22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ EDİTÖR: SERHAT ALİGİL TASARIM: SERPİL ÜNAY Geleceğe güven yokTürkiye ekonomisi üretim yapısı, dış borç, enflasyon gibi önemli sorunlarla boğuşuyor Prof. Dr. Erinç Yeldan: Son 23 yıldır peş peşe yapılan yönetim hataları, hukuka yönelik müdahaleler güvensizliği, belirsizliği, oynaklığı getirdi. Bu Türkiye ekonomisini derin krize sürükledi. Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu “cin şişeden çıktı” şeklinde yorumladı. Kadir Has Üniversitesi, İktisat ve Toplum dergisi işbirliği ile düzenlenen “Türkiye Ekonomisi Nereye? Krizden Çıkış Yolları” panelinde konuşan ekonomistler, çözüm için IMF’nin her zaman masada olacağını, ancak öncelikle borç yükünün ve sorunların gerçek anlamda tespitine ihtiyaç duyulduğunu aktardı. ‘Merkez beceriksiz’ Türkiye’nin 2000’lerin başına kadar tasarruf yapan ülke olduğunu, sonrasında ise tasarrufun milli gelirde 10 puanlık kayıp yaşadığını anlatan Prof. Dr. Yeldan, 20012008 arasında dövizin reel olarak ucuzladığı bir dönemden geçildiğini, yüzde 60’lık bir gerileme yaşandığını vurguladı. Türkiye’nin bu dönemini “5. Lale Devri” şeklinde yorumlayan Yeldan, “Bugün yaşadıklarımız şunu öğretti, fiyat istikrarı makro istikrar olmadan etkili değil. Enflasyon sadece parasal bir mesele değil, reel sorunların ve işgücü piyasasındaki sıkıntıların tezahürüdür. Merkez Bankası sermaye girişlerini yönetmekte çok beceriksiz kaldı” dedi. Özellikle son 23 yıldır yapılan yönetim hatalarının, hukuka yönelik müdahalelerin ekonomide güvensizliği, belirsizliği ve bunlara bağlı olarak oynaklığı getirdiğini, ekonominin derin krize sürüklendiğini söyleyen Yeldan, ekono minin sanayisizleşme, istihdam kayıpları ve ekonomik istikrarsızlık ile baş başa kaldığını, istikrarsızlığın dönüp dolaşıp Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı hedefini vurur hale geldiğini anlatarak şu tespitleri yaptı: ‘Sanayiye dönmeli’ “Uzun vadeli çözüm için, imar rantlarına, gelip geçici, inşaata dayalı üretimden sanayi ve tarım sanayisine dönmeliyiz. Türkiye’nin anayasal rejimin kurumlarına sahip çıkacak bir dönüşüme ihtiyacı var. Bu süreci atlatmak için irade gerekiyor. Kurumların görevlerini bağımsız olarak icra etmeleri şart. Bunların başında Merkez Bankası var. Denetleyici üst kurulların siyasi önyargıdan bağımsız kendi hedeflerini kurgulamaları lazım. Bu şartlar altında ekonomiye belirsizlik ve güvensizlik hâkim. Ne ulusal ne uluslararası yatırımcı ne de biz yurttaşlar geleceğe güvenle bakamıyoruz.” ‘Büyüklük bilinmiyor’ Hem kuru hem faizi belli seviyede tutma çabasının sermaye akışlarını durdurduğunu belirten TÜSİAD Başekonomisti Zümrüt İmamoğlu da, dövizdeki artışların TL’de ciddi maliyet yarattığını anlattı. İmamoğlu, yabancı yatırımcının en büyük korkusunun, “sermaye kontrolü olacak mı” sorusu olduğunu ifade ederek, var olan döviz borçları Zümrüt İmamoğlu Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye’nin, anayasal rejimin kurumlarına sahip çıkacak bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu vurgulayarak “Kurumların görevlerini bağımsız olarak icra etmeleri de şart” dedi. Akat: Bu iş karakolda biter Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Türk halkının kriz algısının dolardan ibaret olduğunu söyledi. Gelinen noktada kolay çözüm görmediğini, birçok “40 katır 40 satır” olduğunu belirten Akat, dış açık, yüksek enflasyon ve kur gibi tüm alanlarda Türkiye’nin neye elini atsa sorunlu bir noktaya geleceğini dile getirdi. İyi ve kötü senaryoları yorumlayan Akat, şunlara dikkat çekti: “Kötü senaryo, mevcut politikaların enflasyonu kontrolden çıkarmasıdır. Ekonominin bugün geldiği finansal, sinai ve ticari entegrasyon göz önüne alındığında, bu tip hikâyelerin sonu için genellikle ‘karakolda biter’ denir. Bu iş oraya gidiyor. Bu önemli travmaya ve siyasi sonuçlara tekabül ediyor. İyi senaryo ise Türk sanayisinin dinamizmidir. İhracat yapan şirketlerin yatırıma karar vermesidir. Burada güven çok önemli.” nedeniyle IMF’nin her zaman masada bir çözüm önerisi olarak kalacağını dile getirdi. “Biz sorunun büyüklüğünü bilmeden IMF’ye mi gitsek, devlet mi ödese diye konuşuyoruz. Daha borcun ne kadarı geri ödenemeyecek bilmiyoruz” diyen, Türkiye’de hâlâ şirket kasalarının “patron cebi” gibi görüldüğünü kaydeden İmamoğlu şöyle devam etti: “Kayıtdışılığı savunan koskoca odalar birliği var. Sürekli her şeyi devletten bekleyen bir sermayedar grubu var. Devlete mal satıp pa ra kazanıyor, ihalelere girip para kazanıyor. Şirket kasasını patronun cebinden ayırmadığınız sürece sorun çözülmez, kurallara uyma prensibini hepimizin içselleştirmesi gerekiyor. Gelecekte banka kredileri bu kadar hızlı gelişmeyecek ve şirketler sermaye piyasalarına girmek zorundalar bu ortak olmak demek. Bilançosunu görmediği şirkete ortak olmaz. Türkiye’nin 2001 krizinde eğitim reformunu yapamamasının maliyeti bugünkü borç krizidir.” l Ekonomi Servisi Rusya, 20 ton çilek ve kayısıyı geri gönderdi Türkiye’nin ihraç ettiği, ancak zararlı böceklerin tespit edildiği iddiasıyla iade edilen tarım ürünlerine her geçen gün bir yenisi ekleniyor. En son 15 Mayıs’ta 21 ton domatesi güve bulunduğu gerekçesiyle ülkesine almayan Rusya, şimdi de kayısı ve çileği zararlı böcek türünün bulunması sebebiyle geri gönderdi. Denetim ajansı Emekli ikramiyeleri 31 Mayıs’ta yatacak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, yaklaşık 12 milyon emekli ve diğer hak sahibine 10.7 milyar lirayı bulan Ramazan Bayramı ikramiyelerinin, 31 Mayıs’ta ödeneceğini açıkladı. Emeklilere 1000’er lira ödeme yapılacak. Ayrıca Emekli Sandığı emeklilerinin aylıklarının her ayın 1’i ile 5’i arasında ödendiğini hatırlatan Selçuk, 4 ve 5 Haziran’a denk gelen ödemelerin 3 Haziran’da yapılacağını da belirtti. l Ekonomi Servisi Taksimetre ücretine yeni zam bekleniyor Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün İstanbul’da taksicilerle bir araya geldiği toplantıdaki açıklamalarının kendilerini sevindirdiğini kaydeden İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu, zam beklentilerinin karşılık bulduğunu belirtti. Aksu, “22 aydır taksimetreye zam alamadık. Haziran sonunda zam geleceği müjdesi sektörümüz adına oldukça önemli. Nitekim iki yıldır tüm artan maliyetlere rağmen zam alamıyorduk. Bu da plaka sahiplerinden şoförlerimize kadar herkesi verimsiz çalışmaya sevk ediyordu. ÖTV ve zam desteği gerçekleşmesi halinde 17 bin 395 taksi yaklaşık 50 bin şoförle daha kaliteli hizmet verecek.” Rosselhoznadzor’dan yapılan açıklamada, Türkiye’den Moskova’ya giden 12.3 ton yaş çilek ve 7.5 ton kayısıda zararlı böceğin tespit edildiği bildirildi. Öte yandan, Rusya, geçen ay da Türkiye’den aldığı 39.5 ton domates ve 20.3 ton çileği tarım haşeresi saptandığı için kabul etmemişti. Mayıs ayının başlarında Ukray na da benzer sebeplerle Türkiye’den gönderilen 38 ton domatesi iade etmişti. Bu ürünlerin iç piyasada tüketildiği konusunda endişeler oluşurken, ziraat mühendisleri böcekli ürünlerinin nedenini son bir yılda yüzde 80 zamlanan tarım ilaçlarının alınamamasına bağlıyor. l Ekonomi Servisi ‘Yatak’ın yüzde 30’unu yerli turist dolduracak Antalya ve Muğla’daki birçok tesiste doluluk oranının Ramazan Bayramı tatili dolayısıyla yüzde 100’e yaklaştığı açıklandı. Türkiye Otelciler Federasyonu Başkanı Osman Ayık, “Türkiye’de 1.5 milyon civarında kaliteli ve nitelikli yatak var. Bunun yüzde 30’a yakın bölümünün iç pazar misafiriyle dolmasını bekliyoruz. Yoğun bir bayram trafiğinin olmasını bekliyoruz. Sadece kıyı bölgelerinde değil, Türkiye’nin iç bölgelerine dönük ciddi bir hareketlilik olacak” dedi. Sektör yetkilileri, ayrıca rezarvasyonun önemine dikkat çekerek “Rezervasyonlar da mutlaka teyit edilsin” dedi. 1126 MAYIS 2019 PAZAR İş yaratmak Devlet iş mi yaratır... Belediyeler istihdam yaratmakla mı uğraşırlar... Ya özel sektör? ... Kavramlar ile boğuşarak geldik günümüze. Kurumlar arası görev ve paylaşım, etkileşim ve uyumun yerine “her yapı birbirinden bağımsız, herkes kendi görevini yapsın, diğerlerine karışmasın” anlayışını dayattık. Tam da bu anlayış ve uygulamalar önümüze kalıcı bir işsizlik olgusunu getirdi. Getirmekle kalmadı, işgücü piyasasının tüm genetik yapısını da bozdu. Nasıl mı, açıklayalım! HHH An itibarıyla, resmi rakamlar işsizlik oranını yüzde 14.7 ve buna karşılık gelen işsiz sayısını da 4 milyon 730 bin kişi gösteriyor. Söz konusu oran, en son yaşanan küresel kriz sonrası eriştiğimiz, işsiz sayısı ise ekonomi tarihimizin gördüğü en yüksek seviyede... Detaylar birkaç önemli noktayı vurgulamamızı gerektiriyor... Toplam işsiz sayısı tarımda çalışanların sayısını aştı... İşsizler ordusu sanayi sektöründeki istihdam büyüklüğüne yaklaştı... Kriz dönemlerinde hane halkı davranışını yansıtan kadınların emek arzı oranı yerinde saydı... Uzmanlık ile mesleğin buluşması anlamına gelen “kaliteye ve etkinliğe dayalı istihdam”daki azalış ve işsizlikteki artış kalıcı hale geldi. HHH Her biri başlı başına büyük sorun ama kadınların emek arzının, tüm istatistiki zorlamalara rağmen, hâlâ yüzde 34’ler seviyesinde bulunması en basit açıklaması ile ekonominin artık istihdam yaratma gücünü ve “zaten iş bulamam yaklaşımı” ile kadınların işgücüne bile girme gayret ve düşüncesini kaybettiğini göstermektedir. Verilerin bir de arka yüzü var tabii. Çoğu zaman bu yüz, görmediğimiz bazı gerçekleri söylemeye çalışır. Bunlardan biri uzmanlığın çalışma alanı ile buluşması olgusudur. Bir mühendis muhasebe alanında, bir ekonomist tarlada ve bir uçak mühendisi bankanın hazine bölümünde istihdam olanağı bulmuşsa, o işgücü piyasası etkin ve verimli değildir ve kaliteye bağlı işsizlik mevcuttur. Kriz döneminde bunun yansımasını en çok da işteki durum ve ekonomik faaliyetlerine göre istihdam edilenlerde görürüz. Örneğin, ekonomik sürecin gereği olarak günümüzde sanayi, tarım ve inşaat sektörlerinde çalışan sayısı aşırı bir şekilde azalırken, hizmetler sektöründe artması, uzmanlık ile çalışma alanının buluşmadığının açık bir yansımasıdır. HHH Kadın emek arzındaki seviyeyi ve işsizlerin tarımda çalışanları aştığı gerçeğini bu son olgu ile birleştirdiğimizde, sorunların kısa zamanda çözülemeyeceğini ifade etmek zor olmasa gerek. Belediyeler iş yaratır mı? Ülke refahının en önemli mikro yansımalarını bölgesel kalkınma sürecinde görürüz. İfade edilenlerin aksine, yerel yönetimlerin birçok proje ve planda olduğu gibi, istihdam yaratma ve uygulama alanlarında da rolü büyüktür. Öyle ki, sokaktaki suç oranını azaltmadan eğitime, çocukların gelişiminden kültürel faaliyetlere, yatırımlardan sosyal refahın iyileştirilmesine kadar olan tüm süreçlerde yerel yönetimler daha etkin rol oynarlar... En önemlisi de nedir biliyor musunuz? İnsan sermayesini şekillendiren, gelişmenin en önemli yüzü olan kadınların toplum yaşamına dokunmasını sağlamak! Bunu da en etkin bir şekilde yerel yönetimler yapar! TRUCKS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle