19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 15 HAZİRAN 2019 CUMARTESİ [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2020’li yıllarda geçerli olacak meslekler PROF. DR. ATIF URAL Kocaeli Üniversitesi Kurucu Rektörü Birçok eski bilinen temel mesleklerde bir değişiklik söz konusu olmasa bile teknolojinin gelişimi, yaşam standartlarının yükselmesi, ortalama insan ömrünün uzaması, zamanla yeni gereksinmelerin ve gereklerin ortaya çıkması, yeni mesleklerin doğmasına, oluşmasına neden olmaktadır. 21. yüzyılın meslekleri şu şekilde bir gelişmenin içindedir: n İMAJ MÜHENDİSLİĞİ: Bu meslek dalında gerek insanların kendilerinin, gerekse çalıştıkları kurumların imajını değiştirmek, herkesin beğenisini kazanmak, dolayısıyla kârlarını ve etkilerini artırmak ana amaçtır. Bu meslekte birçok bilim dalı da devreye girmektedir. Örneğin; sosyoloji, psikoloji, antropoloji, mühendislik teknikleri, sanatsal etkinlikler vb. n YAŞAM KOORDİNÖTÜRLÜĞÜ: Teknolojinin gelişimi, boş zamanların artışı, çalışma sürelerinin kısalması ortalama insan ömrünün uzaması, insanların yaşamlarını değerlendirmede önemli etkenler oluşturmaktadır. Bu mesleği uygulayacak kişilerin, insanların çalışma ve aile yaşamı dışındaki zamanlarını, kişinin isteğine ve mali ve fiziksel gücüne göre düzenlemeleri gerekecektir. n SAĞLIK KOORDİNATÖRLÜĞÜ: Kişi ister çalışsın, ister çalışmasın, sigortalı olsun olmasın, yaşamını bu tip bir sağlık koordinatörüne bağlayabilecektir. O kişiler, sağlığınızla ilgili her konuda sizin adınıza planlama yapacak, devreye sokacak ve sonucunu size göre alacaktır. n ULUSLARARASI AVUKATLIK: Dünya ülkelerinin, teknolojik gelişimler ve uluslararası ticaret sonucu, globalleşme sürecinde birbirine yaklaşması, ortak projeler üretmeleri, birlikte çalışmanın gereğinin yasal yollardan gerçekleşmesi bu meslek dalını çok güncel yapmaktadır. Bu tip donanımlı, bilgili, lisan bilen hukukçulara çok büyük gereksinme olacaktır. n TEKNOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ: 21. yüzyıl bir bilgi çağı olacağı, hemen hemen birçok eve, örneğin, kısa sürede “internet” bağlantılı bilgisayar gireceğine göre, bütün bu tip devrelerin planlanması, kurulması, çalıştırılması, gerektiğinde onarımı, tüm bu konuları bilen mühendisleri, uzmanları gerektirecektir. n EĞLENCE UZMANLIĞI: İnsan yaşamının standartlarının yükselmesi, bazı kişile rin kısa sürede istedikleri maddi olanaklara sahip olmaları, onları diğer alanlara yöneltmektedir. Bu alanlardan biri de “eğlence sektörü”dür. Bu sektör ülke ve ülkeler arası alanları kapsayacaktır. n MALZEME MÜHENDİSLİĞİ: Artık çok hafif, çok dayanıklı, tüm mekaniksel ve elektriksel nitelikleri çok iyi olan üstün malzemeler istenmekte ve her gün daha mükemmelini bulmak için çalışılmaktadır. Bu mühendisler, örneğin, yarının mükemmel kâğıt elbiselerinin malzemesini de bulacaklardır. İleri seramik ve kompozit malzemelerin gelişimiyle bu alanlarda yeni tip mühendisler ve uzmanlar ortaya çıkacaktır, çok aranılacaklardır. n İNTERNET VE CD GAZETECİLİĞİ: 21. yüzyılın ilk çeyreği içinde, çok büyük bir olasılıkla, insanlar görüntüleri TV’lerden, haber ve makaleleri internet bağlantılı bilgisayar monitöründen izleyeceklerdir. Önemli haberler, bilgiler, etkinlikler compact disklere belki de isteğe göre satılacaktır, gerekirse saklanabilecektir. Radyo, TV ve internet siteleri program yapımcılığı daha da önem kazanacaktır. n YENİ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ: Bir bilgisayar mühendisinin, iyi bir sistem analisti, iyi bir database uzmanı, iyi bir yazılımcı da olması gerekmektedir. Böyle bilgisayar mühendisleri, geleceğin de en aranılan kişileri olacaklardır. n YENİ ELEKTRONİK, ELEKTRİK, MAKİNE, ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ: Bir işletmede bir bütünü tamamlayan bu mühendislik dallarında yetişenler, satış mühendisliği, servis mühendisliği, tanıtım mühendisliği, proje mühendisliği, vardiya mühendisliği yanında artık kalite güvence mühendisliği, mekatronik mühendisliği, lojistik uzmanlığı, ArGe mühendisliği de yapmak zorundadırlar. n GEN MÜHENDİSLİĞİMİKROBİYOLOGLUK: Çevrebilimlerinde, kimyasal teknolojilerde, orman ve tarım ürünlerinin kullanılmasında ve korunmasında “gen teknolojisi” dolayısıyla gen mühendislerine çok büyük gereksinme duyulacaktır. Bunun yanında mikrobiyologların da önemi artacaktır. Çünkü toprağın yapısına uygun bitki türlerinin üretilmesi, denizlerin temizlenmesi, birçok hastalığı onaracak ilaçların bulunup geliştirilmesi mikrobiyologlar sayesinde olacaktır. Beyler, ‘cihat’ söylemini terk edin lütfen! ERENDIZ ATASÜ İktidarı hoşnut etmek için yinelenecek olan İstanbul seçiminin arifesinde ve bu şehrin Osmanlı tarafından fethedilmesinin yıldönümünü izleyen günlerde, ortalıkta “cihat” söyleminden geçilmiyor. Cihat kavramını tartışmayı din bilginlerine bırakarak sadece şu basit sorularla yetinelim: Bizi yöneten beyler acaba nereye cihat etmeyi düşünüyorlar? Balkanlara mı? Yoksa Irak ve/veya Suriye’ye mi, eski SSCB’ye mi? Yoksa İran’a mı? Son soru bizi hemen yeni bir soruya götürüyor: Halkının dolayısıyla ordusunu oluşturan bireylerin çoğu Müslüman olan iki ül “Unutmayı yaşama stratejisi haline getirmiş bir ülkede, güçlü bellek ödül değil, ıstıraptır.” kenin çarpışmasında, kim cihatçı, kim münafık? Örneğin 1980’lerde sekiz yıl süren ve on binlerce gencin ölümüne yol açan İran/Irak savaşının cihatçısı hangisi ve kazananı kim? Yoksa uzaya mı cihat edeceğiz? Ama bu iş için inanç ve gözü karalık yetmez, yüksek matematik, yüksek fizik, astrofizik gibi dallarda uzmanlaşmış bireylerin de ötesinde kurumlar gerekir. İstanbul’un alınmasını sadece “cihat” ve/veya “fetih” ruhuyla açıklayabilir miyiz diye tarihçilere sormak isterim. Bir iki sorum daha var; bir kent devletine indirgenmiş olan Bizans, Osmanlı’nın etine diken gibi batmıyor muydu, bu işe bir çözüm gerekmiyor muydu? Fatih dönem hükümdarlarının en aydınlanmacı olanlarından değil miydi; bilime, sanata kucak açmamış mıydı? Öyle olmayaydı, Bizans’ın sonunu getirebilir miydi? Sayın Cumhurbaşkanı “İstanbul” sözcüğünün “İslambol”dan geldiğini söyleyerek, bu şehrin bir İslam kenti olarak kalmasını sindiremeyenler var, diyor. “Dış mihraklar”dan söz ediyor olmalı. Kimlerdir bunlar ve biz ülke olarak ne gibi karşı önlemler alıyoruz, niçin açıklamıyor? Bilinen şey, Türkçe Anadolu’ya göçmen gelip yerleşti ve kimi yer isimlerini kendi söyleyişiyle telaffuz etti: Anatolia Anadolu oldu; Angora Ankara. Dilimizin böyle sevimli bir yaratıcılığı vardır. Bir dönem resmi belgelere de geçmiş ama yaygınlaşmamış, süreklilik kazanamamış “İslambol” sözcüğü de böyle şirin bir yakıştırma. Bu şehrin ilk adının, kurucusu Roma İmparatoruna atıfla “Constantinopolis” olduğunu herkes biliyor. İmparator Konstantin’den çok sonra şehrin Yunanca “Stin poli” (surlara atıfla ‘iç şehir’) diye anıldığı da pek çok yerde kayıtlı. “Stin poli” olmuş bizim “İstanbul”umuz. İstanbul mucizesi İstanbul, örneğin Konyamız gibi İslami çizgilerle tanınan bir şehir olmaktan çok öte bir mucizedir. Oranın en çekici yanı, Roma, Bizans, Osmanlı ve nihayet Cumhuriyet etkilerini bir arkeoloji alanı katmanları gibi barındıran, üç semai dinin ve laik aydınlanmanın özelliklerini mimarisinde özümsemiş bir tümlük ol masıdır. Her şeyin dinselleştirilmesi sade ce tuhaf bir belediye seçiminin tuhaf propagandası mı? Trump’ın başarısızlığını örtmek için sağa sola o tuhaf püskürmeleri geliyor aklıma, İran’a çok kızıyor hazret; neredeyse dünyayı ateşe atacak. 2003 Irak savaşından ağzı yanan Avrupa dövüşmeye hevesli görünmediği için, dünya ahalisi olarak, şimdilik bir Üçüncü Dünya Savaşı’nı teğet geçebilmekteyiz galiba. Ama bölgesel savaşlara kimin itirazı olur ki? Silah satıcı ülkelerin mi?.. Unutmayı yaşama stratejisi haline getirmiş bir ülkede, güçlü bellek ödül değil, ıstıraptır. 1991 birinci Irak savaşında merhum Turgut Özal’ın, Sam Amca’yı memnun etmek için ülkemizi savaşa sokma iştahını, devrin Genelkurmay Başkanı General Torumtay’ın görevinden istifa ederek engelleyebildiğini, bugün milletvekilleri arasında bile kaç kişi anımsıyor? O günlerde devlet televizyonunda izlediğim bir haberi hiç unutmadım: Genç bir asker konuşuyor: Dedelerimiz Çanakkale’de vuruştu şehit oldu; sıra bize geldi, vatan uğruna şehit olurum, diyor. Ülkemizin canına kastetmiş bir emperyalist savaşta, yurt savunması uğruna Çanakkale’de toprağa düşmekle, Sam Amca’nın petrol hesapları ve ülkemizdeki iktisadi ortaklarının çıkarları için ölmeyi birbirine karıştıran bu delikanlıyı hiç unutmadım! Gençleri cahil bırak ve sonra iktidar çıkarları uğruna savaşa yolla! Bu Cumhuriyet, “Yurt savunması dışında savaş cinayettir” diyebilen bir büyük insanın önderliğinde kuruldu. Cumhuriyetin bugün sorumlu mevkilerinde bulunanlara, din içre, ya da din dışı savaş imaları yakışıyor mu?! Beyaz atlı şövalye kırk haramilere karşı... EROL ERTUĞRUL İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlık Seçimi yinelenecek. Aslında seçim yapılmış ve seçimi AKP kaybetmişti. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP yönetimi için öylesine büyük bir pastaydı ki kaybedilmesine katlanılamazdı. Onun için seçimin bitiminde ilk şaşkınlıkları geçtikten sonra itirazlara başladılar. Önce birçok yerde oyları tekrar tekrar saydırdılar. Olmadı bu kez savcı, polis aracılığı ile seçmenleri sorguladılar. Bu da yetmedi bu kez kargaları bile güldürecek şeyler söylediler. “Hiçbir şey olmamış olsa bile mutlaka bir şeyler oldu” dediler. Sonra başta Bay Erdoğan olmak üzere seçimin “mundar” olduğunu söylediler. Seçimlerde yolsuzluk, usulsüzlük olduğunu söylediler. YSK’ye baskılar yaptılar. Ve hiçbir yasal, hiçbir haklı gerekçe olmaksızın Yandaş Seçim Kurulu’ndan seçimin yinelenmesi kararını çıkardılar. Şimdi de hiç söylemedikleri şeyleri söylemeye başladılar. Oyların çalındığını söylüyorlar. Tipine bakıp AKP’li olduğunu anladıkları kişilere başkanlık pusulasını vermediler diyorlar. Bunu Bay Erdoğan söylüyor, Bay Binali söylüyor. Bay Erdoğan, Türkiye Devleti’nin Cumhurbaşkanı’dır. Bay Binali geçmişte bakanlık, başbakanlık ve TBMM Başkanlığı yapmış birisidir. Bu görevlerde bulunanlar nasıl olur da böylesine gerçekdışı böylesine iftira kokan bir şeyi dile getirmiş olabilirler. Devlet adamı yalan söylemez. Devlet adamı halkını kandırmaya çalışmaz. O zaman adama sorarlar kim çalmış, nerede çalmış, nasıl çalmış açıklayın. Ancak bu gerçekdışı söylemlerin hiçbir açıklaması, hiçbir kanıtı yok. Bunca çırpınışı görünce, bunca telaşı, iftirayı, yalanı görünce bunun nedenini düşünüyoruz. “Bir yerel seçim için bunlar yapılır mı?” diyoruz. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin olanaklarını, kaynaklarını öğrenince bu haksız, hukuksuz çırpınışın nedenini anlıyoruz. Anayasaya göre tarafsız olması gereken, bu yolda ant içmiş olan bir Cumhurbaşkanı bir il belediye başkanlık seçimi için nasıl böyle koşturabilir. İBB’den aktarılan paralar Ekrem İmamoğlu seçimi kazandıktan sonra 18 gün belediye başkanlığı yaptı. Önce belediyenin kaynaklarının nerelere aktarıldığını bilgisayar kayıtlarına girip kamuya açıklamak istedi. AKP’li iki meclis üyesi hemen idare mahkemesine başvurarak yürütmeyi durdurma kararı aldılar. Böyle bir konuda bir idare mahkemesi nasıl yürütmeyi durdurma kararı verebilir şaşırtıcıdır. Ancak güneş balçıkla sıvanmaz, mızrak çuvala sığmıyordu. Gerçekler bir bir ortaya çıkıyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden Bay Erdoğan’a yakın vakıf ve derneklere trilyonlar aktarılıyordu. Hepsi dinci ve olumsuz geçmişleri ile bilinen dernek ve vakıflara aktarılan paranın miktarı akıllara durgunluk verecek derede idi. Çocuklara tecavüz iddiaları ile gündeme gelen Ensar Vakfı’na, Erdoğan’ın oğlu Bilal’in başkanlık yaptığı Okçuluk Vakfı’na, Türgev’e, Tügva’ya, İlim Yayma Cemiyeti’ne, imam hatip derneklerine, ortak yanları Bay Erdoğan’a yakın olan dernek ve vakıflara trilyonlar aktarılmıştı. Belediye yapılan yolsuzluklar bunlarla da bitmiyordu. Yolsuzlukla suçlandığı için görevi bırakmak zorunda kalmış AKP’li bir bakanın özel şoförüne on üç yıldır belediyeden maaş ödeniyordu. Yüzlerce araç belediye adına kiralanmıştı, bunlara her yıl milyonlar ödeniyordu. Bir genel sekreterin üç makam aracı vardı. Belediyede çalıştığı görülen, ancak çalışmayan yüzlerce AKP’liye belediyeden maaş ödeniyordu. Uygulanmayan projeler için 226 milyon TL. harcanmıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden dinci vakıf ve derneklere 2018 yılı ve öncesinde ödenen para toplamı 847.592.858.27 TL olarak görülüyor. Bu para yandaşlara çekilen peşkeşin boyutlarını göstermesi bakımından çok önemlidir. Böylece AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yitirmemek için yaptığı haksız, hukuksuz, yalan ve iftira dolu itirazlarının ve çırpınışlarının gerekçesi ortaya çıkıyor. Bu tür kurumlara belediyeden aktarılan arsa, bina ve varlıklar bu rakamın dışındadır. Bunca yalanın, bunca hukuksuz çırpınışın nedeni bu ranttır. 23 Haziran’da ‘dur’ diyeceğiz Ekrem İmamoğlu göreve gelince bunlara el koymuştu. Belediyeden hiçbir dernek ve vakfa bundan sonra hiçbir bağış yapılmayacak diyordu. Yolsuzlukların hortumlarını kesmişti. Bu paraların İstanbul halkının hizmetinde kullanılacağını söylüyordu. Onun için göreve gelmesi engellenmeliydi. Geçen günlerde İmamoğlu, AKP’ye yakın bir televizyon kanalında kendisi ile yapılan bir söyleşide tam bu yolsuzlukları açıklamaya başladığında bize ayrılan süre bitti diyerek yayın kesilmişti. Böylece beyaz atlı şövalyenin kırk haramilere karşı olduğu açıkça ortaya çıkmıştı. İstanbul seçmeni 23 Haziran’da belli ki halkın parasının çalınmasına ve yandaşlara peşkeş çekilmesine ‘dur’ diyecektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle