19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 11 TEMMUZ 2019 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ olaylar ve görüşler ODTÜ’nün Kavakları... Prof. Dr. Anlı Ataöv Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnsanoğlunun tarih boyunca birbirleriyle çatışması sonucu iniş çıkışlarını ağaçlar sanki yaşamıyor. Vazgeçilmez aktörlerinden biri olarak, ekolojik düzeninin sürmesine, kimseyi bastırmadan ve zorlamadan, tüm sakinliği ve alçak gönüllülüğü ile sadece destek oluyor. İnsana eşsiz bir model! Bu modelin yeşerdiği değerli bir örnek Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) kampüsüdür. Kampüs çevresini, ekolojik düzen bakış açısıyla tanımlayarak, insanın ve yapılı çevrenin yoğun olduğu bir kentin içinde, yapıcı aklın ürettiği doğal ve toplumsal bileşenlerin içiçe, birbirini ve çevresini destekleyerek yaşadığı bir vaha olarak nitelendirebiliriz. Bunun fikir babası ve mimarı, ODTÜ'nün efsane Rektörü Kemal Kurdaş'tır. Bu girişimi ve yarattığı mekansal dönüşüm ile 1994 yılında uluslararası düzeyde en prestijli ödüllerden Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne layık görülmüştür. Kurdaş’ın ‘gizli sevgilileri’ Kemal Kurdaş'ın çağdaş bir üniversiteye yakışır bir kampüs çevresi yaratma amacı, 1961 yılının Kasım ayında üniversite alanını tek başına dolaştığı bir gün, arazide sadece bir küçük alıç ağacından başka bir şey görmemesi ile tetiklenir. Yalnız kalmış küçük bir ağaçla kurduğu diyalog, Kurdaş'a, o gün, bu ağacın ne denli sıkılmış olabileceğini düşündürür. O gezide, alıç ağacına üniversite kampüsünde daha başka ağaçlar dikeceğine söz verir. Sekiz yıl süren görevi boyunca, kendi ve davet ettiği öğrencileri ile birlikte, büyük bir ağaç dikme seferberliği başlatır. Görevi tamamladığında, sayısı 13 milyona ulaşan ağaçlar, artık onun, kendi ifadesiyle, “gizli sevgilileri” olmuştur. Bugün, ODTÜ kampüsünde öğrenciler kıyamadıkları ağaçlara sımsıkı sarılarak bu emeği, farkındalığı, minneti ve ayrıca geleceğin gençle Kemal Kurdaş’ın çağdaş bir üniversiteye yakışır bir kampus çevresi yaratma amacı, 1961 yılının kasım ayında üniversite alanını tek başına dolaştığı bir gün, arazide sadece bir küçük alıç ağacından başka bir şey görmemesi ile tetiklenir. ri için ekolojik düzene sahip çıkma sorumluluğunu mutlaka hissediyorlar. Ağaçların ve gençlerin ekolojik düzendeki temsiliyeti konusunda biraz teknik ayrıntıya inelim. Şimdilik ağaçları bitki grubunda, gençleri de insan grubunda tanımlayalım. Ekolojik düzen, en genel anlatımı ile, iklimsel, jeolojik, hidrolojik koşullardan beslenerek üreyen bitkilerden, organizmalardan ve insanlardan oluşur. Bitki, organizma ve insan, kendi üretimini ve/veya yeniden üretimini sağlayabilmek için karşılıklı madde akışı sağlayarak birbirine bağlanır. Başka bir deyişle, yeşil bitkiler, otoburlar, et oburlar ve ayrıştırıcılardan oluşan biotik alt düzen, inorganik maddeler ve mineraller (hava, azot, karbon dioksit, oksijen, nitrojen, su, kalsiyum, tuz gibi) içeren abiotik alt düzen ile birlikte çalışır. Bununla birlikte, insan, yukarıda sözü edilen biotik alt düzenin bir parçası olmakla birlikte, bitki ve organizmalardan farklı olarak, üremek dışında, sosyal düzen içerisinde başka ürettikleri de vardır. İnsan, bilinci ve duyguları sayesinde, kendini akıl olarak yeniden üretir. Bir arada yaşayarak ve belli yaşam düzenlerine dayanarak, tarihsel bir süreç içerisinde, kültürünü üretir. Birlikte yaşayabilmek, var olabilmek ve örgütlenebilmek için hizmet, yiyecek ve eşyayı üretir. İnsandışı canlıların yaşamının sürekliliği, ekolojik düzen programına bağlıdır. İnsan ise, akıl yolu ile irade ve imgeleme gücünü kulla nabilir. Buna ek olarak, insan, aklını yapıcı ya da yıkıcı olarak kullanma seçim gücüne de sahiptir. İnsanın öz gelişimi ise, eşitlik, şeffaflık, yardımlaşma, adalet gibi evrensel yasalarla kurduğu akıl ve idrak ilişkisinin gücüne bağlıdır. Bu da, bilgi birikimi ile birlikte vicdanının sesini dinleme derecesine göre değişir. Vicdanlı bir kişi, niyetleri ve eylemleri konusunda kendi ahlak ölçülerini karşılaştırarak sürekli bir öz değerlendirme içindedir. Buna göre, doğa yasalarına uyup uymamanın ölçüsü ile de vicdanı tanımlamak mümkün olur. Üç döngü Biotik, abiotik ve sosyal düzenlerin birlikte işlemesini, genel tanımıyla, üç döngü sağlar: Beslenme Zinciri, Yaşam Destek Döngüsü, İşbirliği ve Demokrasi Döngüsü. Beslenme Zinciri, canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli olan enerjinin dönüştürülmesini sağlar. Yaşam Destek Döngüsü, canlıların yaşamlarını sürdürmesi için gereksinim duyduğu kimyasal maddelerin, ekodüzende tüketilip bitmemesini sağlayan döngüler bütünüdür. İşbirliği ve Demokrasi Döngüsü, ortak karar alma ve daha iyiye doğru birlikte eyleme geçmek üzere insanın yürüttüğü toplumsal değişim süreçlerini içerir. Ayrıca, özellikle toplu halde yaşayan insandışı canlıların, yaşamı sürdürmeyi etkileyecek önemli kararları alırken de işlettikleri bir döngüdür. Ekodüzenin biotik, abiotik ve sosyal düzenleri, bu düzenlerin bileşenleri ve döngüsel ilişkilenmeleri mekanın farklı ölçeklerde uyumlu yeni mekanlar üretmesi ile içiçe oluşur. Bu mekanlar, iki ortak ilişki bölgesi altında gruplandırılabilir. Birincisi, ağırlıklı olarak bitki ve organizmaların, yaşamlarını sürdürebilmek için konumlandırdığı, ekolojik yaşam alanlarıdır. Bu bölgeler, ekozonları, biyobölgeleri ve biyomları içerir. İkincisi, insanın, üretimini yapabilmek için kendini toplumsal olarak konumlandırdığı, sosyal yaşam alanlarıdır. Bu bölgeler ise, öncelikli olarak toplumsal üretim faaliyetlerine bağlı, sosyoekonomik bölgeleri, kentleri ve binaları içerir. İnsan hırsı... Bu tek bir vücut olarak çalışan büyük ekolojik düzende, farklı ölçeklerde farklı ilişkiler kurarak, döngüler aracılığıyla sayısız alışverişler yaparak, ağaçların, yaşamın ürettiği sayısız alana konu olduğunu, yaşama sonsuz katkılar yaparak yaşam pratiğine sayısız kereler değdiğini söyleyebiliriz. Hatta, bunun, yaşamın en sürdürülebilir bileşenlerinden biri olarak, milyarlarca yıldır devam ettiği varsayılabilir. Kuşlara, karıncalara, sincaplara, arılara yuva olur, toprağın akıp gitmesini engeller, havayı temizler, iklimin dengede kalmasını sağlar, insanlara gölge olur, serinlik verir, meyve üretir, canlıları besler, çocuklara oyun olanakları sunar, çevreyi güzelleştirir. İnsanı iyi hissettirir, duygularını temizler, arındırır, yaşamı şifalandırır, varlığımızı besler. Bu düzende, bazı bileşenler diğerlerini yok etmeye başladığında ve daha baskın olduğunda, bileşenlerin birbirinden alıpverme ilişkisinde denge kaybolur ve sorunlar yaşanır. Günümüzde, insanın aşırı mekansal büyüme hırsı ekolojik düzeni zedelemektedir. Bir anlamda, kendisinin parçası olduğu düzeni feda etmektedir. Ekolojik düzenin devamlılığı için ağaçlarımıza ve gençlerimize sahip çıkma umuduyla... Emeğin siyasallaşması Levant, Suriye ve basit bir soru Levant, Doğu Akdeniz: Üç peygamberin çıktığı, üç büyük dinin doğ Kudüs Krallığı, Kıbrıs Krallığı, Trablus Kontluğu, Antakya Prensliği, Urfa Kontluğu, İs duğu coğrafya! tanbul Lâtin İmparatorluğu, Dünya sadece Avrasya’dan Mora Prensliği, Atina Dukalığı, ibaretken onun kan damarlarını Kefalonya Kontluğu, Naksos ve sinir sistemini oluşturan İpek Dukalığı, Rodos, Malta Saint ve Baharat Yolu’nun ana istas Jean Şövalyeleri. yonlarından, dünya ticaretinin Sonradan Osmanlı İmpara stratejik noktalarından biri... torluğu tarafından çoğu orta Roma İmparatorluğu’nun göz dan kaldırılan bu Haçlı Kökenli diktiği, ele geçirdiği, Bizans’a Hıristiyan devletlerinin halkları, dönüştüğü ve uğruna yıkıldığı kendi Hıristiyan kültürlerini gü “Kızıl Elma!”... nümüze kadar sürdürmüşlerdir. Kutsal efsanelerin, kutsal ki HHH tapların, kutsal olayların, kutsal Tarihte pek çok devlete ev ibadethanelerin/tapınakların sahipliği yapmış olan Levant, mekânı... bugün şu devletleri kapsamak Müslümanlarla Hıristiyanlar tadır: arasında dünya hâkimiyeti için Türkiye, Suriye, Lübnan, İs girişilen kavganın Yahudilerin rail, Filistin, Mısır, Güney Kıbrıs de katılmasıyla iyice kördüğüm Rum Yönetimi ve Kuzey Kıbrıs olan kavşağı... Türk Cumhuriyeti. HHH Ayrıca Tartus’ta Rusya’nın Müslümanların Ortadoğu’yu bir askeri üssü, Akdeniz’de de fethinden sonra, Levant’ı ABD’in altıncı filosu var. kontrol etmek için dokuz HHH haçlı seferi (kimileri doku Herhalde bütün okurları zuncuyu saymaz, sekiz haçlı mız, şu anda Türkiye ile dün seferi kabul eder) düzenlen ya devletleri arasında Doğu miştir. Akdeniz’de, Kıbrıs sorununa Günümüze kadar gelen “Hilal ek olarak, doğalgaz ve petrol ile Haç arasındaki Savaş/Düş arama konusunda da büyük manlık” anlayışının arkasındaki bir kriz yaşandığının farkın ana motif Ortadoğu/Doğu Ak dadır. deniz/Levant hâkimiyeti çatış ŞİMDİ BASİT BİR SORU masıdır. SORUYORUM: 10961272 seneleri arasında, Türkiye Suriye ile düşman Müslümanlara karşı düzenle olacağına, dost ve müttefik nen haçlı seferleri sonucunda, olarak kalsaydı, Doğu Akde Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da niz’deki hakları konusunda ve Balkanlarda birçok Lâtin daha mı güçlü daha mı güç devleti kuruldu: süz pozisyonda olurdu? Mehmet Şakir ÖRS Bugünlerde çalışanları, emeklileri, işsizleri, kısacası toplumun geniş kesimini oluşturan emek dünyasını doğrudan ilgilendiren yakıcı gelişmeler yaşanıyor. 200 bin kamu çalışanını kapsayan kamu toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, iktidar tarafından, emekçiyle adeta alay edilircesine, çalışanlara ilk 6 ay için yüzde 5 oranında zam önerildi. 8 milyon emeklinin açlık sınırının altında emekli maaşı aldığı günümüz koşullarında, emeklilere verilen maaş farkı da yüzde 5 oranında kaldı. Çalışanları ilgilendiren bir başka önemli gelişme ise, iktidar tarafından hazırlanan 11’inci kalkınma planında, çalışanların kıdem tazminatının fona devredilmesinin planlanmasıydı. Enflasyonun, hayat pahalılığının bunca yüksek olduğu bir dönemde, iktidarın çalışanlarla ve emeklilerle dalga geçercesine maaş artışları gündeme getirmesinin, çalışanların kıdem tazminatına el uzatacak cesareti bulmasının temelinde, emek dünyasının etkisizliği yatmaktadır. Bir zamanlar çok güçlü olan ve toplumsal hayata ağırlığını koyabilen çalışanlar ve onların örgütleri, maalesef günümüzde güçsüzleşmiş ve etkinliğini yitirmiştir. Üretim ilişkileri değişiyor, emek irtifa kaybediyor Elbette o yıllardan bu yana ekonomide, siyasette ve toplumsal hayatta çok şeyler değişti. En başta işçi sınıfı ve emek hareketi önemli ölçüde güç kaybetti. Sendikal örgütlülüğü ve siyasal ağırlığı azaldı. Bu yaşanan süreçte, ülkemizde yaşanan ekonomik ve siyasal gelişmelerin, özellikle de darbe dönemlerinin çok büyük payı vardır. Ağır baskı dönemlerinde, emeğin sendikal örgütlenmesi dağıtılmış ve siyasal ağırlığı yok edilmeye çalışılmıştır. Ancak yaşananla rı yalnızca bu bakış açısıyla açıklamaya çalışırsak, konuyu eksik bırakmış oluruz. Bizce, sendikal ve siyasal alandaki emek dünyası ile ilgili gelişmeler, olumsuzluklar, yetersizlikler, yalnızca bu baskılarla açıklanamaz. Biz, günümüzde, asıl üretim ilişkilerinin değiştiğini, karmaşıklaştığını düşünüyor ve bunun mücadele sürecine olan yansımalarına, etkileşimlerine dikkat çekmek istiyoruz. Konumlanmalar farklılaşıyor Günümüzde emek ve sermaye arasındaki temel çelişki varlığını sürdürmekle birlikte, artık o eski dönemlerdeki kadar yalın ve sade değildir. Çünkü günümüzde üretimin niteliği değişmiştir; yeni üretim biçimleri ve dolayısıyla yeni üretim ilişkileri ortaya çıkmıştır. Bütün bu gelişmeler üretim ilişkilerini karmaşıklaştırmış ve sınıfsal konumlanmaları da farklılaştırmıştır. Artık üretimde etkin ve belirleyici olan ‘beyaz yakalılar’ gerçeği vardır. Bunların sayısı ve ağırlığı, bilişim ve teknolojideki gelişmelere koşut olarak sürekli artmaktadır. Öyleyse emeği ve emek güçlerini tanımlarken, bütün bu yeni gelişmeleri göz önüne almak zorundayız. Beyaz yakalılarla mavi yakalıların birlikteliğini savunmak, emek cephesini yeniden tanımlayıp daha güçlü biçimde tahkim etmek gerekiyor. Aslında bu gelişmeler emeğin nicel ve nitel gücünü azaltmamakta, tam aksine artırmaktadır. Yeter ki emek dünyası, bu yeni gelişmeleri doğru kavrayabilsin ve bu gelişmelere uygun yeni örgütlenme ve mücadele biçimleri geliştirebilsin. Bu da ciddi anlamda yoğun bir çabayı, hazırlığı ve uzun erimli bir çalışmayı gerektirmektedir. Sendikal ve siyasal alanda pusulasızlık, politikasızlık Emek dünyasının günümüzdeki durumunu ve sorunlarını irdelerken, şu gerçeğin altını bir kez daha kalınca çizmek gerekiyor. Ülkemizin işçi hareketi ve emek güçleri, geçmişte yaşadığı etkili ve görkemli günlerden bu yana çok daha geri noktalara düşmüştür. Sendikal örgütlenme alanında bu durum rakamlarla da ortaya çıkmaktadır. Bu gerileme siyasal alanda da etki ve güç yitimini beraberinde getirmiştir. Biz bu gerilemede, genel anlamda sermaye kesiminin baskı ve dayatmaları kadar, emek dünyasının ve onun örgütlerinin, gelişmeleri yeterince kavrayamamasının ve yeni duruma uygun politikalar geliştirememesinin de payı olduğunu düşünüyoruz. Örneğin bugün işçi hareketi çok dağınık durumdadır. Birçok sendika ve konfederasyon da yanlış si yasal duruşlara prim vermektedir. İşçi hareketinin sendikal ve siyasal alanda bundan sonra ne yapması, nasıl davranması gerektiği konusunda ortaya konulmuş ciddi bir yol haritası da yoktur. Belirsizlik, pusulasızlık ve politikasızlık ağır basmaktadır. Bu durum, emeğin siyasal ağırlığını tümden azaltmaktadır. Yaşanan bunca gelişmeden sonra, sendikal ve siyasal gelişmelere, elbette yarım asır önceki çözümlerle ve söylemlerle yaklaşılamaz. İşçi sınıfı ve emek hareketi, yeni üretim ilişkilerini ve sınıfsal konumlanmaları öncelikle doğru çözümlemeli ve bunlara uygun yeni politikalar geliştirmelidir. En azından bu ihtiyaç görülüp bir an önce harekete geçilmeli ve ortak arayışlara yönelinmelidir. Hayata, emek ekseninden bakmak Bugünlerde yaşanan hak kayıpları, ekonomik krizin faturasının emekçilere ve emeğiyle geçinen insanlara çıkarılmak istenmesi; emek dünyasının siyasallaşmasının, ülkedeki demokrasi mücadelesine ve siyasal gelişmelere ağırlığını koymasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha göstermektedir. Önümüzdeki süreçte, ekonomide ve siyasette, ülkemizi, halkımızı, emekçileri, emeğiyle geçinen insanları bugünden daha zor günler beklemektedir. Bu mücadelenin çarpıcı bir alanı da, büyük olasılıkla ‘kıdem tazminatı’ konusu olacaktır. Bütün bu mücadele süreçlerinde, emek dünyasının doğru tavır alabilmesi, hayatı değiştirip dönüştürebilmesi, kısacası hayata müdahil olabilmesi için; ekonomiye, siyasete ve hayata, öncelikle emek ekseninden bakmak gerekiyor. Emeğin, emek örgütlerinin olabildiğince siyasallaşması ve siyasete ağırlıklarını koyabilmeleri, toplumsal muhalefetin temel ve başat gündemi olmalıdır. bir tavsiyedir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle