Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 26 Mayıs 2019 pazar PAZAR YAZILARI Papalardan kalan sahne Dsiyinasveet “Tiyatro, insanları bir araya getirip birleştirdiği ölçüde anlamlıdır” diyen Jean Vilar, dünyanın en büyük tiyatro festivalinin de fikir babasıdır. Her yıl temmuz ayında Fransa’nın güneyindeki Avignon kentinde gerçekleşen ve bir ay süren bir festivaldir bu. 1947 yılında birincisi yapıldığında sadece 3 oyun birkaç kez sahnelenmişti. 13 Mayıs’ta açıklanan 2019 yılının festival programında ise 1600’den fazla gösterinin gerçekleşeceği bildiriliyor. Avignon Festivali’nin en önemli sahnesi şüphesiz Papalar Sarayı’nın onur avlusu. “Papalar güney Fransa’ya neden saray yaptırmış?” diye merak eden olabilir. Avignon 1309’dan itibaren neredeyse bir asır boyunca, bugünün Vatikan’ı gibi papalığın merkezi olmuştur. Bu süre boyunca 9 papa Katolik kilisesini Avignon’dan yönetmiş, sonrasında papalık merkezi tekrar İtalya’ya geri dönmüş. Avignon’daki en önemli tarihi yapı olan Papalar Sarayı da bu dönemden kalmıştır. 30 metre yüksekliğindeki duvarları, burçları, 15 bin metrekare kapalı alanıyla Avrupa’nın en büyük gotik sarayıdır. Mi marisinin saraydan çok bir çevirenler de bu “off” gruplar. kaleye benzediği de söyle Kentin bütün duvarlarına, nebilir. Papalar Sarayı’nın ağaçların arasına gerdikleri ip iç avlusu, zamanında papa lere, boş buldukları her yere ların inananları takdis ettiği afişlerini asıyorlar. Sokaklarda, törenler için kullanılırmış. bizim seçim dönemlerinin par Günümüzde ise Avignon TAYFUN İŞBİLEN ti bayrakları gibi tiyatro afişle Festivali’nin büyük sahne ri dalgalanıyor. Yüzlerce “off” si bu avluda kuruluyor. Sah grup elemanı ellerinde biletler, ne papaların avlusuna kurulunca, ister is sokak sokak dolaşıp oyunlarına insan çağı temez “tiyatronun kutsal sahnesi” haline rıyor. İlgi çekmek için yaptıkları gösteriler, geliyor. Bu sahne dışında, kentin değişik giydikleri kıyafetler görmeye değer. yerlerinde irili ufaklı 120 sahne daha bulunuyor festival boyunca. ‘Profesyonel seyirciler’ Festivale katılan tiyatro grupları “in” ve Sadece tiyatro grupları yok.Müzisyenler, “off” olarak ikiye ayrılmış. “In” gruplar fes standup komedyenleri, konferansçılar da tival komitesi tarafından davet edilen, bilet var. Sanatçıların yüzde 50’si Fransa dışın leri aylar öncesinden satışa sunulmuş, Pa dan geliyor. Kente akın eden onbinlerce se palar Sarayı gibi havalı sahnelerde yer alan yirci ise bazen yemek bile yemeden günde gruplar (Tabii ki festival komitesi bu inoff 45 oyun izliyor. tanımlarını kabul etmiyor). “Off” olanlar ise Yetkililer seyircilerle ilgili ilginç bir ve festivale kendi imkânlarıyla gelip, gerekirse ri de paylaştı. Söylediklerine göre bu yıl kiraladıkları bir depoyu, daireyi ya da bod beklenen seyircilerin yüzde 16’sı, festi rumu tiyatro sahnesine çeviren gruplar. As vale yetenek keşfetmek için gelen “pro lında festivalde Avignon’u bir şölen yerine fesyonel seyirci” olacak. “Yetenek keş fetmek” demişken Avignon’da yıldızı parlayanlar arasında Philippe Noiret, Jeanne Moreau, Gérard Philipe akla ilk gelenler. Günümüzde, Avignon festivalinde kurdukları bağlantılarla İsveç’ten Çin’e kadar pek çok ülkede sahneye çıkan gruplar var. Avignon’dan bahsederken, tarihi köprüsünü unutmak olmaz. Kentin yanı başında akan Rhone Nehri üzerine 12. yüzyılda inşa edilmiş, uzunluğu 1 km’ye yaklaşan bu köprü, yıllarca Rhone üzerindeki tek köprüymüş (Evet, Vincent Van Gogh’un yıldızlı bir gece altında tualine akıttığı Rhone Nehri). Bu da Avignon’a büyük bir stratejik önem kazandırmış. Ne yazık ki, nehrin taştığı bahar aylarından birinde köprünün bir bölümü yıkılmış, bir daha da tamir edilmemiş. Ayakta kalan bölümü ise ziyarete açık. Avignon Festival Komitesi Başkanı Oliver Py’nin festival kitabı için yazdığı önsözden bir alıntıyla bitirelim: Tiyatroda oyun başlarken sessizlik sağlanır ama bu kesinlikle susmak değildir. tayfunis@hotmail.com Cseaykyaarrta’da lezzetler Endonezya Üniversitesi Türk Medeniyetleri bölümü öğretim üyesi Emma, iftar için gir diği Sundanese lokantasında yer bulamayın ca hayal kırıklığı içinde çıkmış orucunu yol kenarında (Warung) yemek satan lardan aldıklarıyla açmış tı. Aslında “sokak tan aldığı yemeğin lezzet açısından hiç farkı yok, hatta daha lezzetli” diyordu ama lokanta Gülseren Tozkoparan Jordan da oruç açmak ayrı bir keyifti. Endonez yalı olduğu halde bu küçük detayı unutmuş, iftar için rezervasyon yaptırmadığından açık ta kalmıştı. Neyse ki imdadına sokaktaki sey yar yemek arabaları yetişmişti. Yalnızca Em ma değil birçok kişinin imdadına yetişiyordu seyyar açık büfeler, bizim simitçiler gibi. Cakarta’da her zaman hemen her sokak ta bulunan bu gezici yemekçilerin her biri nin ünlendiği bir yemek çeşidi olup, insanlar üşenmez o lezzeti tatmaya uzaklardan gelir ler. Mesela merkezdeki Jalan Kebon Siri (nasi goreng) pilavcısı gibi. Ramazan ayında daha da artıyor sayıları, iftar zamanı sokakları bir şölen havasına sokarken trafiği ne kadar zo ra soktularını umursayan yok gibi! Üç tekerin üzerine oturtulmuş tezgâh üstünde, sokak ta en geleneksel yemekler yapılır, acıkanlara her daim sıcak servis yapılır. Gezen tezgahın yanında küçük bir kova suda bulaşıklar he men yıkanır tabaklar sonraki müşteriye ha zırdır. Evinde oruç açmayı tercih edenlere ise en ekonomik seçenek yine onlardır. Rezervasyon şart Ramazan menüsü tatlısından tuzlusuna hemen hepsinde aynıdır. Kolak; hindistan cevizi sütü ve şekerinin muz veya tatlı patatesle karışımından yapılan bir tatlı, Lontong; yaprak sarmasını andıran ama muz yaprağı içinde pişirilen pirinç ve gorengan (kızartma). O küçük tezgâhın üstünde, sokakta yemek bir yana palmiye yağında çıtır çıtır kızartma bile yapılır. Maddi durumu iyi olan ve tercihini lokantada iftardan yana kullananlar daha planlı davranmak zorundadırlar. İftar vakti lokantalara pat diye gidilmez aksi takdirde Emma gibi kapıda kalınır. İllaki rezervasyon, menüden seçimler yapılmalıdır. İftar için başka bir seçenek ise büyük otellerin açık büfeleridir. Diğer yandan bütçesini hayırseverlerin de üstlendiği şekilde, camilerde de iftar yemekleri düzenlenir. Bu yıl da Cakarta’nın orta yerindeki, Güneydoğu Asya’nın en büyüğü olan İstiklal Camisi en kalabalık iftara ev sahipliği yapmakta. İlk devlet başkanı Sokerno zamanında 1978’de açılan ve adını Endonezya’nın bağımsızlık mücadelesinden alan cami 120 bin kişi kapasitelidir. Yapımı 17 yıl süren caminin ilginçtir ki mimarı bir Hıristiyandır ve Katolik Katedrali’nin karşı komşusudur. Eski ABD Başkanı Obama’nın ziyaretiyle ününe ün katmıştır. Böyle özel zamanlarda birinin otoparkı diğerine kapısını açar, komşuluk ilişkileri örnek düzeydedir. Bu yıl İstiklal Camisi’nde verilen iftarların Katar gibi bazı zengin Arap ülkelerinin bağışı ile yapıldığı söylenmekte. İftara gelen halk yemek paketlerinin lüksü, çeşidi ve büyüklüğünü görünce çok şaşırıyor, bitiremedikleri için kalanı evlerine götürüyor, sahurda bile yetiyormuş. Ramazan ayı boyunca devlet dairelerinde özel saat uygulamasına geçiliyor ve iş erken başlayıp erken bitiriliyor. Diğer avantajı da iklim getiriyor. Gece ve gündüzler eşit olduğu için güneş 6 civarında batıyor ve haliyle iftar daha erken oluyor. Ayın anlamına uygun en güzel paylaşım, dinler arası iletişim. Mesela Çin asıllı Hıristiyan Endonezyalıların Müslüman arkadaşlarını iftara çağırması. Endonezya Büyükelçisi de Ankara’daki vatandaşlarını konutunda iftara çağırıp kendi yemeklerini sunarak geleneklerini yurtdışına taşıyor. gjtozkoparan@hotmail.com DALLAS’TA DAYANIŞMA RUHU ABD’nin Dallas kentinde kurulu en eski Türk derneği Turant (Turkish Americans of North Texas) kuruluşundan beri Atatürkçü Türklerin vatanları ile bağlarını sağlam tutan ama yerel olarak da çevresine duyarlı bir kuruluş. Türk Amerikan Dernekleri Assamblesi’nin (ATAA) bir alt kuruluşu olarak Kuzey Teksas’ta Türk kültürünün yayılmasına, çocukların Türkçe öğrenmesine, milli bayram ve kültürel değerlerimize saygılı, gönüllü bir kuruluş. Her yıl Cumhuriyet Bayramımız çerçevesinde bir balo düzenler, 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs, 30 Ağustos Bayramı’nda etkinlikler gerçekleştirir. Şeker ve Kurban Bayramlarımızda da etkinlikler vardır. Bu yıl rama zan çerçevesinde dernek destekçileri Dallas’ta evsizlere yardım için bir araya geldi. Dallas’ın merkezindeki Corsicana Caddesi’nde düzenlenen organizasyonda 150 kişilik yemek dağıtıldı, giyecek yardımı yapıldı. Turant Başkanı Erdal Sipahi benzer destek, yardımlaşma yönündeki çalışmalarının süreceğini söyledi. l DALLAS/TEVFİK DALGIÇ Bir lale dönemi daha biterken Hollanda’ya gelen yabancı turistler genelde ulusal simgeleri görmeden larını da bahçesine eker. Bahar geldiğinde göz alıcı laleler boy vermiştir. Bu ülkeden ayrılmamaya özen gösterir. La sürecin sonunda, lale soğanlarının mut leler, yel değirmenleri, Rembrant, Van fakta “yahniden” ziyade, bahçede göz Gogh ve Amsterdam kanalları... Ülkenin lere ziyafet çekmesinin daha keyif ver tarihini daha yakından tanımamıza yar diğine ikna olunmuştur. dımcı olan simgelerden özellikle bir ta Bir başka hikâyede; Kanuni dönemi nesi, kendi tarihimizi de yakından ilgi nin hüküm sürdüğü 1550’lerde Avus lendirdiği için farklı bir ilgiyi daha turya elçisi Ogier Ghiselin de Busbecq, çok hak ediyor. Evet, ya Viyana’ya dönerken yanına bir nhSr7ynmrçtlklnaciaıeienüeçeıaee0.enlleDem,ı,e”nzdnr37i’ksi,gıbsnüten2trbai8bimiakeulnncnldıabK0uedhakmyiidiıhyeyen0lneellakyeyaaıçklauelkıceneıo,zbrtesllknçete,ııüz,mniısna1eolybnarliçni“ranüylçiğyiueÇmaisoiylobçhinuslennaçlaioerLüaioaüçnlceflre.rbkyiniyrefnla.ksrru,aöoülüklK.seveğbbk.ennyek.eereGruuumücklibiuütnlneükimuluyieklğaesdmrınkeüalliiiensdk.nnyehtdauLhıdovisaepnağoselrmnalıufickelzmayabiianbbEylrnsbaakiaıaannLeaharşhrüılınhçelnİbçzıoaFeçytdieeblçleolieauneaGrtşih.nuÜNSsmtbtsrğllnnleuaeoEoiiuııaurlknnısllgişş.iLuksedtkelbaKsa,lablaerçrabnıgmieCttirhgaiAmnakodlıçöseuşivileAnarektlçğlatsukyça.ürs,ılıvonaiüisreknirHurılrd.nkıtzgarmeıusCüuoniLiylilönr’pablzelrleeısa.ezulaleryaialoyltKlsısaOrevare’tknirstoidiaale’’munusiteidndığnndahrnımmesğaiamlaiıesmnde’nanı’unüoalrylareulabaainılnlğayin,asraksnnlila,la.reağPirueıyieynsKnıBTnldrosBntülaıaıolüaeuımöilaırarlhnarsttrmsıenrikbteokneıaimıbırtçeansaa’lkztıaieyiMımmedtp.ışkzökkacalrladaMaıreadyaiqkbnnmşaranklobri,aaaderıke.tlaey.1sctKCacCuttBsoşaykePa6muaplaoöreuırrr.lsayueoı Avrupa’ya uzanan yolculuk sına Orta Asya’nın bozkırlarında başlayıp Akdeniz’ın beyaz köpüklü sularını aşıp devam eden lale soğanları başın Ağaçların gölgelendirdiği Keukenhof dan geçen türlü badirelerden sonra, en botanik parkında, yapay su göletlerinin nihayetinde ileride simgesi olacağı ül arasında yürürken havaya karışan süm kenin toprakları ile buluşmuştur. bül ve fulyaların kokusu baharı müjde liyor. Herhalde “yeryüzündeki cennet teyim” diye düşünüyorum. Parlak renk leri ile lalelerin büyüleyici güzelliği ara sında ilerlerken aniden tanıdık bir yü zün posterine denk geliyorum... Kim dersiniz? Kanuni Sultan Süleyman... La lenin yolculuğunu anlatan pavilyonda, Sultan Süleyman’ın posteri de yer alı yor. Bahçenin bu bölümünde; “Lale nin, Orta Asya’dan Selçuklular aracılı ğıyla Anadolu topraklarına ulaşması, Os manlı Devleti’nin kurulması ile sanatın her alanında lale motifinin kullanılması, İstanbul’un fethi ile göz alıcı hasbahçe lerde arzı endam etmesininin ardından, Kanuni döneminin Avusturya elçisi vasıtasıyla, Hollanda Delta’sına varan yolcu Lale çılgınlığı luğu” anlatılıyor. Lale, masalsı güzelliği, parlak renkle Lale’nin Avrupa topraklarına ulaş ri ile Hollanda halkının aklını başından ması hakkında ilginç hikâyeler var. alır. Bu çiçek insanoğlu doğasının de 1562’de kumaş kargosu taşıyan bir ge rinliklerinde sakladığı en büyük ihtiras mi İstanbul’dan, Hollanda’nın liman lardan birini de gün yüzüne çıkarır. “Aç şehri Anvers’e yanaşır. Artık nedendir gözlülük”... Tarihin en karanlık akıl tu bilinmez, şehrin tüccarlarına ait kumaş tulmalarından birinin tetikleyicisi olan balyaları arasında lale soğanları saklan lale soğanları, “TulipoMania Lale Çıl mıştır. Anversli tüccar, kumaşların ara gınlığı” dönemini başlatır. Nasıl mı? He sına saklanan lale soğanlarını “yemek men anlatalım...17. yüzyılın ilk çeyreğin lik” soğan zanneder. Çoğunu kızartıp, de Hollanda’da bir tarafta Altın Çağ di zeytinyağı ve sirke dökerek yer. Kalan ğer tarafta lale çılgınlığı yaşanıyordu. Sadece bir adet lale Amsterdam’da bir malikânenin fiyatına satılınca işler iyice çığırından çıkmaya başlar. Birçok kişi aniden zengin olur. Herkes lale tutkusunun sonsuza kadar süreceğini düşündüğünden; soylular, sade vatandaşlar, çiftçiler, denizciler dahil pek çok kişi lale ticaretine başlar. 1637’ye gelindiğinde, lale tüccarları artan fiyatlardan alıcı bulamaz hale gelir. Piyasada laleye talep biter ve spekülatif balon patlar. Fiyatların sönmesiyle birlikte ocaklar da söner. Çıkış yolu bulamayan iflas etmiş lale tüccarları, Amsterdam kanallarına atlayıp intihar ederler. (Yaşanan bu olay, günümüzdeki kitlelerin akıldışı ekonomik davranışlarını tanımlamak için de kullanılıyor. Ekonomi literatürüne de geçen “Lale Çılgınlığı” kripto para, banker krizi ve 2008 yılında ABD’de yaşanan emlak krizine de referans olarak gösteriliyor.) Ölümsüz aşkın sembolü... “Lale Çılgınlığı” yaklaşık bir asır sonra bu sefer Osmanlı’da yaşanır. Zevkü sefanın hüküm sürdüğü bir döneme adını verir. 1703’te Osmanlı tahtına çıkan III. Ahmed tam bir lale tutkunudur. Uzun süren savaş dönemi, kaybedilen topraklar, 1719’daki İstanbul depremi halkın moralini iyice bozar. Devlet adamları ve halk, dertlerinin tesellisini güzelliğiyle akılları baştan alan lalede bulmaya çalışır. İstanbul rengârenk lalelerle donatılır. Osmanlı’ya “Yalancı Bahar” gelmiştir. Lale soğanı yetiştirme, devlet kadrolarında yükselme ve para kazanma yolunu açar. Günümüze dönersek; Hollandalılar yılda ürettikleri 4 milyardan fazla lale soğanının yarıya yakınını ihraç ediyor. Dünya üzerinde en fazla çiçek ihracatını,11 milyar dolar ile Hollanda gerçekleştiriyor. Laleler geçmişte olduğu gibi bugün de büyük gelir kaynağı olmaya devam ediyor. Baharın son demlerinde geç çiçeklenmiş lalelerine bakarken sadece narin bir çiçeğe baktığınızı düşünmeyin. Orta Asya bozkırlarından Anadolu topraklarına, Avusturya bahçelerinden Hollanda deltasına kadar her coğrafyaya uyum sağlamış; dönemler açıp kapatmış, kitlesel çılgınlıklara sebep olmuş; zenginlik kaynağıdır lale... Hakkında şiirler yazılmış, pek çok ressamın tuvallerinde hayat bulmuş, “ölümsüz aşkın” simgesidir. Baharlar geç de olsa hep gelir. İyi pazarlar... elifgunsel@yahoo.com işleri... Ukrayna haberlerini takip edenler bilir, burası Avrupa’da siyasi çal kantıların en yüksek olduğu ülkeler den biri dir. Ge çen haf talarda görmüş sünüz DENİZ BERKTAY dür, Uk rayna devlet başkanlığı seçimlerinin ikin ci turunda, komedyen Vladimir Ze lenskiy yüzde 73 gibi rekor bir oy aldı. Fakat ülkede asıl söz sahibi olan kurum parlamento. Haliyle de Zelenski’nin ülkeyi ne kadar rahat yönetebileceği ekim ayındaki parla mento seçimlerinde belli olacak. Ukrayna’nın bir diğer özelliği de, Avrupa’da dinle siyasetin en iç içe geçtiği ülkelerden olması. Ukrayna lıların büyük kısmı, Ortodoks mez hebinden (ülkenin en batısındaki Galiçya bölgesindeyse, Katolik ki lisesi egemen). Fakat Ortodokslar da, kendi içinde birkaç cemaate bö lünmüş. Bir tarafta, Rus Ortodoks Kilisesi’nin (Moskova Patrikhanesi) Ukrayna teşkilatına mensup olan lar, diğer tarafta ise milliyetçi rahip lerin kurmuş oldukları Ortodoks ki liselerine mensup olanlar var. Bu ki liselerin hemen her biri, ayrı siya si değerleri savunuyor (Moskova Patrikhanesi’ne mensup rahipler, Rusya’yla yakın ilişkileri savunurken Katolik kiliselerinin ve milliyetçi Uk rayna Ortodoks kiliselerinin rahiple ri, NATO ve AB yanlısı ve Rusya kar şıtı çizgiyi savunmakta). Kiliselerden hemen her biri de kendi siyasi çiz gisine yakın olan siyasetçilere des tek veriyor. ‘Bize oy vermeyen kâfirdir’ Geçmiş yıllarda, siyasi tansiyonun yüksek olduğu, kutuplaşmanın zirveye çıktığı dönemdeki seçimlerde, siyasilerin mitinglerine rahiplerin duaları eşlik eder ve her iki tarafa mensup rahipler, seçimlerin “hak yolu ile şeytani yol arasında geçeceğini” söyleyerek, neredeyse lafı “bizim adayımıza oy vermeyen, kâfirdir” demeye getirirdi. Siyasete bu müdahalelerini de, “evet, biz din adamıyız, fakat cemaatimizin kaderine kayıtsız kalamayız” diye açıklardı. Geçen yıl parlamento, Devlet Başkanı Petro Poroşenko’nun girişimiyle Fener Rum Patrikhanesi’ne başvurdu. Mesele, Ukrayna’da milliyetçi rahiplerin kurduğu kiliselerin tek bir çatı altında toplanarak Fener tarafından tanınması idi (Ortodokslar’da, bir kilise teşkilatının diğer Ortodoks merkezleri tarafından tanınması, büyük önem taşıyor). Sonunda Fener, Ukrayna’nın Moskova’nın değil, kendi ruhani alanına girdiğine ilişkin bir kararı kabul etti ve yeni kurulan Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne, berat verdi. Yeni kilise kurulmasına ilişkin rahipler arasındaki müzakerelere, bizzat Poroşenko müdahale etti ve süreci hızlandırdı. Milliyetçi çizgideki yeni Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin kurulup Fener’den berat alması, reytingi yerlerde sürüklenmekte olan Poroşenko için can simidi oldu. Poroşenko, milliyetçi kesim arasında popüler olmaya başladı. Bu avantajdan yararlanmak amacıyla, yanına milliyetçi Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin başpapazını ve Fener’in verdiği beratı alıp ülke genelinde tura çıktı. Gittiği yerlerden Moskova Patrikhanesi’ne “bakın, biz kilisemizin kuruluş beratını gösteriyoruz. Acaba siz, kendinizinkini gösterebilecek misiniz” diye seslendi. Ardından, parlamentoda, Moskova Patrikhanesi’nin yetki alanını kısıtlamaya yönelik yasalar çıkarıldı. Gelgelelim işler, Poroşenko’nun beklediği gibi gitmedi. Zira, Poroşenko’nun dine bu etkin müdahalesi, Rusya karşıtı kesimlerin tamamının desteğini sağlamadığı gibi, Moskova Patrikhanesi’nin kiliselerinde ibadet eden veya fazla dindar olmayan kesimlerin tepkisini çekti (sokak röportajlarımda pek çok kişi bana, “dini konular, devlet başkanının işi değildir” dediğine tanık oldum). Üstelik, Fener’in Ukrayna’yla ilgili aldığı kararı dünyadaki diğer Ortodoks kiliseleri tanımadığı gibi, Fener’in Ukrayna’ya bağımsız bir kilise bahşetmediği, bunun yerine, kendisine bağımlı bir kilise teşkilatı kurulduğu görüldü. Sonuçta, dine müdahale ve din adamlarının desteğine başvurmak, Poroşenko’yu seçimlerde hezimete uğramaktan kurtaramadı. Bundan sonra Ukrayna’da dinle siyaset ne kadar sıkı fıkı olur, bunu, gelişmeleri takip edip göreceğiz. denizberktay@yahoo.com