23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 26 MAYIS 2019 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bu yol bir yere çıkmaz! Cevat Turan Şair ve Yazar En büyük örgütlü muhalefetin piyasadaki ekonomik kriz olduğunu anlamak için iktisatçı olmaya gerek yok. Ne yazık ki cüzdan vicdana üstün geliyor bizim insanımızda. Demokratik talepleri, hak ve özgürlükleri elinden alınan vatandaş için bu durum çok şey ifade etmiyor ancak ne zaman satın alma gücü gerileyip yoksullaşma kapısını tıklatıyor işte o zaman ayılıyor. Reel sektörün, iş insanlarının ve esnafın ekonominin düzeleceğine dair ilk kez umudu tükenmiş durumda. Diğer yaşanan tüm büyük krizlerden sonra yapılan ilk seçimlerde genellikle iktidarlar değişmiş, yeni gelenler ise yeni ekonomik programlar açıklayarak vatandaşa “her şeyin düzeleceğine dair” en azından umut vermişlerdir. Bu beklenti ve yeni bakış açısı hem yeni sıcak paranın içeri gelmesine neden olur, hem de iç piyasada ivmenin yukarıya doğru çıkmasına katkıda bulunurdu. İlk kez vatandaşın, küçük işletmelerin, esnafın ekonominin düzeleceğine dair umudu yok. Çünkü işlemeyen demokrasi, işlemeyen adalet ve AB müktesebatından uzaklaşan hukuk sistemi her şeyi kilitlemiş durumda. Sanayi sitelerindeki küçük işletmeler, arkası yazılan çekler ve yarının belirsizliği bir karaba İlk kez vatandaşın, küçük işletmelerin, esnafın ekonominin düzeleceğine dair umudu yok. Çünkü işlemeyen demokrasi, işlemeyen adalet ve AB müktesebatından uzaklaşan hukuk sistemi her şeyi kilitledi. san gibi herkesin üzerine çökmüş. Parası olan ya yüksek faizde ya da dövizde tutarak rantın peşinde. Piyasada büyük bir likit krizi yaşanıyor ancak bunu kim dile getirse “haddi” bildiriliyor. Yönetim açmazda Seçimi iptal edip demokrasiden uzaklaştığınızda döviz yükseliyor, döviz yükseldikçe reel sektör daha çok krize giriyor, kriz derinleştikçe iktidarın seçmen nezdinde tercihi değişiyor. Yani yönetim tam bir açmazda duruyor. Denizin ortasında çaresiz kalmak gibi. Susadıkça deniz suyu içiyorsunuz, tuzlu suyu içtikçe sizi daha çok susatıyor ve bu çıkmazla sonunuzu hazırlıyorsunuz. Demokrasi ile iktisadi gelişmenin birbiriyle nasıl iç içe olduğunu yaşayarak anlıyor seçmen. Bu karamsarlık içinde tutunacak iyi bir şey arıyorsunuz ama yok. Dış politika etkisini ve güvenirliğini kaybetmiş durumda. AB ilişkileri varla yok arasında. Yargı, adalet, hukuk vesayet altına girmiş, bağımsızlığı bağımlı hale gelmiş durumda. Mali kriz nedeniyle kısa vadeli borçlar çevrilemez halde. Ödenebilmesi için yüksek faizle sıcak para arayışına ihtiyaç duyuluyor. Onun içinde İngiliz ve ABD finans çevrelerinin çaresizce kapısı çalınıyor. Dünya bilim merkezleri açarken, hükümet ise 396 adet ve tıklım tıklım mahkum bulunan cezaevlerine 5 yıl içinde 193 ye ni cezaevi inşaatı başlatarak 439 tutukevini hizmete açmayı planlıyor. Umarım otoyollarda, hastanelerde olduğu gibi burada da “mahkum bulundurma garantisi” verilmemiştir. Yoksullaştık Kırılgan bir ekonomi mevcut. Dolar, Avro yerinde duramıyor serseri mayın gibi nereye çarpacağı meçhul. Şu kısacık zaman içinde döviz yükselmesinin bizlere maliyeti 135 milyar. Hepimiz bu sürede değer kaybeden TL nedeniyle daha çok yoksullaştık. Ekonominin dinamosu olarak görülen inşaat sektörünün maliyetleri yüzde 46 oranında artmış gayrimenkul stoklarında yaprak kımıldamıyor. Bu sektörün alt tedarikçileri de aynı şekilde krize girmiş durumda. Şimdi bütün bu ortamda siz YSK eliyle İstanbul seçimini iptal ederek kendi hırsınızı, ülkenin geleceğinin önünde tutuyorsunuz. Buradan yeni bir sonuç çıkarmaya çalışacaksınız. Ne çıkarsa çıksın tarihin değişimini durduramazsınız. Vicdan ve akıl üstün gelecektir. Kaosa prim vermeden, iğneyle kuyu kazar gibi; sokak sokak, insan insana çalışarak tünelin ucundaki ışığı büyütmek ve çocuklarımıza bırakacağımız yeni bir Türkiye’nin omuzlarımızda yarattığı sorumluluğun bilinciyle hep birlikte geleceği inşa etmek zorundayız. Erken Cumhuriyet döneminde plan ve mimarlık anlayışı Doğan Hasol Dr. Y. Müh. (Mimar) Cumhuriyetin ilk 15 yılında yapılan atılımlar Atatürk’ün strateji ve planlama alanlarındaki dehasının eseridir. Mustafa Kemal emsalsiz bir strateji ustası ve vizyonerdi. Savaşta ortaya koyduğu strateji dehasını, barışta da, ekonomik, sosyal ve kültürel planlama alanlarında gösterdi. O anlayış, erken Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen ülke ve kent planları ile mimarlık örneklerinden okunabilir. “Kurtuluş” sonrası, “kuruluş” dönemidir. Savaşlar nedeniyle hırpalanmış olan ülkenin ayağa kaldırılması ve çağdaş doğrultuda geliştirilmesi söz konusudur. İşlere, ülkenin başkenti olacak Ankara’dan başlanacak; bir kasabadan, bir başkent yaratılacaktır. Gereksinimler sınırsız, olanaklar kısıtlıdır. 1920’de açılan ilk Meclis için mevcut bir binadan eksikleri tamamlanarak yararlanılır. Ankara’da konut sıkıntısı, otel sıkıntısı baş göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa, Ağustos 1921’de Sakarya Muharebesi için Ankara’dan ayrılmadan bir gece önce, Etnografya Müzesi yapımına ilişkin olarak hazırlanan kararnameyi imzalar. Savaşa giderken müze kararnamesi... Bu davranış, Mustafa Kemal emsalsiz bir strateji ustası ve vizyonerdi. Savaşta ortaya koyduğu strateji dehasını, barışta da, ekonomik, sosyal ve kültürel plan lama alanlarında gösterdi. kültüre verilen değerin iyi bir göstergesidir. O müze 1928’de açılacaktır. Kurtuluş Savaşı kazanılmış, sıra barışa ve ülke kalkınmasına gelmiştir. Ekonomiye yön vermek üzere İzmir İktisat Kongresi 4 Mart 1923’te toplanır. Time Dergisi’nin 24 Mart 1923 sayısı, kapağında “Moustapha Kemal Pasha” resmiyle çıkar. 24 Temmuz 1923’te de Lozan Barış Antlaşması imzalanır. Bütün bu gelişmeler Cumhuriyetin ilanından öncedir. Türkiye, saygın bir ülke konumundadır artık. Düzenli planlama Cumhuriyetin kurulmasıyla gereksinimler daha da artmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilmiş mimarlık eserlerine bakalım: Vekâlet ve kamu binaları, okullar, banka binaları, sergi evi binası, tren garı, konutlar, düzenli yollar, parklar vb. Gerçek bir başarı sürecini anlatan bu liste uzayıp gider. Dikkat çeken nokta şudur: Bütün olanaksızlıklara karşın, zorunlu yönetim yapılarının yanı sıra, eğitim, kültür ve ekonomi yapılarının da ciddi mimarlık projeleriyle kısa sürede özenle gerçekleştiril miş olması... Ülkedeki mimar sayısında ki yetersizlik, o tarihlerde Hitler baskısı yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kalan Avrupalı mimar ve şehircilerin güvenilir ülke olarak gördükleri Türkiye’ye sığınmaları sayesinde giderilmiştir. Yatırımlar ileriki yıllarda, kapsamı daha da genişletilerek sürdürülecektir: endüstri yapıları... Şeker fabrikaları, mensucat fabrikaları... Kayseri Uçak Fabrikası... Atatürk’ün “İstikbal Göklerdedir” öngörüsü ışığında 1925 yılında Türk Tayyare Cemiyeti’nin (sonradan THK) ve 1933’te Türk Havayolları’nın kurulması... Ve İstanbul Darülfünunu’nun 1933’te üniversiteye dönüştürülmesinin hemen ardından kurulan Planetaryum (Gözlemevi) (1936). Yukarıdaki listeye Köy Öğretmen Okullarını, Köy Enstitülerini ve Halkevlerini de eklemek gerekir. Yatırımlar, Ankara ile sınırlı kalmamış, İstanbul, İzmir ve öteki illere de yöneltilmiştir. Gurur listesi Ulaştırma konusuna gelince... Öncelikle yabancılar elin deki demiryolları millileştirilirken bir yandan da yurdu, “Demirağlarla Örme” seferberliği başlatılacaktır.(1) Şehircilik alanındaki atılımlar da önemlidir. Başkent Ankara için ciddi kentsel planlama yarışmaları sonucunda, Alman şehirci Herman Jansen’in Ankara planı devreye girmiştir (1932). Bunu, 1936’da Fransız şehir plancısı Henri Prost’un İstanbul planı... ve birçok şehir için yabancı uzmanlara yaptırılan kentsel planlar izlemiştir. Yukarıdaki özet bile erken Cumhuriyet döneminin bir gurur listesidir. Yalnız siyasal ve ekonomik alanda değil, toplumsal ve kültürel alanda da, mimarlık ve planlama alanında da...(2) Bütün girişimler ciddi planlama anlayışı sayesinde kısa sürede başarıyla tamamlanabilmiştir. İşin mucize sayılabilecek başka bir yönü de bunların, bütün dünyayı sarsan 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sırasında genç Türkiye Cumhuriyeti’nce gerçekleştirilebilmiş olmasıdır. 1) D. Hasol, M. Kemal Atatürk’ün Büyük Millet Meclisi’ni Açış Konuşmalarında “Demiryolları” http://www.doganhasol.net/mkemalataturkunbuyukmilletmeclisiniaciskonusmalarindademiryollari1.html 2) Ayrıntılı bilgi için Bkz. D.Hasol, 20.Yüzyıl Türkiye Mimarlığı, YEM Yayın, İstanbul ‘Çaldılar’ yok... ‘Gasp’ var! İktidar, klasik medyanın neredeyse tamamını kayıtsız koşulsuz kendine olmasa da) kendi aklı, mantığı, gözlem gücü, vicdanı, namusu, ahlâkı, bağlamış durumda... hukuk ve adalet anlayışı var. Yargıyı ise ancak BAZI insanları HER aklı, mantığı, hukuku, ZAMAN korkutabilir veya Anayasa’yı ve yasaları aldatabilirsiniz. zorlayarak, eğip bükerek, BÜTÜN insanları da çok zor kontrol edebiliyor... BAZEN korkutabilir veya Gerek medyayı, gerekse aldatabilirsiniz. yargıyı kendine bağlamış Ama BÜTÜN insanları olmaktan kaynaklanan sürekli olarak HER bir pervasızlıkla, olup ZAMAN aldatamaz ve bitenleri kamuoyuna farklı korkutamazsınız! yansıtabileceğini, gerçekleri HHH değiştirebileceğini sanıyor... İktidar, doğrudan Ve yanılıyor, hem de çok denetlediği medya ve yanılıyor! önemli ölçüde kontrol HHH ettiği yargı ile gerçeği Bakın iktidar, bütün değiştirmeye ne kadar medya ve yargı desteğine uğraşırsa uğraşsın, Ekrem rağmen, gerçekleri neden İmamoğlu’nun kazandığı tam anlamıyla farklı seçimin iptal edilmesini yansıtamıyor ve yeterince halk içine sindiremedi: tersyüz edemiyor: Ne iktidarın, hiçbir delil 1) Klasik medya, yani olmadan ortaya attığı gazete ve televizyonların “Çaldılar” iddiası tuttu... büyük bölümü iktidarın Ne yargı, gerçeklere aykırı mutlak denetimine girince, olan bu iddiayı kabul edip halk bunlara güvenini yitirdi, kanıtlayabildi... izlemeyi bile bıraktı... Ne de, hiçbir delil olmadığı Az sayıda kalmış olan ve yargı tarafından bile kabul bağımsız gazete ve edilmediği için, bu iddiayı televizyonları, internet dillendiren bizzat aday medyasını ve sosyal medyayı bile iddiasının arkasında izlemeye başladı. durabildi. Üstelik sosyal medya, Çünkü GERÇEK: Oyları hatta bir ölçüde internet muhalefetin çalmadığı, medyası etkileşime açık iktidarın ise en azından bu olduğundan, yani izleyicilerin kez İstanbul’da tümüyle katılımına olanak verdiğinden çalamadığı yönünde idi: veya zaten doğrudan katılım İktidar, muhalefetin üzerine kurulu olduğundan oyları çaldığına halkı ikna çok daha etkili. edemedi ama, yargı gücünü, 2) Yargı ne kadar haksız ve hukuksuz bir denetlenirse denetlensin, biçimde kullanarak Ekrem Anayasa ve yasaların İmamoğlu’nun mazbatasını sınırları ne kadar zorlanırsa zorla elinden aldı, gasp etti! zorlansın, ortada iktidarın İKTİDAR, da uyması gereken yazılı İMAMOĞLU’NUN kurallar ve her şeye karşın MAZBATASI İLE BİRLİKTE YARGI MENSUPLARININ İSTANBUL HALKININ DA VİCDAN, AKIL, MANTIK, İRADESİNİ DE GASP AHLÂK ve NAMUSLARI var. ETMİŞ VE BU BAĞLAMDA 3) Bütün bunların üstünde, MİLLİ İRADEYİ DE YOK insanın, halkın (bir örnek SAYMIŞTIR! Küresel ısınmanın Türkiye’ye olası etkileri ORHAN AYBER Bu yazı bir belgesel çalışmadır, amacım ülkemizi bekleyen büyük tehlikeyi gündeme taşımak, var ise şayet, yetkilileri uyarmak. 1. 2017 yılında beklenmeyen hava olayları sonucu Türkiye’de iki milyar dolar hasar meydana geldi ve bu hasar her sene hızla artma potansiyeli taşımaktadır. 2. Ege ve İç Anadolu’da kuraklık görülecek ancak bu yılın yağışlı geçmesi barajların doluluk durumu kimseyi yanıltmasın. Örneğin İzmir’in suyunun yüzde 70’i Manisa’dan geliyor, bu da Manisa’da yeraltı su seviyesini 400 metre aşağıya düşürdü ve Manisa üretim ekonomisini çok kötü etkiledi. 3. Karadeniz bölgemizde yağışlar yüzde 1020 artacak, Akdeniz ve Ege’de yüzde 30 azalacak. Karadeniz bölgemiz küresel ısınmanın sonuçlarından en az ve hatta olumlu etkilenecek bir bölgemiz. (Küresel kuraklıktan en önce ve en ağır koşullarda etkilenecek olan Arap dünyasının büyük kitleler halinde Karadeniz bölgemize yerleşme taleplerini böyle değerlendirebiliriz.) 4. Ülkemizde kirli havanın 52 bin kişinin erken ölümüne sebep olduğu düşünülmektedir ki bu rakam ülkemizde trafik kazalarından yedi katı fazladır. 5. İklim değişiklikleri nedeni ile Trakya’da yaşanan beklenmeyen yağmurlar ayçiçeğinde köse hastalığına sebep olmuş, buğday ekim alanlarında çok ciddi daralmalar olmuştur. Küresel ısınma sonucu ülkeler gıdaya erişimde çok riskli günlere geldik. Başta buğday olmak üzere pek çok gıda ürünü stratejik ürün olacaktır ve hiçbir ülkeden tedarik etmemiz söz konusu olamayacaktır. Bu nedenlerle: A. Türkiye kendi kendini besleyen ülke olmak zorundadır bunun için Türkiye’de ekilmeyen tüm alanlar ekime açılmalıdır. B. Köylü üretici devlet tarafından korunmalıdır. C. Kooperatifçilik yasası hemen çıkarılmalıdır. D. GAP projesi ivedilikle tamamlanmalıdır. 6. Tüm dünyada beklenmeyen hava olayları uçuşlarda çok büyük aksamalara sebep olmaktadır. İstanbul Havaalanı’nda çok sıkıntılı günler yaşayabiliriz.  Zorunlu ders olsun Milli Eğitim Bakanımızı uyarıyorum. “İklim değişikliği”nin başta ilkokullarımız olmak üzere ders olarak okutulmasını, üstelik zorunlu ders olarak okutulmasını öneriyorum. Dedeler, büyükanneler, siz 1520 yıl sonra bu dünyada olmayabilirsiniz. Fakat torunlarınız iklimsel değişikliğin bedelini ödeyecek. Bundan sonra aşırı hava olaylarına hazırlıklı olalım, çok daha sık hortumlarla, yıldırım düşmeleriyle, seraların yıkımıyla, ani sel baskınlarıyla veya aşırı kuraklıklarla karşı karşıya kalacağız. İşte o günlerde bu ülkenin tüm yöneticileri ulusal ittifakın önemine gerek duyarlar sanırım. SON SÖZ: Tam bu yazımı tamamlamıştım ki Cumhuriyet gazetesinde benim görüşlerimi teyit eden bir haber ile karşılaştım. “İklim değişikliği en çok onları etkileyecek, ÇOCUKLARIN GELECEĞİ KARANLIK” Sibel Bahçetepe’nin haberinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Elif Dağlı’nın “İklim ve Çocuk” konulu uyarılarını anneler, babalar, büyükanneler, dedeler okumalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle