14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 9 ARALIK 2019 PAZARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: EMİNE BİLGET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AKP aklının almadığı bir kavram: İnsan hakları PROF. DR. YAKUP KEPENEK İnsanlığın gelişme tarihi, çok önemli bir boyutuyla, insanın özgürleşmesi tarihidir. İnsan haklarıyla ilgili ulusal ve uluslararası bildiriler, aslında, insanın özgürleşmesinin belgeleridir. İnsan hakları bildirilerinin ülkelerin katılımıyla ortak bir sözleşmeye dönüşmesi ise oldukça yakın yılların ürünüdür. Bunlardan ülkemizin de hazırlanmasına etkin katıldığı ikisi Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir. (1953). Yarın, 10 Aralık, 1948’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yayımlandığı gündür. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de İnsan Hakları Günü olarak kutlanıyor. Diğer yönden 28 Kasım günü din Şurasında yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan AKP aklını şöyle özetliyor. “...ticaretten beşeri münasebetlere, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete, yaşantının her safhasını düzenleyen bir dine inanıyoruz” ... “İslam bize göre değil, biz İslama göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz.” Yaşama hakkı yok ediliyor Geçen ay iktidarda 17 yılını tamamlayan AKP iktidarının Türkiye’yi bugüne dek esas olarak hangi düşünce ya da ideoloji ile yönettiğini, Erdoğan, çok doğru bir biçimde tanımlıyor. Ancak bu sözler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile hiç uyuşmuyor, giderek çelişiyor. Bu büyük çelişkiyi şu üç hak alanında; yaşama, çalışma ve düşünce özgürlüğü, hakları bağlamında, bu topluma yaşatılanları örnekleriyle sergileyerek dile getirmek gerekiyor. İnsan hakları Bildirgesi, doğal Türkiye, AKP iktidarı tarafından uluslararası sözleşmelerle evrensel bir özellik kazanmış olan temel insan hak ve özgürlüklerinden dönüşü olmayacak bir biçimde uzaklaştırılıyor. olarak yaşama hakkıyla başlıyor; “ Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar” (m.1) dedikten sonra insan yaşamının iki vazgeçilmez niteliğinin altını çiziyor: “Özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır” (m.3). Bu toplumun özellikle son 50 yıllık tarihi, bir kısmı AKP iktidarı yıllarında işlenen faili meçhul cinayetlerle doludur; AKP faili meçhul cinayetleri açıklığa kavuşturmayı aklına getirmedi; iktidarında faili meçhullere yenileri eklendi. Dahası toplumsal barışı sağlayamayan AKP iktidarında hemen her gün gelen şehit haberleriyle toplum beyninden sarsılıyor. Geçen yılın eylül ayında yayınlanan bu konudaki CHP raporu AKP iktidarı yıllarında iş kazası sonucu ölen işçi sayısının 21 bin 800 olduğunu açıkladı. Son yıllarda bu toplumda her gün ortalama bir kadın yalnızca kadın olduğu için öldürülüyor; bu yıl ilk 11 ayda öldürülen kadın sayısı 490’ı bulmuş. Katiller, çoğu kez her nasılsa iyi halden ya çok az ceza alıyor ya da serbest bırakılıyor. Son iki kadın ölümü örneği toplumu beyninden vuruyor. Geçen günlerde iki yıl önce boşandığı eşinden resmi makamlardan 23 kez koruma isteyerek şikâyetçi olmasına karşın hiçbir sonuç alamayan Ayşe Tuba Aslan, her biri birer koruma ordusuyla yaşayan devleti yönetenlere “Benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz? ” diye soruyordu; sorusuna yanıt alamadan aramızdan ayrıldı. Ya Ordu’da öldürülen öğrenci sanatçı Ceren Özdemir’in ve daha önce öldürülen onlarcasının, canının devlet tarafından korunmamış olmasına ne demeli? Kısaca ülkede yaşam güvencesinin bulunmadığı bir ortam var. Bu durumda diğer hak ve öz gürlüklerden söz etmek tümüyle boşuna sayılırsa da yaşam devam ediyor. Çalışma hakkı tanınmıyor Evrensel bildirgenin 23. maddesi “1. Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır. 2. Herkesin, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır. 3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır. 4. Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olmaya hakkı vardır” der. İnsan haklarının geçerli olduğu bir ülkede hükümetin ekonomi politikasının en önemli başarı göstergesi, işsizliğin durumudur. AKP eşi görülmemiş bir işsizler ordusu yarattı; 15 Kasımda yayımlanan, ancak güvenilmeyen en son resmi verilere göre işsiz sayısı 4 milyon 642 bin oldu; çalışmaya hazır oldukları halde son bir ay içinde açıkça iş arama başvurusu yapmayanlarla birlikte işsiz sayısı 7 milyon 305 bine yükseliyor. Kısaca işgücünün yüzde 20.6, beşte biri işsizdir; gençlerde bu oran yüzde 27,3 ile ülke tarihinin rekorunu kırıyor. Hele Bildirgenin belirttiği gibi “eşit işe eşit ücret” ödense bu ülkenin çalışanlarının yarıya yakını asgari ücret cehenneminde yaşamaz; her üç çalışandan biri kayıt dışı olmazdı. Topluma doğru bilgi vermekle yükümlü gazeteciler, yalnızca sendikalı oldukları için, yandaş yapılan basınyayın kuruluşlarındaki işlerinden kovuluyor. Sendikasızlaştırma, sermaye yanlısı olduğunu kanıtlamış bulunan AKP iktidarının denilebilir ki asıl markasıdır. Düşünce hakkı engelleniyor Erdoğan’ın yukarıda alıntılanan sözleri İnsan Hakları Bildirgesinin özellikle “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir”(m.18) düzenlemesine kesinkes ters düşüyor. Çünkü Bildirge “Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır” (m. 26/2) diyor. Dahası var. Bildirge şöyle diyor: “Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar” (m.19). AKP iktidarında eğitim bilimsellikten tümüyle uzaklaştırıldı. Çağımızın hemen her konudaki bilimsel çalışmalarına ışık tutan “evrim kuramı” eğitim programlarından tamamıyla çıkarıldı. Daha ne olsun? Eğitimde bir diğer yıkıcı durum 5 bin 41 bilim insanının üniversiteden kovulmasıdır. Üstelik kovulanlara yargıya başvurma hakkı tanınmaması, dahası, pasaportları yok sayılarak yurtdışında çalışmalarına bile olanak verilmemesi hangi insan hakkına sığar? Bütün bunlar ve ülke insanını değersizleştiren bunların çok daha fazlası, tamamıyla AKP iktidarının ürünüdür. Sonuçta, yaşam güvenliği olmayan; yaşarsa iş bulamayan, iş bulsa da düşünemeyen insanlardan oluşan bir topluma doğru hızla gidiliyor. Böyle bir toplumda yarınki 10 Aralık günü insan haklarından söz edilecek öyle mi? Hangi yüzle? Ulus devletkapitalist devlet farkı üzerine Ulus devlette, devlet hazinesi vatandaşlar içindir, kapitalist devlette ise hazine sermaye sahiplerineşirketlere dağıtılmak içindir. ERHAN ERBAY Mühendis/ Yazar Fransız Devrimi, siyasal iktidar anlayışında radikal bir değişiklik yaratmıştır. Yönetim gücünün gökten gelen değil, insan aklının bir ürünü olduğu ve yönetim biçiminin demokrasi olması gerektiği düşüncesini yaygınlaştırarak, ulus devlet ve milliyetçilik akımlarını başlatmıştır. Endüstri devrimi de modern bir toplum yaratmış, aydınlanmacıların akıl ve bilim ile ilerleme kavramı insanlığa maddi ve toplumsal gelişme sağlamıştır. Ulus devlet ile devlet, artık ekonominin güçlü bir ayağı ve uygulayıcısı konumuna geçmiştir. Ulus devlet, sınırları belirli, bu sınırları vatandaşlarının vatan olarak benimsediği, geçmişten gelen bir dil (birden fazla da olabilir), kültür birliği, (natio; aynı soydan, kökten, kavimden gelenler) gelecekte beraber yaşama isteği ile oluşan millet kavramı ve bu hislerin oluşturduğu milliyetçilik anlayışını vatandaşlarında oluşturan devlet biçimidir. Ulus devlette, milli egemenlik, milli kimlik bilinci oluşturulur ve siyasiidari olarak ülkenin bölünmez bütünlüğüne vurgu yapılır. Modern ulus devlet, vatandaşlarının medeni, siyasi ve sosyal haklarını birleştirerek gözeten ve uygulayan devlettir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sosyal haklar kavramı daha da genişlemiş ve çalışanların özlük hakları, konut, sağlık, ulaşım, emeklilik vb. haklarında, çalışamayanların, işsizlerin asgari bir sosyal güvenceye ulaştığı bir refah devleti kavramına ulaşmıştır. Refah devleti uygulamaları, 1970’lerin ortalarındaki petrol krizi ile sermaye kesiminin vatandaşların sosyal haklarına ilişkin maliyeti karşılamak istememeleri sonucu sonlandırılmıştır. Neoliberal dönüşüm 1980’lerde neoliberal politikalar “ThatcherizmReaganizm” adı altında bütün dünyaya pompalanmıştır. Neoliberal politika uygulamaları kısaca, devlete ait olan (vatandaşların vergileriyle yapılmış) fabrikaların, işletmelerin özelleştirme adı altında (kimi zaman zarar ettirilerek) sermaye sahiplerine satılması emekçilerin örgütlü gücünün azaltılarak işçi sendikalarının pasifleştirilmesi, çalışanların sosyal güvenliklerinin azaltılması, vergi oranlarının artırılarak vergi yükünde payının yükseltilmesi refah devleti uygulamaları yerine Asgari Geçim Devleti uygulamalarına geçiştir. Neoliberal politikalar ile sosyal devlet anlayışı iyice azaltılmış ve refah devleti uygulamaları bitirilmiştir. 1990’larda Neoliberalizm küreselleşme ile birlikte yükselişe geçmiştir. Kapitalizm, küreselleşme ve neoliberal politikalar devletlerin yapısının ulus devletten kapitalist devlete doğru evrilmesine yol açmıştır. Ulus devlet kapitalist devlet farklılığında temel ayrım, devletin, önceliği vatandaş yerine sermayeye vermesidir. Ulus devlette, devlet hazinesi vatandaşlar içindir, kapitalist devlette ise hazine sermaye sahiplerine şirketlere dağıtılmak içindir. Kapitalizmin felsefi düsturu toplumsal eşitsizliğin varlığıdır. Yani toplumsal eşitsizlik olacaktır ki insanlar statülerini yükseltmek için çalışsın. Rekabet kapitalizmin sihirli sözcüğü, eşitsizlik kapitalizmin felsefi motorudur. Bu motor sistemdir ve çarkı çevirir. Kapitalist devlette sosyal devlet anlayışı insanlara sadaka düzeyinde yardım ile olur ve sanki devlet de vicdanını temizler. Kapitalist devlette maddi ve manevi değerler sermayedir. Eğitim, hukuk, sanat, spor, dini vb. değerler sermaye açısından birer metadır. Örneğin sanat ve spor, duyguların, eğlencenin unsuru değil, parasal karşılığı olan iddiaların alanıdır artık. Sanat sadece niceliktir. Kaç kişi, kaç adet, soruları sanat eserinin niteliğini ölçmeye çalışır. Eğitim ulus devlette vatandaşların temel hakkı iken, kapitalist devlette parası olan içindir. Dini semboller, ritüeller, objeler hızla pazarlanır. Üstelik insanların vicdanlarına derin kesikler atılarak, bütün manevi hisler parçalanarak yapılır bu işlem. Modern devlette yasama, yürütme ve yargıdan sonra halkın vicdanı olan medya dördüncü kuvvet olarak söylenir. Kapitalizmin esnek üretime geçişi ve medyanın yatay ve dikey büyümesi haber alma ve bilgi edinme sürecini tamamen sermaye eline bırakmıştır. Gündeme giren her türlü haber ve bilgi saf bir haberbilgi değil belli amaçla piyasa sokulan bir meta gibidir. Medya sözcülerinin de büyük kısmı sermayeye hizmet ederler. Kapitalist devlet çeşitli kanallarla (kalkınma planları, bölgesel desteklemeler vb.) sermaye yi destekler, kaynak aktarımı yapar. Büyük projeler ihtiyaç olsun olmasın sermaye sahiplerince devlete sunulur ve proje bedelleri süslü laflarla sermaye kesimine ödenir. Sermaye sahipleri maliyetlerin yükseleceği gerekçesiyle, işletmelerin, fabrikaların çevreye verdiği zararları önleme amaçlı tedbirleri almaz. Doğal kaynaklarımız ve soluduğumuz hava zehirli kimyasallarla kirlenir, doğa hoyratça tüketilir. Kapitalizmin paradoksu Kapitalizm, “rekabet” ile toplumsal faydanın artacağına inanır. Burada kapitalizmin temel bir paradoksu mevcuttur. Rekabet ile mal ve hizmetlerin tüketicilerin istediği kalitede olması istenirken, bu kalite düzeyi maliyeti artırıp kârı azaltarak kapitalizmin iç çelişkisini yaratır. Ulus devlet, tam rekabet ile toplumsal faydayı artırmaya çalışırken, kapitalist devlet ise şirket kârını artırmaya çalıştığından tam rekabet piyasasını değil birkaç şirketin pazarda olduğu oligopol piyasayı oluşturmayı amaçlar Kapitalist devlet yönetiminde odak nokta vatandaş değil sermaye birikimidir ve yönetim prensibi anonim şirket yönetimi anlayışındadır. Yöneticiler için bu husus, topluma başarıya giden tek yol gibi gösterilir. Günümüzde herhangi bir konuyu ele alırken demokrasiyi, sosyal devleti, eşitliği, vicdan özgürlüğünü, çoğulculuğu ve bu dünyada yer alan her canlının hakkını göz ardı etmemiz gerekir. Tamam ‘öküz öldü’ de 4 bin ağaca ne oldu? Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün “eski bir defteri” açtı. Bir dönem yol arkadaşlığı yaptığı Abdullah Gül’ü, Ali Babacan’ı, Ahmet Davutoğlu’nu hedef aldı. Yeni parti hazırlığındaki bu isimleri İstanbul Şehir Üniversitesi üzerinden “dolandırıcılıkla” suçlayan Erdoğan’ın sözlerini kısaca anımsayalım: “İstanbul’da bir Şehir Üniversitesi meselesi ortaya çıkardılar. Bu üniversitenin bir ayağında bizim olduğumuzu, diğer ayağında malum zatın olduğu söyleniyor. Şehir Üniversitesi’nin tahsisini başbakanlığım döneminde ben yaptım. Tahsisini ben yaptığım halde malum zat başbakan olunca bunu mülkiyet devrine dönüştürdü. Bu yapılamaz. Türkiye’de hiçbir üniversiteye tapu devri yoktur, olmamıştır. Bu mülkiyet devrini yaparken yanında Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Feridun Bilgin var. Bitmedi, bunlar Halk Bankası’nı da dolandırmaya çalıştılar. Banka kredi veriyor. Bunlar ödemesini yapmıyor. Şu anda borç 417 milyon. Çok detaya girmek istemiyorum ama burada Halk Bankası’nın dolandırılması söz konusu. Bilabedel buranın tapusunu üniversitesine veriyor.” Erdoğan’ın bu sözlerine yanıt gecikmedi. Davutoğlu’nun yanıtı, “Üniversiteyi üniversite yapan arazi değildir. Her araziye dolar hesabı ile değer biçenler bunu anlayamaz. Cumhurbaşkanları ve başbakanlar ile ailelerinin mal varlıkları araştırılsın” oldu. Evet... Kimse kimseyi kandırmasın!.. Ne Erdoğan ne Davutoğlu ne de diğerleri!.. Hepimiz biliyoruz ki “öküz ölmeseydi, ortaklık bozulmasaydı” bu üniversitenin işleri günümüzde de tıkır tıkır işleyecekti... Şimdi sizleri 6 yıl öncesine SAYFA 8 Rektör: Süreç şeffaf Başkan: Proje önümüze gelmedi CUMHURİYET HABERLER 30 KASIM 2013 CUMARTESİ İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü Ahmet Ademoğlu üniversitenin 3 yıldır Dragos kampusu ile ilgili şeffaf bir süreç yürüttüğünü söylüyor. Hukuki süreçle ilgili olarak açılan 7 davanın tamamının da üniversite lehine sonuçlandığını belirtiyor. Bu noktada ise Kartal Belediye Başkanı Öz’ün şu itirazı geliyor: “Evet... TEKEL arazisinin içindeki 7 kollu yaprak tütün depoları yıkılacak. Yerlerine asıllarına sadık kalınarak üniversite için binalar yapılacak. Bunun için de üniversite gerekli izinleri aldı. Anıtlar Kurulu izni verdi. Peki yurt binaları nerelere yapılacak, binaların yüksekliği ne olacak? İstanbul’da en iyi sörf yapılan Kartal sahilindeki rüzgârın akışını bu yüksek binalar nasıl etkileyecek? Kampus içerisindeki diğer binalar nereye yapılacak? Hâlâ benim önüme gelen bir proje yok. Ağaçlar kesileceği için mi proje önüme gelmiyor?” Can alıcı sorulardan biri de bu: “Ağaçlar kesilecek mi?” Bu soruya Rektör Ademoğlu şöyle yanıt veriyor: “Arazi üzerinde geniş bir alan ise asfaltlanmış durumda. Üniversitenin projesi kapsamında, beton ve asfalt zemin 2/3 oranında azaltılarak yeşil alan haline getirilecek. Arazinin tümü üzerinde 4 bin 100 adet ağaç yer alıyor. Şehir Dragos Kampusu, eski Cevizli TEKEL arazisinin bir bölümünü kapsadığı için bizim bulunduğumuz alandaki ağaç sayısı 2 bin 500 civarında. Bir heyete arazi üzerindeki ağaçlarla ilgili ıslah ve koruma raporu hazırlattık. Bu rapor da Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na sunuldu.” Bu rapora göre bazı ağaçların taşınması öngörülüyor. Başkan Öz’ün ise üniversitenin hazırlattığı koruma ve ıslah raporuna itirazı var. Çünkü Öz, 50 yıllık ağaçların taşınamayacağını; yerlerinde kalması gerektiğini düşünüyor. sÖoBzre,ulKleaüdrçıinyüeıkykBaaanyşıatkl’aanndınıı. 4 bin ağacın gölgesi, l İstanbul Şehir Üniversitesi yeni kampusunu Kartal’daki TEKEL arazisine yapmak istiyor. Kartal Belediyesi ise araziye komşu alandaki arkeolojik bulguların kampus alanında da devam etmesini... Bir yanda da endüstriyel miras ve yeşil alan var. Tarafları dinleyelim... Erken Bizans ve üniversite AYKUT KÜÇÜKKAYA Yer: Kartal... Arazi: Cevizli Arazide TEKEL alanı... “Dragos” ormanıyla iç içe geçmiş geniş bir bölge. İstanbul Şehir Üniversitesi eserlerin yeni kampus binasını bu bölgede yapmaya hazırlanıyor. devamı Kartal Belediyesi ise arazinin bir bölümünde arkeolojik kazı yaptırıyor. Bugüne kadar yapılan çıkacaktı kazılarda önemli tarihi bulgulara ulaşılmış. Bu nedenle CHP’li Anıtlar Kurulu, üniversite inşaatı 30 Kasım 2013belediye tüm bölgede arkeolojik kazı yapılmasına izin verilmesini istiyor. Çevrecilerin oluşturduğu dayanışma ise “4 bin 100 ağaç” için endişeli. Bir de bölgenin halka kapatılacağından!.. Dragos’la ilgili tüm soru işaretlerini konunun taraflarının en tepedeki isimlerine sorduk. TEKEL arazisini Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz ve İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ademoğlu’yla konuştuk. Yaptığımız bu ikili görüşmelerin ardından bir gün boyunca bölgeyi gezdik. Hem kazı alanını; hem üniversite arazisini. Elimizdeki belgeler ve tarafların söylemleri ışığında karşımıza şöyle bir tablo çıktı: Terk edilmiş bir kenti için sondaj çalışmalarına başlandığı sırada herhangi bir arkeoloji uzmanının bölgede bulunmasına gerek olmadığına dair bir karara da imza atar. Kararda, “herhangi tarihi bir esere rastlanılması halinde” ilgili makamlara bilgi verilmesi yeterli görülür. Altınok Öz’ün en büyük tepkisi de işte bu kararlara yönelik. Altınok Öz şöyle düşünüyor: “Eğer tarihi kalıntıları bulduğumuz alanda olduğu gibi onun bitişiğindeki bu alan da birinci derece arkeolojik sit alanı ilan edilseydi üniversite arazisiyle sınır olacaktık. O bölgede de georadar taraması yapacaktık. Ve kesinlikle bu bölgede de tarihi kalıntıların devamı tespit edilecekti. Bence bu bölgenin tamamı birinci derece arkeolojik sit alanı ilan edilecekti ve biz bu bölgeyi arkeopark yapacaktık. Yani herhangi bir yapılaşmaya izin verilmeyecekti!” andıran bölgeyi gezerken bir zamanlar binlerce emekçinin çalıştığı “Endüstriyel miras” örneği Parsel parselfabrika binalarının içinden her an bir işçi çıkacakmış hissine kapılıyorsunuz. Lojmanlar, spor sahaları, parklar ve çocuk Halka kapanacak mı? tartışmakreşlerinin bulunduğu yıkık dökük binalar sosyal devletin alınteri döken emekçi için ne kadar değerli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Hemen notumuzu düşelim: Arazi alabildiğine yeşillik. TMMOB, tam “4 bin 100 adet” çok çeşitli yaş ve çapta ağaç götüreceğim. Tarih: 30 Kasımtespitetmiş. Peki bölgede şu anda tartışma yaratan süreç ne zaman başladı? Yıl 2001... TEKEL özelleştirme kapsamına alınır... Cevizli TEKEL bölgesi de parsel parsel el değiştirir. TEKEL’in vergi borçlarına karşılık arazi Hazine’ye devredilir. Tek Gıdaİş bu devrin yürütmesinin durdurulması için 2013... O tarihte Cumhuriyet’inDanıştay’abaşvurur.Danıştay13.Dairesi de Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun bu kararının yürütmesinin durdurulmasına karar verir. Ancak sendika kararın verilmesinden kısa bir süre sonra her nedense davayı geri çeker. Maliye Hazinesi de 2009 yılında TEKEL arazisinin büyük bölümünü özel üniversite için Bilim ve Sanat Vakfı’na sorumlu yazıişleri müdürüy49yıllığınakiralar.İstanbulBüyükşehir Belediyesi’nin 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nda “Üniversite Alanı” olarak belirlenen bölgeyle ilgili kararı; 2010 yılında İstanbul 5 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca uygun bulunur... Şimdi TEKEL binasının tel örgülerinin düm. Bu konuyu gazetemizönünde“İstanbulŞehirÜniversitesi Kampus İnşaatı” tabelası asılı. Ve can alıcı soru: “Kartal Belediyesi ile İstanbul Şehir de masaya yatırmıştık. DöneÜniversitesinedenkarşıkarşıyageldi?” Kartal Belediyesi’ndeki ortak düşünce şu: “Arkeolojik alanın İstanbul Şehir Üniversitesi alanına doğru büyütülmemesi için yoğun bir çaba sarfedildi!..” Bu iddiaya İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü Ahmet Ademoğlu şöyle yanıt veriyor: “Üniversite için kampus projesinde öngörülen inşaatlar halihazırdaki mevcut eski binaların yerlerine yapılacak. Söz konusu bölgelerde bulunan yapılar göz önüne alındığında eğer buraların temelinde bir arkeolojik buluntuya rastlanmış olsaydı bu binaların yapılması mümkün olmazdı. İstanbul Şehir Üniversitesi’nin parselinin içinde tariProf. Ahmet hi kalıntılar bulunmuyor. Ademoğlu Dolayısıyla bizim bu konuda herhangi bir yönlendirmemiz ya da iddia edildiği gibi olumsuz bir yaklaşımımız söz konusu değil.” Bölgedeki halkın ve çevrecilerin oluşturduğu Cevizli TEKEL Dayanışması’nın en önemli eleştirisi ise üniversiteyle birlikte bölgenin halka kapatılacağı endişesi. Bu endişe sözlere şöyle yansıyor: “Kamu yararı gerekçe gösterilerek yapılan tahsis ile, bu alan bölge halkına tamamen kapatılmıştır. Özel üniversiteler bir ticarethanedir ve kâr amacıyla kurulmuştur. Turnikelerinden kart okutularak girilen, her şey dahil mantığıyla işletilecek bu alanlarda kamu yararı olduğunu iddia etmek mümkün değildir...” Bu konuda Belediye Başkanı Altınok Öz de tıpkı dayanışma gibi düşünüyor. Bu eleştiriyi doğru bulmayan Rektör Ademoğlu şu taahhüdü veriyor: “Kapısından kartla girilen ve şehre sırtını dönmüş bir üniversite asla olmayacağız...” En yetkili ağızların açıklamalarının ardından izlenimimiz şu oluyor: Her iki taraf da “yerel seçimi” bekliyor. Bölgedeki çevrecilerin desteğini arkasına alan CHP’li Kartal Belediye Başkanı Öz yeniden başkan seçildiği takdirde bu bölgede tarihi eserler ve ağaçlar için direnmeye hazırlanıyor. İstanbul Şehir Üniversitesi ise tüm planlarını 2015 yılında Şehir Dragos Kampusu’nda öğrencileriyle birlikte eğitim yapmak üzerine kuruyor. Bakalım süreç ve zaman ne gösterecek!.. İşte bu noktada bölgedeki 3 parsel araziden bahsetmemiz gerekiyor. Çünkü konuyu ve tartışmayı parsellerin şu anki durumunu ortaya koymadan hem anlatmak, hem de anlamak zor!.. l 207 No’lu Parsel (Tarihi kalıntıların bulunduğu alan): Bu arazide 1974 yılında başlayan arkeolojik kazılara maddi imkânsızlıklar nedeniyle üç yıl sonra 1977 yılında ara verilir. Ta ki 2010 yılına kadar. Kazılar, bu tarihte Kartal Belediyesi’nin katkısıyla İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü tarafından yeniden başlatılır. TEKEL arazisinin 207 No’lu parselinde tarihi eserler deyim yerindeyse fışkırmaya başlar. Hamam, kilise ve saray kalıntıları... Erken Bizans Dönemi’ne ait tarihi eserlerin geçmişi 4’üncü yüzyıla kadar uzanıyor. Ve bu bölge İstanbul 5 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca 1. derece arkeolojik sit alanı ilan edilir. l 237 No’lu Parsel (İstanbul Şehir Üniversitesi’nin yapılacağı alan): 450 dönümlük TEKEL arazisinin 300 dönümlük kısmı. Özel üniversite yapılmak üzere Bilim ve Sanat Vakfı’na tahsis edilen parsel… l 236 No’lu Parsel (Tarihi eserlerin bulunduğu alan ile üniversitenin kurulacağı alan arasındaki bölge): İki kurum arasında tartışmayı alevlendiren bölge de tam burası. 46 dönümlük parselde georadar (yer altı taraması) çalışması yaptıran Kartal Belediyesi bu alanın tamamında mimari kalıntılar tespit eder. Tıpkı 207 No’lu parselde olduğu gibi. Kartal Belediyesi üniversiteye sınır olan bu arazinin de 1. derece arkeolojik sit alanı ilan edilmesi için İstanbul 5 No’lu Koruma Bölge Kurulu’na başvurur. Tarihi kalıntıların çıktığı bölgeyi birinci derece arkeolojik sit alanı ilan eden Kurul, bu kez başvuruyu kabul etmez. C MY B min Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz’le ve o tarihte üni versitenin rektörü olan Ahmet Erdemoğlu’yla görüşmüş, ha beri şu başlıkla vermiştik: “4 bin ağacın gölgesi, erken Bizans ve üniversite... Rek tör: Süreç şeffaf. Başkan: Pro je önümüze gelmedi.” 6 yıl önce yazımı şu sözler le bitirmişim: “En yetkili ağızla rın açıklamalarının ardından iz lenimimiz şu oluyor: Her iki ta raf da ‘yerel seçimi’ bekliyor. Bölgedeki çevrecilerin deste ğini arkasına alan CHP’li Kartal Belediye Başkanı Öz, yeniden başkan seçildiği takdirde bu bölgede tarihi eserler ve ağaç lar için direnmeye hazırlanıyor. İstanbul Şehir Üniversitesi ise tüm planlarını 2015 yılında Şe hir Dragos Kampusu’nda öğ rencileriyle eğitim yapmak üze rine kuruyor. Bakalım süreç ve zaman ne gösterecek!..” Bir dönem iktidar gücü nü paylaşan isimlerin kavga sı bir yana, süreç ve zaman yi ne Cumhuriyet’i haklı çıkarmış. Erdoğan ve yolları ayrılan ar kadaşları arasındaki “yolsuz luk” atışmasının ardından biz asıl soruyu soralım... Sahi!.. 4 bin ağaca ne oldu? KUZEY KORE YAZI DIZISI  ÇARŞAMBA GÜNÜ BAŞLIYOR.. Kuzey Kore, dünyanın en merak edilen ülkelerinin başında geliyor. Ceyhun İrgil, Cumhuriyet okurları için Kuzey Kore’yi gezdi, yazdı, fotoğrafladı. Ve ortaya dev bir yazı dizisi çıktı: l Sanki başka bir galaksiden gelip görevleri bitince kendi gezegenlerine dönecek gibi yaşayan bir ülke… l Havaalanında ilk şaşıracağınız şey... l Ateist toplumda babaoğultorun üçlemesi... l Kendi kendine yetmenin ideolojisi: Juche...  l Ülke ile ilgili söylentiler ne kadar doğru? ABD ile neden savaş halindeler?  l İki Kore’nin en ortak yanları... İnsanlar mutlu mu? Duygularını neden saklıyorlar?  l Ülkede her şeyi “onlar” belirliyor.. “Onlar” kim?  l Eğitim, bilim ve kültürün yüceltildiği ülkede yasaklar neden var? Ülke açılıma mı hazırlanıyor?  İyi mi kötü mü, hayal mi gerçek mi duygularının iç içe geçtiği “Gizemlerin Ülkesi: Kuzey Kore” yazı dizisi bu çarşamba okurla buluşuyor... CUMOK 24 YAŞINDA ‘Cumhuriyet gazetesi okurlarına çok şey borçlu’ Cumhuriyet Okurları (CUMOK) 24. kuruluş yılını önceki akşam Kadıköy Aden Otel’de düzenlenen etkinlikle kutladı. Gazetemiz yazarı Mine Kırıkkanat “Cumhuriyet gazetesi, CUMOK’a çok şey borçlu” dedi. İstanbul CUMOK çağrısıyla düzenlenen ve Kadıköy’de yapılan etkinlikte gazetemiz yazarı Kırıkkanat, Cumhuriyet Kitap’tan çıkan kitaplarını imzaladı. Etkinlikte konuşan CUMOK Koordinatörü avukat Namık Kemal Boya, gençlerin de bu saflara getirilmesi gerektiğini belirterek “Bugün gelen arkadaşlarımızın hepsinin CUMOK’u insanlara anlatmasını istiyorum. Bu, Cumhuriyet okurlarına bir moraldir. Çoğu Cumhuriyet okuru bir sendikada, meslek odasında, siyasi örgütte görev yapıyor. Bu tür bir dayanışma hem gazetemize, hem de CUMOK’un varlığına katkıdır. Cumhuriyet okuru, akıl mantık sahibi insandır. Kocatepe’ye de gittik, Ergenekon’a karşı savunma da yaptık, metal işçilerinin grevlerine destek de verdik” diye konuştu. Gazetemiz yazarı Mine Kırıkkanat ise Cumhuriyet okurlarının konuşması gereken ve ülkenin geleceğine yön veren insanlar olduğunu vurgulayarak “Bu kadar kalabalık olmanıza, burada bulunmanın sevinci ile teşekkür ederim. Cumhuriyet gazetesi, CUMOK’a çok şey borçlu. Türkiye’de Cumhuriyet dışında herhangi bir gazetenin okurları gazeteye destek olmak için bir araya toplanamaz. Cumhuriyet yalnız sizinle var. İyi ki varsınız. Konuşarak ülkede bir şeyleri değiştirebilecek olan biziz” dedi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle