19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 16 HAZİRAN 2019 PAZAR TASARIM: BAHADIR AKTAŞ PAZAR YAZILARI Arkeolojiye estetik yapmak Brüksel’in 30 km. yakınındaki Belçika’nın tarihi Katolik Leuven Üniversitesi (KU Leuven), dünya çapındaki bira imalatçısı InBev ve Stella Artois birasıyla ünlü Flaman kenti Leuven’da, belediye binasının önünde buluşmak üzere anlaştık. Kent merkezinin büyük bölümü toplu taşıma araçları dışında otomobillere kapalı, adeta “Girilmez” işaretleriyle donatılmış kocaman bir labirent... Eski kent merkezi Grote Markt’ta bulunan belediye binası, sonradan cephelerine eklenen 236 heykelciği ile geç gotik mimarinin güzel örneklerinden. Hemen karşısında Belçika’daki Brabant gotik mimarisinin en iyi örneklerinden SintPieters Kilisesi duruyor. Çoğu Avrupa kentinde olduğu gibi eski kent merkezindeki büyük alanın çevresi kafe ve restoranlarla dolu. Buradaki mekânlar daha geleneksel. “Dünya’nın en uzun barı” adıyla da anılan Eski Pazar (Oude Markt) Avrupa’nın en uzun kafeler caddesinden biri. 1425’te kurulan dünyanın en eski ve önemli üniversitesinin bulunduğu kentte her yerde tarihi üniversite binaları karşınıza çıkıyor. Kente yayılmış parklar, yeşil alanlar dingin bir ortam yaratıyor. O da nesi! Bu labirent ve trafiğe rağmen buluşma zamanından daha önce belediye binası önüne ulaşıyorum. Karşıda meydana şezlonglar atılmış... Kafamı yukarı çevirince bir televizyon kanalının “Picture Popup!” etkinliği düzenlediğini fark ediyorum. Uzanıyorum şezlonglardan birine. Çokça bisikletli ve öğrenci etrafta koşuşturuyor. Otomobil sesi yok. Dinamik ama huzur verici bir kent. Sanki 25 yaşın üzerindekilerin kente girişi özel izne bağlı gibi. Gençler enerji ve umut aşılıyor. Kestiriyorum biraz... Deklanşör sesiyle apar topar uyanıyo rum. Karşımda kocaman fotoğraf maki taya çıkarıldı, Leuven Üniversi nesiyle Bülent Bey’i buluyo te Kütüphanesi’nde sergile rum. Eşimin Leuven’ı gezdir niyor” dememle kendimizi meye getirdiği Türkiye’den sergide bulmamız bir olu konuklarımız Bülent Bey, yor. Türkiye’de 30 yıldır eşi ve oğlunun “Picture Pop ERDİNÇ UTKU kazılar yapan KU Leuven up!” etkinliği ilgisini çekiyor. araştırmacıları, antik kent İçeride oluşturulan 5 farklı te iskeletleri bulunan MS kurguda fotoğraf çekiyorlar. Etkinlik sü 3. yüzyılın başlarında Sagalassos Roma rerken bir yandan da “Leuven Üniversite İmparatorluğu kentiyken yaşamış Rho kütüphanesinde sergilenen iskeletinden don ve MS 11.13. yüzyıllar arasında Bi kafası yeniden ete bürünen iki Anadolu zans İmparatorluğu kenti Sagalassos’ta lu, konuklarımı yaşadığı tahmin edilen Eirènè’nin kafa zın ilgisini çe taslarını teknolojik yöntemlerle etlendi ker mi acaba” rerek, yüzlerinin diye düşünü nasıl görünüyor yorum. I. Dün olabileceğini orta ya Savaşı’nda ya çıkarmışlar. üniversite kü Eirènè’nin is tüphanesi ya keleti, 1995 yı nınca, Amerikalı mimar Whit Eirènè lında Marc Waelkens başkanlığın ney Warren’ın tasarladığı ve 19211928 daki bir araştır arasında ABD parasıyla inşa edilen neo Rhodon ma ekibi tarafın rönesans stilindeki anıtsal üniversite kü dan bir şapeli çev tüphanesi de görmeye değer. releyen mezarlık içinde bulunmuş. Hani Teknoloji devrede şu 6 yaşında Troya’yı konu alan bir çizgi roman okurken babasına “Bir gün ben Ladeuze Meydanı’ndaki sıra dışı Bel Türkiye’ye kazı yapmaya gideceğim” di çikalı sanatçı Jan Fabre’ın “Totem” ad yen ve Sagalassos’u dünyaya tanıtan Ar lı sanat eseri de ilginç. 23 metre yüksek keoloji Profesörü Marc Waelkens var ya, liğinde bir iğnenin tepesindeki dev bir o! Rhodon’un kalıntıları ise 2016’daki bok böceğini Fabre’ın “Güzellik, bilim ve kazıların son günü keşfedilmiş. bilgi”ye saygı göstergesi olarak Leuven Araştırmacılar, bu insanların nasıl yaşa kentine hediye ettiğini söylerim. dığını ve göründüklerini merak etmişler. Konuklarımız arkeoloji meraklısı çıkı Sıradan erkeklerin ve kadınların hayatları yor. Üstelik Burdur’un Ağlasun ilçesin na odaklanan Sagalassos Arkeolojik Araş deki Sagalassos antik kentini gezmiş tırma Projesi Direktörü Profesör Jeroen ler. “Sagalassos’ta yaşamış biri 1700 Poblome, bölgede antik çağlardaki günlük yıllık, diğeri 800 yıllık “Burdurlu” Rho yaşamın daha iyi bir resmini oluşturmaya don ve Eirènè’in yüzlerinin tahminen na kararlı. Yüz rekonstrüksiyonları, bu yakla sıl göründüğü rekonstrüksiyon ile or şımla birebir örtüşüyor. Romalı Rhodon öldüğünde tahminen elli yaşından büyükmüş. Mezar yeri orta sınıf bir aileden geldiğini gösteriyor. Birkaç eklem lezyonu ve kemik kırığı bulunan Rhodon’un fiziksel olarak zor bir yaşam sürdüğü anlaşılıyor. Bizanslı Eirènè, öldüğünde 30 ila 50 yaşları arasındaymış büyük olasılıkla. Mezarı Orta Bizans döneminde Hıristiyan geleneklerine uygun bir şekilde daha sadeymiş. Anadolu’ya dönüş... Yüz şekli, kafatası formuna ve kas kökenlerine göre hesaplanmış. Kaslar, yağ ve cilt... Katman katman, yüz yeniden yapılandırılmış. Poblome, “Yüz rekonstrüksiyonu bilim ve yaratıcılığın birleşimidir. Cilt tonunu veya gözler ve saçların rengini kafatasından çıkaramıyoruz, bunu günümüzde arkeolojik alanın bulunduğu Ağlasun’da yaşayan insanlara bakarak belirledik. Buradaki insanların çoğu kahverengi gözlü, koyu kahverengi saçlı ve oldukça açık tenli” şeklinde açıklama yapıyor. Roma döneminde fiziksel görünümün önemli olduğunu, erkeklerin genellikle kel olmaktan hoşlanmadıklarını bilen araştırmacılar Rhodon’a kısa saç ve bakımlı bir sakal uygun görmüşler. Bizans dönemine atıfla da Eirènè’ye açık saç ve ince bir örgü seçilmiş. Rhodon ve Eirènè yüz rekonstrüksiyonları Leuven’deki üniversite kütüphanesinde 25 Haziran’a kadar sergilenecek. Sonra ise anavatanlarına, Anadolu’ya geri dönecekler. Sonbaharda, İstanbul’da büyük bir Sagalassos sergisi açılacak ve ardından da yüzler Burdur müzesindeki kalıcı serginin bir parçası olacak! [email protected] Viyana günlükleri... Doni hayatıma girdiğinden bu yana şehir deki birçok evsiz ve al kolikle de ahbap olmaya başladım. Kimi za SELDA SAKA man gecenin bir yarısı sallanarak evlerine gitmeye çalışırken çıkıyorlar kar şıma, kimi zaman da Doni onlara özel ilgi gösterip yanlarına gittiğinde görüşüyoruz... Onlar, Doni üze rinden verdikleri selamları gülümseme ile karşılanın ca mutlu olan, aslında kimselerle derdi bulunmayan, zaten kendi dertleri kendilerine yeten insanlar... Sadece evsizler ve sarhoşlar mı? Değil elbette... Buranın insanı, tanımadığıyla ilgilenmek istemez, aslında yakınlıktan da pek hazzetmez ama yanında bir köpeğin varsa, neredeyse herkes bir laf atar sa na... Metroda, yolda, restoranda herkes gülümse yerek bakmaya başlar. Bilirsin ki zaten gülümsedik leri sen değil, yanındaki köpeğindir. Öte yandan, bu ilgiyi ve sevgiyi fazlasıyla hak eden, çok merhametli bir köpek Doni. Viyanalıların aksine herkesi, hiç ay rım yapmaksızın bağrına basabilir. Sıcak kafelerde oturan keyifli insanları da, soğukta içki içerek ısın maya çalışan evsizleri de... Nitekim akşam alaca sında yine birini görüyor uzaktan. Buz gibi soğuk ta, kanalın kenarında uyku tulumunun içine girmiş, geceyi tek başına geçirmeye hazırlanan, hemen he men hiç Almanca bilmeyen Polonyalı evsizin yanı na seyirtip pat diye oturuveriyor. Bu yakınlığı bekle meyen adamın gözlerinin içi gülüyor. Tasmasından çeksem de kalkmak istemiyor Doni, sanki adamın yalnızlığını hissediyor da arkadaşlığıyla ona iyi gel meyi umuyor... Şehirdeki başka birçok Polonyalı gi bi, muhtemelen orada da bir işi olmadığı için kalkıp buralara gelen bir adam. Bir süre inşaatlarda kayıt sız çalışıp üstüne bir de parasını alamadıktan sonra kendine Tuna Kanalı’nı mesken tutmuş. Zaten bu civarın dışında çok da bir yer bilmiyor şehirde. Ona, evsizlere sıcak yemek, uyku yeri sunan organizas yonları anlatıyorum, haberi olmadığını görüyorum. Aslında çok hasta. Sigortası olsa, belki de hemen alıp bir hastaneye yatırırlardı, kim bilir? Duyarsızlaşma... Yaşam kalitesi sıralamasında hemen her sene ilk sıralarda adı anılan Viyana’da da sınırsız bir yoksullukla boğuşan insanlar yaşıyor işte... Avrupa Birliği sınırlarını daha yoksul ülkelere doğru genişletmeye başladığından bu yana Viyana’da da böyle işsiz, evsiz, sigortasız, dilsiz bir sürü insana rastlamak mümkün. Kimi dileniyor, kimi müzik çalarak para toplamaya çalışıyor. Kendi vatandaşlarını ve bu ülkede oturma izni olan evsizleri birtakım programlara dahil ederek, hayata yeni bir başlangıç yapma fırsatı tanıyan Viyana şehri, bu her şeye yabancı insanlara pek bir şey sunamıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden kısa süre sonra refaha kavuşmayı başaran bu küçük Avrupa ülkesinin başkenti de artık mülteci akınıyla, işsizlik, yoksulluk sorunlarıyla mücadele ediyor. Sağcı politikalara da verimli bir zemin hazırlayan bu ortamda insanlar iyiden iyiye duyarsızlaşıyor ötekine... Tıpkı Avusturyalı ünlü yönetmen Michael Haneke’nin filmlerinde değindiği gibi, ne kadar refah içinde yaşarsak yaşayalım, dünya üzerinde sıkıntı çeken birileri olduğu sürece, onların dertlerine sırtımızı dönme lüksümüz yok artık. Mesafeler o denli kısaldı ki aslında öteki dediğimiz, sandığımız gibi yabancı değil artık. Dünya denilen bu küçük köyde, çok uzaktaki komşularımızın sıkıntıları bir anda evimizin içine çörekleniveriyor. Özetle, bir yerlerde birisinin canı yanıyorsa, içimiz sızlamak zorunda bizim de. Aşırı sağcı politikalarıyla tepki toplayan koalisyon hükümeti birkaç hafta önce “İbiza Skandalı” ile devrilen Avusturya için de yeniden sosyal politikalara dönüş için bir şans var mıdır acaba? [email protected] Doğum gününe protestolu kutlama! Washington yönetiminin göçmenlere yönelik sertlik yanlısı politikasına protestolar sürüyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın 73. yaş gününde, New York’ta düzenlenen eylemde Orta Amerika ülkelerinden yola çıkıp Meksika üzerinden ABD’ye giren göçmen ailelerin çocuklarından ayrılarak farklı gözaltı merkezlerinde tutulmalarına tepki gösterildi. Eylemciler Trump Tower binasının önündeki gösterilerinde “ABD’nin göçmen politikası suçtur”, “Çocuklar gözaltında ölüyor”, “Kafeslere Hayır” pankartları taşıdı. Öte yandan Trump’ın göçmen akınına karşı Meksika ile uzlaştığı haberleri hafta ortasında gündeme gelirken anlaşmanın maddelerine ilişkin belirsizliklerin olduğu yorumları yapılıyor. Meksika Dışişleri Bakanı Marcelo Ebrard önceki gün ABD’nin, Meksika’ya Orta Amerikalı sığınmacıları geri göndermesine ilişkin, sınırsız sayıda sığınmacıyı kabul etmeyeceği açıklaması yaptı. Trajedi bitmiyor Bu arada ABD sınır devriyesi, Arizona Çölü’nde annesinin su aramak için diğer göçmenlerin yanında bıraktığı 6 yaşındaki Hindistan asıllı kız çocuğunun güneş çarpmasından yaşamını yitirdiğini açıkladı. Meksika’dan geçerek ABD’ye iltica etmeye çalışan göçmenlerin Arizona sınırında bu yıl aşırı sıcaklara maruz kaldığı, daha önce de çölde başka bir göçmen çocuğun yaşamını yitirdiğine dikkat çekiliyor. DDay’de bize söylenmeyenler İngiltere ulusal medyasında, 6 Haziran 1944’te başlatılan Normandiya ve dünyanın yeniden bölüşümü için savaştıklarını söylemeyi unuttular. Çıkarması’nın anıldığı “DDay” üzeri Savaş sonrasında, mazlum ülkeler ne pek çok yorum yapıldı. Kimileri “D” de Hitler Faşizmi’ni aratmayacak dik harfinin “deliverance” (kurtuluş) an tatörlükler yarattıklarını söylemedi lamına geldiğini, kimileri de General ler. Faşist Pinochet’in Şili’sine, daha Charles de Gaulle’ün “this” kelimesi düne kadar siyah ve beyazların ay ni “this day” yerine “dday” diye te rı merdivenlerden indiği ırkçı beyaz laffuz etmesinden kaynaklandığını id azınlığın Güney Afrika’sına destek ol dia etti. Google’a göre; DDay askeri duklarını unutuverdiler... bir terim. “M”, “minute” (dakika); “D”, “day” (gün) anlamında. Bu terminolo Sömürü... jiye göre, “6 Haziran 1944D1”, müt Savaş sonrasında Nazi çizgisini sür tefik kuvvetlerinin Avrupa’ya hücum düren, Birleşik Krallık’taki BNP, Fran ettikleri ilk günü simgeliyor. sa’daki faşist Le Pen’in partisi Ulusal Diğer Avrupa ülkelerin Cephe; Almanya’da de olduğu gibi Birleşik Kral ki dazlaklar, İtal lık, Fransa ve ABD, “Fa ya’daki faşist MSİ’yi şist Hitler’e darbenin gü de diğer (!) demok nü, Avrupa’nın özgürlüğe adımını” kutluyor. Kutla ratik partiler giFARUK ESKİOĞLU bi destekleyip kit ma kapsamındaki açıklama le tabanı edinmesi ve yayımlanan belgeselle ne izin verdiklerini ri hatta Hollowod yapımı filmleri dik söylemeyi unuttular. Savaş sonrasın katlice izleyin lütfen. DDay’de bize da da Hitler Almanyası’nda olduğu gi söylenmeyen ya da bilinçli unuttuk bi ırkçı, cinsel ayrımcı ve sendika kar ları çok şey var. Mesela Avrupa’daki şıtı yasalarla halkın özgürlüğünü kısıt onbinlerce direnişçi “resistance” ve ladıklarını anımsayamadılar. “partizan”ın faşizme karşı savaştıkla 20. yüzyılın ikinci yarısında IMF, rını söylemeyi unuttular. Direnişçiler Dünya Bankası ve “ticaret hadleri” de Hitler’in toplama kamplarında Ya aracılığıyla mazlum ülkeleri sömürdü hudiler, Çingenelerle birlikte katledi ler. Afrika’nın harita üzerinde kopya lenlendendi. Alman komünistler, ezi kalemle çizdikleri sınırları içinde bi len, işgal edilen toprakların halklarıy tip tükenmeyen kabile savaşları ya la birlikte kendi ülkelerinin faşist dik rattılar. Yüzbinlerce Afrikalının birbiri tatörüne karşı savaştılar. Onlar fa ni katletmesine neden oldular. Dille şizmin insan özüne yönelik vahşeti rini, dinlerini, kültürlerini unutturduk nin bilincindeydiler ve onların savaşı ları sömürge halklarını, diğer sömür mında gerçek özgürlük öyküleri var gelerin özgürlük savaşlarına karşı güç dı. Bunları hatırlayamadılar... olarak kullandılar. Avrupa’ya “özgür Aslında Hitler Faşizmi’ne karşı de lük” adımını anımsarken bütün bun ğil de egemenlik alanlarını korumak lardan da söz edeceklerdi belki ama sırası gelmedi her nedense... Savaşın galibi gelişmiş kapitalist ül keler, Hitler gibi çocukları öldürmediler, anne ve babalarını canlı canlı gaz odalarına göndermediler belki ama iliklerine kadar sömürdüler. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporundaki yoksulluğun nedeni oldular. Bu rakamları eklemeyi unuttular. II. Dünya Savaşı boyunca bütün askerlere moral veren “Lily Marleen”i, Nazilerin kurşuna dizdiği, Bulgaristan partizanlarından şair Anton Vaptsarov, gazeteci Anton Popov’u, Türkiye’ye doğru ilerleyen faşistlere Yunanistan’ı mezar eden Kapetanios’ların önderi Aris Velouchiotis, Demokratik Ordu Komutanı Markos Vafiadis, ELAS’ın siyasi lideri yiğit Andreas Tzimas’ı unuttular. Sırp, Hırvat ve Boşnak partizanlarını bir dünya için birleştiren Tito’yu hatırlamadılar. Alman işgalindeki Paris’te her hafta yüz bin gazete basarak halkı direnişe çağıran ve 1941’de Nazilerce giyotinle idam edilen Fransız direnişçi Jean Catelas’i, 1942’de Georges Politzer ve Jacques Decour’la birlikte kurşuna dizilmeden bir saat öncesine kadar hücresinde yoldaşlarına “atom”u anlatan Profesör Salomon’u unuttular. Onlar Nazizm’e karşı paylaşım savaşında değillerdi. Faşizm bir insanlık suçu olduğu için, herkesin gereksinimine göre tüketeceği bir gün için canları pahasına savaştılar. Toprağa düşen yüzbinlerce sosyalisti nedense hatırlayamadılar. Onlar unutsalar da tarih bu sessiz kahramanları unutmayacak... Hatırlatayım dedim dostlar... [email protected] Endonezya’ya özgü bayramlaşma Endonezya’nın en büyük bestecilerinden, 2014’te milli kahraman ilan edilen, adı sanat ve kültür merkezlerine verilen İsmail Marzu ki, 44 yıllık kısa hayatına birçok eser sığdırmıştır. Ancak bun ların en ta nınmış ola nı ve her Ramazan Bayramı’nda Gülseren Tozkoparan Jordan gündeme gelen, bay ramlaşmanın önem ve anlamına iliş kin sosyal meselelere de atıf ya pan “Lagu İdul Fitri” adlı şarkısıdır. Endonezya’da da bir bayram daha geride kalırken geleneksel kutlama lardan en akılda kalanı karşınızda kinden adeta toplu özür dilemeniz dir... Ramazan Bayramı, Endonezya ca “İdul Fitri”, ailelerin bir araya gel mesi açısından Marzuki’nin “Rama zan Bayramı Şarkısı”nda değindiği gibi en büyük fırsat sayılır. Çoğu kişi Kampung’a köyüne gider. Devlet da ireleri yaklaşık bir hafta kapalı olaca ğından resmi işleri sona bırakmamak gerekir. Sıcağın etkisiyle yavaşlayan hayat durma noktasına gelir. Tatil cenneti... Dünyanın en kötü trafiğine sahip Cakarta’da inanması zor, caddeler bomboş kalıyor, trafik vızır vızır akıyor, tam bir bayram yaşanıyor! Endonezya’nın en büyük zenginliği bana göre, resmi olarak kabul ettiği altı dinin kutsal günlerini herkes için geçerli resmi tatil olarak ilan etmesidir. Bu açıdan bir tatil cenneti demek de mümkün. Ayrıca aynı ülkenin şemsiyesi altında birleşmiş 264 milyon insan için dinler arası saygı ve hoşgörüyü vurgulaması da bunun önemini ortaya koyuyor. Sözgelimi Noel ve Paskalya’yı Hıristiyanlar kutlarken tüm ülke tatilden faydalanır. NyepiBali Adası’ndaki Hinduların SessizlikMeditasyon gününde hayat durup Bali sessizliğe bürünürken ülkenin kalanında hayat devam eder ancak tatildir. Çin Yeni Yılı, Buda’nın doğum günü Vesak ve bütün Kandiller de tatildir. Arada bu hoş uyumu bozan saldırılar olmuyor değil! Neyse ki bunlar ülkedeki çoğunluğu temsil etmiyor, barışı, uyumu bozmaya yetmiyor. Bu kutlamalar arasında Ramazan Bayramı’nda bir gelenek de dikkatimizi çekiyor. Tamamen Endonezyalılara özgü bir söylem, bir bayramlaşma biçimi! İsmail Marzuki’nin de şarkısında vurguladığı güzel gelenek. “Mohon maaf lahir dan batin”, bir nevi anlamı “Hatalarım için bütün kalbimle özür dilerim.” Dile getirirken yapılan hareketten, beden dilinden bile anlamını çıkarmak mümkün. İki elini birbirine kavuşturup göğüs hizasına getirip hafifçe başını eğip gülümseyerek söyleniyor. Bu o güne kadar yapılan bir hata varsa hepsi için toptan özür dilemek anlamına gelirmiş. Arkadaşım Emma, “Cava kültüründe biz konuşmayı pek sevmeyiz. Birbirimize karşı bir yanlış yaptığımızda bunun farkındayızdır ancak bir şey söyleyip, hemen dile getirmeyiz, sadece sessiz kalırız. Bunun için doğru zamanı bekleriz. Doğru zaman ise Ramazan Bayramı’dır. Böylece herkes birbirinden özür diler” diye açıklıyor. Aslında bayramlaşırken söylenmesi gereken cümlenin aslı biraz uzun! “Salamat Hari Raya İdul Fitri. Minal Aidzin wal Faidzin. Mohon maaf lahir dan batin.” Söyle açıklayabiliriz “Ramazan Bayramınız kutlu olsun. Yıl boyunca işlediğin günahlarından yeniden temizlendin ve kazançlı çıkıp zafere erdin. İçten ve dıştan (tüm kalbimle) senden özür diliyorum.” Benim gözlemim birçok kişinin uzun değil kısa versiyonunu söylemesi. Bayramı takiben yapılan baska bir helalleşme şekli ise “Halal bi Halal”. Bu törende de aile, akrabalar, arkadaşlar bir araya gelip el sıkıyor ve birbirlerinden geçmişteki hataları için özür dileyip yeni bir sayfa açıyorlar, bunun anlamına ilişkin bir konuşma yapılıyor, müzik eşliğinde işin en eğlenceli kısmı yemeğe geçiliyor. Ramazan’da Cava Adası’ndaki başka bir gelenek de Sungkeman töreni. Gençler ve çocuklar geleneksel giysilerini giyip evin önünde oturmuş aile büyüklerinin ellerini öpüp önlerinde diz çöküyor. Bazı çok geleneksel ailelerde büyüklerin ayaklarını bile öpenler oluyor diyor arkadaşım! Bayramlaşmada özür biçimlerini pek sevdim. Bana biraz “sürçü lisan ettikse affola sözünü de hatırlatıyor. Ancak ne yazık ki Endonezyalılar kadar sabırlı değilim, bir hata yapmışsam özür dilemek için sadece bayramı bekleyemem. O sebeple “Mohon maaf lahir dan batin”... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle