22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 17 MART 2019 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER NATO Türkiye için ne kadar güvenli? İlker Güven / E.Tuğamiral Cumhuriyet gazetesinde Olaylar ve Görüşler sayfasında NATO ve güvenlik konuları ile ilgili yazılar yayımlandı. Biz de konuya güvenlik açısından ve başka bir pencereden bakacağız. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun en önemli temeli şüphesiz BAĞIMSIZLIK’tır. Bağımsızlık için, Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek, antiemperyalist karakterli Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Jeopolitik ve Jeostratejik ilke ve hedefi olarak BAĞIMSIZLIĞI  belirlemiştir. Gözardı edilen tehdit eksenleri Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nda baskılara boyun eğmeyerek tarafsız kalmış ve bağımsızlık ilkesini korumuştu. Ancak NATO’ya girdikten sonra Türkiye, Rusya’ya karşı, NATO’nun daha doğrusu ABD’nin çıkarları doğrultusunda güney kanattaki “ileri karakolu” haline getirildi. TSK de, dönemin egemen gücü ABD’nin jeopolitik hedefi ve tehdit esasları doğrultusunda oluşturulan, NATO’nun askeri stratejisine uyumlu olarak, “Teşkilat, Kuruluş, Silahlanma, Eğitim Esasları, Sevk ve İdare Prensiplerine” göre görevlendirildi. Türkiye’nin AkdenizEge tehdit eksenleri göz ardı edilerek, abartılan komünist Sovyet tehdidine yönelik kuzeye çevrilerek, TSK’nin milli çıkarlar doğrultusunda yapılandırılması yerine, ABD dayatmalı, NATO çıkarları doğrultusunda yapılandırılması sağlandı. Oysa bir yarımada devleti olan Türkiye, batı ve güney eksenlerde de denizden gelecek tehditlere karşı savunmaya da ihtiyaç duyuyordu. Bu yapılanma 1963 Kıbrıs Kanlı Noel’ine kadar gerçekleşemeyecekti. Oysa odaklanmamız istenen Karadeniz, 1936 Montreux Antlaşması’ndan sonra barış ve huzur içinde bulunmaktaydı. NATO’nun Türkiye’ye sağladığı avantajlar, uygulaması ABD kontrolünde olan garantisi olmasa da teorik nükleer şemsiye sağlaması ve Türkiye aleyhine alınabilecek kararların veto edilebilme olasılığı güvenliğimize katma değer olarak sıralanabilir. Ancak kâğıt üzerindedir. Askeri kuvvet yapısı ile teknolojik altyapıya yönelik olarak NATO fonlarından, altyapı modernizasyonu ve kuvvetlere katkı sağlanması; tatbikat ve eğitimler üzerinden knowhow (teknik bilgipüf noktalar) edinme; NATO usul ve talimatlarına erişim olanağı; NATO ülkelerinden istihbarat temin imkânı ve son olarak NATO bilimsel araştırma ve ARGE çalışmalarına katılım olanağı da faydalar arasında sıralanabilir. Diğer yandan sık sık ortaya atılan “NATO, Türk Yunan savaşını önlüyor” tezi tamamen geçersizdir. NATO, Kıbrıs Barış Harekatını önleyebildi mi? Savaşı önleyen NATO de İzmir’e NATO’nun kuruluş amacı olan Sovyetler’in bugünkü ardılı Rusya Federasyonu, Türkiye ile son derece dengeli ve iyi ilişkilere sahiptir. Diğer bir deyişle Türkiye’nin NATO’ya girme nedeni olan Sovyet tehdidi bugün ortadan kalkmıştır. Sağladığı faydalarından daha fazla, güvenlik endişeleri dikkate alındığında NATO İttifakı Türkiye için riskli bir beka sorunu haline gelmiştir. ğil, Türkiye’nin caydırıcı gücüdür. 81 milyonluk, dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip, 1984’ten bu yana sürekli savaşan bir orduya sahip devletin Yunanistan’la harp etmesi durumunda sonuçları bellidir. Peki yukarıda sıralanan sözde çıkarlar doğrultusunda NATO’nun Türk güvenliğine menfi etkileri yok mudur? Göz atalım. Madalyonun öteki yüzü ABD ve NATO müttefiklerimiz soğuk savaşın bittiği tarihten bu yana Türkiye’nin iç ve dış risk ve tehditlerine karşı desteklemek bir yana, tam aksine söz konusu risk ve tehditlere açık ve gizli destek sağlayarak, “Stratejik ortaklık” ve müttefiklikten ziyade düşmanca davranışlar sergilemişlerdir. PKK, PYD, YPG başta ABD olmak üzere NATO müttefiklerimiz tarafından korunup kollanmakta; Türkiye’ye karşı yoğun şekilde silahlandırılmaktadır. Türkiye’nin yeni jeopolitik cephesi haline gelen Doğu Akdeniz’de GKRY’nin KKTC ve Türkiye’nin Mavi Vatan’ı üzerinde ilan ettiği sözde MEB’de haksız ve hukuksuz icra ettiği sismik araştırmalara NATO müttefiklerimiz Türkiye’yi karşısına alarak destek ve koruma sağlamakta, tatbikatlara iştirak etmektedirler. FETÖ elebaşını ABD himayesine almış ve Türkiye’ye vermemektedir. Halen Türkiye aleyhine kendi güdümünde tutmaktadır. Ayrıca Yunanistan ve Almanya da, FETÖ kaçaklarına kucak açarak, beslemektedirler. Diğer taraftan NATO’nun, ABD kontrolündeki nükleer silahları kullanarak Türkiye’ye yardım etmesi de söz konusu olamaz. Bölgede Türkiye’ye nükleer tehdit olabilecek iki ülke Rusya ve İsrail’dir. Her durumda NATO ilk kullanan durumda olmayacağına ve NATO’da karar oybirliği ile alınacağı da dikkate alındığında, Avrupa’daki müttefiklerimizin karşı saldırı için onay vereceğini ummak hayaldir. Zira Türkiye’yi savunma amaçlı karşı nükleer saldırı gerçekleştiği zaman, refah ve huzurlarını Türkiye’nin savunması için riske atacak Avrupalıların nükle er silah kullanım kararı ne derece gerçekçi olabilir? Ya da İsrail’den Türkiye’ye nükleer saldırı olursa NATO müttefiklerimiz İsrail’e mi saldıracaktır? NATO’da Türkiye, veto hakkını kullanarak pek çok aleyhte kararı engellemektedir. Bu doğrudur. Ancak dolaylı yollardan bu engellemenin sonuçları ne kadar başarılı olabiliyor? NATO’da ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın  oluşturduğu grup son sözün sahibidir. Bu grup dolaylı baskılar ile de, ittifakta etkin olmaktadırlar. Örneğin, Türkiye Güney Kıbrıs’ın AB üzerinden NATO ile ilişkilerine her alanda veto hakkını kullanmasına rağmen sözde müttefiklerimiz Kıbrıs’ta göz göre göre, Türkiye aleyhine stratejik ilişkileri geliştirmeye, üslenme ve askeri işbirliği anlaşmaları imzalamaya, müşterek ve birleşik tatbikatlar yapmaya devam etmektedirler. S400 ve çifte standart Benzer şekilde NATO’da halen yedi ülkenin Rus yapımı S200 ve S300 hava savunma sistemi kullanmasına hiç ses çıkarılmamasına karşın, Türkiye’nin S400 hava savunma sistemi almasını ABD müttefikliği hiçe sayarak, düşmanca tavır içinde, askeri, ekonomik ve politik tehditler ile önlemeye çalışmaktadır. NATO, Karadeniz’de sahildar ülkelerin barış ve huzur içinde yaşamalarının teminatı olan Montreux Antlaşması’nı bozmak için de, her olanağı denemektedir. Türkiye’nin 2008 sonrasında maruz kaldığı kumpas davalar sırasında TSK içinde büyük çaplı personel kıyımı yaşandı. Tasfiyeler bir yana yüzlerce en seçkin personel, sahte deliller ile yıllarca hapishanelerde çürütüldü. Ölümler oldu. Bu süreçte NATO çevrelerinden tek bir yorum duyuldu mu? NATO’nun başı ABD’nin koruması altındaki FETÖ üyeleri yandaş ve hain ajanları ile yürütülen Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas davalar yetmeyince ABD koruması altındaki Gülen, 15 Temmuz 2016’da FETÖ bağlısı vatan hainlerini kurgulayarak darbe teşebbüsünü organize etmiştir. 15 Temmuz kalkışmasında NATO Komutanlıkları’nın ve bu çerçe vede İncirlik Üssü’nün rolü kamuoyu ile henüz paylaşılmıyor. Firari FETÖ sanıklarına Almanya’daki NATO üslerinde 2016 yılında ikamet sağlandığı televizyon programlarına bile konu olmuştu. Bu konu ilerde açıklığa kavuştuğunda sürprizlere hazır olmak gerekir. Tehdit ekseni kuzeyden güneye kaymıştır NATO’nun kuruluş amacı olan Sovyetler’in bugünkü ardılı Rusya Federasyonu, Türkiye ile son derece dengeli ve iyi ilişkilere sahiptir. Diğer bir deyişle Türkiye’nin NATO’ya girme nedeni olan Sovyet tehdidi bugün ortadan kalkmıştır. Dolayısı ile tehdit ekseni kuzeyden güneye kaymıştır. Türkiye’nin bugün öncelikli beka sorunu Rusya veya İran kaynaklı değil, NATO ve AB üyelerinden kaynaklanmaktadır. Mevcut konjonktürde NATO’nun Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı kısa uzun ve orta vadedeki tehdit ve risklerin önlenmesine katkısının olduğunu söylemek mümkün değildir. Öte yandan, güçlü NATO ülkeleri de kendi içlerinde ayrışmaya gitmektedir. AB savunma kimliği güçlendirilmeye ve ABD’den bağımsız bir savunma politikası uygulamasına geçiş hedeflenmektedir. Bu ayrışmayı son Libya müdahalesinde gördük. NATO vahşi bir şekilde Libya’da kullanıldı. ABD, İngiltere ve Fransa çıkarları paralelinde ve hatta BM’nin kara harekâtı için yetki vermediği durumda kullanıldı. Almanya çok uzak durdu. Kosova müdahalesinde de NATO, BM yetkisi olmadan kullanılmıştı. ABD varlığının meşrulaşması ABD, Avrupa’yı NATO üzerinden son 70 yıl kontrol etti. Avrupa savunma kimliğini geliştirmeyerek, Sovyet ve daha sonradan Rus tehdidini kışkırtarak buradaki varlığını meşrulaştırdı. Bugün Rusya ile enerji ve ekonomik işbirliğine girmek isteyen AB ülkelerine ABD’nin açık tehdidini görüyoruz. NATO’suz Amerikan askeri endüstriyel yapısının kan kaybedeceği asla unutulmamalıdır. O nedenle yakın dönemde ABD üzerinden özellikle doğu ve merkezi Avrupa devletleri yani yeni NATO üyeleri kullanılarak, yeni kışkırtmalara hazır olmak gerekir. Bu kışkırtmalara Türkiye dikkat etmelidir. Doğu Akdeniz ve Ege’den kuşatılmaya çalışılan bugünkü konjonktürde başta Karadeniz olmak üzere, ABD ve NATO kışkırtmaları Türkiye için yeni endişe alanları olacaktır. Kısacası sağladığı faydalarından daha fazla, güvenlik endişeleri dikkate alındığında NATO İttifakı Türkiye için riskli bir beka sorunu haline gelmiştir. bir kent sembolü gerek ABD’nin insan hakları raporu ABD’nin 2018 İnsan Hakları Raporu’nun Türkiye bölümüne ilişkin metin Havuz Medyası’nda yayınlanmadı; böyle bir raporun varlığı sadece “Dışişleri Bakanlığı’nın sert tepkisi” başlıklı haberlerle duyuruldu. Bu raporun “Amerika’nın Sesi Radyosu İnternet Sitesi”ndeki metninden yaptığım özet aşağıda. HHH 1) 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü halin 2 yıl sürdüğü, 19 Temmuz’da sona erdiği ancak OHAL’in Türkiye toplumu ve kurumları üzerinde geniş kapsamlı etkileri olduğu, pek çok temel özgürlüklerin kullanılmasını sınırladığı vurgulandı. 2) Raporda “130 binden fazla memurun görevden alındığı, tutuklandığı ya da cezaevine konulduğu, darbe girişiminden bu yana 1500’den fazla sivil toplum kuruluşunun terör bağlantılı gerekçelerle, özellikle hükümet tarafından darbe girişimini planlamakla suçlanan ve Türk hükümetinin (FETÖ) Fethullahçi Terör Örgütü olarak nitelediği din adamı Fethullah Gülen ve hareketiyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle kapatıldığı” belirtildi. 3) Türkiye’deki insan hakları sorunları arasında “keyfi infaz, gözaltında şüpheli ölümler, işkence, muhalefetteki milletvekilleri, avukatlar, gazeteciler, yabancı ülke vatandaşları, ABD’nin Türkiye misyonunda görevli 3 Türk çalışan dahil on binlerce kişinin terör gruplarıyla bağlantılı oldukları gerekçesiyle keyfi şekilde gözaltına alınması, seçimle göreve gelen yetkililerle akademisyenlerin gözaltına alınması, bazı medya kuruluşlarının kapatılması, hükümetin politikalarını ya da yetkilileri eleştiren kişilerin yargılanması, internet sitelerinin ve bazı içeriklerin engellenmesi, toplanma özgürlüğüne ciddi sınırlama getirilmesi, kadınlara ve LGBTI bireylerine ve diğer azınlık gruplarına yönelik şiddet” sayıldı. 4) Güvenlik güçleri ve terör örgütü PKK ve bağlantılı gruplar arasında çatışmaların ve ölümlerin yıl boyunca devam ettiği, ancak çatışma düzeyinin önceki yıllara kıyasla daha düşük seyrettiği belirtildi. 6) Ocak ayında TSK’nın Afrin’de başlattığı Zeytin Dalı Operasyonu sırasında bazı sorunların yaşandığı da raporda yer aldı. Hükümetin Afrin operasyonunun uluslararası hukuka uygun şekilde yürütüldüğünü ve ordunun operasyon boyunca sivil can kaybından kaçınmaya özen gösterdiğini söylediği belirtildi. 7) Yurtdışındaki Fethullah Gülen bağlantılı kişilerin yakalanıp Türkiye’ye getirildiği operasyonlar da yer aldı. 8) Anayasa uyarınca işkencenin ya da kötü muamelenin yasak olduğu ancak buna rağmen bazı hükümet güçlerinin bu taktikleri uyguladığına ilişkin haberlerin bulunduğu belirtildi. 9) Rahip Brunson ve NASA çalışanı Serkan Gölge sorunlarına da değinilen raporda, savcıların terör ve ulusal güvenliğe yönelik tehditler konusunda geniş bir tanım kullandığı belirtildi. Yıl sonunda 10 HDP milletvekilinin ve 46 HDP’li belediye başkanının cezaevine konulduğu ifade edildi. Eski HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın da 2016 yılından bu yana cezaevinde olduğu ifade edildi. 10) Aralık ayı itibariyle 73 gazetecinin cezaevinde olduğu, bilinmeyen sayıda gazetecinin de Türkiye dışında olduğu ve tutuklanma korkusuyla bu gazetecilerin ülkelerine dönmediği belirtildi. Türkiye’de bireylerin, dava ya da soruşturma açılması riski olmadan, devleti ya da hükümeti kamuoyu önünde eleştiremediği vurgulandı. 11) Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçiminin hükümete temel hakların ve özgürlüklerin sınırlanması konusunda geniş yetkiler veren olağanüstü hal koşullarında yapıldığı vurgulandı. “Çoğu aday genel olarak 24 Haziran seçimleri öncesinde seçim kampanyalarını yapabildi. Ancak HDP’nin adayı seçim kampanyası sırasında cezaevindeydi. İYİ Parti lideri de fiili bir medya ambargosuyla karşı karşıyaydı. AGİT, seçimlerin Cumhurbaşkanı ve iktidardaki parti lehine olan bir ortamda yapıldığını belirtti” değerlendirmesine yer verildi. “Adaylara yönelik medya yayınları Cumhurbaşkanı ve iktidardaki partiden yanaydı. Örneğin bir RTÜK üyesine göre 1430 Mayıs tarihleri arasında TRT, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili 67 saat, CHP adayı Muharrem İnce ile ilgili 7 saat, İYİ Parti lideri Meral Akşener ile ilgili 12 dakika, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu ile ilgili 8 dakika, HDP adayı Selahattin Demirtaş ile ilgili sıfır dakika yayın yaptı” ifadeleri kullanıldı. 12) Raporda yeni havaalanı inşaatında çalışan işçilerin sorunlarına da değinildi ve “DİSK’e göre OHAL’de hükümet ulusal güvenliğe risk oluşturduğu gerekçesiyle 7 grevi yasakladı, 15 grevi de askıya aldı” tespiti de yer aldı. HHH AKP’nin ABD ve AB desteğiyle iktidara geldiği biliniyor: Eserleriyle övünebilirler! Av. AHMET KEMAL ŞENPOLAT Her kentin onunla bütünleşmiş birkaç kent sembolü vardır. İzmir için genelde Abdülhamit’in tahta çıkışı anısına yaptırılan saat kulesi fotoğraflarda, tanıtımlarda kullanılır. Ama kabul edelim ki bir Sydney’in deniz kıyısındaki opera binası ya da New York’un girişindeki Özgürlük Heykeli, Viyana’nın devlet opera binası gibi uluslararası nitelikte değildir. Tunç Soyer planları ile vizyonu ile ve yaptıkları ile son derece yetenekli bir belediye başkanı. Çok büyük olasılıkla 1 Nisan’dan sonra İzmirimizin de yeni yüzü. Seferihisar’da gerçekleştirdikleri ve kısa da olsa beraber olduğumuz toplantıda anlattıkları, uzun süredir unuttuğumuz kültür sanat duygusunu da İzmir’e kazandıracağına beni şahsen inandırdı. İşte Soyer’den ve yeni belediye meclisinden canı gönülden beklediğimiz, İzmir’de yaşıyor olmasak bile oraya gittiğimizde müthiş bir kültür sanat sarayını kente kazandırması. Hatta deniz kenti olan İzmir’in iç bölgelerine doğru değil de aynen Sydney’deki gibi denize yakın, dikkat çeken mimarisi ile dünyaya kenti duyurması. Öyle bir bina hayal ediyorum ki içinde sadece opera bale tiyatro değil, kültür merkezlerinin 7 gün 24 saat canlı olduğu, aynı anda 34 temsilin yapılabildiği, kütüphanelerinden kent müzesine kadar büyük bir kompleks. Kent ile özdeşleşecek muazzam, hepimizin gurur duyacağı yaşayan bir bina. Aynısını Ankara için de dilemek isterim. Fakat maalesef Atatürk’ün kurduğu kent, planından son derece uzaklaşan bir kent ve oluşturulan halk yapısı ilk aşamada buna izin vermez gibi gözüküyor. Fakat İzmir, artık Türkiye’nin birçok konuda öncü kenti olacağı için Ankara’dan Adana’ya, Karadeniz kentlerine kadar onların da bu yaşayan binalara öncü olmasına ilham verecektir diye düşünüyorum Bakanlık destekler mi böyle bir projeyi? Gerçekçi olmak gerekirse kendisinden olmadığı için tabii ki de hayır. Ama İzmir’in özkaynaklarının buna yeteceğini tahmin ediyorum. İşin içine kimseden korkmayan, üzerlerine vergi müfettişleri baskısı hissetmeyen dünya markası sponsorlar mutlaka girmek zaten isteyeceklerdir. 300500 kişilik küçük salonlar İzmir gibi uluslararası kent olmaya aday bir kente yakışmıyor, yetmiyor. Kültür sanatın olmadığı, sergilenmediği, pazarlanamadığı bir kente örneğin cruise turizmi ile gelen gemi yolcularını 24 saatten fazla kent içinde tutmak için dahi yapılması gerekli enfes bir projeye Tunç başkanın hayır diyeceğini sanmıyorum. Pardon... Bu arada Soyer’in belediye başkanlığını kalemim sürçtü şimdiden sanki ilan ettim. Tashih yapmayayım artık o da öyle kalsın. Ama karşılığında da hemen İyonya kültürüne yakışır şu kültür sanat merkezini, Sydney’e meydan okuyacak kompleksi de görmek istediğimizi söyleyelim. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle