19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 15 EYLÜL 2019 PAZAR PAZAR YAZILARI Ogopogo’nun peşinde... Alberta’nın dağ havasından sıkılıp deniz görmek isterseniz, dalga şıpırtısı dinlemeye Pasifik Okyanusu kıyısına gideceksiniz. Kanada’nın öteki sahilinin doğusunda, Atlantik Okyanusu’nda. Bu devasa ülke, yazık, iki okyanus arasına sıkışmıştır! Kanada’nın resmi özdeyişi zaten “A Mari usque ad Mari”dir; armasında, mühründe yazar: Bir denizden öteki denize. İki okyanus arasında 4 saat zaman farkını da unutmayınız. Biz batı tarafındaki denize yakın olduğumuzdan Pasifik’e gider, balina seyrederiz. Gitmesi meşakkatli iştir ama araç sürmeyi sevenler için keyif verir. Edmonton’dan Vancouver tarafına gidiş geliş iki gün çeker, hatta geçer; göze alacaksınız! Denizi görmek sevdası olunca gidilir; biz gittik, iyot kokusuna hasret kalmışız, aldık geldik. Yine dağların arasından, gür ormanlar içinden geçerek geri dönerken tatil kasabası diye ünlenmiş Okanagan’a uğradık; bir gece istirahat şart. Dedik ya, hiç gaz kesmezseniz yol 14 saat sürüyor. Okanagan, bizde Kızılderili diye bilinen yerli halkın kabile isminden alınmış; sanki Türkçe seslenir gibi. Kent büyüklüğünde bir kasaba, ancak meşhur bir gölü var, çevresi ormanlık. Okanagan Vadisi diye anılan büyücek bir arazide üzüm bağları, e bunlar olunca şaraphaneleri, türlü türlü sirke üreten imalathaneleri dolu. Cüzdan hafifleten bir masraf kapısı ama değer doğrusu. kocaman deniz gibi gölde Ogo Okanagan’dan ertesi gün pogo yalnız mı yaşar? Eğer öy ayrılmak üzereyken otel leyse, üzülürüm vallahi. Bu görevlisi “Ogopogo’yu na eş bulmak lazım, tabii gördünüz mü” dedi. Görülmesi gereken bir şey MAHMUT ŞENOL böyle düşününce bunu bir doğuran da olmalı; onlar ne olduğu belli, fakat açık et rededir! Bir sürü soru! medik, lafın gerisini bekliyoruz. Meğer Bu bir yerli efsanesiymiş, adı da Naita en derin yeri 250 metreye inen, iki İz ka imiş. 1520 metre uzunluğundaki bu nik Gölü büyüklüğündeki gölde yaşa yaratık neyle beslenir, merak edilecek yan bir canavarmış, bugünlerde pek sık şey doğrusu. Maşallah, bunun iştahına kendisini gösteriyormuş. balık da dayanmaz, gölü kurutur. Fakat “Gitmeden, göl kıyısına inin, bekleyin insan yemediği anlaşılıyor; iyi. görürsünüz!” Gittik, bekledik, kıyıda me İlk kez 1946’da resmen rapor edilmiş, raklılar var, herkesin elinde dürbün, be kayıtlara geçmiş. O vakit görülen cana lediye de kıyıya jetonlu ayaklı dürbünler var bu aynı yaratık mıdır, bu da belli de koymuş. Bir ana baba günüdür, sormayın. ğil. Belki ortadan bir süre kayboluyor, Herkes gölün uzağını parmağıyla gös kim bilir eşeysiz üremeli bir canlıdır, teriyor. Baktım, mavi parıltıların için kendi kendine çoğalıyor. Kıyıda bakınır de bir şeyler kıpırdamakta fakat bu ca ken bu aklıma iyice yattı. Mademki su navar mıdır, belli değil. Balık sürüsü de sürüngeni diye dinozorlar döneminden olabilir. Çevresinde kürek çeken, sörf kalma Basilosorius yahut bunun akra yapan hatta yüzenler olduğuna bakılır bası Mososaurus adıyla biliniyor, belki sa bunlar ya canavardan korkmuyorlar, solucanlar gibi eşeysiz ürüyordur; üre ünsiyet kazanmışlar yahut canavar pek mesi dert oldu bana... uslu bir şey! Oradaki kıpırtı sonra gözden yitiyor, Ticarete dönüşmüş... bu kez birkaç yüz metre ileride tekrar su Bu göl yaratıkları efsanevi şeyler! An lar titriyor, sanki bir gölge oradan geçi siklopediler dünyanın 53 gölünde ya yor. İnanasım geldi! Fakat bir yandan dü şayan canavarları listeliyor; meşhurla şünüyorum: Bir canavar varsa, azgın kö rı arasında İskoç gölündeki Nessie ad pekbalıklarının burnu dibine kadar gi lı yaratık var. Bizim Van Gölü’nde bir ta den balıkadamlar niye bunun yanına git ne olduğu söylenir ya, ben görmedim. mez? Bir ufak denizaltısı da yok mudur Aslına bakarsanız Ogopogo’yu da gör Kanada’nın; vardır herhalde... Hem sonra düğüm söylenemez, fakat görmüş gibi yaptım. Yanı başımızdaki bir ailenin çocukları heyecan içindedir, babaları da anlatıyor uzun uzun. Sonra bana döndü, “Görüyorsunuz değil mi” diye sordu. İtiraf ettim, görmemiştim. “İnanmazsanız, göremezsiniz” dedi, sonra yine dürbününe sarıldı; pek mutluydu. Memduh Şevket Esendal bir hikâyesinde, tekin olmayan bir kediden bahseder. “Kedinin tekin olmayacak, korkulacak bir yanı yoktu. Bilinen bir kedi, ancak insanoğlu inanmak isteyince, inanır. Sonra da başkalarını inandırmaya çalışır” dediğini hatırladım, şimdi bu adam da beni inandırmak istiyor. Ogopogo meselesinde Kuşkucu Thomas gibiyim. İsa’nın çarmıhtan ruhu göğe yükselip sonra 12 havarisiyle buluşmak üzere yeryüzüne geldiği vakit, onun varlığına inananlara inat Thomas adlı sonradan en sıkı havarisi olan, “Yaralarını görmeden inanmam!” diyordu; gösterdiler, inandı. 17. yüzyılın İtalyan ressamı Caravaggio’nun o tüyler ürperten tablosuna hele bir bakın, işte o Thomas orada ben olmalıyım. Getirsinler, akvaryumda sergilesinler; inanayım. Ogopogo ticareti de iyi gidiyor. Oradan uzaklaşırken bizimkiler anahtarlık, tişört, havlu, kartpostal cinsinden ne varsa satın aldılar; paraları harcadık. Oysa ben şarap alacaktım, parayı Ogopogo’ya kaptırdık. [email protected] Yeşillerle çevrili zengin dükalık Fransa sınırında ilerliyoruz... Sık ağaçlarla örtülü, ormanlarla çevrili yol bizi Lüksemburg’a götürüyor. Avrupa’nın bu küçük ülkesi, yeşillikle rin içinde, aynı zamanda adeta uçurum gibi du ran vadi çevresine kurulu. Lüksemburg’un Pa ris Büyükelçisi Corrinne Cahen’in davetlisi ola rak ülkeyle aynı adı taşıyan başkentin Nazi Al manya’sının işgalinden kurtuluşunun 75. yıldö nümü törenlerine katılacağız. Lüksemburg büyük dükalık hükümeti ile Lüksemburg şehri ortakla şa etkinlikler düzenliyor. İlk törenin adresi Kano unenhiwel’deki Lüksemburg Dayanışma Anıtı’nın önü. İkinci Dünya Savaşı’nın kurbanları anısına 1971’de inşa edilen anıtın önündeki ateş 24 sa at boyunca sönmüyor. 19441945 döneminde süren Bulge Sava şı sırasında birçok köy Nazi askerlerinin kat liamlarına, yıkımlarına sahne oldu. 17 Şubat 1945’te ise Almanlar, işgal ettiği bu topraklar dan tamamen çekil mek zorunda kaldı. Törene katılan isim Lüksemburg ler arasında olan Büyük Dük Hen (Lüksemburg) ri, Başbakan Xavier SÜLEYMAN TOSUNOĞLU Bettel ve Lüksemburg Belediye Başkanı Lydie Polfer konuşma yapıyor. Alanda sivil toplum kuruluş larının temsilcileri de var. Anma etkinlikleri ak şam Lüksemburg Konservatuarı’nda konserler le sürüyor. Ardından şehri keşif vakti... Kentin sokakları ortaçağdan kalma mimari yapılarla bezeli. Vadiden Alzette Nehri akıyor usulca... Alzette’nin kıyısına gidiyoruz. Masalsı yapıla rın kimi, bahçelerle çevrili kafelere ev sahipliği yapıyor. Kuş sesleri eşliğinde kahvelerimizi yu dumluyoruz... Yaklaşık 600 bin nüfuslu, dükalık ile yöne tilen ülke Avrupa’nın güçlü finans merkezle rinden biri, başkentte çok sayıda uluslararası banka ve sigorta şirketlerinin binaları göze çar pıyor. Tepelere doğru inşa edilmiş, bize müzey miş hissi veren binaya doğru ilerliyoruz. Önüne gelince ise buranın “Adalet Sarayı” olduğunu öğreniyoruz. Kapının önünde üniformalı bir ki şi var sadece. Ne bir polis aracı, ne de mahke me salonlarında günlerini geçirenler... Görev li bize Lüksemburg’un dünyanın en az suç ora nına sahip ülkelerin başında geldiğini anlatınca durumu iyice anlıyoruz. Suç oranı düşük Lüksemburg küçük olmasına rağmen nüfusunun yarısını başta Portekiz, İtalyan çeşitli ülkelerden gelen göçmenler oluşturuyor. Şehirde en çok dikkatimizi çekenlerden biri de lüks mağazalarda turistlerin yoğun olarak alışveriş yapmaları. Lüksemburg’a yönelik uluslararası şirketler için adeta “vergi cennetine” dönüştüğü yorumları sık sık yapılıyor. Vergi oranlarının yok denecek kadar olmasının etiketlere yansıdığı, böylelikle fiyatların diğer Avrupa ülkelerine oranla daha düşük olduğu görüşleri de var. Ülkenin alım gücü oldukça yüksek. 2019 ekonomi verilerine göre, hane başı yıllık milli gelir 115 bin Avro. Lüksemburg 1795 1814 döneminde Hollanda’nın orman bakanlığı yönetiminin altındaki konumundan 1839’da özerk bir statüye kavuşmasından sonra, 1867’de tamamen bağımsız bir ülke oldu. 1957’de ise AB’nin eski adı olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurucu altı üyesinden biriydi. Lüksemburg’daki törenlerde Nazi, Hitler Almanyası’nın ırkçı ve faşist politikalarını, insanlığa karşı suçlarını, dönemin acılarını konuşmacıları dinleyerek yeniden hatırladık. Lüksemburg’dan Paris’e 3.5 saate varan dönüş yolculuğumuzda ise sohbetimiz dönüp dolaşıp müze diye gittiğimiz binanın adeta giren çıkanın olmadığı “Adalet Saray”ı olmasına geldi. Tüm ülkelere böyle “Adalet Sarayları” desek mi... [email protected] BEYAZ SARAY ÖNÜNDE EYLEM İsveçli genç çevre aktivisti Greta Thunberg, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi için gittiği ABD’de önceki gün başkent Washington’da eylemdeydi. Beyaz Saray önünde düzenlenen protestoda Thunberg ve çoğunluğu gençlerden oluşan diğer eylemciler yetkililere iklim değişikliğiyle mücadelede etkin politika lar yürütme, küresel ısınmanın önüne geçilmesi için karbon salımının azaltılmasını sağlayacak uygulamaları hayata geçirme çağrısı yaptı. Protestocular, “İnsanlar mı, kar mı?”, “Isınıyor!”, “Bu bir kriz, ona göre davran” yazılı dövizler taşıdı. ABD Başkanı Donald Trump, göreve gelmesinden kısa bir süre sonra ül kesini Paris İklim Anlaşması’ndan çekme kararını duyurmuştu. İklim eylemlerini geçen yıl İsveç parlamentosu önünde başlatan 16 yaşındaki Thunberg, Trump’ı ya da iklim değişikliğinin doğruluğunu sorgulayan diğer kişileri ikna edemeyeceğinin farkında olduğunu ancak bu kişilerin bilim insanlarının, uzmanların konuyla ilgili açıklamalarına kulak vermelerini umut ettiğini söyledi. Bireysel silahlanmaya karşı ağır aksak mücadele ABD anayasasının ikinci ek maddesi (Second Amendment) “Ki ABD’de silah kontrollerinin sıkılaştırılması için sık sık şilerin ve eyaletlerin ateşli silah satın eylem düzenleniyor. alma, bulundurma ve taşıma hakkını” kapsar. Ama bu hakla artan bireysel silahlanmanın ağır faturası ortada... Çoluk çocuk onlarca kişinin katledil mesi... Psikolojik sorunları olan, sap lantılı, ırkçı veya dinci fanatiklerin ka labalığa ateş açmaları, okullara, kili seye, marketlere ölümcül saldırıları... ABD genelinde bireysel silahlan maya karşı eylemler artıyor ancak si lah lobileri de karşı hamlede. Onlar ca masumu hayattan alan konu med yada da geniş yankı buluyor. Cumhuriyetçilerin kale si Teksas’ta kamuoyunun tepkisi, medyaya yansı maları artınca gerek fe deral gerekse eyalet dü zeyinde yetkililer ister istemez bir şeyler yapmak zorunda kaldılar... TEVFİK Teksas ülkenin en büyük, Kaliforniya’dan sonra ikin ci zengin eyaleti, toprak büyüklüğü neredeyse Türkiye kadar. Ancak di ğer yandan da ateşli silah cinayet de tüm güvenlik güçlerine yönelik istihbarat paylaşımının artırılması, şüphelilerin izlenmesi, bu tür olayları önleme ve müdahale etme konu larında yeniden eğitim verilmesi yönünde karar aldı. Bir diğer adım ise Vali Yardımcısı Dan Patrick’den geldi. Kendisi ülkede etkin silah lobisi Ulusal Silah Derneği (NRA) üyesi. An DALGIÇ cak tepkiler çoğalınca harekete geçti. Silah sa tan ve alanlara yönelik psikolojik durumlarını, geçmişlerini, sabıka kaydı taramasını zorunlu hale getirdi. Bu adım eyalette silah satanlara yönelik kontrollerin sıkılaşacağı yönün leri ve toplu katliamlar bakımından de umut da doğurdu. Kısaca satanın belki de en fazla etkilenen eyalet. da, alanın da ruhsal durumları, geç Son bir ay içinde iki toplu katliamda mişte varsa işledikleri suçlar araştı en az 29 kişi yaşamını yitirdi, onlar rılacak. Bunun için psikologlar, kli ca kişi yaralandı. nikler işbirliği ve bildirimler yapmak Kamuoyu baskısı artınca muhafazakâr Cumhuriyetçilerin yönetimindeki eyalette ilk adım Vali zorunda kalacaklar. Vali yardımcısı, muhafazakâr Teksas iktidarının en ateşli “silah taşıma özgürlüğü” taraf Greg Abbott’tan geldi. Abbott bir ge tarı olmasına rağmen bu kararın eyanelge yayımlayarak eyalet düzeyin let ve ülkede huzur, can güvenliği için zorunlu olduğunu vurguladı. Bununla bir hâkimin verdiği karar çerçevesinde güvenlik güçlerine kendilerine ve başkalarına zarar verebilecek kişilerin silahlarına el koyabilmesine de kapı aralanmış oldu. Vali Abbott’un genelgesi Teksas Kamu Güvenliği İdaresi’ne yeni bir görev vererek kuşkulu ve tehlikeli kişilerin tespit edilmesi konusunda bir düzenleme oluşturması ve bir ay içinde “Kuşkulu Eylemler Raporu Paylaşım Ağı” kurmasını zorunlu kılıyor. Ayrıca bu konunda gerekli eleman sağlama imkanı da veriyor. Kimi yorumlarda yapılanların bireysel silahlanmayla mücadelede ağır aksak adımlar olduğu, kararların sahaya yansımaması halinde bir anlamı olmayacağı vurgulusu yapılıyor. Kimi ise önlemlerin daha önce yaşama geçmiş olması halinde belki de El Paso’da geçen ay gerçekleşen katliamın engellenebileceğine işaret ediyor. El Paso’da bir alışveriş merkezinde ırkçı saldırganın ateşinde 20 kişi yaşamını yitirmişti. Saldırganın annesinin kanlı eylem öncesinde polisi arayıp oğlunun silah satın aldığını bildirdiği ancak polisin bir şey yapmadığı gündeme yansımıştı. Şimdi gözler eyalet yönetiminde... Abbott’un Teksas eyalet parlamentosunu toplantıya çağırıp yayımnladığı genelgenin kalıcı hale gelmesi adına oylamaya gidip bunu yasa haline getirmesi gerekiyor. tdalgı[email protected] Lezzetler Brüksel’de buluştu Eski kent merkezi nin görkem li binalarından, Brüksel’de bu ERDİNÇ UTKU luşma noktala rından biri olarak öne çıkan tarihi borsa binasının önünde bir elimde Belçika’nın meşhur patates kızartması diğer elim de içecekle göbeğim iki adım öne çıkmış bir şekilde gururla poz verdiğim fotoğra fı sosyal medyada paylaşarak sağlıklı ya şam yürüyüşüne başladım 26 Ağustos’ta. Diyetimi Menüfesto ile taçlandırdım: “Dünyanın tüm kilolu insanları rejimde birleşin. Kilolarınızdan başka kaybedece ğiniz hiçbir şeyiniz yok ama kazanacağı nız kocaman sağlıklı bir dünya ve gele cek sizi bekliyor. Et lobisi ve antisağlıklı yaşam lobisi ve bazı odakların kışkırtma ları bizi yıldıramaz.” Bir süre sonra düzenli olarak günde 1 saat yürümeye başladım. Perhiz ve yürü yüş sayesinde midemde geçen hafta so nu gerçekleşen Brüksel’in iki önemli yi yecek ve içecek etkinliği için yeterince yer açıldı. “Bu ne perhiz, bu ne yemek fu arı!” demeyin şimdi. Brüksel yemek fuarı nı ve bira festivalini gezmeme artık hiçbir şey engel olamazdı! Birayı şarapla aldatmak! Brüksel’in göbeğinde bulunan Grand Place’ı bu hafta sonu 15’incisi düzenlenen “Belçika Bira Hafta Sonu” etkinliği kapsamında benim de aralarında bulunduğum yaklaşık 50 bin bira sever ziyaret etti. Belçikalı 52 bira üreticisi 400’den fazla bira türünü tattırdı. Bira etkinliğini gezenlerin sayısının geçen yıla göre 10 bin kişi daha az olması aynı anda düzenlenen diğer etkinliklerle açıklanıyor. Meşhur atletizm yarışması Memorial Van Damme ve Flaman Miras Günleri’nin katılımı olumsuz etkilediği belirtiliyor. Ancak ben pek ikna olmadım. Çünkü yine aynı günlerde Brüksel Parkı’nda 8. kez düzenlenen “eat! Brussels, drink! Bordeaux” (Ye! Brüksel, iç! Bordeaux) ek fuarında geçen yıla göre yüzde 15 artışla 35 bin tabak yemek yenildi, 100 bin kadeh de şarap içildi. Deyim yerindeyse Belçikalılar kendi biralarını Fransız şaraplarıyla aldattılar. Fransa’nın “Uyuyan Güzel” lakaplı Bordeaux kenti ve çevresinden 55 şarap üreticisi “Sadelik, çeşitlilik, kalite ve erişilebilirlik” özellikleriyle bilinen şaraplarıyla biracı Belçikalıların gönlüne girmeyi denediler. Fuarda hangi yemekle ne tür şarap içileceğini de öğrenme fırsatı buldu meraklılar. Brüksel’deki restoranlardan 30 aşçının bu yıl pastacı ve peynircilerle birlikte lezzet sanatını ve hünerlerini herkese açık alanda gösterdikleri etkinlikte 4 ayrı fuar çadırından biri Afrika, Avrupa, Amerika ve Asya kıtalarından özel yemek örneklerinin ve yerel ürünlerinin boy gösterdiği uluslararası köye (International Village) ayrılmıştı. Ağzımız sulanarak gezdiğimiz fuarda gözlerimiz Türkiye’yi aradı. 11 yaşındaki oğlumuz Emre, uzun süredir hayalini kurduğu Quebec’in (Kanada) meşhur yiyeceği poutine tadarken eşimle ben bizim diyarların tatlarına yakın yemeklerde tutuklu kaldık. Ben Macaristan’ın gulaşında Anadolu tatları ararken eşim Bulgaristan mutfağını tercih etti, ama daha sonra Fransız mutfağının görünüşü cezbeden örneklerden birini de tatmadan geçemedi. Brüksel mutfağının görücüye çıktığı salonlarda Avenue Louise’deki Rouge Tomate’ın sahibi ve başaşçısı Brüksel’in ünlü şeflerinden Alex Joseph, çağdaş denemelerini Brüksellilerle paylaştı. Grand Place yakınlarında bulunan meşhur Aux Armes de Bruxelles restoranının mutfağına yeni bir nefes getiren aşçısı Cédric Callenaere ve Les Brigittines restoranının aşçısı Dirk Myny gibi klasik isimler yanında Suriyelilerin Brüksel’deki fastfood lokantası My Tannour’dan Georges Baghdi Sar ve Japon restoranı Kamo’nun aşçısı Kamo Tomoyasu gibi egzotik isimler de mutfaktaki yaratıcılıklarını sergiledi. Brükselli aşçılar açık alandaki mutfaklarında kendileri ile özdeşleşen yemekleri pişirdi. Sunulan çeşit çeşit tatlı ve peynirler de ağız sulandırdı. 19 restoran, Brüksel’in en iyi karides kroketi yarışmasında kıyasıya mücadele etti. Mesleki jüri yanında fuar ziyaretçilerinin de görüş bildirdiği yarışmada geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Fernand Obb adlı restoran ipi göğüsledi. Diyet nedeniyle Fransız şaraplarını seyretmekle yetinmek zorunda kalmanın burukluğu ve yediğim bol kepçe gulaşın pişmanlığı ile fuar alanından ayrıldık. Eşim ve oğlum otomobille evin yolunu tutarken ben aldığım kiloları vermek için eve yürüyerek döndüm. Karides kroket yiyememenin dayanılmaz hafifliğiyle! [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle