19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ 1310 EYLÜL 2019 SALI Eskişehir’eESKİŞEHİR’DEKİ ODUNPAZARI MODERN MÜZE KAPILARINI ZİYARETÇİLERİNE AÇTI yakıştı emrah kolukısa Mimarisiyle öne çıkan müzede Erol tabanca koleksiyonundan derlenen bir serginin yanı sıra sırf burası için sipariş edilmiş bir eserle yine Türkiye’de ilk kez burada sergilenecek bir sanal gerçeklik B enstalasyonu bulunuyor. aşka bir zamanda yaşadığınızı hissettiren nadir yerlerden biri burası. Konak tarzı evleri, eski havasını koruyan sokakları, yüzyıllardır bozulmamış (ya da pek az bozulmuş) dokusuyla 2012’den bu yana UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Odunpazarı’nda Osmanlı’nın ilk sivil mimari örneklerinden bazılarını görmek mümkün. Eskişehir’in merkezinde, belki de şehrin eskiliğine tanıklık eden başlıca yerleşim bölgelerinden biri olan Odunpazarı’nın artık dünya çapında bir çağdaş müzesi var. Dış görünümüyle bulunduğu bölgenin dokusuna saygılı, mimari tarzına uyumlu ve bölge halkıyla diyalog halinde bir müze; muhtemelen bir ikonik yapı, mimari bir mücevher. ‘Vuslat’... Polimeks Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve koleksiyoner Erol Tabanca’nın kurucusu olduğu Odunpazarı Modern Müze (OMM), Haldun Dostoğlu küratörlüğündeki ilk sergisi “Vuslat” ile 7 Eylül’deki açılış etkinliğinin ardından 8 Eylül 2019’da kapılarını ziyaretçilerine açtı. Açılış sergisinin yanı sıra günümüzün yetenekli bambu ustası Tanabe Chikuunsai IV’ün müzeye özel ürettiği enstalasyon çalışması ve Marshmallow Laser Feast’in Türkiye’de ilk kez sunacağı çok algılı etkileyici sanal gerçeklik deneyimiyle OMM, çağdaş sanatın farklı disiplinlerini bir araya getiriyor. OMM’a dair ilk söylenmesi gerekenlerden biri de bu kıymetli girişimin Anadolu’da bir sanat vahası olduğu değil, aksine Eskişehir gibi kültür ve sanata değer verilen bir kente yakışır nitelikte bir sanat mekânı olduğu. Bunu doğru ifade etmek önemli gerçekten de. Erol Tabanca’nın bir hayalinden doğan ve bugün şüphesiz dünya çapında bir müze olarak hizmete açılan OMM genç ve aydın bir nüfusun yaşadığı Eskişehir’de yeni bir cazibe merkezi olacak elbette, ama bu ilgiyi hak edecek denli de güçlü bir mevcudiyeti var. Modern mimari... Ünlü Japon mimarlık ofisi Kengo Kuma and Associates’ın (KKAA) imzasını taşıyan, Odunpazarı sivil mimarisi, Osmanlı kubbe mimarisi ve geleneksel Japon mimarisindeki öğelerden aldığı referanslarla tasarlanmış 4500 m2’lik alana yayılan müze, Erol Tabanca deyişiyle Bilbao etkisini (Mimar Frank Gehry’nin tasarladığı Guggenheim Müzesi’nin Bilbao’da yarattığı etkiye atfen) Eskişehir’de yaratacak bir yapı olarak hayata geçirilmiş. “Modern mimaride beton ve çeliğin hâkimiyetindeki enternasyonal üslup, insanlarla yaşadıkları yer arasındaki bağı zedeledi. Ahşabın yanı sıra coğrafyaya ait doğal malzemelere dönerek, dünyadaki varoluşumuzu sürdürülebilir kılmanın bir yolunu arıyoruz” diyen mimar Kengo Kuma içi ve dışıyla son derece dinamik bir yapı olarak tasarladığı binada kullandığı ahşap 5. element kent ve halkı Japon Bambu sanatçısı Tanabe Chikuunsai IV tarafından OMM için özel olarak yaratılan “İsimiz” devasa yerleştirme binanın kendisi ikonik bir imgeye dönüşeceğe benzer. Sanatçının yalnızca Japonya’nın Kochi bölgesinde yetişen “kaplan bambu” türünü kullandığı ve yapımı yaklaşık 2 hafta süren yerleştirme için Tanabesan şunları söylüyor: “Doğadaki dört elementi tema olarak ele aldım. Su, ateş, hava ve toprak. Beşinci element ise boşluk, kimimiz ona evren, kimimiz uzay diyoruz. Eskişehir’e seyahatlerimde ve burada geçirdiğimiz iki haftada karşılaştığım insanlar, onlarla etkileşimim, beşinci elementin bir parçası oldu.” konstrüksiyonlarla ve onların geometrik konumlandırılışlarıyla bir zamanlar bu bölgede satılmak üzere istiflendirilmiş odun ve kalaslara da bir atıfta bulunuyor bir anlamda. Çıtayı yükseltti... Logosunu Emine Tusavul’un; bir koleksiyon niteliğindeki üniformalarını (tişört ve sweat shirtler) dünya modasında güçlü bir ses olarak öne çıkan Dilara Fındıkoğlu’nun tasarladığı OMM’un ilk koleksiyon sergisi “Vuslat” için küratör Haldun Dostoğlu yaklaşık 1150 parçalık Erol Tabanca koleksiyonunun 90 parçasını yerleştirmiş müzeye. “Yerleştirme sürecinde en az 6 kez her şeyi indirip yeniden astık. 2 ay sonra gelsek belki bir daha indirip farklı bir yerleştirme yapabili riz” diyen Dostoğlu, Türkiyeli sanatçıların eserlerinin ağırlıkta olduğu koleksiyon Mübin Orhon, Ferruh Başağa, Nuri İyem, Abdurrahman Öztoprak, Burhan Doğançay, Erol Akyavaş, Mehmet Güleryüz, Neş’e Erdok, Güngör Taner, Komet, İnci Eviner, Tamer Ceylan, Mustafa Ata, Canan Tolon, Sinan Demirtaş, Tayfun Erdoğmuş, Julian Opie, Seon Ghi Bank gibi sanatçıların eserlerinden oluşuyor. OMM çıtayı bir hayli yükseltti, sadece Eskişehir ya da Anadolu için değil, Türkiye’nin dört bir köşesi için. Hemen hemen aynı günlerde açılan ve yine çıtayı yükseltmesiyle öne çıkan Arter gibi OMM de geleceğime dair umutları yeşerten bir girişim; insanı, insanlığı yücelten bir rüya. Bunlara hâlâ çok ihtiyacımız var. soBarontzaakstıınraıdtneaşibir Yazgülü Aldoğan “Bir koleksiyoner için aldığınız eserleri sergileyemiyorsanız ne anlamı var? Sergilediğiniz zaman hem paylaşmış oluyorsunuz, hem de yaptığınız yatırım işe yarıyor!” Eskişehirli iş insanı Erol Tabanca, inşaat yaparak kazandığı servetini kumarda tüketmemiş, sanat eserlerine yatırmış, bir üç beş derken ne duvarlar yetmiş, ne depolar. Kimse görmeyecekse sanat ne işe yarar? Şehrine bir müze kazandırmak fikri böyle doğmuş. Tabii ki sadece koleksiyonunu sergilemek değil, sanatın konuşulup, sanatın yapılacağı, halkın sanatla buluşacağı bir mekânla şehrine bir armağan vermek. Eskişehir’i Türkiye ve dünyada ses getirecek bir esere kavuşturmak! Sırf burayı görmek için insanlar gelsin diye. Şehrin başında Yılmaz Büyükerşen gibi vizyoner bir bilim insanı, kent sevdalısı olmasa burası olur muydu? Hayır. Odunpazarı Eskişehir’de 18. yy’dan kalma, Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan bir semt ve küllerinden doğuyor. Buradan bir yer ayrılmış müzeye. Erol Tabanca, kendi de mimar olduğu halde, müzeyi dünya çapında bir sanatçı mimara teslim etmiş, zenginliği ve ihtişamı sadelik ve doğallıkta arayan bir Japon’a; Kengo Kuma ve ekibine. Onlar, çevreyi görüp özümsedikten sonra burayla bütünleşen, üst üste istif edilmiş odunları anımsatan ve doğal ışıktan yararlanan mimariyi yaratmış. Küratör Haldun Dostoğlu, koleksiyonun içinden seçtiği parçaları defalarca yerleştirip bozmuş, ana mekâna ise Japonya’nın ünlü bambu yerleştirme sanatçısı TanabeChikuunsai IV’den bir enstallasyon yapmasını istemiş. Müzenin üçüncü ana çekim noktası ise dijital sanat: gözlükleri takıp sanal bir dünyaya ışınlanıyor, bir hayvanın gözünden sanal gerçeklik yaşıyorsunuz! Odunpazarı Modern Müze’de şu anda koleksiyondan 60 sanatçının 90 eseri sergileniyor ama arkada bekleyen bin küsur eser olduğu için bunlar sürekli değişecek. Gençlerin eserleri de sergileneceği için değişim, devinim hiç bitmeyecek, çünkü müzeyi genç bir kadın İdil Tabanca yönetecek! Görünen o ki hedefi de 12’den vuracak, Odunpazarı doğumlu dijital sanatçıyı o bulmuş? Eskişehir’e gitmek için pek çok neden vardı ama artık çok ciddi bir neden var: OMM’yi görmek, gezmek. Hele görevlilerin Dilara Fındıkoğlu tarafından yaratılan kıyafetlerini de görünce hepten uçacaksınız. Alev alev yanıyorlar! Müzenin açılışına çok değişik şehir ve ülkelerden bin kadar davetli katıldı, herkes bayıldı. Sıra sizde. Toprağın öyküsü... On yıl sonra Pina Bausch’u bir kez daha anmak 30Haziran 2009, dans tiyatrosunun efsane ismi, “Modern Koreografinin Trajik Jokeri” olarak da anılan Pina Bauch’un sessizce bu dünyaya veda ettiği tarih… Garip bir tesadüf, 2003 yılında İstanbul için yaptığı ve bugün de dünyayı dolaşmaya devam eden “Nefes” Varşova’da oynadığı sırada vefat etmiş ve kendi arzusu üstüne sessizce defnedilmişti sanatçı… 4 Eylül 2009; Pina Bausch anısına Wuppertal Operası’nda düzenlenen veda töreninin tarihi... Gösterişten uzak ama o denli dolu bir gün ve gece… O sırada Pina Bausch ekibiyle çalışan Koza Tandoğan’la birlikte yürüdüğümüz ağaçlıklı bir yolun sonundaki gölcüğün kenarındaki mezarı ve zarif bir taş parçasının üstündeki “DoğduYaşadıÖldü…Pina” yazısı hep aklımda takılı kaldı. 4 Eylül 2009’a gidiyorum bir kez daha. Dünyanın dört bir yanından gelmiş festival yöneticileri, yönetmenler, oyuncular, koreograflar, dansçılar, müzisyenler, operacılar, sinemacılar Wuppertal Operasını doldurmuş. Sinemanın usta ismi ve Pina Bausch’un yakın dostu Wim Wenders’in unutulmaz konuşması sahneden dalga dalga yayılıyor: “Hepimiz Pina’yı kendimize göre tanıdık…Hepimiz Pina’yı tanıdık ve hepimiz kendimize göre özlüyoruz. Çok kişisel olarak özlüyoruz; büyük acı duyarak özlüyoruz. Ama, onda olan öyle bir şey var ki, onu hepimiz, sanıyorum farkında olmadan, aynı şekilde tanıdık... Pina’nın bakışı… Ne bakıştı o!” Akıyor konuşma, ardından dansçıları çıkıyor sahneye ve ben bugün de dün olduğu gibi Pina Bausch’un her şeyi olan o bakışı düşünüyorum… Kendisi de “Benim koreografilerimde renkler ve imgeler iç içedir” diyordu zaten. “Eğer birbirimize farklı mesafelerden ve farklı açılardan bakarsak gerçeği yakalayabiliriz…” Evet, İstanbul seyircisinin “Cam Temizleyicisi,” “Masurca Fogo” ve hele de 2003 yılında bu kent için yaptığı “Nefes” ile dünyalarını zenginleştiren Pina Bausch’a bir kez daha sevgimi ve saygımı sunmak istedim bugün.. Benim için, İKSV ve Tiyatro Festivali için büyük bir şanstı Pina Bausch gibi bir sanatçıyı tanımak, onunla çalışmak ve de onunla dost olmak… Sadler’s WellsLondra’dan müthiş bir yapım: Sutra 2010 yılında 17. İstanbul Tiyatro Festivali’ni yapıyoruz. AKM hayatımızdan çıkmış ve Zorlu PSM henüz hayatımıza girmemiş! Hangi oyunu hangi sahneye koyacağımız telaşındayız. O yılın bomba gösterilerinden biri olan Sadler’s Wells yapımı “Sutra”, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesine giriyor… O kadar etkileyici, o kadar farklı bir gösteri ki… Üç temsilin biletleri çıktığı gün tükeniyor. Maalesef dışarıda kalan çok seyirci var ama tiyatro mekânı yok! Çok amaçlı kongre merkezleriyle olmuyor olay! Geldik 2019’a ve iyi ki bu yıl; özel proje olarak İKSV Tiyatro Festivali Zorlu Performans Sanatları işbirliği ile bir kez daha davet etti “Sutra”yı İstanbul’a… “Sutra”nın yönetmen ve koreografı dünyanın yakından tanıdığı SidiLarbi Cherkaoui. Sidi Larbi, Çin’de Henan bölgesinde bulunan Shaolin Budist Tapınağı’ndan 19 Rahip (yaşları 12 ile 24 arasında değişiyor) ve topluluktan bir dansçı (bu dansçı kendisi de olabilir) ile hayata geçirdiği “Sutra”da figüratif çalışmalarıyla bilinen heykeltıraş ve tasarımcı Sir Anthony Gomley ile işbirliği yapıyor. Müzikler Polonyalı Szymon Brzoska’ya ait. Sidi Larbi’nin bu çalışmayı hayata geçirmek için Shaolin Tapınağı’nda aylarca yaşadığı da biliniyor. Budizmin tüm kuralları kadar Hinduizm de bu rahiplerin yaşam düsturu. Kung fu ve Tai Chi sadece bedenleri değil ruhları da, zihinleri de terbiye ediyor… İşte bu genç Budist rahipler, daha doğrusu Budist rahip dansçılar bu ilkeleri yaşatıyorlar “Sutra”da sahne üstündeki 21 hareketli tahta kutu içinde, dışında, çevresinde dönen etkileyici hareketlerle…Kesin görülesi bir olay… Tepebaşı Belediyesi tarafından 13. kez düzenlenen Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu birçok sanatsal ve sosyal etkinliğe ev sahipliği yapıyor. 6 ülkeden 10 sanatçının katıldığı sempozyumda halk, toprağın şekil alarak kenti süslemesine tanıklık ediyor. Tepebaşı Belediyesi tarafından bu yıl 13.’sü, 214 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu, kent kimliğinin önemli sembollerinden biri olan pişmiş toprağı, bir kez daha Eskişehirliler ile buluşturuyor. Bu yıl sempozyuma katılan 6 farklı ülkeden 10 sanatçı, kente armağan edecekleri pişmiş toprak eserleri üretmeye başladı. 13. Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu bu yıl Türkiye’nin yanı sıra Almanya’dan Tepebaşı Belediyesi’nin kardeş şehri TreptowKöpenick (Gudrun Kühne), Polonya (Janina Myranova), İspanya (Miguel Angel Gil Andaluz), Güney Kore (Mun Kyung Kim), Çin (Zhang Jingjing) ülkelerinden sanatçıların katılımı ile devam ediyor. Sempozyuma ülkemiz adına ise sanatçılar Ece Kanışkan, Ergün Arda, Yasemin Yarol, İsmail Yardımcı ve Tarık Kartal katılıyor. Halkın sempozyumu Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu’na ilişkin değerlendirmede bulunan Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç da sempozyumun, halkın sempozyumu haline geldiğini belirterek “Pişmiş toprak, Eskişehir’in Tepebaşı bölgesinde, Cumhuriyet döneminden bu yana en önemli sanayi kolu olarak dikkat çekiyor. Artık gelenek haline gelen bu sempozyumla pişmiş toprağı sektörel, sanatsal ve bilimsel olarak ele almakla, bir ‘kent kültürünü’ yaşatıyor ve geleceğe taşıyoruz. Pek çok parka yerleştirilen özgün heykeller, bölgeye karakteristik bir özellik katıyor. Halkımızın gösterdiği büyük ilgiyle, sempozyum elit bir kesimin değil, halkın sempozyumu haline gelmiştir” diye konuştu. Öte yandan sektörde varlığını sürdüren kuruluşlar, sempozyum süresince ürünlerini tanıtma fırsatı bulurken, geleneksel üretim yapanlar da etkinlikte kendilerine yer buluyor. Bugüne kadar gerçekleştirilen 13 sempozyuma 36 ülkeden 131 sanatçı katılırken, toplam 173 eser kente armağan edildi.13. Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu kapsamında Eskişehirli müzikseverler için birçok konser programı da ücretsiz olarak gerçekleştiriliyor. Bu yıl düzenlenen konser programlarında, Manga, Hilal Şahin, Derya İnanç, Bando Midas, Tepebaşı Belediyesi Halk Dansları, Kaan Kıran, Alpay, Soup Opera, Yoldayım Asuman ve Mehmet Erdem gibi isimler, Eskişehirlilere müzik dolu akşamlar yaşatıyor.Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu’nun klasikleri arasına giren torna ve yemek yarışmaları da halkın, sempozyum ile iç içe olduğu etkinlikler arasında olmaya devam ediyor. 13. Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu, 14 Eylül Cuma günü gerçekleştirilecek kapanış töreni ve Mehmet Erdem konseri ile sona erecek. l ESKİŞEHİR/ Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle