29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 28 TEMMUZ 2019 PAZAR [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yönetemeyen Demokrasi Arızalı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli ALEV COŞKUN Cumhuriyet’te “Yönetemeyen Demokrasi” başlığını taşıyan bir yazım yayımlanmıştı (22.07.2009) Konuyu günümüz gerçekleri açısından yeniden ele almayı uygun gördüm. “YönetenYönetmeyen Demokrasi” kavramı ünlü siyaset bilimci Prof. George Bordeau tarafından ele alınıp incelenmiştir. Prof. G. Bordeau, Yöneten Demokrasi adlı 3 ciltlik yapıtında, kimi siyasal partilerin demagoji ve halk dalkavukluğu yaparak seçimlerde tepkisel oyları ele geçirebildiklerini, ancak böylesi durumların demokratik yaşamda daha büyük yeni sorunlara yataklık ettiğini ele alır ve irdeler. Yazar, yetersiz ve donanımsız siyasal iktidarların oluşması sonunda, kaybedenin aslında “yönetilen”lerin yani halkın kendisinin olduğunu savunur ve bu gibi ülkelerin sonunda “yönetemeyen demokratik sistemlere” dönüştüğünü vurgular. Aşırı Yük Teorisi ABD’de ünlü Colombia Üniversitesi’nin siyaset bilimi öğretim üyesi Prof. Dr. Giovanni Sartori ise, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş adlı yapıtında, “Yönetemeyen Demokrasi” bağlamında “Aşırı Yük ve Sorun Çözemeyenler” kavramlarını irdelemiştir. Prof. Sartori, bir ülkede siyasal iktidarın çözmekle yükümlü olduğu sorunların ağırlığını belirtmek amacıyla “overload” (aşırı yük) olgusunu ortaya atmıştır. Örneğin toplumsal sorunlar, dış politika ve ekonomi alanlarındaki birçok sorunla (aşırı yük), karşı karşıya olan bir ülke, bu konuda “sorun üreten” değil, “sorun çözen” siyasal iktidarlara gereksinim duyar. Popülist Yaklaşım Ancak, iktidara gelen siyasal parti eğer sorunları görmezden gelerek popülist davranışlarla zaman geçirirse, siyasal ve toplumsal sorunlar birikir. Bu noktada “sorun çözücü” olmak yerine, “sorun yaratıcılık” ve “sorun üreticilik” ortaya çıkar ki bu da “yönetilmezlik” (ungovernability) olgusunu yaratır ve sonunda durum, “yönetemeyen demokrasi”ye dönüşür. Prof. Sartori’ye göre, bir ülkede hem “aşırı yük” (ağır sorunlar), hem de sorun çözememek ve “gerginlik” öne çıkıyorsa, “yönetilmezlik” yani “yönetilemeyen demokrasi” olgusu ortaya çıkmaktadır. Sartori bu noktada şu yargıya varıyor: Toplumsal sorunları çözemeyen siyasal iktidarların sürdürülmesi imkânsızlaşıyor ve kaçınılmaz olarak, uzun dönemde erimesine, ufalmasına yol açıyor. Şimdi Türkiye’ye bakalım ve sınırlı da olsa sorunları sıralayalım: n İşsizliğin en üst düzeyde olduğu, her üç gençten birinin iş bulamadığı, ekonomik daralmanın son 79 yılın en üst düzeyine, yüzde 30’lara ulaştığı bir ekonomik durum. İşçilerin tedirginliği, tarım kesiminin giderek yoksullaşması. n Enflasyonun çift rakama yükselmesi, TL’nin değer kaybetmesi. n Hukuk devleti ilkelerinden sürekli uzaklaşma. n 40 yıldır süren terör konusu. n Dış politikada güney sınırımızda, milli çıkarlara ters düşen koridor yaratılması ve bunun başta ABD olmak üzere uluslararası camiada desteklenmesi. n Suriye sorunu ve bunlara ilave olarak S400 ve Kıbrıs’ta petrol arama konuları. Bunlar ortada dururken, bir de demokratik yaşamımıza bakalım. Çoğunluk Çoğulculuk Çağdaş Demokrasi kuramının önde gelen düşünürlerinden Robert A. Dahl, Demokrasi ve Eleştirileri adlı eserinde “sayısal çoğunluk” ve “çoğulculuk” kavramları üzerinde durur. Gerçek demokrasinin çoğulculuktan geçtiğini vurgular. Amaç bütün kesimlerin demokrasi sürecine katılımının sağlanmasıdır. Demokrasi, Meclis’te sayısal çoğunluğu elde etmiş siyasal partilerin her istediklerini yapmasını kabul eden bir sistem değildir. Tersine çağımızın demokrasi anlayışı katılımcılık ve çoğulculuk ilkelerine dayanır; yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsızlığı ve birbirlerini denetlemeleri gerektiği ilkesini temel olarak kabul eder. Ne yazık ki, AKP iktidarında bu çağdaş düşünceleri göremiyoruz. AKP siyasal iktidarı ve lideri uzlaşma yerine çatışmayı; erklerin birbirlerini denetlemesi yerine gücün bir elde toplanmasını; kuvvetler ayrılığı ilkesi yerine kuvvetler birliğini kabul etmesi, uzlaşma yerine Meclis’teki sayısal çoğunluğuna dayanarak istediği yasayı kabul ettirme yöntemine dayanıyor. Kutuplaşmayı Körüklüyor Türk siyasal yaşamının hiçbir döneminde kurumlar arasında bu derece çatışma ve güvensizlik oluşmadı. Bu durum halk katmanları arasında da kutuplaşmayı körüklüyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumla anayasada bir değişim yapıldı. Dünya anayasa hukuku ve siyaset bilimi literatüründe yer almayan ve adı na “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen “acayip” ve “tutarsız” bir sistem yaratıldı. Açıkça “Tek Adam” sistemi yaratıldı Bu sistemin çağdaş anayasa hukukunda yeri olmadığını o günlerde yazdık. Hatta “Anayasa ile Sivil Darbe” adını alan bir kitap yayımladık. Bu sistem evrensel ve çağdaş demokrasi ilkelerine aykırıdır. Çünkü demokrasinin temeli olan “kuvvetler ayrılığı ilkesi” ile “denge ve denetim sistemi”ni ortadan kaldırmıştır. Bu günlerde, sistemin “hataları” ve “aksaklıkları” üzerinde duruluyor. Sistemin aksaklıkları olduğu artık AKP sözcüleri tarafından da kabul ediliyor. Ancak, bu konudaki açıkçası, yarımyamalak bilgisine rağmen, bu acayip sistemin Türkiye siyasal yaşamına monte edilmesinde ön sıralarda yer alan Burhan Kuzu hâlâ direniyor. Burhan Kuzu bakınız ne demiş: “Bir modelin oturması bir yılla ölçülecek bir şey değil. Ben Amerika başkanlık modelinin tarihini biliyorum ve 40 yılımı bu konuya vermişim. Başkanlık modeli, bir ülke için yararlı olduğuna mutlak inandığım bir model. Bir sene geçti aradan; ama “aksaklık ve eksiklik oldu, eski modele dönelim” gibi son günlerdeki laflar, özellikle İstanbul seçiminden sonra ediliyor. Bu eleştirileri doğru bulmuyorum.” Sayın Kuzu, Amerika başkanlık modelini ezbere bildiğini iddia ediyor. Kuzu’nun ABD sistemini hiç bilmediğini, akademik yaşamım sırasında, ABD üniversitelerinde “American Presidential System” adlı dersi vermiş bir siyaset bilimcisi olarak çok iyi biliyorum. Bunu kanıtlamak da çok kolay. Sert kuvvetler ayrılığı ve denge denetim mekanizmalarına dayanan ve 200 yılı aşkın bir süredir uygulanan ABD sistemi için “zavallı Obama’nın sistemi” diye niteleme yapan, İngilizce bilmeyen, ABD’ye gidip uygulamayı görmemiş, yaşamamış, İngilizcede bu konuda yazılmış yüzlerce inceleme ve makaleden herhangi birisini, orijinalinden okuyup inceleyememiş bir kişi bu sistemi Türkiye’ye getirmekte birinci derecede rol oynadı. Özdemir İnce, çok doğru bir yargıya varıyor. Şöyle ki: “Kuzu, ABD modeli yerine Osmanlı Sultanlık rejimini Türkiye’ye kakaladı: Bu sistemle bugünkü Cumhurbaşkanı, Osmanlı Ppadişahından daha da güçlü hale getirildi.” Neo Patrimonyal Sistem ABD Başkanlık sistemini ülkemizde en iyi bilenlerden birisi olan siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’dur. Çünkü siyaset bilimi doktorasını ABD’de verdi. ABD’de yaşadı, başkanlık sisteminin işleyişini gördü. 25 yıldır bu konuda incelemelerini sürdürüyor. Tüm akademik yayınları izliyor. İlginçtir, Prof. Kalaycıoğlu bugünleri görmüş ve yanlışlıkları “Demokrasi Neo Patrimonyal ve İstikrar”adlı makalesinde daha 1992’de ele alıp ortaya koymuştu. Kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması, yasama organının elinden yetki ve etkinliğinin alınması, siyasal iktidarın hükümet yani icraya ve devlete egemen olmasıyla, sistemin bir parti devletine dönüşmesi karşısındayız. Bu durum Kalaycıoğlu’nun inceleme ve makalelerinde irdeleniyor. Prof. Kalaycıoğlu, bugünkü yönetim biçimi için “NeoPatrimonyal Sultanizm” tanımlamasını uygun görmektedir. Bu durumda Sayın Kalaycıoğlu’nun konuyu bilimsel çerçevede yeniden ele alıp değerlendirmesinde yarar vardır. Böylesi bir inceleme yazısı için gazetemizin sayfaları açık olacaktır. Yeniden Parlamenter Sistem Çağdaş ve evrensel demokrasi rejimi anlayışına aykırı olan bu sistem er ya da geç değiştirilecek ve Türkiye yeniden demokratik parlamenter sisteme dönecektir. Ülkemizin gerek ekonomik, gerek toplumsal yüzlerce sorunu çözüm beklerken, siyasal iktidarın bunları çözmek yerine kavga ve çatışmaya dayalı politikalarla enerji tüketmesi, demokrasiye uymayan, hataları görülmüş ve tamir olanağı da olmayan Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ısrar etmesi, kaçınılmaz olarak, siyasal iktidarı bir süre sonra “yönetemeyen demokrasi” konumuna getirecektir. Kaynakça: 1 Giovanni Sartori, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş (Çev.: Tuncer Karamustafaoğlu ve Mehmet Turan) Ankara, Yetkin,1993. 2 Karl Mannheim, Man and Society in New and Old Reconstruction, London, Routledge&Kegan, 1940. 3 A.D. Lindsay, The Modern Democratic State, London, Oxford Press, 1943. 4 Robert A. Dahl, Demokrasi ve Eleştirileri (Çev.: Levent Köker), Ankara, Yetkin, 1996. 5 Ersin Kalaycıoğlu. “1960 Sonrası Türk Siyasal Hayatına Bir Bakış: Demokrasi, Neopatrimonyalizm ve İstikrar” Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği (der.), Tarih ve Demokrasi: Tarık Zafer Tunaya’ya Armağan, (İstanbul: Cem Yayınevi,1992):8287 ‘Demokrasi İttifakı’na saldırılar AKP’nin “Demokratik Parlamenter Rejimi” yok etmesi ve “Tek Kişi Yönetimi” kurması ile sonuçlanan 17 yıllık iktidarı, en sonunda, farklı ideoloji ve programlara sahip olan muhalefet partilerini, “Demokratik Rejimi” kurtarmak için, ittifak yapmaya zorladı. Fakat şimdiye kadar “Demokratik Rejimi”, “Çoğunluğun Baskısı” olarak dayatarak halkı aldatmaya alışmış olan sağcı ve askeri darbeci siyasetin alışkanlıkları, muhalefet partilerini, sadece iktidara karşı değil, birbirlerine karşı da ayrıştırmış ve hatta düşmanlaştırmıştı: “Ayrılıkçı Kürt Şovenizmi”... “Baskıcı Türk Şovenizmi”... “Şeriatçı Dincilik”... “Aleviliği reddeden Sünnilik”... “Demokratik ve Laik Sosyal Hukuk Devleti”nin en büyük düşmanları olarak Türkiye siyasetini zehirleyen ideolojilerdi. Oysa “Ayrılıkçı Kürt Şovenizmi” ile “Baskıcı Türk Şovenizmi”, “Demokratik Milliyetçilik” anlayışı ile aşılabilirdi ve “Demokrasi İttifakı” içinde aşıldı. “Şeriat isteyen Dincilik” ve “Aleviliği reddeden Sünnilik”, mukaddes inançların siyaset dışına çıkarılmasıyla, siyasete, hele hele yağmaya, rüşvete, yolsuzluğa alet edilmemeleri gerektiği ilkesiyle, ve Müslümanlığın Demokrasi ile uyuşabileceği anlayışıyla aşılabilirdi ve “Demokrasi İttifakı” içinde aşıldı. 2) İYİ PARTİ’nin aslında, Şovenist olduğu; İYİ Parti ile ittifak edenlerin “Baskıcı Türk Şovenizmine, Kürtlerin yok sayılmasına ve ezilmesine hizmet ettiği”... 3) SAADET’in aslında “şeriatçı” olduğu; SAADET ile ittifak edenlerin şeriatçılığa hizmet ettiği... 4) CHP’ye: Küçük partilerin ittifakta kendisinden daha çok avantaj sağladıkları... 5) CHP dışındaki partilere: CHP’nin kendilerini istismar ettiği... 6) HDP’ye; bu ittifakla Kürtlere ihanet ettiği... 7) İYİ Partiye; bu ittifakla Türklere ihanet ettiği... 8) SAADET’e; bu ittifakla İslam dinine ihanet ettiği... 9) CHP’ye; Atatürk’e, Laik Cumhuriyet’e ihanet ettiği... “DEMOKRASİ İTTİFAKI”NA KARŞI OLANLAR TARAFINDAN, (yani iktidar ve yandaşları tarafından) İDDİA EDİLİYOR! HHH “Kimlik siyaseti” temelinde Demokrasinin “Çoğunluk Baskısı” olarak yutturulması ile yozlaştırılmış olan siyaset içinde “Demokratik Rejim” için bir ittifakın kurulması ve sürdürülmesi çok zor: Kurulabildi, 31 Mart ve 23 Haziran’da da başarılı oldu ama acaba sürdürülebilecek mi? Yanıt için, yukarıdaki “İddialar Bölümünü” bir kez daha okuyun ve kendinizi yoklayın bakalım, bütün bu saldırılara karşı çıkabilecek, hepsine göğüs gerebilecek misiniz? HHH Ama Demokratik Rejimi korumak için yapılan bu ittifaka karşı saldırılar, iddialar derhal başladı: 1) HDP’nin PKK terör örgütünün uzantısı olduğu; HDP ile ittifak edenlerin “Ayrılıkçı Kürtçülüğe” hizmet ettiği... HHH DEMOKRASİ ONU SADECE KENDİSİ İÇİN İSTEYENLERİN “KAPATMASI” OLAMAZ! Not: Cumhuriyet mensupları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın mütalaasına rağmen hâlâ tahliye edilmedi mi? Atatürk Devrimciliği PROF. DR. CENGİZ KUDAY Tanrı’nın gizemli atölyesi diye adlandırdığı tarih içinde günlük ve önemsiz olaylar pek çoktur. Tarihte de günlük yaşamda olduğu gibi çok görkemli ve unutulmaz anlara pek rastlanmaz. Bir ulusun içinden bir dâhinin çıkabilmesi için milyonlarca insanın dünyaya gelmesi gerekli olmuş, gerçek bir tarihsel olayın yani yıldızın parladığı anların oluşması için çok beklenmiştir. Ancak bir ulusun içinde bir dâhi ortaya çıkınca çağlar boyu kendisinden söz ettirir, böyle bir anı ortaya çıkarsa bu gelecekteki onyılların ve yüzyılların belirleyicisi olur. 19 Mayıs yıldızın parladığı andır. 29 Ekim bu yıldızın güneş olup etrafı aydınlattığı andır. (Referans kitap: Stefan Zweigİnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar). Atatürk yurt kurtarıcılığının yanı sıra birbiri ardına devrimlerini gerçekleştirmiştir. O zamanki 1. Meclis çoğunluğunun bu devrimlere inanmamış olduğu bilinirken, Atatürk’ün gayesi ne idi? Tazminat’ın yapamadığı, yapılmadıkça medreseden yetişme şeriatçıların vicdanlar üzerindeki egemenliğini yıkıp laik bir devlet sistemine girmedikçe; dünya işlerini yalnız akıl yolu ile çözüp çevirmedikçe; dini sadece Tanrı ile kulu arasında bir vicdan işi olarak bırakmadıkça; baştaki istibdat yıkılsa bile Tanrı adına toplumu hükmü altında tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığın des potluğu önlenmedikçe; eğitim sistemi laik ve müspet ilimlere dayanan eğitimle değişmedikçe; toplumu değiştirmeye, ilerlemeye, kalkındırmaya, vicdan ve akıl hürriyeti yolundan siyasi hürriyete kavuşturmaya, rejimi devamlı ve kararlı bir hürriyet rejimi yapmaya imkân yoktur. Kayıtsız şartsız millet hâkimiyeti tek amacı idi. Atatürk devrimciliğini köylere kadar yaymak ve din adamlarını bu disiplin içinde yetiştirmekti. Atatürk sonrası idare bu görevi yeterince yerine getirmemiş; Cumhuriyet devrinde yetişen aydın kuşaklara mal edilememiştir. Atatürk milliyetçiliğinin, ırkçılık ve mezhepçilik dışında kurulmuş olduğunu hatırlatmak isteriz. Atatürk milliyetçiliğinde Türküm diyene, hayır sen Arnavut, Kürt veya Çerkes, Boşnak aslından, yabancısın denemez. Atatürk milliyetçiliğinde sen Sünnisin, Müslümansın, sen Alevisin, bizden değilsin denemez. Atatürk laik düşünce ile bu ayrılığı kaldırmıştır. Müslümanız, Müslümanlığı bilmeyiz; Atatürkçüyüz, Atatürkçülüğü bilmeyiz. Atatürk bir devrimciydi. Anadolu’yu tek bir millet, bütünlüğün yurdu yuvası yapmıştır. Atatürk bile akıldan başka bir yol gösterici bırakmamıştır. Yalnız akıl; vicdan hürriyetini sınırlayıcı, eğitim ve hukuk birliği ile laikliği sarsıcı her şey, Atatürkçülüğe ihanettir. Bu hıyanet maalesef Atatürk öldüğünden beri yapılagelmiştir, yapılagelmektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle