19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 17 HAZİRAN 2019 PAZARTESİ EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ KÜLTÜR 10. ULUSLARARASI OPERA FESTİVALİ PERDE ‘TURANDOT’ İLE AÇILIYOR 10. Uluslararası İstanbul Opera Festivali, 214 Temmuz tarihleri arasında yapılacak. Tüm eserler saat 20.00’de sahnelenecek. İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde yapılacak festival Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin 2 3 Temmuz’da sahneleyeceği “Turandot” operasıyla saat 20.00’de başlayacak. Ünlü İtalyan rejisör Vincenzo Grisostomi Travaglini’nin sahneye koyduğu eserin Turandot başrolünü, 2 Temmuz’da Koreli solist Lilla Lee, 3 Temmuz’da ise Kazak solist Zhupar Gabdullina seslendirecek. DOB Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni, tenor Murat Karahan’ın sanat yönetmenliğinde oluşturulan, “Troya Epik Operası” ‘Turandot’ ise 6 ve 7 Temmuz’da 20.00’de sanatseverlerle buluşacak. Devlet Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdürlüğü’nce, ING ana sponsorluğunda düzenlenecek festivale, iki gala konseriyle Bolşoy Tiyatrosu ilk kez katılacak. Halk ozanı Yunus Emre’nin şiirleri eşliğinde, onun sevgi felsefesini ope ra sahnesine taşıyacak Ahmet Adnan Saygun’un bestesi “Yunus Emre Oratoryosu” da 10 Temmuz’da İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından seslendirilecek. Saygun’un, araştırmaları sonrasında Yunus Emre’nin dizelerinin üzerine bestelediği, ilk yerli Türk oratoryosu, Uğur Seyrek’in kore ografisiyle ilk kez dans eşliğinde sunulacak. Bolşoy Tiyatrosu, solistlerinin yer alacağı, 13 ve 14 Temmuz’da düzenlenecek “Bolşoy Solistleri Gala Konseri”nde, sanatseverle buluşacak. Konserde, alanlarında uluslararası birçok ödülün sahibi soprano Anna Nechaeva, mezzosoprano Yulia Mazurova, tenor Fyodor Ataskevich ve bariton Pavel Yankovsky, sevilen ve bilinen ünlü operalardan arya ile düetler seslendirecek. Seslendirilecek operalar arasında Sevil Berberi, Il Trovatore, Carmen, Maskeli Balo, La Forza del Destino, Samson ve Dalila, Manon Lescaut, Don Carlo, Don Giovanni, Hoffman’ın Masalları, Turandot ve La Traviata yer alıyor. l Kültür Servisi Ressam İmamoğlu Singapur’da sergi açtı... CEMİL CİĞERİM Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülten İmamoğlu, Singapur’da sergi açtı. Singapur’da Miaja Sanat Galerisi’ndeki “Nucleus” isimli kişisel serginin açılışına Türkiye’nin Singapur Büyükelçisi Murat Lütem, Singapur Çin Kadınlar Derneği Başkanı Peggy Jeff ile sanatseverler katıldı. Büyükelçi Lütem Singapur’da bir Türk sanatçının kişisel sergi açmasının gurur kaynağı olduğunu dile getirdi. Ressam Gülten İmamoğlu, Singapur’da bulunmanın kendisi için üç açıdan özel anlam ifade ettiğini söyledi. İmamoğlu bu üç anlamı şu sözlerle ifade etti: “İlki, bu yılın Atatürk ve silah arkadaşlarının Samsun’a çıkmasının 100’üncü, ikincisi Türkiye ile Singapur arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50’nci yılı olması, üçüncüsü de Singapur’u daha önce ziyaret ettiğimde gördüğüm güzellikleri sanatçı sezgileriyle hafızamda biriktirerek Türk kültürüne ait dostluk sembolleriyle harmanlayarak resimlerinde yansıtabilme mutluluğu.” HARVARD ÜNIVERSITESI YAKINDOĞU DILLERI VE MEDENIYETLERI BÖLÜMÜ YAYINI ARMAĞAN KITAP HER KUŞAĞIN BIR Doğan Hızlan’ı olsaydı! GÜLÇİN GÜLAN Türk edebiyatını, kültürünü, sanatını kuşaklar arası bağları içinde bütünlükle inceleyip, bu büyük birikimi gelecek kuşaklara basın yayın yoluyla aktaran duayen gazeteci, eleştirmen, yazar Doğan Hızlan hakkında Harvard Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü’nde, Prof. Cemal Kafadar ve Prof. Gönül A. Tekin’in yayımladığı Türklük Bilgisi Araştırmaları Dergisi’nin (Journal of Turkish Studies) özel sayısı olarak bir armağan kitap çıkarıldı. Türk dilinde, “Festschrift in Honour of Doğan Hızlan” orijinal adıyla, geniş kapsamlı ve büyük boy yayımlanan Armağan’ın konuk editörü Orçun Üçer, kitabı üç bölüm ve fotoğraf seçkisi olarak planlamış. Üçer’in hazırladığı biyografi ve “Doğan Hızlan’ın Yaşamı ve Eleştiri Anlayışı”(1969) başlıklı yazı ile başlayan kitap, Enis Batur, Ferit Edgü, Selim İleri, Evin İlyasoğlu, Günay Kut, Sevin Okyay gibi yazar dostlarının kaleme aldığı ‘anılar’ ile devam ediyor. Son bölüm olan “Makaleler”de Semih Gümüş, Handan İnce, Emin Nedret İşli, Mario Levi, Jale Parla gibi Türk edebiyatı ve tarihinin saygın araştırmacı yazarlarından gelen eleştiri, edebiyat incelemesi türünde kıymetli yazılar yer alıyor. İstanbul’da 23 Aralık 1937 yılında doğan Hızlan’ın yaşamı, 1963 yılında Cumhuriyet gazetesinin efsane düzeltme servisine katıldığı gün den beri aralıksız kültürsanat basın ve yayıncılığının içinde geçer. Televizyon programları da yaparak edebi değerlerin geniş halk kitlelerine ulaşmasına katkıda bulunan ve halen Hürriyet’in yayın danışmanı ve köşe yazarı olan Hızlan, onur yazarı olduğu TÜYAP Kitap Fuarı gibi birçok değerli hizmetin danışmanlığını ya da onursal jüri başkanlığını yürütüyor. Bu çok yoğun, verimli ve göz önünde süre gelen yaşamı özetlemenin bile ne kadar güç olduğu Enis Batur’un “Edebiyatımızın Merkez Valisi: Doğan Hızlan” başlıklı “anılar” bölümünde yer alan yazısında şu cümlelerle ustaca ifade ediliyor; “...Tanımlanabilir mi peki kolayca, derinlemesine portresi? Öyle sanıyorum ki bunun gerçekleşmesi için şu anda kurduğum portre denemesi gibi on yazıya daha gereksinim duyarız, ki hatları iyi kötü yerli yerine oturtulabilir olsun.” Müzik yazarı İlyasoğlu ise, “anılar”da teker teker her sanat da Fotoğraf: Lütfi Özgünaydın lının dünyasına girebilen Hızlan’ın birikimini sergilerken okuru uzaklaştırmayan sakin ve barışçıl ifadesine, öz Türkçeden ödün vermeden, Osmanlıca’ya da kapıları kapatmadan, dili zengin ve kıvrak kullanmasına duyduğu hayranlığı ifade ederek, “Kaç kuşak, onun satır arasındaki öğütlerinden ders çıkartmıştır. Kavgadan uzak, güncele ve olumluya dönük yüzüyle kaç kuşağa ışık tutmuştur. Kim bilir kaç sanatçı ilk kez onun sütunlarında medya ile buluşmuştur” satırlarıyla kendisinin de model alıp, müzik alanında geliştirdiği genç yetenekleri tanıtma kararlılığının önemini vurguluyor. Hızlan’ı hem mesleki hem dost olarak 60 yıldır tanıyan Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Emeritus Prof. Dr. Günay Kut, “Doğan Hızlan’ı Tanımak” başlıklı yazısında onun Türkoloji çalışmalarına verdiği sürekli katkının altını çizerek, “Hızlan, Türk Dili ve Edebiyatı ile ilgilendiği kadar üniversitelerimizdeki edebiyat, dil ve kültür toplantılarını da titizlikle takip etmiş ve okuyucularını bu konuda aydınlatmıştır” diyor. Armağan’ın hazırlanma sebebini ve anı yazılarının ortak paydasını Ferit Edgü’nün portre yazısının son cümlesi olan “Ah Her Kuşağın Bir Doğan Hızlan’ı olsaydı!..” betimliyor. Balaban’ın ışıkları Nâzım Hikmet’in “İşte seyreyle gözüm hünerini” dediği ressam İbrahim Balaban, “Şair Baba ve Damdakiler”in İbram Ali’si delikanlı ruhunu ve umudunu hiç terk etmeden geldi geçti bu dünyadan. En azından ben onu hep böyle hatırlıyorum. Resimlerini zaten bilip hayran olduğum Balaban’ın cezaevi yaşamını, 12 Mart döneminde kendim de cezaevindeyken öğrenmiştim. “Şair Baba ve Damdakiler”i Sağmalcılar’da okumuş, elimden bırakamamıştım. Neredeyse 40 yıl sonra bu kitaptan yapılmış bir oyunlaştırmayı Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koyacağımı, Balaban’ın da tüm ailesiyle birlikte oyunu izlemeye geleceğini hayal bile edemezdim herhalde… Kerbela Balaban ile ilk yüz yüze tanışmam ise sanırım TÜYAP Kitap Fuarı’nda, 90’lı yıllarda oldu. İlhan Selçuk tanıştırmıştı bizi. Hayranı olduğum ressamlar, Nuri İyem, Avni Arbaş, Abidin Dino da oradaydı. 2008’den sonra, en az üç dört yıl sık sık görüştük. “İbram Ali”nin çocuk gözlerindeki heyecanı; yaptıklarını, yapmak istediklerini, projelerini anlatırken yaşadığı coşkuyu hiç unutmuyorum. 2009’da “Kerbela”yı sahneye koyuyordum. O sezon Devlet Tiyatroları’nın 60. yılıydı, Genel Müdür Lemi Bilgin de sahnelenen oyunların afişlerini ressamlarımızdan istemek gibi güzel bir fikir geliştirmişti. Lemi Bey, “Kerbela” afişi için kimi düşündüğümü sorduğunda, hiç duraksamadan “Balaban” dedim. “Kerbela” oyun olarak çok ses getirdi, çok başarılı bir iş oldu, ama Balaban’ın “Kerbela” afişi de oyunu bütünleyen bambaşka bir zenginlikti. Şair Baba ve Damdakiler Sonra 2010 yılına geldik. 17 Kasım 2010. Vaktiyle şöyle not düşmüşüm o güne: “Kişisel tarihimin en unutulmaz günlerinden biri… Ankara Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’ndeyiz. En son sahneye koyduğum ve ko reografisini de hazırladığım oyun olan ‘Şair Baba ve Damdakiler’in prömiyerindeyiz. Birinci sırada 8 kişilik bir aile oturuyor: Resim sanatımızın önemli köşetaşlarından İbrahim Balaban, oğullarıyla, kızıyla, torunlarıyla, hayat arkadaşıyla birlikte Bursa Cezaevi’nden, ‘Şair Baba’sıyla, Nâzım Hikmet’le geçirdiği mapusluk yıllarından sahneye süzülenleri izliyor.” Unutulmaz bir gündü gerçekten. Balaban oyundan önce sohbet ederken çok içime dokunan bir anısını paylaşmıştı: Bugüne göre söylersek, yaklaşık 4045 yıl önce köyüne gitmiş. “Şair Baba ve Damdakiler”in önemli kahramanlarından, onu hapiste çok kollamış arkadaşı “Pıtır”ı bulmuş. Birlikte, “ayıngacılık” yaparken, yani kenevir yetiştirirken yakalandıkları in gibi mağaraya gitmişler. Orada oturup geçmişi yâd ederlerken, Balaban yaşadıklarını kitaplaştırdığını, bunun bir gün belki sinema belki de tiyatro yapılacağını söyleyince, “Pıtır”ın gözünden sicim gibi yaş inmeye başlamış. O gün oyunu izlerken, “Pıtır”, “İlez”, “Yanık Veli”, “Namazcı Cavit”, “Asri Yusuf”, “Karaborsacı Zeki Bey”, “Beethoven Hasan” ve tabii “Şair Baba” da Balaban ailesiyle birlikte oturuyorlarmış gibi gelmişti bana. Balaban resimlerinin çeşitli dönemlerinin derlendiği “Balaban. Yaşantının İzdüşümü” adlı albümü açtığınızda, Balaban’ın el yazısıyla basılmış “Manifesto” ile karşılaşıyorsunuz. Beşinci maddede şöyle demiş usta ressam: “Ben boyaları açık, koyu leke endişesiyle değil, figürlerimin özünde çakmaklaşan ışığı yakmak için kullanıyorum.” Bence Balaban’ı en güzel anlatan cümlelerden biri bu. O 98’lik delikanlı, Nâzım’ın dizeleriyle, “on yıl yatıp umudunu kaybetmediği mapus”tan sonra girdiği yolda milim sapmadan yürüdü; bütün ömrünü de, resimlerindeki boyalar gibi, kendi özünde çakmaklaşan ışığı yakmak için kullandı, bunda çok az kişinin yapabileceği kadar başarılı oldu. O güzel ışıkların içinde yat sevgili Balaban, uğurlar olsun. TELEVİZYON Hazırlayan: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Yine bir Charlies Chaplın klasiği ekranda... Charlies Chaplin’in yazıp yönettiği “mösyö Verdoux” adlı filmin başrollerinde Chaplin’e Mady Correll ve Allison Roddan eşlik ediyor. Film bugün saat 21.30’da TRT 2’de gösterilecek. Amerika’nın Büyük Depresyon yıllarında geçen hikâyede etkileyici bir işadamı olan Henri Verdoux’ın sıradışı hikâyesine tanık oluyoruz. Banka memuru olarak çalışan Henri, işlerini mümkün mertebe titizlikle halleder. Ancak bir noktadan son YAYIN AKIŞI ra eşi Mona ile oğlu Peter’in refahı için daha fazla para kazanması gerekir. Böylece tuhaf mesaisi de başlamış olur. Henri eşleri olmayan zengin kadınlarla evlenip paralarını elde ettikten sonra onları öldürmeye karar verir... TRT 2 21.30 07.00 Can Ataklı İle Gün Başlıyor 10.00 Haber 10 11.00 Kulis 13.00 Haber 13 16.00 Tele Ekonomi 17.00 Sağlık Masası 19.00 Ana Haber Bülteni 20.00 18 Dakika 20.30 Dik Açı 21.00 Soru Cevap 23.00 Gün Bitiyor 00.30 18 Dakika 07.51 Piyasa Ekranı 09.00 Parametre 10.00 10’Dan Sonrası 13.00 Bugün 15.00 Günlük 17.45 Spor Vizyon 18.00 CNN Türk Gazete 19.00 Ana Haber 21.00 Tarafsız Bölge 23.00 Günün Sonu 01.00 Gece Haberleri 07.30 Günaydın Türkiye 10.00 Televizyon Gazetesi 12.00 Bunu Bilmek Lazım 12.30 Gün Ortası 15.00 Sendikacılık Okulu 15.30 Büyük Saat 16.00 Nasıl Yani 17.30 Tarihten Gelen 18.30 Ana Haber 20.00 Çıkış Yolu 23.00 Gece Görüşü 09.00 Haber Merkezi 11.45 Laf Aramızda 12.00 Haber Merkezi 12.35 Ekonomi Notları 14.30 Ntv Ekonomi Finans Kafe 16.35 Dünyanın Haberi 19.00 Akşam Haberleri 19.05 Bana Söz Ver 19.50 Hava Durumu 20.00 Ana Haber 21.00 Haber Bülteni 23.00 Gece Bülteni 11.25 Uyumsuzlar Garajı 13.55 Bering Boğazı’nda Altın 14.45 Uyumsuzlar Garajı 15.35 Kindig Garajı 19.10 Klasik Vegas Arabaları 20.05 Bering Boğazı’nda Altın 21.00 Yabanda Yaşamak 22.50 İşte Sürat İşte Ses 23.45 Kindig Garajı 12.20 Ailenin Yeni Üyesi 14.10 10’Larca Bilgi 16.15 Su Savaşları 17.10 Yok Olmadan Keşfet 19.00 Vatozların Kamera Arkası 21.30 Medeniyet Kaşifleri 22.00 Okul Yolunda 22.55 Korkunç Hayvanlar 23.45 Yok Olmadan Keşfet 11.00 Aramızda Müzik Var 11.45 Kısa Bir Ara 12.00 Resim Sevinci . Bob Ross 13.15 Dünya Müzik Gelenekleri 13.30 Koleksiyoner 14.00 Bir Zamanlar 15.00 Tarihin Ruhu 15.30 Opera Dünyası 16.00 Aykut Köksal İle Mimarlık Söyleşileri 16.45 Kısa Bir Ara 17.00 Eskici 18.00 Hayat Sanat 18.30 Anjelika Akbar İle Sesler 19.00 Geleneğin Kalp Atışları 19.45 Sinema Dünyası 20.00 Belgesel . Elma, Armut Ve Boya . Natürmort Nasıl Yapılır ? 21.00 Eskici 21.30 Yabancı Sinema Mösyö Verdoux 23.30 Tarih Söyleşileri 01.00 Hayat Sanat 10.00 Stephen Hawking İle Deha 10.50 Çılgın Tamirciler 11.45 Uçak Kazası Raporu 12.40 Kanunsuz Ada: Derlemeler 13.30 Zihin Oyunları 14.25 Stephen Hawking İle Deha 15.20 Ahmak Bilimi 15.42 Ahmak Bilimi 16.10 Çılgın Tamirciler 17.05 Zihin Oyunları 18.00 Stephen Hawking İle Deha 19.00 Ahmak Bilimi 19.22 Ahmak Bilimi 20.00 Çığır Açan Buluşlar 21.00 Kanunsuz Ada. Derlemeler 22.00 Uçak Kazası Raporu 23.00 Peru Havaalanı 23.50 Kanunsuz Ada: Derlemeler [email protected] “Sevdiklerinizi eğitim bursuyla yaşatın!” CUMHURİYET’TEN YENİ BİR ATILIM... Cumhuriyet Vakfı’nda eğitim bursu için fon oluşturduk. CUMHURİYET GELECEĞİN ÖNCÜSÜ GENÇLERE DESTEK OLUYOR. Gazeteniz Cumhuriyet’te yayınlanan vefat ve başsağlığı ilan gelirlerinin %20’sini Atatürk Cumhuriyeti’nin ilerici gençleri için Cumhuriyet Vakfı tarafından oluşturulan eğitim fonuna aktarıyoruz. Başarılı ve ihtiyaç sahibi gençlerimizin eğitim masraflarına destek olmanız acınızın bir parça dinmesine ve sevdiğinizin adının yaşamasına yardımcı olacaktır. C ANKARA : 0312 442 30 50 İSTANBUL : 0212 343 72 74 İZMİR : 0232 441 12 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle