18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HAFTA SONU TASARIM: İLKNUR FİLİZ 1116 ŞUBAT 2019 CUMARTESİ Barış bildirisini imzaladığı için yargılanan ve şehit ailesine taziye ziyareti yapma ‘yükümlülüğü’ verilen akademisyen Gülsün getirmKeakrşiıstkiyaroşrılyaarGüvenli: Vedat ArIK Dr. Gülsün Güvenli, 24 yıllık akademisyen. Galatasaray Üniversitesi İletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesi. Barış bildirisi davalarında, hakkın da şehit ailesine taziye ziyareti yapma ‘yü kümlülüğü’ verilen tek akade misyen. Bir ailenin acısının ‘ce zalandırma’ yöntemi olarak kar şısına çıkmış olmasına şaşkın. Kendisinden çok o aileyi düşü hilal köse nüyor. “Bu yükümlülük benim için zül değil, ceza değil. Ama ailenin tarafından düşünmeye çalışıyorum. Hisleri ne olacak? Ben yine gideyim o aileyi ziyarete ama ille de bir yükümlülük vermek istiyorlarsa başka tür yükümlülük versinler. Bunu ben kendi isteğimle yapayım” diyor. n Karar anında ne düşündünüz? Çok şaşırdım. Bu duruşmalarda zaten şu oluyor. Karar için dışarı alınıyorsunuz, kı sa süre sonra kararı söylemek için içeri alı yorlar. Genelde de daha salona tam yerleş meden ayaktayken karar hemen açıklanıyor. Ben kürsüye geldim, daha avukatlarım ka pıdaydı. Kararı söyledi başkan, ‘15 ay hük mün açıklanmasını geri bıraktık’ dedi. Bek lediğimiz bir şeydi. Arkasından da şehit ai lesine taziye yükümlülüğünü açıkladı. Adı yükümlülük ama ceza olarak gördükleri bir şey. Birkaç saniye, doğru mu anladım diye düşündüm. Hâkimin sözünü de keserek şaş kınlıkla “onur duyarım” dedim. Zaten bildi riyi imzalamanın amacı buydu. Bir şehitin taziyesine gitmenin bir ceza olarak görülme si mantığını anlayabilmiş değilim. Aileyi düşündüm... n Salondan çıktıktan sonra? Keşke bütün şehitlerin ailelerine gidebilsek, imkânımız olsa. Üzerinden dört yıl geçmiş. Ve aileye, ‘zorla getiriyoruz’ diye sunulacak ister istemez. O ailenin hislerinin ne olabileceğini anlamaya, düşünmeye çalıştım. O çok zor geldi bana, yani aile adına zor geldi. Ayrışıtıcı bir şey diye de düşünüyorum. Sanki nefreti körükleyici bir karar gibi geliyor bana. Hâkimlerin takdiri ama sanki o aileyle beni veya benim gibi barış bildirisine imza atmış insanları karşı karşıya getirmek amaç. Tam da bu gerekçeyle itiraz edeceğiz. n Başa dönelim, imza atmanıza... İfademde de belirttiğim gibi o metni imzalama nedenim, tamamen insaniydi, vicdaniydi. Bir yurttaş olarak, bir kadın olarak ve akademisyen olarak. O dönemde susmak bana ağır gelecekti. Vicdani bir rahatsızlık verecekti. Sonra raporlarla da ortaya çıktı, gerçekten dokunan durumlardı, insanın vicdanını yaralayan. Bir vatandaş sorumluluğu hissettim, o yüzden imzaladım. Tek sorumlu devlet demiyorum ama bunu çözme sorumluluğu öncelikli olarak devletin. Bir yurttaş olarak benim muhatabım devlet. İfade özgürlüğü kapsamında olduğunu düşünerek imzaladım. n Davayı düşünmüş müydünüz? Hayır. Davanın açılması da şaşırtmıştı bizi, böylesine bir suçlamayla. Başka hangi duygular ağır bastı? Tabii endişe, korku. Ne olacak, başıma ne gelecek korkusu. Nitekim iki yıldır bir şekliyle tüm akademisyenlerin enerjisini alan bir durum bu. Derslerimize, araştırmalarımıza odaklanmamızı bir şekilde etkileyen bir durum. n Yargı pratiğiyle ilgili ne söylersiniz? İlginç olan şu zaten. Aynı konudan yargılanıyoruz ama farklı ağır cezalarda farklı heyetler yargılıyor bizi. Hâkimler arasında da farklı kararlar çıkıyor, o yüzden şaşkınız. İfadelerimiz ve savunmalarımız otomatik artık. Heyetler de herhalde yoruldu artık aynı şeyi yapmaktan. Biz ifadeyi verdikten sonra savcının mütalaa vermesi için biraz zaman lazım. Ama o an oradan kopya mütalaa çıkıyor. Bilmiyorum, hukuk böyle mi işlemeli? Gazetecilik ilkelerinden uzaklaşılıyor n Medya üzerine araştırmalar yapıyorsunuz. Ne durumda medyamız? Medyanın çok ciddi bir sorunu var. Kadın cinayetlerinde, bu hikâyede ya da başka bir konuda olsun. Gazetecilik ilkelerinden gitgide uzaklaşıldığını gözlemliyoruz. Bu yüzden öğrencilerimiz gazeteci olmak istemiyorlar. Sadece yandaş basın yapmıyor, bazen muhalif basın da bunu yapıyor. Gazetecilik eğitiminin çok daha ciddiye alınması ama şu an gazetecilik yapanların da eğitilmesi lazım. İşin içinde olanların da sürekli yeniden yeniden eğitilmesi gerekli diye düşünüyorum. Bu bir hastalık. Kanıksanmaya da başlandı. Ama bu demokrasiye de zarar. Demokrasi sadece iktidarlardan gelmiyor. Onların bize tepside sunduğu bir du rum değil herkes duyarlı olmalı. Akademi yapmazsa kim yapacak? n Türkiye demokrasisi ne durumda sizce? Çok büyük sorunlarımız var. En başta ifade özgürlüğü... Akademide bile örneklerini gördük. Derste hocasının konuşmasını kayda alıp şikâyette bulunan ve yaptırım uygulanan durumlar gördük. Bir akademisyen dersinde tabii ki bir şe yin propagandasını yapmaz ama farklı görüşleri sunmakla yükümlüdür. Öğrenci bütün fikirlerden, bütün bilgilerden süzer kendisi bir değerlendirme yapar. Ben sözümü sakınacaksam yorum yaparken, öğrenci sözünü sakınacaksa, ufuklar nasıl açılacak? Kamusal alanda bütün bilgiler bir araya gelebilmeli, tartışmaya açı labilmeli, demokraside herkes kendine göre bir kanaat oluşturmalı. Açıklamak çok zor Sonrası ne olur, açıkçası belirsiz. Hissettiğim dönemin iklimine göre değişen bir karar olacak gibi geliyor. O dönemin iklimi ne olacak onu bilemiyoruz. Benim davamın kararı belli artık bundan sonra beş yıl zorla susma hakkımı kullanarak devam edeceğim... n Akademisyen davalarının yurtdışında yankısı nasıl? Yabancılara bunu açıklamak çok zor. Meslektaşlarımız var, Fransa üniversiteleriyle ilişkili olduğumuz için. Soruyorlar tabii açıklaması çok zor. n ‘Türkiye’de nasıl yaşıyorsunuz’ diye soranlar vardır... O çok soruluyor. Ben liseyi bitirdikten sonra 1981 yılında Fransa’ya okumaya gittim ve 12 yıl kaldım. Sosyoloji okudum. Tarih doktorası yaptım. Sonra döndüm. Herkes, niye döndün dedi. Ülkeme döndüm. Yuvama döndüm daha ne olabilir ki... Şimdi de niye gideyim. Burası benim ülkem. Döndüğüme hiçbir zaman pişman olmadım. Ben döndüğümde Türkiye böyle bir iklimde değildi ama yine de dönerdim. Annem için endişe ediyorum n Herkes gitmekten söz ediyor. Bazen, ‘herkes gitti de bir biz mi kaldık’ diyorum... Öğrencilerimiz, özellikle gençler ne yapıp edip üniversiteyi bitirir bitirmez yurtdışına gitmek istiyorlar. Lise mezunları bile. Frankafon liselerden gelenlerin Fransa’ya gitme olanağı daha kolay ve üniversite ücretsiz olduğu için akın akın gitme yolundalar. Bu son birkaç yıldır gözlemlediğim bir şey. Ben öğrencilere hep, ‘önce burada okuyun sonra yüksek lisans için ufkunuzu açmak istiyorsanız gidin’ derdim. Şimdi kendiniz bilirsiniz diyorum. n Akademisyenlerin belli medya organların dan sürekli hedef gösterilmesi söz konusu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? İlk dava açıldığında, bir gazetenin internet sayfasında hepimizin fotoğrafları konmuş. Çok kötü bir başlıkla. Hedef gösteren bir başlıkla. Uzun süre o fotoğrafın nerde çekilmiş olabileceğini düşündüm bulamadım. İnternette öyle bir fotoğrafımın olduğunu bilmiyordum. Hakkımdaki karar da ilk olduğu için çok ilgi çekti. Sürekli bir yerlerde fotoğrafım yayımlanıyor, bazıları sorup onayımı alıyor. Bir gazetede çok sinirli pozumu yakalamış, özellikle onu koyuyor. Daha tarafsız haber verenler nötr. Annem için endişe ediyorum. 90 yaşında. Bu konuyu söylemedim ona. Zaten çok endişeliydi. ‘Tamam beklediğimiz oldu’ dedim. Haber olacağımı bilmiyordum bu kadar. Gözü iyi görmüyor ve gazete okuyamıyor. İyi ki... Yoksa çok paniklerdi. Ablam Fransa’da. Ona arkadaşları söylemiş, o panik içinde beni aradı. ‘Kalk buraya gel’ diyor. n Başınıza kötü bir şey gelmesinden endişe ediyorlar... Sokakta birisi bu haberlerden etkilenip üzerime yürüyebilir. Gördüğünüz gibi ufak tefek de bir kadınım en ufak fiskede yere düşerim. Bunun örneklerini çok gördük. Zaten en azından bu endişeyi bana yaşatmak belki de amaçlanan. Bu kaygıyı taşımam isteniyor belki de yapacak bir şey yok. Sokağa da çıkacağım, derslerime de gireceğim. Bu yayınlar, özellikle yapılan bir şey. F.BAHÇE’DE BÜYÜK BULUŞMA BİR MAÇTAN ÇOK DAHA FAZLASI Aykut Kocaman Ali Koç Ersun Yanal HİLMİ TÜRKAY Kadıköy’de bugün çok farklı bir maç izleyeceğiz. Şükrü Saracoğlu’ndaki misafir Alex de Souza. Bakalım tribünler bu Brezilyalıyı eksiden olduğu gibi bağırlarına basacaklar mı? Alex, çubuklu formayı tam sekiz yıl üzerinde taşıdı. Kâh iyi oynadı kâh kötü... Gol attı, goller attırdı. Aziz Yıldırım başkanlığında Daum, Zico, Aragones ve Aykut Kocaman’la çalıştı. Daum, Zico, Aragones dönemleri Alex için güzel geçti. Ne zaman Kocaman takımın başına geldi, sıkıntılar başladı. Herkesin aklında kalan fotoğraf Aykut Kocaman, Alex’in iyi futbolcu olduğunu biliyordu bilmesine fakat yeteri kadar koşmadığından şikâyetçiydi. Karşılıklı kaprisler, ego savaşları patlak verdi. Alex, Aykut Kocaman’a karşı umursamaz tavırlar sergiledi. Bunlar hiç gözden kaçmıyordu elbette. O meşhur Kasımpaşa maçı mesela... Deplasmanda oynanan Kasımpaşa mücadelesinde Aykut Kocaman, Alex’i oyundan çıkarıyor. Futbolcu, Aykut Hoca’nın yüzüne dahi bakmadan soluğu tribünde alıyor. Zaten Kasımpaşa galip ve oyun olarak üstün olan taraf. Alex’in tek başına tribünde oturduğu bu fotoğrafı tüm medya manşetlerine taşıyor. Çoğu Fenerbahçeli maçla ilgili bugün bir şey hatırlamıyor olsa da o fotoğraf eminim ki herkesin aklındadır. Sonrası malum... Alex bir daha kadroya giremiyor. Kimilerine göre futbolcu haklı. Aziz Yıldırım, Alex’i kulübe çağırıyor. Görüşme sırasında Brezilyalının, Yıldırım karşısında bacak bacak üstüne atması işin tuzu biberi oluyor. Bu hareket üzerine Yıldırım son noktayı koyuyor ve Alex’i takımdan gönderiyor. Kararın ardından Aziz Yıldırım basın mensuplarına, “Kimse Fenerbahçe’den büyük değildir” diyerek, fazla ayrıntıya girmiyor. Alex bir süre İstanbul’da kalıyor, daha sonra eşi ve çocuklarıyla birlikte Brezilya’ya döndü. O gün bugündür Brezilyalının yerini doldurabilecek kaliteli bir 10 numara geldi mi, hayır. Ali Koç, Aykut Kocaman’ı istiyordu Ali Koç, Fenerbahçe Başkanı olduktan sonra Aykut Kocaman için, “Ya yabancı olur, ya da Kocaman görevine devam eder” ifadesini kullanmıştı. Aykut Hoca’ya tepkiler nedense bir anda çığ gibi büyüdü. Bir darbe de taraftardan geldi Koç, Kocaman’la görüşürken bir taraftan da yabancı arayışlarına girdi. Comolli sportif direktör olarak geldi, o da 53 yaşındaki teknik adamla bire bir konuştu, kendisinden beklemesini istedi ama takım Cocu’ya emanet edildi. Phillip Cocu’da aşı tutmadı, yardımıcısı Koeman başa geçti. Her ne kadar Galatasaray deplasmanında ‘acaba’ dedirtse de o da olmadı. Yine yeniden Aykut Hoca’nın ismi gündeme geldi. Taraftar hep bir ağızdan Ersun Yanal’ı istiyordu. Koç, taraftarın istediğini yaptı, görevi Yanal’a teslim etti. Böylece Aykut Kocaman’a bir darbe de Ali Koç’tan sonra, taraftardan geldi. Bugün o iki teknik adam karşı karşıya. İkisi de birer kez Fenerbahçe’de şampiyonluk yaşadı. Bugün, psikolojik olarak da kolay olmayacak. Bir tarafta Ali Koç, Ersun Yanal, Alex de Souza, diğer tarafta Aykut Kocaman. Yani 3’e 1 durum var. Seyirciyi de katarsak Aykut Hoca için deza vantajlı ortam söz konusu. Bakalım neler yaşanacak? Alex de Souza C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle