19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ 95 EYLÜL 2019 PERŞEMBE Dink davasında dönemin vali yardımcısı Ergun Güngör, tanık sıfatıyla dinlendi ‘Görüşmeyi MİT istedi’ Ergun Güngör, öldürülme den 2 yıl önce Dink’le İstanbul Valiliği’nde görüş tüklerini, görüşmede MİT çalışanlarının da yer aldığını söyledi. Güngör, MİT çalışanlarının isteği üzerine yapılan görüşmede MİT’çileri Dink’e akrabaları olarak tanıttığını söyledi. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetine ilişkin kamu görevlileri nin yargılandığı dava dün görüldü. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma ya Dink ailesinin avukatları ve sa nık avukatları katıldı. Tutuklu sa nık dönemin Emni yet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Ak yürek, eski astsubay Yavuz Karakaya ve SEYHAN AVŞAR dönemin jandarma istihbarat görevlisi Muharrem Demirkale tu tuklu bulundukları cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katılırken; eski Trabzon İl Jandar ma Alay Komutanı Ali Öz’ünde aralarında bulunduğu tutuksuz 4 sanık hazır bulundu. Duruşmada Dink’in öldürüldü ğü dönem İstanbul Vali Yardımcı sı olan şu an ise Balıkesir Vali Yar dımcılığı görevine getirilen Ergun Güngör, tanık sıfatıyla Sesli Görün tülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile beyanda bulundu. 20022008 yıl ları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olduğunu aktaran Güngör, 24 Şubat 2004’te Hrant Dink ile İs tanbul Valiliği’nde yapılan görüş menin MİT’in isteği üzerine ger çekleştirildiğini söyledi. Agos gazetesinde Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğunun Hrant Dink tarafından yazılması nın infiale neden olduğunu iddia eden Güngör, “İstihbarattan arka daşlar geldiler, Dink ile bir görüş me yapılması istendi. Böyle bir gö rüşmenin vali izni olmadan yapa mayacağımı söyledim. Dönemin İs tanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme ger çekleşti. İstihbarat görevlileri ya nımdayken Dink’i aradım. Kendi siyle toplumda oluşan bu hassasi yeti konuşmak istediğimizi ve ha bere konu olan belgeleri görmek is tediğimizi söyledim. Kendisi dave timiz üzerine geldi” dedi. Güngör, “MİT mensuplarına sizi ne olarak tanıtayım dedim. ‘Yakınlarım der siniz’ dediler. Dink gelince ise ak rabalarımın odada bulunmaların da bir sakınca var mı diye sordum. Kendisi ‘yok’ dedi. Kendisine Sabi ha Gökçen’e dair kaleme aldığı bu konunun çok hassas olduğunu be lirttim. Asla bir tehdit, gözdağı ve rilmedi” diye konuştu. ‘Evrakları MİT aldı’ Dink’in verdiği evrakları ise MİT mensuplarının aldığını aktaran Güngör, görüşme sonrası Muammer Güler’e bilgi verdiğini söyledi. Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi. Avukat Bahri Belen’in “Bir vali yardımcısının yaptığı görüşmelerde akrabalarının bulunması uygun mudur” şeklindeki soruya Güngör, “Bazen eşimiz, annemiz, babamız görüşmelerde olabilir” diyerek yanıt verdi. MİT mensuplarının verdikleri ifadelerde İstanbul Valiliği’ndeki görüşmeye ilişkin olarak, “Biz İstanbul Valiliği’ne gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı” beyanlarının hatırlatması üzerine tanık Güngör, “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” dedi. MİT’ten hâlâ yanıt yok Mahkeme heyetinin aylar önce tanık olarak dinlenilmesine karar verilen MİT çalışanlarının “görevde olup olmadıklarının bildirilmesi ve tanıklık için gerekli işlemlerin yapılması için” MİT Bölge Başkanlığı’na yazdığı talebe halen cevap gelmedi. Duruşmaya bugün de devam edilecek. l İSTANBUL Programa, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Türkiye Süryani Katolik Patrik Onursal Vekili Korepiskopos Yusuf Sağ, Balkanlar Bektaşi Merkezi Genel Sekreteri Hüseyin Başar, SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener ve Dünya Ehlibeyt Vakfı Genel Başkanı Fermani Altun katıldı. Diyanet İşleri Başkanı, muharrem ayı iftar programında geçen yılki sözlerini tekrarladı Kopyalayapıştır konuşma Dünya Ehli Beyt Vakfı, Muharrem ayının gelişini kutlamak ve Kerbela şehitlerini anmak için iftar programı düzenledi. Programda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, geçen yıl yine Dünya Ehli Beyt Vakfı’nın düzenlediği iftar programındaki konuşmasına benzer bir konuşma yapması dikkat çekti. Geçen yılla aynı ifadeleri kullanan Erbaş, “Hz. Hüseyin, bütün müminlerin gönlünde taht kurarken ona ve yakınlarına bu zulmü reva görenler tarih karşısında ve vicdanlarda hep mahkum edilmişlerdir. Bugün Kerbela’nın acısını kalbinin derinliklerinde yaşayan Müslümanlara düşen en hayati ve tarihi görev, Kerbela’yı doğru okumak, doğru anlamak ve ondan dersler çıkarmaktır. Asla tarihin acılarından yeni acılar üretmek, hüzünleri yeni hazanlara dönüştürmek değildir. Kerbela’nın bize en büyük mesajı birlik, beraberlik vahdet ve kardeşliktir. Eğer bu mesajı hayata dönüştürmezsek İslam coğrafyasında hüznün ve matemin en acılı hikâyeleri yaşanmaya devam edecektir” dedi. Yalakalık tepkisi Türkiye Süryani Katolik Patrik Onursal Vekili Korepiskopos Yusuf Sağ da din adı altında yapılan “zulme” karşı sessiz kalmanın “yaratıcıya karşı affedilmeyecek bir suç” olduğunu belirtti. “Burada epey sorumlular var. Hem de en yüksek düzeyde sorumlular var. Parti liderleri, Meclis Başkanı, bakanlar var. Türkiyemizin mukadderatıyla oynayabilecek güçte insanlar var. Ben onlara hitap ediyorum” diyen Sağ, sözlerine şöyle devam etti: “Din iğneli fırça adamı hiçbir zaman yalakalık yapmamalıdır. Bizi yönetenlere bir şey diyemiyorsak, bunları uyarmamız için bizim yapabileceğimiz bir şey yok mu? Yüce yaratıcının bize cennet olarak emanet ettiği dünyamızı cehenneme çevirdiğimizin farkında de zafer temoçin ğil miyiz?” Sağ’ın bu sözleri salondan büyük alkış alması dikkat çekti. Dünya Ehli Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun ise misafirlerine katılımları için teşekkür ederek Anadolu İslam’ına “daha çok kenetlenme” çağrısı yaptı. l ANKARA/Cumhuriyet ‘Muhaliflere gözdağı’Sözcü gazetesi davasında, 8 isim yargıç karşısına çıktı, suçlamaları reddetti SEYHAN AVŞAR FETÖ Silahlı Terör Örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek suçlamasıyla yargılanan Sözcü gazetesi yazarları Emin Çölaşan, Necati Doğru’nun da arasında bulunduğu 8 isim dün yargıç karşısına çıktı. Yapılan savunmalarda Sözcü gazetesinin FETÖ ile bir bağı olamayacağı belirtilirken amacın muhalefeti susturmak olduğu aktarıldı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada yargılanan 7 isim hazır bulunurken, gazeteciyazar Emin Çölaşan ise duruşmaya Ankara’dan Sesli Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandı. Duruşmayı İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, TBMM Adalet Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Zeynel İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada yapılan savunmalarda Sözcü gazetesinin FETÖ ile bir bağı olamayacağı belirtilirken amacın muhalefeti susturmak olduğu aktarıldı. Emre, CHP milletvekilleri Enis Berberoğlu, Gürsel Tekin, Turan Aydoğan, Mahmut Tanal, Ünal Demirtaş, Erdoğan Toprak, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, CHP Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül, eski vekiller Umut Oran, Barış Yarkadaş ve çok sayıda gazete okuru izledi. ‘Tek işim gazetecilik’ Duruşmada savunma yapan sozcu.com.tr Yayın Yönetmeni Mustafa Çetin, “FETÖ’ye hiçbir zaman bilerek ve isteyerek yardım etmedim. Bundan sonraki gazetecilik hayatımda da etmeyeceğim. Tek bir işim var o da gazetecilik. Hakkımdaki tüm iddiaları reddediyorum ve beraatımı talep ediyorum” dedi. Sözcü gazetesi muhasebe görevlisi Yonca Yücekaleli de beraatını istedi. Yargılanan gazetecilerin savunmalarının ardından avukatların beyanlarına geçildi. İlk olarak gazeteciyazar Emin Çölaşan’ın avukatı Serhan Özdemir savunma yaptı. Mahkeme heyetine Basın Kanunu’nu anımsatan Özdemir, kanuna göre yapılan haberin üzerinden 4 ay geçtikten sonra dava açılamayacağını, açılsa dahi davanın hemen düşmesi gerektiğine dikkat çekti. İddiana menin savcının subjektif görüşlerini ifade ettiğini belirten Özdemir, müvekkili hakkında beraat kararı verilmesini, mahkeme heyeti aksi kanaatte ise düşme kararı verilmesini talep etti. Özdemir’in ardından savunma yapan avukat Celal Ülgen’in savunmasını 6 başlık altında 6 ciltlik bir klasörler de bir araya getirdiği görüldü. Savunmasında, “Yargı içinde halen faaliyet gösteren yeni kuşak FETÖ’cüler var. Bunların oyunlarına gelmek istemiyoruz. Suçlayacaksanız adam gibi suçlayın ve nedensonuç ilişkisi kurun. Suçlamalarda hiçbir nedensonuç ilişkisi yok. Bir tek Sözcü hakkında soruşturma açılıyor. Açılan soruşturma ve davalarla Sözcü gazetesinin etkin muhalefetini susturmak amaçlanıyor” dedi. Dava, 28 Ekim’e ertelendi. Cezaevinde salgın hastalık iddiası Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Atila Sertel, Menemen R Tipi Açık Cezaevi’nde salgın hastalık başladığına ve hijyenik olmayan şartlar ile çeşitli hastalıklardan dolayı son bir yılda 14 kişinin yaşamını yitirdiğine dair bilgiler geldiğini söyledi. Menemen R Tipi Açık Cezaevi’nde yaşananlarla ilgili iddiaları Meclis gündemine taşıyan ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Sertel, “Adalet Bakanlığı’nın derhal bu olaya el atması ve gerekli önlemleri al ması gerekiyor” dedi. Sertel, “Türkiye genelin de çok sayıda cezaevinden mahkumlar bana ulaşıyor. Birçok cezaevinde kapasitesinin üzerinde mahkum veya tutuklu var. 150 kişilik bölümde 450 kişinin kaldığı cezaevleri var. İnsanlar tuvaletlerde, koridorSertel larda yatıyor. Bazı mahkumlar ranzalarda sırayla nöbetleşe uyuyorlar. Menemen’deki R Tipi yani Rehabilitasyon Merkezi olarak kabul edilen bu cezaevinde yatanların çoğunluğu hasta ve bakıma muhtaç. Kalabalıktan, sağlıksız koşullardan ve kö tü yemeklerden dolayı bırakın hastaların iyileşmesini, rehabilite olmasını sadece son 8 ayda 14 kişi yaşamını yitirmiş. Ayrıca bu cezaevimizde kısa bir süre önce ne olduğu açıklanmayan bir salgın başladığı, bir koğuşun karantinaya alındığı ancak kalabalıktan dolayı salgının yayılma riskinin fazla olduğu belirtiliyor. Adalet Bakanlığı ve cezaevi yönetimi bu olayları kamuoyundan gizlemek ve üzerini kapatmaya çalışmak yerine derhal müdahale etmeli ve mahkum yakınlarına neler olup bittiğini açıklamalıdır. İnsanları göz göre göre hastalığa veya ölüme mahkum etmek insanlık suçudur.” l İZMİR / Cumhuriyet Siyasette faydalı gelişmeler! Yerel seçimlerin sonuçlarının genel siyasete de yansımaması olanaksızdı. Önümüzdeki seçimlere bugünkü siyasal kurgu ile gidemeyeceği görülüyor. Millet ve Cumhur ittifakının bugünkü yelpazesinde genişlemeler daralmalar olacak. Erdoğan’la Bahçeli’nin arasından su sızmıyor ama partilerinin oyları birbirine sızıyor!  AKP’den MHP’ye bir geçişlenlik var; MHP’nin geleneksel oylarında da İYİ Parti ve CHP’ye kayma var. AKP’nin içinde de boyutları şu aşamada belli olmayan bir çatlama var. AKP’den şu aşamada iki parti çıkıyor gibi... Bu dağılımı ittifaklara oturttuğumuzda Cumhur İttifakı’nın yüzde 4045’lerde olduğunu Erdoğan’ın masasına konan anketler söylüyor. Erdoğan, kongreyi öne alarak önceliği parti içi düzenlemeye verdi. AKP’nin kongre süreci 7 Ekim’de başlıyor. 2020 başında da büyük kongre yapılacak. Erdoğan, iç düzenlemeyi yaparken ittifakın oylarını yüzde 50’nin üzerine çıkaracak eklemelerin neler olabileceğine de bakıyor. Bu bakışın en önemli ayağı şu: Millet İttifakı’nı parçalamak. Üç koldan yürüyor; CHP’yi yıpratmak, CHP’nin İYİ Parti ile hedef ortaklığını kesmek, HDP tabanının CHP’ye oy vermesini engellemek... Kayyım seçeneği de bunun için kullanılıyor; PKK üzerinden HDP’ye, HDP üzerinden CHP’ye yüklen, sonra İYİ Parti’ye dön, “Bak CHP kimlerle, senin orada ne işin var” de! Bu yolda ne hukukun önemi var ne iç barışın... HHH AKP’den kopanlar ne yapabilir? Ahmet Davutoğlu’nun Erdoğan’la karşı karşıya gelmesi yeni bir durum değil. Davutoğlu’nun 2014 sonrası başbakanlığıyla parti içinde hâkimiyet tartışması yaşandı. 7 Haziran  2015  genel seçimleri öncesi Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı siyasete taşımak istedi, istifa ettirdi. Fidan, AKP Genel Merkezi’ne geldi, hemen ısınma çalışmalarına başladı. Erdoğan, buna sıcak bakmadığını hissettirince Fidan geri döndü. MİT yasasına göre kurumdan ayrılan 5 yıldan önce dönemez. Sonuçta MİTolojik bir süreç yaşandı, Fidan görevini sürdürüyor. Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki bir başka kırılma 1725 Aralık dosyasının Meclis’te oylamasında yaşandı. Devamında Davutoğlu’nun Nisan 2016’da il ve ilçe başkanı atama yetkisi alındı, MKYK’ye verildi. Sonrası Saray darbesiyle 4 Mayıs 2016’da Başbakanlık’tan istifa yoluyla indiriliş! Bütün bu aşamalardan sonra yeniden sahneye çıkan Davutoğlu’nun etkin bir rol alması zor.  Ali Babacan’ın Samanpazarı esnaflığı, saman altından yeni bir partinin barajını dolduracak kadar su yürütmesine yeter mi? Ali Babacan, AKP’den zorla kadro sökmeye çalışmayacak, AKP’den kopmuş olanları ya da kopmaya karar vermiş olanları kadrosuna katacak. Burada daha güçlü bir enerji görünüyor.  HHH AKP’de Erdoğan’dan kopanların kendi aralarında yaptıkları değerlendirmelerde iki büyük pişmanlığı dile getirdiğini duyuyoruz: 1 Keşke Erdoğan’ın eline bu kadar çok yetki veren değişikliklere evet demeseydik... 2 Keşke dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet demeseydik... Sonuçta siyaset keşkelerle yapılmıyor. Daha çok “haydi”lerle yapılıyor. Siyasette fay hatlarının arttığı bir sürece girdik. Sonuçta siyasal yenilenme iyidir. Değil Türkiye, dünyanın hiçbir ülkesinde siyaset tek kişiyle yapılmaz. Bunu dayattıkça fay dalları oluşur.  Bu anlamda, ne kadar fay dalı, o kadar faydalı! mahkeme kararını tanımadıLAR Akademisyeni bir gün sonra kovdular TUĞBA ÖZER Sakıncalı olduğu gerekçesiyle Trabzon Avrasya Üniversitesi tarafından görevine son verilen akademisyen Murat Büyükyılmaz, işine döndükten yalnızca bir gün sonra aynı gerekçeyle tekrar işten çıkarıldı. Güvenlik soruşturmasını geçerek başladığı görevine, yaklaşık bir buçuk ay sonra “sakıncalısın” denilerek son verilen Büyükyılmaz’ın başvurusu Samsun Bölge Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesi tarafından kabul edilerek yürütmeyi durdurma kararı verilmiş Büyükyılmaz görevine dönmüştü. Cumhuriyet’e konuşan Büyükyılmaz, “Avukatımın mahkeme kararını üniversiteye sunmasının ardından işe döndüm. Ancak bir gün sonra üniversite aynı gerekçeyi sunarak beni işten çıkardı. Sadece üstüne ‘İdare Mahkemesi’nin kararıyla 2 Eylül’de başladığınız işinize 3 Eylül itibariyle son verilmiştir’ notunu eklemişler” dedi. l İSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle