10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: CAFER KURT 525 OCAK 2020 CUMARTESİ Kaza geliyorum diyorHavalimanlarında onarım işleri, emniyeti ihlal edecek şekilde yapılıyor Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün (DHMİ) yatırım programında yer alan havalimanı yenileme, bakım, onarım işlemlerinde, yüklenici firma çalışanların bilgisizliği nedeniyle, uçuş emniyetini ihlal edecek şekilde pist ihlalleri nin yaşandığı tespit edildi. Bu durumun Yapım İşlerinde Benzer İş Grupları Tebliği’nin hamahmut valimanı işleriylıcalı le ilgili yetersiz kalmasından kaynaklandığı belirlenirken, tebliğle ilgili düzenleme yapılması talebine Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın da henüz bir yanıt vermediği belirtildi. Sayıştay’ın TBMM’ye gönderdiği DHMİ’yle ilgili 2018 yılı denetim raporunda çok önemli bir uyarı yer aldı. Raporda, DHMİ’nin yatırım faaliyetleriyle ilgili yapılan incelemelerde havalimanı yapım, yenileme, Sayıştay’ın havalimanlarına ilişkin raporunda çarpıcı tespitler yer aldı. Yapım, onarım ihalesine giren bazı firmaların yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadığı vurgulanarak uçuş emniyetinin tehlikeye atıldığı belirtildi. bakım ve onarım işleriyle ilgili, yüklenici firma çalışanlarının bilgisizliği nedeniyle, can ve mal emniyetini ortadan kaldıran durumların yaşandığı belirlendi. Raporda, DHMİ’nin söz konusu ihlalleri ortadan kaldırmak için eğitim verdiği, ancak söz konusu pist ihlallerinin bertaraf edilemediğinin görüldüğü vurgulandı. Raporda, 11 Haziran 2011 tarihli Yapım İşlerinde Benzer İş Grupları Tebliği’ne göre altyapı işlerinde havalimanı pistleri, apron inşaatının ayrı olarak belirlenmesine karşın üstyapı işleri bölümünde havalimanı terminal binalarının “bina işleri” grubunda yer almasının söz konusu güvenlik ihlallerine neden olduğuna işaret edildi. Raporda ayrıca söz konusu tebliğde havalimanı pist aydınlatma işlerinin de elektrik işleri bölümünde yer aldığına dikkat çekilerek, şu uyarılar yapıldı: “Her firma pist aydınlatma ve elektrik işleri bölümüne katılabilecektir. Havalimanlarında yapılacak yapım, bakım, onarım, yenileme ihalelerine havacılık sektöründeki uçuş, can ve mal emniyeti hususlarında yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan tüm firmaların katılmasına yol açmaktadır. Bu durum ise izinsiz pist ihlalleri, pist üzerinde veya kenarında uçakların iniş ve kalkışlarını tehlikeye düşürecek malzemelerin bırakılması gibi ciddi sorunlara sebebiyet vermektedir. Ayrı ca, ülke genelinde faaliyet gösteren 56 havalimanının bazılarına uluslararası uçuşların da gerçekleştiği göz önüne alındığında uçuş, can ve mal emniyeti hususlarında yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan yüklenici firma çalışanlarının yol açabileceği sorunlar, kuruluşun ve dolayısıyla ülkenin uluslararası itibarını da zedeleyebilecektir.” Bakanlıktan henüz yanıt yok Raporda, 2011 yılında yayımlanan tebliğde değişiklik yapılması için Kamu İhale Kurumu nezdinde girişimlerde bulunulması talebinin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na iletilmesine karşın, Mayıs 2019 tarihi itibarıyla bakanlığın bir yanıt vermediği ve bu konuyla ilgili bir gelişme yaşanmadığı vurgulandı. Raporda, havalimanı altyapı ve üstyapı yapım, bakım ve onarım işlerinin uzmanlık ve tecrübe gerektiren özel yapılar olduğu vurgulandı. l ANKARA Ankara’da gerçekleşen YHT faciası davasında mahkeme başkanından dikkat çeken ifade: Korkunun ecele faydası yok Ankara’da, 13 Aralık 2018’de 9 kişinin yaşamını yitirdiği yüksek hızlı tren (YHT) kazasına ilişkin davanın ikinci duruşmasında, kazada yaralanan Nevin Sert’in, “İlk duruşmadan sonra iyice karamsar oldum. Burada konuşulanlar beni trene dair daha da korkuttu” sözleri üzerine mahkeme başkanının “‘Korkunun ecele faydası yok’ diye bir atasözü vardı” demesi dikkat çekti. Kazaya karışan kılavuz trenin ikinci makinisti Kenan Günay ise “Ben TCDD 2. bölge personeliyim. YHT’ler ise 8. bölgeye bağlı. Burada görev almamamız gerekiyor. Kurumun ders çıkarıp önlem almasını istiyorum” dedi. Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava dün, kazada yaralananların dinlenmesi ile devam etti. Kazadan yaralı kurtulanlardan Şahin Çetin, “Kırılmadık yerim kalmadı. Psikolojim bozuldu” derken, yaralılardan Burcu Borulday ise “Böyle bir sistem tam kurulmadan açıldığı için en yetkili kişiden şikâyetçiyim. Ben bir yıla yakın psikolojik tedavi aldım ve hâlâ yalnız uyuyamıyorum” ifadelerini kullandı. Yaralılardan Nevin Sert’in, “İlk duruşmadan sonra iyice karamsar oldum. Burada konuşulanlar beni trene dair daha da korkuttu” ifadelerine ise mahkeme başkanının “‘Korkunun ecele faydası yok’ diye bir atasözü vardı” yanıtını vermesi ise dikkat çekti. ‘O ilaçları kullanma’ Kazada kaburgası kırılan Fevzi Karayel de “‘Çok başarılı bir yılı geride bıraktık’ diyen eski TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın’dan özellikle şikâyetçiyim” dedi. Kaza sonrasında psikolojik tedavi gördüğünü belirten Nida Çınar, “Hâlâ ilaç kullanıyorum” derken, mahkeme başkanı, Çınar’a “Bence o ilaçları kullanma” ifadelerini kullandı. Kazadan yaralı olarak kurtulanlardan Murat Demirci, işi gereği sürekli seyahat etmesi gerekirken ancak kazadan dolayı edemediğini kaydetti. ‘Bu davayı kimse istemez’ Müşteki ifadeleri devam ederken söz alan mağdur avukatlarından Adem Kaplan, reddi hâkim talebinde bulunacaklarını belirtti. Mahkeme başkanı ise talebe karşı “Ne kadar meraklısınız reddi hâkim talebinde bulunmaya? Hiç kimse bu davayı almak istemez” yanıtını verdi. Kazaya karışan kılavuz trenin ikinci makinisti Kenan Günay da verdiği ifadede, kazanın nasıl gerçekleştiğini “yaşadığı travmadan dolayı anımsamadığını” söyledi. Günay, “Ben TCDD 2. bölge personeliyim. YHT’ler ise 8. bölgeye bağlı. Burada görev almamamız gerekiyor. Kurumun ders çıkarıp bunların önlemini almasını istiyorum” dedi. Mahkeme heyeti, TCDD Genel Müdürlüğü ile TCDD Taşımacılık AŞ’nin meydana gelen kazada kusurlu oldukları gerekçesiyle katılma taleplerinin reddedilmesini kararlaştırırken, sanık Osman Yıldırım’ın tutukluluk halinin devamı karar verdi. Duruşma 16 Mart’a ertelendi. l ANKARA / Cumhuriyet Okkan ve polis memurları şehit edildikleri Diyarbakır’da da anıldı Şehit Okkan anıldı Diyarbakır’da 19 yıl önce silahlı saldırı sonucu şehit edilen Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan mezarı başında anıldı. Ali Gaffar Okan’ın Sakarya’nın Hendek ilçesindeki mezarı başında düzenlenen anma törenine eşi Zerrin Okkan, kızı Sezin Okkan Çalışkan, ablası Sabahat Arslan, kız kardeşi Gülsüm Özgen ve yakınlarının yanı sıra Sakarya Valisi Ahmet Hamdi Nayir, Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce ve siyasi partilerin temsilcileri katıldı. Vali Nayir, “Bu toprak ların onuru, gururudur” dedi. Ali Gaffar Okkan ile polis memurları Mehmet Kamalı, Sabri Kün, Mehmet Sepetçi, Atilla Durmuş ve Selahattin Baysoy için şehit edildikleri merkez Yenişehir ilçesi Sezai Karakoç Bulvarı’nda da anma programı düzenlendi. Programda, ellerinde Türk bayrağı ve Okkan’ın fotoğrafları bulunan gaziler, polis memurları, “Ali Gaffar” ismini taşıyan çocuklar ve yurttaşlar Şehitlik Anıtı’na karanfil, Diyarbakırspor taraftarları da takıma ait atkı bıraktı. l İç Politika Barış Akademisyeni Altınel’e beraat Lyon1 Üniversitesi öğretim üyesi ve “Bu suça ortak olmayaca yargılanmak üzere tahliye edilmişti. Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahke ğız” bildirisine imza atan Tuna Altı mesi’nde görülen ikinci duruşmada nel, “örgütü propagandası” iddiasıy savcı Altınel’in cezalandırılmasını iste la yargılandığı davadan beraat etti. mişti. Duruşmada son savunması için Altınel hakkında, Fransa’da ger söz alan Altınel, “Barış Akademisyen çekleşen bir konferans gerek leri davasında beraat ettim. Bu çelişki çe gösterilerek “terör örgütü pro nin giderilmesini istiyorum. İçinde bu pagandası yapmak” suçlamasıyla açılan davanın üçüncü duruşma Tuna Altınel lunduğumuz durum düşünce ve ifade özgürlüğüne ağır bir darbedir. Bu da sı dün Balıkesir’de görüldü. Altı vada vereceğiniz karar düşünce ve ifa nel 11 Mayıs’ta pasaportundaki tahdidi kal de özgürlüğü bakımından çok önemlidir. Bera dırmak için gittiği Balıkesir’de gözaltına alın at verilmelidir” dedi. Aranın ardından kararı mış 81 gün süren tutukluluğun ardından 30 na açıklayan mahkeme heyeti, Altınel’in bera Temmuz’da görülen ilk duruşmada tutuksuz atine karar verdi. l Haber Merkezi Tartışmalı pek çok kararda imzası var YSK’de Muharrem Akkaya dönemi “Mühürsüz oy zarfları”, “İstanbul’daki seçimi yenileme” gibi pek çok “tartışmalı” kararın altına imza atan Yüksek Seçim Kurulu Başkanı (YSK) Sadi Güven’in yerine Muharrem Akkaya seçildi. Muharrem Akkaya, 31 Mart’ta CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul seçimlerine ilişkin AKP’nin yaptığı olağanüstü itiraz başvurusunun kabulü ve seçimin yenilenmesi yönünde oy kullanan 7 isimden biriydi. YSK’de görev süresi devam eden başkan Vekili Erhan Çiftçi, Muharrem Akkaya, Cengiz Topaktaş, Yunus Aykın, Kürşat Hamurcu ile yeni üyeler arasında başkanlık seçimi yapıldı. Muharrem Akkaya, 11 kurul üyesinden 8’inin oyunu alarak, YSK’nin yeni başkanı oldu. Kurul üyesi Cengiz Topaktaş ise 3 oy aldı. Süresi dolan Güven, seçim sonunda görevi Akkaya’ya devretti. Akkaya, süresinin dolacağı 2023 Ocak ayına kadar YSK Başkanlığı görevini yürütecek. l ANKARA / Cumhuriyet Güven Akkaya Eski YSK Başkanı Sadi Güven, görevini dün Muharrem Akkaya’ya devretti. Uğur’suz yıllar Türkiye gibi dış müdhalelere açık ülkelerde gazeteci de olsanız günlük olayları, bütüncül bir arka plan okuması yapmak ve fotoğraf karalerini birleştirerek değil, her birini tekil olarak ele alıp değerlendirme hatasına sıkça düşeriz. Bu kolaycı yaklaşımın sonucunda yanılgıya düşmemiz, olayların gerçek faillerini ıskalamamız ve tetikçilerin arkasındaki güçlerin tam da istediği gibi “cambaza bak cambaza” komutuna uymamız kaçınılmaz olur. Bugün Türkiye’nin ve içinde bulunduğu coğrafyanın yaşadıklarının ve yaşayacaklarının ilk işaret fişeklerini bu nedenle görmedik, göremedik. Dün 27 yıl önce katledilen, gazetimizin duayen yazarlarından Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümüydü. Onun neden katledildiği, kimlerin katlettiği, tetikçilere kimlerin emir verdiği ve bu cinayete yurtiçinde hangi odakların yardım ettiği konusunda hâlâ papatya falı açıyoruz. Bu cinayetin üzerindeki sır perdesini aralamak için de Uğur Mumcu gibi birine ihtiyaç var. Uğur Mumcu’nun ölümünün arkasından yüz binler yürürken aynı zamanda “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Türkiye İran olmayacak” diye haykırdı. Tabii biz de... Neden? O anda herkesle birlikte biz de cambaza bakıyorduk da ondan. Çünkü öyle düşünmemizi ve haykırmamızı gerektirecek atmosfer 90’ların başından itibaren adım adım yaratılmıştı. Önce Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun ve Bahriye Üçok suikastlarıyla toplum hazırlandı. O tarihe kadar radikal Vahhabi eğilimli İslamcı terör örgütleri, kurucu güç tarafından henüz dolaşıma sokulmadığından Türkiye’de “İslamcı” denince akla hemen İran İslam Cumhuriyeti geliyordu. Zaten İran’ın İslam devrimini başka ülkelere ihraç etme niyeti de bilindiğinden olağan şüpheli durumuna düşmesi kaçınılmazdı. Tetikçiler de İran’la bağlantılı isimlerden seçilirse operasyon amacına ulaşmış demekti. Peki niye İran? Çünkü daha 1989’da, ABD’ye Milli Güvenlik konusunda strateji üretmek amacıyla çalışmalar yapan RAND adlı kuruluşun daimi politik danışmanı, CIA’nın eski başkan yardımcısı Graham Fuller’in o tarihten itibaren temellerini attığı BOP’un önünde bölgede engel olabilecek iki ülkeden biri Türkiye diğeri İran’dı da ondan. Bu iki ülkenin güç birliğinin acilen önlenmesi, hatta birbirlerine düşürülmesi gerekiyordu. Tabii bu suikastlar işlenirken içeride de yardım aldığı küresel güç odaklarına bağlı ve bu türden suikastları iz bırakmadan yapabilecek operasyonel kabiliyete sahip kişi ya da kurumlar da kullanılmıştı. O nedenle “tuğla çekilirse duvar da yıkılır” dendi. Uğur Mumcu cinayeti sadece bununla mı ilintili? Elbetteki değil. Uğur Mumcu’dan tam 24 gün sonra sabotaj süsü verilmiş bir planla katledilen Orgeneral Eşref Bitlis ve Binbaşı Cem Ersever suikaslarını diğerlerinden ayrı değerlendirmek gerekir. BOP’un ilk adımı olarak Irak’a çökmek için önce Saddam’ın Kuveyt’i işgalini görmezden gelip sonrasında tepesine binildi ve Çekiç Güç denen melanet gelip sınırımıza kondu. Sınırımıza konan sadece Çekiç Güç değildi. O tarihe kadar Lübnan’ın doğsundaki Bekaa Vadisi’nde konuşlanan terör örgütü de Çekiç Güç’ün himayesinde komşumuz oldu. Ilımlı İslam elbisesi dikiliyor Fuller, Fukuyama, Huntigton, Wolfowitz, Perle, Grosman ve Henze efendilerin planları adım adım pratiğe geçirildi. Bir yandan Türkiye’de terör her gün onlarca can alırken, diğer yandan başka bir el Musa Anter, Vedat Aydın, Mehmet Sincar gibi tanınmış Kürt aydın ve siyasetçilerine yönelik suikastlar gerçekleştiriyor, Özgür Ülke gazetesini bombalıyor, “devlet içinde birileri rutinin dışına çıkarak” bölgede faili meçhullerle bir iç savaşın ya da darbenin parke taşları döşeniyordu. Olmadı mı? Başka bir fay kırığı üzerine plan hazırdı. Tetikçileri bulmak çok daha kolaydı. Gelsin 2 Temmuz 1993’te Madımak Katilamı. Aleviler sokağa dökülmüyorsa o zaman “Sünnileri sokağa dökelim” planı devreye sokuluyor. Ve üç gün sonra Başbağlar Katliamı geliyor. Yine mi olmadı? İki yıl sonra Gazi Katliamı gelsin o zaman. Bir yandan bu suikast ve katliamlarla Türkiye, iç işleriyle uğraşın onlar da yanı başındaki bölgeyi dizayn etsinler. Diğer yandan da CIA güdümlü FETÖ eliyle Fukuyama ve Fuller’in ılımlı İslam projesi elbisesini Türkiye’ye giydirmeye çalışsınlar. Kısmen başardılar da... İşte yaşadığımız Uğur’suz yılların bizi getirdiği nokta. YUNANİSTAN’IN ADALARI SİLAHLANDIRMASI Çeviköz, ‘Madrid Mutabakatı’nı anımsattı CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çe bazı adaların silahlandırılmasının, Yunanistan’ın viköz, Milli Savunma uluslararası ve ikili an Bakanı Hulusi Akar’ın laşmalardan doğan yü Yunanistan’ın Ege’de kümlülüklerini yerine ge ki 16 adayı uluslararası tirmediğinin en somut anlaşmalara aykırı ola göstergesi olduğunun rak silahlandırdığı açık Çeviköz vurgulayarak “Böyle bir lamasıyla ilgili olarak tespit var ve bu tespit, “Zamanında Suriye ile 1998’de Türkiye’nin haklarını ihlal eden yapılan Adana Mutabakatı’nı bir gelişmeye yol açıyorsa en kı biz hatırlatmıştık ancak hiç sa zamanda bunun Yunanistan’la bir şekilde dikkate alınmamış mutlaka çözüme kavuşturulması tı ama mutabakatı Putin ha için adımlar atılması gerekir” di tırlattığı zaman Türkiye, mu ye konuştu. Yunanistan’ın adaları tabakatı yeniden keşfetti. Bu silahlandırdığının, uzun süreden vesileyle 1997 tarihli Madrid beri bilindiğini kaydeden Çevi Mutabakatı’nı hatırlatmak iste köz, AKP’nin dış politikayı, iktida rim” dedi. ra geldiği 2002’den itibaren baş Çeviköz, dün, partisinin ge layan bir süreç olarak düşündü nel merkezinde düzenlediği ba ğünü dile getirerek şöyle konuş sın toplantısında Berlin’de yapı tu: “1997’de Madrid’de gerçek lan Libya konferansının sonunda leştirilen NATO Zirvesi’nde Tür imzalanan birdiriye bakıldığında kiye ile Yunanistan arasında Ege CHP’nin Libya konusundaki öne ile ilgili birçok konu ve ikili me rilerinin ne kadar isabetli olduğu seleler için mutabakat imzalan nun ortaya çıktığını söyledi. Çe mıştı. Bu mutabakat ruhuna uy viköz, “Bildiride, üstü kapalı ola gun şekilde davranılması için de rak bazı terör unsurlarının özel 2002’den itibaren iki ülke arasın likle Suriye’den Libya’ya gönde da istikşafi görüşmeler başlatıl rilmesinin doğru olmadığı şek mıştı. Bu görüşmeler uzun süre linde ifadeler var. Bunlar, bildiri dir durdurulmuş durumda. Eğer nin 13, 14 ve 20. maddelerinde diplomasiyi kullanmayı becere çok net ifade ediliyor. Bunlar, as mezseniz, diyalog yoluyla bazı lında dolaylı olarak ismi anılma sorunlarınızı çözmeyi öncelemez dan Türkiye’ye yapılan uyarılar seniz o zaman bazı davranışları dır” ifadelerini kullandı. nız sadece tespitten ibaret kalır. ‘Söylemde kalmasın’ En kısa zamanda Madrid Mutabakatı ve istikşafi görüşmelerin Çeviköz, önceki gün Milli Sa devamı yoluyla Yunanistan ile bu vunma Bakanı Akar’ın gündeme konuların görüşülmesi gerektiği getirdiği Ege Denizi’ndeki “silah ni düşünüyoruz.” sızlandırılmış” statüsü bulunan l ANKARA / Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle