECEKTI ‘Doğum günleri mezar başında geçmesin’ MEHMET KIZMAZ Bugün, Gezi Direnişi sırasında polisin attığı biber gazı fişeğiyle başından vurulan ve 269 günlük komanın ardından 15 yaşındayken yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın 21’inci doğum günü. Anne Gülsüm Elvan, bir anne için evladının doğum gününde mezarı başında olmanın çok büyük bir acı olduğunu söyleyerek “Yaşatılsaydı bugün ona güzel bir doğum günü yapacaktım. Elimde karafil değil, pasta olacaktı. Onun yerine benim bir dileğim var. En azından vuranlar yargılansın. Doğum günleri mezar başında değil, aileleriyle geçsin” dedi. 16 Haziran 2013’te İstanbul Okmeydanı’ndaki protestolarda evinden ekmek almaya çıkan Berkin Elvan, polisin attığı gaz fişeği ile başından vurulmuş, 269 gün komada kalmıştı. 11 Mart 2014’te yaşamını yitiren Berkin Elvan, yaşıyor olsaydı bugün 21’inci yaş gününü kutlayacaktı. “Yaşatılsaydı bugün ona güzel bir doğum günü yapacaktım” diyen anne Gülsüm Elvan, “En son 2013’te kutladım. 2014’teki doğum gününde komadaydı. Aldılar bizden. Mahvettiler bizi. 6 yıldır olduğu gibi bugün de doğum gününü mezarı başında geçireceğiz. Elimizde de pasta değil, karafil olacak. Öyle bir acı ki... Doğum günleri mezar başında geçmesin” ifadelerini kullandı. Kendisi gibi aynı acıyı yaşayan binlerce annenin olduğunu kaydeden anne Elvan, “Berkin belki bugün bir dilekte bulunamıyor ama onun yerine benim bir dileğim var. 5 Şubat’ta duruşmamız var. Emri ne kadar hükümetin başındakiler vermiş olsa da en azından vuranı yargılasınlar. Bu vesileyle, belki başka bir annenin yüreği yanmaz” diye konuştu. Baba Sami Elvan ise “Yaşasaydı bugün üniversite de olacaktı. Bu ülkede, çocukların yaşama hakkını elinden alan siyasi iktidar bilsin ki, bu çocuklar yaşıyor, sonsuza kadar yaşatılacak. Çocuğumuz için, başka çocukların öldürülmemesi için mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi. l İSTANBUL ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] TCDD’DEN SİTELERE SANSÜR YHT’de Cumhuriyet okumak yasak! Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları’na (TCDD) bağlı Yüksek Hızlı Tren’de (YHT) sunulan kablosuz internet bağlantısı üzerinden Cumhuriyet, Sözcü, BirGün, Sol. org.tr gibi haber sitelerine giriş yasaklandı. TCDD’ye ait YHT’de internete bağlanan yurttaşların Cumhuriyet, Sözcü, BirGün, SoL Haber gibi AKP iktidarını eleştiren haber sitelerine giriş yapamadığı ama Hürriyet, Yenişafak gibi sitelere ise giriş yapıldığı kaydedildi. Trende seyahat ederken sansürü fark ettiğini Twitter hesabından paylaşan oyuncu Orhan Aydın, duruma itiraz ettiğini ve trendeki diğer yolcuların da buna tepki gösterdiğini söyledi. Sol Haber’e açıklama yapan Aydın, “AKP’nin korkak ve zavallıca yasaklayıcı zihniyeti, her yerde karşımıza çıkıyor. Kin ve nefret dolular” dedi. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle