19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 18 TEMMUZ 2019 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Macron’un ‘bağımsız Avrupa ordusu’ Dr. Erhan Akdemir Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi NATO içerisinde yaşanan sorunların bir yansıması da Avrupa ülkelerini kapsamaktadır. Fransa Başkanı Emmanuel Macron’un sıkça dillendirdiği ortak Avrupa ordusunu bu kapsamda incelersek, bu fikrin 1950’li yıllarda dile getirilmeye başlandığı görülmektedir. Avrupa Savunma Topluluğu ismiyle planlanan ortak Avrupa ordusu fikri ilk kez 24 Ekim 1950 tarihinde Fransa Başbakanı René Pleven tarafından önerilmiştir. Pleven Planı’nın özü olan bütünleşmiş bir Avrupa savunma sistemi tasarımı, 1954 yazında Fransa parlamentosunca reddedilmiştir. Hep gündemde Bu başarısız girişime rağmen Avrupa ordusu planları Avrupa bütünleşmesi kapsamında her zaman gündeme gelmiştir. Fakat, AB karar alıcıları bu konuda bugüne kadar söz konusu fikrin hayata geçirilebilmesi için net bir irade ortaya koyamamışladır. Son dönemdeki gelişmeler ise Avrupa ordusu planlarını tekrar gündeme getirmektedir. ABD Başkanı Donald Trump’ın güvenilir bir müttefiklik konusundaki soru işaretleri, Rusya ve Çin kaynaklı tehlikelerin ve tehditlerin artması ve İngiltere’nin AB’deki “sorunlu” durumu, ortak Avrupa ordusu konusundaki dinamikleri yeniden harekete geçirmektedir. Bu hedefe yönelik en yakın adım ise Kasım 2017’de atılmıştır. AB’nin ortak bir askeri savunma oluşturma girişimi doğrultusunda oluşturu Türkiye, uzun menzilli hava ve füze savunma sisteminin gelişimi ve üretimi için Eurosam ile 8 Ocak 2018 tarihinde işbirliği anlaşması imzalamıştır. Macron’un bağımsız Avrupa ordusu ısrarını bu bilgiler açısından değerlendirmek gerekmektedir. lan Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği Savunma Anlaşması (PESCO) Fransa ve Almanya’nın girişimleriyle şekillenmiştir. Macron’un tezi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da bu çerçevede, Mart 2019’da Avrupa’nın çeşitli gazetelerine yazdığı makalesinde, içerisinde İngiltere’nin de yer alacağı Avrupa Güvenlik Konseyi’nin hayata geçirilmesi önerisi yer almıştır. Macron, makalesinde AB sınırlarının daha güçlü bir şekilde korunması gerektiğine de vurgu yaparak ortak sınır koruma polislerinin oluşturulmasının önemine işaret etmiş ve AB’de savunma alanında da reformların gerçekleştirilmesi ve Avrupa’nın kendi bağımsız savunma kabiliyetini artırması gerektiğinin altını çizmiştir. Bu kapsamda Macron, Avrupa’nın, kendi savunması ve güvenli ği için daha fazla sorumluluk alması gerektiğini savunmaktadır. Macron, bu konudaki en net ifadesini ise 6 Kasım 2018’de Europa 1 radyosuna verdiği demeçte ortaya koymuştur. Macron, “Gerçek bir Avrupa ordusu kurulmadan Avrupalıların kendilerini savunamayacaklarını” söylemiştir. Söz konusu demeçte Macron, ayrıca Avrupa’nın kendini “Çin, Rusya ve hatta ABD’ye karşı” savunabilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Eurosam’ın işlevi Öte yandan, Fransa Cumhurbaşkanı’nın Avrupa ordusunun kurulması yönündeki ısrarlı duruşunu dünyadaki savunma sanayileri arasındaki rekabeti göz önünde bulundurarak da değerlendirmek gerekmektedir. Bu çerçevede de Fransa ve İtalya ortaklığında kurulan özel bir savunma sanayi şirketi olan Eu rosam oldukça önemlidir. Haziran 1989’da kurulan Eurosam’ın mülkiyeti MBDA ve THALES arasında paylaşılmaktadır. Eurosam’ın yüzde 66’sı Fransa ve İtalya ortak girişimi MBDA; yüzde 33’ü de Fransız Thales Grup’a aittir. Eurosam, sistemlerinin özelliği “operasyonel ve lojistik maliyetleri azaltmak adına” alıcının ihtiyaçlarına göre tasarlanmış parçalar halinde satılmasıdır. Eurosam’ın geliştirdiği sistemler tek başına ya da kendi aralarında veya başka sistemlerle bütünleşmiş bir şekilde faaliyet göstermektedir. Özellikle 2001 yılından bu yana kullanımda olan SurfacetoAir AntiMissile (SAAM) sistemi, gemi ve filoların korunmasında kullanılmaktadır. Yine aynı yıl içinde kullanıma giren The Principal Anti Air Missile System (PAAMS) sistemi ile gemi ve filo savunmasına ek olarak alan koruması da yapılabilmektedir. Eurosam, son yıllarda da karadan ateşlenebilir bir sistem geliştirmeye başlamış (SAMP/T) ve tamamen otonom çalışabilen ve füzelerin kamyonların arkasına yerleştirilen modüllerle fırlatılabildiği bir sistem üretmiştir. Türkiye de 2017 Kasım’dan itibaren Fransa ve İtalya ile NATOuyumlu Eurosam ürünü SampT’nin yeni bir modelinin ortak üretimi için görüşmeler yürütmüş ve Türkiye, uzun menzilli hava ve füze savunma sisteminin gelişimi ve üretimi için Eurosam ile 8 Ocak 2018 tarihinde işbirliği anlaşması imzalamıştır. Macron’un bağımsız Avrupa ordusu ısrarını bu bilgiler açısından değerlendirmek gerekmektedir. Canan Kaftancıoğlu’nun  kimliğinde CHP yargılanıyor Zeynep Altıok Akatlı Yargının; düşünce, ifade özgürlüğüne karşı nefret güdümünde hizaya sokma, sindirme, susturma hatta yok etme mekanizması gibi çalıştırıldığı günlerdeyiz. Bundan 26 yıl önce gericilerin, kendileri gibi düşünmediği ve toplumsal baskılarla hareket etmek yerine bilime inandığı için yakarak öldürmeyi seçtiği “ömrümce kendimi sözde buldum, söz cehennemdi yanıp kavruldum” dizelerinin sahibi babam Metin Altıok’un ‘sözleri’ yine bir iddianamede yerini almış. Karanlığın ateşi ne sözleri yakıp yok edebiliyor ne aydınlık savaşçılarını. Bugün Çağlayan Adliyesi 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Canan Kaftancıoğlu’nun yargılandığı davanın 2. duruşması görülecek. Canan Kaftancıoğlu’nun yıllar önce gündeme bağlı olarak attığı tweetler, kimi montaj fotoğraf ve içerikler de bağlamından koparılmış ve talimatla yandaşlardan siyasi rant bekleyen arsızlara, ak trollerden yargıya uzanan geniş bir karalama kampanyası ile suç unsuru olarak tanımlanmış durumda. Savunma ihlali Canan kendini ‘sözde bulanlardan’dır. Haksızlığa uğrayanların, öldürülüp yok edilenlerin, adalet arayanların yanındadır. Onu 2009 yılında tanıdım. Sabahattin Ali’den bu yana gerçekleri yazan, topluma ışık olan ve bu nedenle cinayetlerle, bombalı saldırılarla, katliamlarla, cezaevinde işkencelerle öldürülen aydınlarımızın yakınlarını bir araya getirmek ve yeni acıların yaşanmaması için duyarlı bir ses verebilmek fikriyle tek tek aradığı insanlardan biri bendim. O çağrıya gönülden destek verdim. Hep birlikte toplumun bilinçli şekilde yok edilen ha Bu dava bir siyasal hesaplaşma davasıdır.  Canan Kaftancıoğlu kimliğinde inandığımız tüm değerler, partimiz, yaşam tarzımız, verdiğimiz oy, geleceğimiz, kısaca biz yargılanıyoruz. fızasını diri tutmak için sonradan adını ‘Toplumsal Bellek Platormu’ olarak belirlediğimiz oluşumun içinde yer aldık. Canan’la yol arkadaşlığım CHP çatısı altında sürdü, onun önerisi ile anneannemin, annemin zamanında aktif olarak içinde olduğu soyadımın ilham kaynağı olan CHP örgütüne katıldım. Gün geldi bize iftira eden gazeteciler yandaşlık ettiği düzenin kurbanı oldu, tutuklandı. Onların da düşünceleri yüzünden cezalandırılmamasını isteyen biz olduk. Bugün birer birer çöken kumpas davalarını gün gün izledik.  28 Haziran günü de Kaftancıoğlu’nun 17 yıl hapis istemiyle yargılandığı duruşma salonundaydık. Dayatma ile yenilenen seçim nedeniyle sorumluluklarını önceleyerek savunma hazırlığına yeterli zaman bulamadığı gerekçesiyle yasal hakkı olan ek süre talebine mahkeme heyetinin reddi ile tam bir savunma hakkı ihlali yaşandı. Ek süre talebinin hukuk gereği verilmesi ile sonlanan ilk oturum sonunda verilen süre 13 işgünü ol du. Adaletin kimler için işletilmeyip hukukun birilerini usulsüzce yargılamak için nasıl da hızlandırıldığının farkında olmak gerek.  Adaletsizliğe mahkum Öte yandan gözler önünde işlenen suçlar adaletsizliğe adeta mahkum. Ali Tatar’ın, Kuddusi Okkır’ın ölümüne neden olup “pardon yanlışlık oldu” diyenler yargılanmıyor. 11 yaşında öldürülen Rabia Naz için adalet gelmiyor. Soma’da acılı insanlara tekme atanlar serbest gezerken 301 emekçinin ölümüyle sonuçlanan iş cinayetinde suçlular tahliye ediliyor. Çorlu tren kazası davasında, 10 Ekim katliamı davasında aileler duruşma salonuna alınmıyor, süreç uzatılıyor. Çocuk tecavüzcüleri, kadın katilleri tutuksuz yargılanıyor ve yeterince kamuoyundan saklanırsa serbest kalıyor. Saklanamazsa erteleniyor, hafifletici sebep uygulanıyor. Fütursuzca herkesi terör örgütü propagandasıyla suçlayan, yargılayarak tutuklayan, süründüren sistem yeni davalar ve mağduriyetler yarat maya devam ediyor. Bir yanda yargı reformundan söz edilirken diğer yanda duruşma tarihi bekleyen, iddianame ve adalet bekleyen gazeteciler, KHK ile ihraç edilen akademisyenler, hekimler, avukatlar, emekçiler için adaletsizlikler sürdürülüyor. Tüm bu sistem içinde bu düzene isyan edenler, sosyal medyada siyasi eleştiri yapanlar için yandaşlarca, talimatla ve hızla devreye giriyor.  Siyasal hesaplaşma Şimdi 7 yıl önce atılan tweetleri (basına ve kamuoyuna il başkanı seçildiği gün servis edildikten de tam 1.5 yıl sonra) ne hikmetse 31 Mart seçim başarısının ardından talimatla iddianameye dönüştürülen Canan Kaftancıoğlu’nun kimliğinde CHP’nin yargılandığını görüyoruz. Bu dava bir siyasal hesaplaşma davasıdır. Canan Kaftancıoğlu kimliğinde inandığımız tüm değerler, partimiz, yaşam tarzımız, verdiğimiz oy, geleceğimiz kısaca biz yargılanıyoruz. Canan Kaftancıoğlu bir Cumhuriyet kadınıdır. Geçmişte ve bugün yaşananlara duyarlı, başkalarının acılarına, mağduriyetlerine sessiz kalmayan bir barış ve hak savunucusudur. İlkeli ve ahlaklı siyasetin içtenlik ve çözüm içeren örgütlü ve etkili bir sonuca dönüşebildiğini kanıtlayan başarılı bir siyasetçidir. Arkadaşımdır, yoldaşımdır. İlkelerinden asla ödün vermeyerek inandığını söyleyen Canan Kaftancıoğlu; yargı sopasıyla, linç kültürüyle sınanırken sistemin uygun bulduğu kodlarla konuşmak ve değişmek yerine kendisini hedef alanların bile adil ve özgür yaşayabileceği aydınlık bir Türkiye’yi yeniden var etmek için mücadele etmeye devam etmeyi seçmiştir. Canan Kaftancıoğlu onurumuzdur. Yalnız değildir.  CHP’nin tarihsel görevi Önce bazı tarihsel gerçekleri anımsayalım: 1) Cumhuriyet Halk Partisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün zaten açık bir biçimde belliyken, ülkenin bu Anayasa ile yönetilemediği geçen iki yıl içinde yaşanan sıkıntılarla da net bir önderliğinde 1923’te Cumhuriyeti biçimde görülmüştür. kurmuştur. 2) Cumhuriyet Halk Partisi, 1946’da İsmet İnönü’nün liderliğinde Çok Partili Düzene HHH Şimdi ülkemiz için toplumun bütününü kapsayan, bütün grup ve sınıflarının katılımıyla, geçmiş, Demokrasi deneyimini tam demokratik yöntemler başlatmıştır. kullanılarak yeni bir anayasa 3) Cumhuriyet Halk Partisi, yapılması gereği ortaya çık Menderes’in dikta rejimine mıştır. karşı 1959 yılında yine İsmet Bu açıdan Kılıçdaroğlu’nun, İnönü’nün başkanlığında “İlk 16 Temmuz’da CHP grup top Hedefler Beyannamesi”ni lantısında yaptığı konuşma yayımlamış, dünyanın en ile çok önemlidir: ri, en demokratik, en sosyal anayasalarından biri olan 1961 Anayasası’nın esaslarını belir 1) “Türkiye’nin güçlü ve demokratik bir anayasaya, insanların eline aldığında ‘Bu Anayasa lemiştir. 4) Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Mart 1971 Askeri darbesine Bülent Ecevit’in liderliğinde, korunmalı’ diyeceği bir Anayasaya ihtiyacı var” demiştir. 2) “Herkesin kendisini bulacağı bir anayasa yapmak zorunda “Darbe bize karşı yapıldı” diye yız. Hiç kimse, hiçbir grup ‘Ben rek açıkça karşı çıkmıştır. 5) Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa değişikliğinin dışında kaldım’ dememelidir” demiştir. 12 Eylül 1980 askeri darbecileri HHH tarafından kapatılan ve lider CHP, Cumhuriyeti kuran, leri demokrasiyi savundukları onu Demokrasi ile taçlan için hapsedilen bir “Demokrasi dıran, dünyanın en ileri De Kahramanı”dır. mokratik Anayasalarından HHH biri olan 1961 Anayasası’nın Türkiye bugün yine bir ciddi esaslarını belirleyen, askeri bir demokrasi bunalımı yaşıyor: 15 Temmuz 2016’da eski ortakları tarafından yapılan “Darbe Girişimi” sonrası Erdoğan/AKP iktidarı, Olağanüstü Hal, OHAL ilan ederek 20 Temmuz’da kendi sivil darbesini yapmış, bu darbenin baskısı altında meşru darbelere açıkça karşı çıkan ve darbeciler tarafından kapatılarak cezalandırılan, demokrasiyi herkes için isteyen, “Demokrasi Kahramanı” bir parti olarak: Bütün toplumu kucaklayacak olan yeni bir Anayasa için şimdiden kolları sıvamalı, iyeti tartışmalı bir sözde halkoy kısa, genel, açık ve net ku laması ile “Ucube bir Anayasa” rallardan oluşan çekirdek bir kabul ederek rejimi değiştirmiş öneri hazırlamalı ve bu öneriyi ve Parlamenter Demokrasiyi tartışmaya açmalıdır. sona erdirmiştir.. DEMOKRASİ ANCAK ONA Rejimi “Tek Bir Kişiye” bağ LAYIK OLABİLENLERİN VE layan bu “Ucube Anayasa” ile ONU KORUYABİLENLERİN Türkiye’nin yönetilemeyeceği REJİMİDİR! 23 Haziran yerel seçim değildi Burhanettin Bulut CHP Adana Milletvekili İktidar, mahalli yöneticileri belirleyeceğimiz 31 Mart’ı beka tartışmalarıyla genel seçim havasına çevirmek istese de sonuçta yerel seçimdi. İktidarın izlediği politika vatandaş nezdinde karşılık bulmadı; seçmen sandığa yerel seçim havasında gitti. Ancak, 23 Haziran’da yenilenen seçimi “yerel seçim” diye değerlendirmek yanlış olacaktır. 31 Mart’ta 13 bin olan farkın 813 binlere gelmesi ülke siyasetinde yeni bir sayfa açmayı, yeni bir yol izlenmesi gerektiğini zorunlu hale getirdi. Seçmen, 31 Mart seçim sonuçlarına yönelik haksızlığa, milli iradeye, demokrasiye karşı gerçekleştirilen sivil darbe girişimine gereken cevabı sandıkta verdi. İktidar ya kendini yenileyecek ya da... Vatandaşlar, partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici dile karşı çıktı ve barış diline, kucaklayıcı, birleştirici siyaseti onayladı. Bundan böyle var olan siyasi dille, politikalarla siyaset yapmak artık mümkün değil. İktidar ve sözcüleri ya kendilerini yenileyecek ya da aynı politikalara devam ederek, gidişini hızlandıracak. Aslında ne 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan anayasa referandumunda, ne de 24 Haziran 2018 seçimlerinde partili Cumhurbaşkanlığı sistemi üzerinde çok tartışıldı. Tartışma, kamuoyuna yeterince anlatılmayan, daha doğrusu tartıştırılmayan “yeni sistem” yerine kişiler ve partiler üzerinde yürütüldü. Seçmen de kararı parti ve kişiler üzerinden verdi. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi üzerinden geçen 1 yılda ekonomi çöktü. Halkla iktidar arasında köprü olan kanallar tıkandı. Milletin Meclis’i, pasifleştirilerek yürütmenin sekretaryası yapıldı. Bakanların atamayla gelmesi, liyakatten uzak kişilerin devletin en önemli kurumlarına atanması, ekonominin Saray’ın damadına teslim edilmesi çöküşün en önemli sebebiydi. Askeri ve sivil bürokrasi, üniversiteler, tüm kurum/kuruluşlar Saray’ın hâkimiyeti altına girdi, kamusal hizmet veren, halkın taleplerini savunan meslek örgütleri, STK’ler, odalar ise itaate zorlandı. Yine bağımsız ve tarafsız olma sı gereken medya, tek sesli bir basın yaratmak için yandaş iş insanlarına devlet bankalarından verilen kredilerle havuz içine alındı. Yandaş olmayan iş insanlarının üzerinde korku bulutları gezerken, kamu ile iş yapan, devletten ihale alan iş insanları ise dernekler, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla siyasete dahil edildi. Köprüyü de, barajı da, hastaneyi de yapan müteahhitler, basın gibi, futbol gibi etkili kuruluşların yöneticileri yapıldı. Yargı ağır hasar aldı Bu süreçte hasarın en büyüğünü yargı aldı. Papaz Brunson’ın talimatla serbest bırakılması, Saray’ı en ufak şekilde eleştirenlere, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e, milletvekillerine, parti kuracağı iddia edilen eski bakan Ali Babacan’a dava açılması bunun örneğidir. Yukarıda özetlenen bu yönetim anlayışından başlayan hoşnutsuzluk, 31 Mart seçimlerinin Yüksek Seçim Kurulu eliyle gasp edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Nihayet seçmen “artık yeter” dedi. Vatandaş, 23 Haziran’da partili hükümet sistemine, Saray’ın şatafatına, hakhukukadalet tanımazlığına, KHK ile yaptığı haksızlıklara, kuralkaide tanımazlığına, getirdiği çöl demokrasisine bu defa “ben yokum” dedi. Aslında bu seçimde ilk defa partili Cumhurbaşkanlığı sistemi oylandı. Güçlü bir Meclis’e ihtiyaç var Bundan sonra ne olacak? İstanbul’un yenilenen seçimi her yönüyle siyasetin bir mihenk taşıdır. Seçim sonuçları ülkenin darbe hukukundan arındırılmış bir anayasaya ve güçlü bir parlamenter sisteme olan ihtiyacı ortaya koydu. Terazinin bir kefesinde ülke yönetimini elinde tutan ancak koltuğu sallanan partili Cumhurbaşkanı; diğer kefesinde ülkenin yarı nüfusunu belediye ile yönetecek, vatandaş tarafından dikkatle izlenen CHP’li belediyeler ve Millet İttifakı’nın belediyeleri var. Seçimle birlikte “AKP yıkılmaz, seçimle gitmez” tabusu yıkıldı. AK Parti ya milletin sesine kulak verecek ya da yanlış politikalarında ısrar edecek ve gidecek...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle