28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 15 HAZİRAN 2019 CUMARTESİ SON 30 YILIN EN ÖNEMLİ İCATLARI Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN BİLİM TEKNİK Beynin aşırılıklara müthiş uyumu 1. Internet, geniş bant erişimi, web 2. PC & Laptop Bilgisayar 3. Mobil Telefon 4. ePosta 5. İnsan Genom Haritası 6. MR 7. Mikroişlemci 8. Fiber Optik 9. Ofis Yazılımları 10. Lapraskopi Kaynak: upenn.edu BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ Brokoli gerçekten kanseri önlüyor mu? Brokoli ve brüksellahanası içindeki bir maddenin tümör büyümesini önleyebileceği anlaşıldı. Deneyler, söz konusu maddenin, tümör süpresyonlarının işlevini bozan bir enzim üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Bunun sonucunda kanser önleyicileri etkilerini gösterebiliyor. Fakat araştırmacılar aşırı miktarda brokoli tüketmenin yine de çözüm olmadığını söylüyorlar. Tümör süpresörleri, hücrelerin yaşam döngülerini çalıştıran ve programlanmış hücre ölümünü başlatabilen proteinler. Bu şekilde her şeyden önce zararlı hücrelerin kontrolsüz bir şekilde bölünmelerini önlüyorlar. Bu kontrol mekanizması olmadan kanser riski yükselir. En etkili tümör süpresörlerden biri PTEN fosfatazıdır. Geçmişte yapılan araştırmalar bu enzimin, birçok kanser hastalığının oluşumunda katkısı olduğunu göstermişti. Hastaların bedenindeki tümör hücreleri genelde çok az miktarda etkin PTEN içerirler. Peki bu durum farklı olsa ne olurdu? Bu sorunun yanıtını bulmak isteyen Harvard Tıp Okulu’nden YuRu Lee, ilk önce tümör süpresorunun etkinliği ve işlevinin nasıl etkilendiğini bulmaya çalıştı. Ve insan ve fare hücreleriyle gerçekleştirilen deneyler sonucunda, bu konuda WWP1 geninin önemli bir rol oynadığı ortaya çıktı. Açıklamalara göre bu DNA sekansı, kanser önleyici fosfatazın etkinliğini bozuyor. Araştırmacılar bu yüzden söz konusu “suçluyu” önleyecek bir molekül arayışına girdiler. Buldukları Indol3 Carbinol molekülü yapısı nedeniyle bu görev için uygun görünüyor. Bu molekül özellikle brokoli, Brüksel lahanası ve yeşil lahanada bulunan ikincil bir bitki maddesi. Farelerle gerçekleştirilen deneyler sonucunda, Indol3 Carbinol ile tedavi edilen kemirgenlerde diğerlerine kıyasla daha küçük ve daha basit tümörler oluştuğu görüldü. Oysa kontrol grubundaki hayvanlarda kanser hastalığı kontrolsüz bir şekilde ilerlemeye devam etti. Araştırmacılar brokoli ve diğer lahana türlerinin kanser oluşumu üzerinde etkili olmadığını söylüyor. Hem olsa bile günde 2.7 kilo brüksellahanasının tüketilmesi gerekiyor hem de çiğ olarak. “Bu yüzden Indol3Carbinol veya diğer WWP1 önleyicileri içiren ilaçların geliştirilmesi daha mantıklı” diyor araştırmacılar. WWP1 geninin etkinliğini de durdurmak akılcı olabilirdi diyen uzmanlar ilk önce WWP1 ve tümör süpresörü PTEN’i olan etkileşiminin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gerektiğini söylüyorlar. Derleyen : Nilgün Özbaşaran Dede Reactivation of PTEN tumor suppressor for cancer treatment through inhibition of a MYCWWP1 inhibitory pathway, Science, 17.05.2019. adzhİobgişniullaeehıadsrzrdriçuauııenesrnğmksnsıluıozaieinlyğmlahbooukrvraaardkeatzy.aayrıaKgby,şettiiaıabtebylmeykeaioçngyşnıüloeıoktnlimığjakgtiğiıinğilkkı.nbeaüBaberionşnluelksüeıadnraoosreeıhunltağnaüsinukipbıitlcuiimaaçlçriikerdn,ka Aşırı sıcaklar kendini göstermeye başladı. Bununla başa çıkmak için klima ve vantilatör gibi araçlara yöneliyoruz. Ancak aşırı sıcaklıklara karşı direncin yolu, aşırı soğukla başa çıkabilen insanların geliştirdiği bazı tekniklerden geçiyor olabilir. Aşırı soğuğa direnç gösterebilen bazı insanlar var. Sözgelimi, uzun süre boyunca buzlu suda kalabilen Wim Hof. Namı diğer, Iceman. Hof ve benzerleri beyinlerini ve bedenlerini, onlara soğuğa karşı direnç veren bazı tekniklerle eğitiyorlar. Peki ama nasıl? İnsan beyninin soğuğa nasıl tepki verdiğini inceleyen iki sinir bilim uzmanı, böyle bir direnç sırasında beyinde neler olup bittiğini araştırdı. Araştırmaya göre, bu tür dirençlerin elde edilmesi, beyni veya bedeni sistematik olarak değiştiren pratik teknikler sayesinde oluyor. Ve en önemlisi: Bunu sıradan insanlar da yapabilirler. Yoga gibi teknikler, fizyolojik dengeyi değiştirmeye çalışır. Bilim insanları, buna homeostazi diyor. Homeos taz, bir organizmanın fiziksel bütünlüğü için temel bir hayatta kalma ihtiyacıdır ve çok önemlidir. Örneğin, birileri soğuğa maruz kaldığında bazı beyin merkezleri, vücudun tepkilerinde değişiklikler başlatır. Bunlar, ekstremitelere giden kan akışını azaltmak ve ısı üretmek için derin tabaka kas gruplarını harekete geçirmektir. Bu değişiklikler, vücudun ısıyı daha fazla tutmasını sağlar ve bilinçli kontrol olmadan otomatik olarak gerçekleşir. Fizyolojik ve psikolojik denge Vücut, duyusal veri topladığında ve bu verileri düzenleyen, önceliklendiren ve buna göre eylem planları oluşturan işlem merkezine (beyne) ilettiğinde homeostaz devam eder. Bu direktifler daha sonra bu fonksiyonları yürüten vücuda iletilir. Homeostaza aracılık eden ve eylemlerine rehberlik eden, aşağıdan yukarıya fizyolojik ve yukarıdan aşağıya psikolojik mekanizmalar arasındaki denge. Araştırmacılar, fizyoloji ve psikoloji ara sındaki bu dengenin, soğuğa maruz kalmayla başa çıkma konusunda beyni eğittiğini düşünüyor. Beynin soğuğa cevabı Hof’un teknikleri arasında kontrollü nefes alma (hiperventilasyon ve nefes tutma) ve meditasyon söz konusu. Çalışmada, Hof, giydiği ıslak giysisine 3.8 derece su pompalayarak kendisini soğuğa maruz bırakmadan önce bu teknikleri uyguladı. Nefes tutma ve soğuğa maruz kalma, iki fizyolojik stres oluştururken, yaptığı meditasyon bir psikolojik kontrol şekli olarak karşımıza çıktı. Normal denekler soğuğa maruz kaldığında, vücut sıcaklığı değişir ve homeostatik sürücüleri tetikler. Ancak Hof’un cilt sıcaklığı bu durumda değişmedi ve soğuktan etkilenmedi. Üstelik, kontrol deneklerinin aksine, Hof, beyninin gri bölgesini, ağrıyı düzenlemek için harekete geçirmişti. Kendi kendine öğrettiği bu teknik, beyninin ağrı yollarını değiştirerek soğukla başa çıkma ye teneğini değiştirdi. ‘Iceman’ bulguları neyi açıklayabilir? Soğuğa maruz kalmanın, homeostatik beyin ağında, zaten nefes tutmasıyla oluşan, stres kaynaklı bir ağrı kesici yanıtı tetiklediği görülüyor. Gri bölgenin aktivasyonu, ağrı algısında ve dolayısıyla anksiyetede bir azalmaya işaret ediyor. Hof’un homeostatik beyin ağındaki bu sürekli değişiklikler, soğuğa karşı toleransı artırıyor. Şu anda milyonlarca insan, depresyon ve endişe duygularına yardımcı olmak için ilaç kullanıyor. Bu ilaçların çoğu istenmeyen yan etkilere sahip. Kullanıcıları beyninin homeostatik sistemini etkileyecek şekilde eğiten davranışsal değişim teknikleri bir gün bazı hastalara ilaçsız alternatifler sunabilir. Beyin fizyolojisi ve psikolojisi arasındaki bağlantıları anlama çabaları gerçekten de daha mutlu bir yaşamın kapılarını açabilir. Batuhan Sarıcan www.weforum.org Kadınlar sıcakta daha iyi düşünüyor Kadınların daha çok üşüdükleri bir gerçek. Çünkü beden sıcaklığı üretebilmek için daha az kasa sahipler. Yüksek yağ oranı gerçi yalıtım görevini görüyor ama kas kütlesi yeterli miktarda ısıtmıyor; özellikle de zayıf kadınlarda. Ayrıca erkek cildi daha kalın ve soğuk havada kan dolaşımı kadında bedenin ortasında daha etkili işliyor. Kadınlar bu yüzden genelde daha yüksek oda sıcaklığı tercih ediyorlar. Amerikalı araştırmacı Tom Y.Chang ve Alman bilim insanı Agne Kajackaite sıcaklığın zihinsel yeti üzerindeki etkisini inceledi. Araştırmaya 500 erkek ve kadın üniversite öğrencisi katıldı. Katılımcılara üç farklı görev verildi. Birincisinde 5 dakikada, mümkün olduğu kadar çok sayıyı akıldan toplamak zorundaydılar. İkincisinde ise 10 harfle, 5 dakika içinde mümkün olduğu kadar çok kelime türettiler. Son aşamada ise bilişsel düşüncenin test edilebilmesi için hileli matematik sorusu soruldu. Ve bu testler sırasında oda sıcaklığı 16 ila 33 derece arasında değişti. Bu şekilde sıcaklığın zihinsel yeti üzerinde etkisi ölçüldü. Erkeklerin en başarı lı olduğu sıcaklığın 20 derecenin altındaki sıcaklık olduğu tespit edildi. Kadınlar artan sıcaklıkla birlikte daha başarılı olurken en iyi sonuçlar 3033 derece arasındaki sıcaklıklarda alındı. Ancak bilişsel düşüncede durum farklı. Burada hızlı yanıtlamaktan çok düşünme önemli olduğu için iki cinsiyette de sıcaklığın öne mi olmadı. Araştırmacılar sıcaklığın zihinsel yeti üzerinde etkili olması nedeniyle, kadınların çalıştığı büro vb. işyerlerinin daha iyi ısıtılmasını öneriyorlar. Battle fort he thermostat: Gender and the effect of temperature on cognitive perfor mance, PLOS ONE, 22.05.2019 10.000 yıllık sakızdan DNA elde edildi Burada sözü edilen elbette ki bildiğimiz sakız değil, o tarihlerde insanların çiğnedikleri huş ağacı katranıydı. 1990’lı yıllarda Göteborg kentinin yakınlarında bulunan huş ağacı katranı, erken Mezolitik dönemi avcı ve balıkçılarının yaşamış olduğu bir köye ait. 1990’lı yıllarda henüz ilkel DNA’yı ayrıştırmaya yarayan teknikler yoktu. Son araştırmayla elde edilen sonuçlar, sakızdan çıkarılan DNA’nın sahipleri olan insanların İsveç’teki ve Avrupa’daki diğer erken mezolitik dönemi avcı ve toplayıcılarla yakın akraba olduklarını gösteriyor. Ancak aletleri günümüzde Rusya’nın bulunduğu topraklarda görülen tekniklerle üretilmişti. Araştırmacılar İsveç’teki avcıların, Rusya bölgesiyle ilişkilerini daha önceleri de tahmin etmişlerdi, son araştırmayla bu tahmin kanıtlanmış oldu. “Bu ilkel sakızlardan alınan DNA o tarihlerdeki insanların kökeni ve göçleri hakkında bilgi vermek dışında, sosyal ilişkileri, hastalıkları ve yiyecekleriyle ilgili bilgi vermesi açısından büyük bir önem taşıyor” diyor araştırmacılar. Eğitim DÜZEYİNDE EN Yoksul ile EN varsıl kesim arasındaki açık 40 yıldır değişmedi Yoksul eğitimde de 4 yıl geride Yeni bir araştırma ABD’de gelir düzeyi en düşük öğrencilerin ortalama başarı düzeylerinin en yüksek gelir düzeyindeki öğrencilerin üç dört yıl gerisinde olduğunu ve bu durumun kırk yılı aşkın bir süredir hiç değişime uğramadığını ortaya koyuyor. ABD Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu tarafından geçen mart ayında yayımlanan rapora göre, 50 yılı aşkın bir süredir 2.7 milyonun üzerinde ortaokul ve lise öğrencisine uygulanan standardize edilmiş tek tip sınavlardan elde edilen sonuç lar, yoksul kesimle varsıl kesim arasındaki bu açığın giderilmesinin hedeflendiği federal eğitim programlarının işe yaramadığını gösteriyor. Raporu hazırlayan ekipten Stanford Üniversitesi eğitim ekonomisi uzmanı Eric Hanushek, “Lise yıllarında başarı düzeyinin düşük olması erişkinlikte gelir sağlama olasılığını da düşürüyor” diyerek “Bir sonraki kuşak da bugünkünden pek farklı olmayacak” diye ekliyor. Araştırmacılar öğrencileri ailelerinin gelir düzeylerine göre sınıflandırmak ama cıyla, eğitim düzeylerinin yanı sıra yaşam biçimleriyle ilgili başka göstergelerden de yararlandılar. Sözgelimi, 1950’lerde bulaşık makinesi varsıllığın bir göstergesi sayılıyordu. Şimdi ise, öğrencinin kendisine ait odasının ya da kişisel bilgisayarının olması varsıllığın göstergesi olarak değerlendiriliyor. Stanford Üniversitesi eğitim sosyolojisi uzmanlı Sean Reardon tarafından yürütülen çalışma eğitimdeki başarı açığının on yıllardır giderek büyüdüğüne de işaret ediyor. Araştırmada 19602007 yılla rı arasında uygulanan 12 sınav ele alınmış ve en yoksul ile en varlıklı öğrencilerin aldıkları sınav puanları arasındaki farkın 1970’lerden 2000’lerin başlarına dek uzanan zaman dilimi içinde yüzde 40 oranında arttığı sonucuna varılmıştı. Reardon, parasal olanaklara sahip olan anne babaların çocuklarının eğitimlerine giderek daha çok yatırım yaptıklarına ve bunun da yoksul kesimle varsıl kesim arasındaki açığı artırdığını belirtiyor. Hanushek ve Reardon eğitimdeki gelir düzeyine bağlı açığın dehşet verici boyutlarda olduğu görüşünde birleştiklerini dile getirirlerken, Reardon, “Bu durum akademik safsatalarla örtbas edilmemelidir” diye de ekliyor. Derleyen: Rita Urgan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle