18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 17 MART 2019 PAZAR TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/Yorum Benim trenlerim yok artık Şu 31 Mart gelse de hep birlikte ne olacağını bir görsek. Çünkü fevkalade sıkıldım.Yalanlardan, dolanlardan sıkıldım. Bangır bangır bağıran ama sözleri anlaşılmayan seçim şarkılarını duymaktan sıkıldım. Abuk sabuk afişlerin her an karşıma çıkmasından sıkıldım. Üstüne bir de yapmayın, etmeyin denildiği halde GebzeHalkalı tren hattının fütursuzca devreye sokulmasından sıkıldım. Yolum Bostancı istasyonuna düştü ve insanların yarım yamalak işletilen trene güle oynaya bindiğini gördüm. Canım sıkıldı, ben de kişisel tarihimin bir parçası olan benim trenlerimi yazmaya karar verdim. Pek çoğumuzun çocukluk trenlerini yazdım. Çocukluğumun kenti Antep’te yaz tatili geldi mi, evde bir heyecan olurdu, tamam İstanbul’daki akrabalara gidilecek. Denize girilecek, müzeler, saraylar gezilecek ama en çok trene binilecek. Antep’ten İstanbul’a en az bir buçuk gün sürecek tren yolculuğu, sadece benim değil, ailenin tümünün en keyif aldığı zamanlardı. Kara tren tek kişinin inip binmediği küçücük istasyonlarda bile dururdu. Kimi istasyonlarda giyimleri bize hiç benzemeyen, ayakkabıları her an ayaklarından fırlayan çocuklar, “hey gazete, hey gazete!” diye usulca yoluna devam eden trenin peşinden koşarlardı. Trenin durduğu bazı istasyonlar o kadar ıssız olurdu ki, trene yol veren makasçıdan başkası görünmezdi. Çocukken bile bu ıssızlık beni korkuturdu. Yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ istasyonların ıssızlığı beni korkutur. Zaman durmuş gibidir. Yaşama dair hiçbir ipucuna rastlanmaz. Nâzım Hikmet çok sevdiğim oyunu “Yolcu”da, böyle bir ıssız istasyonda, zorunlu olarak birbirlerine bağlı bir kadın ve iki erkeğin macerasını anlatır. Issızlık ve uzaklık oyunun dördüncü kişisi gibidir. Ama tren şen şakrak istasyonlarda da durur. Tren tekerlekleri raylara sürünüp kıvılcımlar çıkararak durmaya çalışırken, telaşla sevdiklerini karşılamaya koşanların yüzlerindeki sevinç, tren durduğunda mutlu seslenmeler, sıcacık kucaklamalar insanın aklını başından alır. Tren yolculuğu, her an değişen bir coğrafyada maceraya, heyecana yol almaktan başka bir şey değildir. Ama benim çocukluk trenlerimde, en sevdiğim zamanlar, annemin özenle hazırladığı kumanyalarımızı yediğimiz o nefis “anne köfteleri”ni yediğimiz zamanlardır. Bugün bile zaman zaman o “anne köfteleri”nin lezzetini damağımda hissederim, kara trenin isli kokusuyla birlikte gelir beni kuşatır. Yazarlığımın tıfıl zamanlarında, o zamanlar bizim için hayal kentleri olan Doğu kentlerine gitmek, bende dayanılmaz bir hal alıyordu. Bunun için, gene yanımda “anne köfteleri”, Haydarpaşa’dan Doğu Exspresi’ne biniyorum. Önümde kaç günlük bir zaman var bilmiyorum. Kompartımanımda yemenisi nedeniyle yüzünü tam seçemediğim gebe bir kadın, onunla birlikte seyahat eden üç erkek, öğretmen olduğunu düşündüğüm genç bir adam ve ben varız. Yol uzun, ilk kez bu yolculukta bilmediğim bir dille karşılaşıyorum, benim ülkemde çok geniş bir coğrafyada konuşulan, benim yabancı olduğum bir dille, Kürtçeyle. O yolculukta ilk kez, kadınların suskunluğunun ne olduğunu anlamıştım. Bütün yol boyunca, yüzü yemeniyle örtülü kadınla konuşmaya çalışmış ama kadının yanındaki erkeklerin “o konuşamaz” sözleriyle öylece kalakalmıştım. Bütün bu yolculuğun sonunda sadece onun adını öğrenebilmiştim, o da öğretmen olduğunu en başta tahmin ettiğim genç adamın yardımıyla, adı Keçe’ydi, 12 yaşındaydı ve gebeydi. Trenlerimi anlatmaya saatlerce devam edebilirim ama artık benim trenlerim yok. Şimdilerde tren denince insanların ve benim aklıma, nedeni çok belli kazalar ve ölümler geliyor. Bir de geliyorum diyen tehlikeye karşı şaşılacak duyarsızlığımız. Neden çok değil, yirmi yirmi beş kişi rayların üstüne yatıp, trenlerimizin ölüm treni olmaması için bir protesto eylemi yapamıyoruz? Ben en çok buna yanıyorum, bu işteki sorumluluğumu yerine getiremedim. Gerisi boş. Not: 2000’li yılların başında İsveç’te büyük bir protesto eylemi yapıldı. Ülkede her cumartesipazar charter uçakları, iyi aile babalarını özellikle çocuk seksi için Tayland’a götürüyordu. O gün yüzlerce insan kendilerini piste kenetlediler. Uçaklar kalkamadı ve olay büyüdü. O günden sonra cumartesipazar Tayland’a giden uçak kalmadı. 17 MART 2019 SAYI: 34129 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l İzmir Temsilcisi: Hakan Dirik Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:42 05:28 05:52 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:07 13:18 16:39 06:51 13:02 16:24 07:14 13:25 16:47 Akşam 19:19 19:03 19:26 Yatsı 20:38 20:21 20:42 Cezayir halkı, binyıllara yayılan işgal ve sömürge tarihinde ilk bağımsız devletini Fransa’ya karşı savaşarak kazandı ve 1965 yılında Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni kurdu. Bir yüzyıllık Fransız egemenliğinden önceki üç yüzyıl boyunca Osmanlı’nın Cezayiri Bahri Sefid Vilayeti olan ülkede; halkın Türklere ve Türkiye’ye karşı şaşırtıcı bir zaafı, saygısı ve sevgisi vardır. 41 milyonluk Cezayir nüfusunun yüzde 30’unu oluşturan Berberiler arasında, en az bir atasının Türk olmasıyla övünmek öylesine yaygındır ki; şahsen anneannesi ya da babaannesi Türk olmayanına hiç rastlamadım. Sonunda, olmayanın da uydurduğu kanısına vardım! Ama Berberi ya da Arap, Mağrıplı meslektaşlarım arasında hayran olduğum gazetecilerin hepsi Cezayirlidir. Zaten bu ülkeyi diğer Mağrıp toplumlarından farklı kılan özelliklerden biri; cehaletin karanlığından beslenen nüfus tabanının üzerinde, tıpkı Türkiye gibi, çok sayıda üst düzeyde kültür ve bilim insanı yetiştirmiş olması. HHH Cezayir’de tanıştığım bir tarihçi, Osmanlı zamanında Türklerin Fransızlardan daha çok sevilmediğini, ama gelen gideni aratınca övülmeye başlandığını, çarpıcı bir örnekle göstermişti: Ramazan Paşa’nın 1576’da deniz üssü olarak inşa lerce kişi, ülkeyi 1999’dan beri yöneten Abdülaziz Buteflika’nın 5’inci kez cum hurbaşkanı adayı olmasını üç hafta protesto ettikten sonra, görece bir zafer kazandılar: Cezayirleşmek Buteflika, kendisinin yazıp yazmadığı belirsiz bir açık mektupla aday olmayacağını, ancak seçimlerin de sözde ettirdiği Reis Kalesi’nin gözetleme toplumsal bir konsensüs mazgalları, denize değil Kasbah’a, sağlamak için belirsiz bir tarihe erte yani şehre doğru açılmıştı. Başka bir lendiğini açıkladı. deyişle Osmanlı’yı, denizden gelecek Cezayir, doğalgaz ve petrol re düşmandan çok, ağır vergilerle sö zervleri, uranyum ve çinko madenle mürdüğü halk ürkütüyordu. riyle dünyanın hammadde açısından Yazar Amin Zavi, Cezayir’de en zengin ülkelerinden biri. kör ölüp badem gözlü olan Türk Ancak kabileler halinde iktidara hâkimiyetine yönelik hoşgörüyü; çöken nepotist ve yolsuz politika Müslüman halkın Osmanlı sömürge cılar; rüşvetten pay, yabancı petrol ciliğini “helal”, Fransız sömürgeciliği şirketlerinden komisyon aldıkları ni “haram” saymasına bağlıyor. için aynı kişileri onlarca yıl iktidarda Akademisyen Nahas Muhammed tutmakla görevli ordu komutanları, Mahyeddin ise Cezayir milliyetçiliği cumhuriyet rejimini de ülkeyi de ni esinleyenler arasında Atatürk’ün çürüttü. özel yerine dikkat çektiği bir maka HHH lede; İstanbul’un 1922’de düşman Gelir dağılımının son derece eşit işgalinden kurtuluşunun Cezayirlileri siz olduğu Cezayir, muazzam enerji coşkuyla sokağa döktüğünü, med rezevlerini ulusal bir akılcılıkla de rese öğrencilerinin Atatürk portrele ğerlendiremedi ve kalkınamadı. Ezici riyle yürüdüğünü ve halkın, Türklerin çoğunluğu yoksul ve genç nüfusuna İstiklal Savaşı zaferini sömürgeci istihdam açamadı, sadece iktidara Fransa’ya karşı kendileri zafer ka gelince bir daha gitmeyen yönetici zanmış gibi kutladıklarını anlatıyor. sınıfı ve uydularını zenginleştirdi. HHH Aslında Cezayir, tıpkı komünist Özetle Türkiye’ye bilinenden çok rejimler gibi 1965’ten beri adında ta daha yakın Cezayir halkı, bugünlerde şıdığı demokrasiyi hiç tadamayan bir yine sokaklara döküldü. “seçilmişler” despotluğu. Gençlerin başı çektiği yüz bin Fanatik İslamcılara uygun zemin hazırlayıp önünü açan siyasal yozlaşma ve yolsuzluk düzeni, 1995’ten 1999’a yüz binlerce kişinin öldürüldüğü bir iç savaşa da neden oldu. Abdülaziz Buteflika, ilk cumhurbaşkanlığı döneminde rejimin az çok yenebildiği İslamcı gerillaya af çıkartarak görece bir huzur sağladı. Ama o gün bugündür, ülkeyi iç savaşa sürükleyen hiçbir koşul değişmedi ve devlet, yine zorbalıkla ayakta duruyor. HHH Buteflika ise artık ayakta bile duramıyor. Yaşlı, hasta ve bir zamanlar Brejnev gibi gerektiğinde hastaneden çıkarılıp, sonra tekrar yatırılan bir kukla. Çünkü onun gölgesi altında semiren yoz ve yolsuz derin devletin, iktidarı bırakmaya hiç niyeti yok! Halkın öfkesi karşısında Buteflika’yı vitrinde daha fazla tutamayacağını anlayan derin devletliler, halen zaman kazanmaya, kendilerini yerlerinden etmeyecek yeni bir düzenek kurmaya çalışıyorlar. İslamcılar pusuda bekliyor; gençler bıktıkları tüm devletlileri tarihe gömmek, özgürlük ve demokrasi istiyor. Sonuç ne olur, meçhul. Cezayir’e gittiğimde, bu ülkeyi Türkiye’nin 1960’lı yıllarına benzetmiştim. Bugün, Cumhuriyete ihanet eden cumhuriyetçilerin sündürüp nepotist ve popülist İslamcıların sömürdüğü Türkiye’nin, yakın bir gelecekte Cezayir’e benzemesinden korkuyorum... ‘T erörist’, ‘dinsiz’! “Ezana saygısız”, “dolandırıcı”!.. Hır gür, istismar, çamur eşliğinde seçimlere gidiyoruz. Çok şükür, şimdilik kimse kimseyi “sünnetsiz” diye suçlamış değil. Seviye henüz o kadar aşağıya inmedi, ya da iftiracıların tarih bilgisi çok derin. HHH CHP’nin 195059 yıllarındaki genel sekreteri çok dilli ve çok diplomalı Kasım Gülek’i de zamanın iktidarı, “Sünnetsiz” ve “Hıristiyan” diye suçlanmıştı. Kanıt olarak da, ABD Columbia Üniversitesi’nden mezun olurken giydiği dört köşe şapkalı ve cüppeli fotoğraflar gösteriliyordu. Gülek, esprili ve zeki bir siyasetçiydi: “Bunların karıları kızları da çok dedikoducu imiş!” diye açıklama yapmakla yetindi. Ancak “sünnetsiz!” iddiaları sürüyordu. Bunun üzerine “Merak edenler gelsinler, görsünler!” diyerek, İstanbul’da Ortaköy Hamamı’nda basın toplantısı yaptı. (28 Kasım 2011, Sabah Y. Donat) İddialar bıçak gibi kesildi. HHH Çin atasözüdür: “İftira eşekarısına benzer. Bir hamlede öldüremeyeceksen, hiç dokunma daha iyi!” Seçimin Ankara’da tehlikeye girdiğini gören iktidar, “kiralık bir iftira tetikçisi” eliyle Mansur Yavaş’ı infaza yöneldi. Benzeri bir komplo da İstanbul’da sahneye konulmaya çalışıldı. “Taksim’de kadın yürüyüşüne katılanlar, ezanı ıslıkla protesto ettiler!” Cumhur İttifakı bu iftirayı dört koldan sahiplenince meydanlarda ve ekranlarda ezan ve bayrak pazarlamasına geçildi. Türkiye elbette Çin değil. Bizdeki  eşekarıları saraylarda beslendiği için dokuz canlı Zenginin, mal mülkü çok olanın yüzüne karşı pek laf etmez. Ama çok ko nuşana ve uzun Sünnetli iftira konuşana “Tıraşı kes!” demeden de duramaz. 14 Mart Tıp oluyor. Bir hamlede öldürmek mümkün değil. “Sünnetsiz” türü bir iftira olsa mesele çok kolaydı. Hamama davet edip “Buyu run!” demek yeterdi. Bayramı’nda Reis, Ankara Şehir Hastanesi’ni açtı. Yine uzun uzun konuştu. Kendisi aksini düşünse de hekimler hastalarına da, devlete de hatta kendisine de saygılılar. Zira, sağlıklı da olsa, her insan potansiyel bir hastadır. Neticeten HHH o da insan. Yine de 17 yıl boşuna geçirmiş Hekimler benzer saygının sayılmayız. mesleklerine de gösterilmesini Harcanan bu ‘zamanın bekliyor. ruhu’ndan öğrendiğimiz gerçekler Dr. Özkan Yükselmiş de has var. tanenin açıldığı, uzun nutukların İtibardan tasarruf olmaz.. atıldığı gün hem de “Tıraşı kesin!” Yalandan dolandan zarar gel falan demeden elinde kuaför mez. tarifesi ile ameliyat ücretlerini Tevazudan kimse ölmez. kıyaslıyor. Örnek derseniz sürüsüne be Ve sanal ortamda gerçek bir reket. belgesel ortaya çıkıyor: Mehmet Özhaseki yine de Apandisit ameliyatı ile “fönsüz ihtiyatlı. saç kesme” bedeli benzer bir dü Demiş ki: zeyde, 130 TL dolayında... “Fatih, Sinop’ta doğdu. En zorlu operasyonlardan İstanbul’u fethetti. akciğer nakli ile büyük ustalık Atatürk, Selanik’te doğdu. Tür gerektiren “gelin başı”na biçilen kiye Cumhuriyeti’ni kurdu. değer de aşağı yukarı aynı Ne olmuş Kayserili isem!?.” ayarda: 700 TL. Dedik ya, Özhaseki, çok mütevazı. Kilosu 199 TL’ye çıkan pastırmanın “değeri”nden kendisine bir pay çıkarmıyor. Fatih Sultan Mehmet ile Mustafa Kemal Atatürk ile yetiniyor. Ama seçimi alırsa, Recep Tayyip Erdoğan’a değer katmakla övüneceğinden kuşkunuz olmasın. Çünkü o bir Kayserili! HHH Ölçüler kaçtı.   At izi it izine, ampul gölgesi kurt izine karıştı, diyenler artıyor. Tanzim satışları yaraya tütün basmak bile değil. Pırlantada vergi sıfır. Kefen bezinde yüzde 8. Tamamlayalım bari: Tabut, mobilya sayıldığından KDV yüzde 18. “Ahirete yolculuk” genellikle HHH mülkiyeti belediyelere ait “demir Çin atasözleri bize pek uymaz. baş tabut” ile başlatılıyor. Çok şükür kendi yerli milli Mevta, mezara tabutsuz ko atasözlerimiz var çok: nuyor. “Çok mal haramsız, çok laf ya Batı’da tabut bir tür itibar. lansız olmaz!” Ama İslamiyet, itibardan tasar Halkımız ihtiyatlıdır. rufu emrediyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Umudumuz hâlâ yaşıyor Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini arayan Cumartesi Anneleri 729’uncu haftalarında, 1993 yılında gözaltında kaybedilen Ali Kırlangıçlı’nın akıbetini sordu. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde dün bir araya gelen kayıp yakınları, yıllardır oturdukları Galatasaray Meydanı’na doğru yürümek istediler. Polis tarafından engellenen Cumartesi Anneleri eylemlerini İHD binasının bulunduğu sokakta yaptı. Eyleme CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP milletvekili Oya Ersoy ve çok sayıda kişi katıldı. Eyleme mektup gönderen Ali Kırlangıçlı’nın ağabeyi İbrahim Kırlangıçlı, “Aradan 26 yıl geçmiş olsa da hâlâ içimizde bir yerlerde ‘Ali sağ olabilir’ umudumuz yaşamaktadır” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet KILIÇ’A TAHLİYE İSTEMİ İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu üyeleri, hapishanelerdeki hak ihlallerine, hasta mahpusların sağlık durumuna ve F tipi hapishanelerdeki tecrit koşullarına dikkat çekmek amacıyla dün 364’üncü kez bir araya geldi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde toplanan komisyon üyeleri, bu haftaki eylemde kronik karaciğer hastası olan Memduh Kılıç’ın tahliye edilmesini istedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] ÖZGÜR BASIN KOALİSYONU Ünker, tehdit altındaki gazeteciler arasında Dünyada en fazla tehdit alan gazete cileri gündeme getir meyi amaçlayan One Free Press Coalition (Bir Özgür Basın Ko alisyonu) her ay “en acil tehdit altında bu lunan” 10 gazeteci yi duyuracağını açık ladı. One Free Press Coalition’un açıkla Pelin Ünker dığı 10 kişilik ilk listede ise gazetemiz es ki ekonomi muhabiri Pelin Ünker de yer aldı. DW Türkçe’ye açıklama yapan Ünker, “Dün yanın dört bir yanında gazeteciler baskı altın da. Böyle bir listede yer almak elbette üzücü ama bu tip oluşumlar gazetecilerin seslerini duyurabilmesi için çok önemli” dedi. Ünker, gazetemizde yayımlanan ve döne min başbakanı Binali Yıldırım’ın çocuklarının Malta’daki offshore şirketlerini konu alan Paradise Papers yazı dizisi nedeniyle 8 bin 660 lira para cezası ve 1 yıl 1 ay 15 gün ha pis cezasına çarptırılmıştı. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle