23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 9 ARALIK 2019 PAZARTESİ EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: BAHADIR AKTAŞ HABER/YORUM Suruç hâlâ kanıyorİZMİR BAROSU’NDA DÜZENLENEN PANELDE ADALET ÇAĞRISI YİNELENDİ Dinselleşmiş medya Türkiye’de AKP iktidarı döneminde, eğitimle birlikte, medya da dinselleşti. Ulusal ve yerel televizyon ve radyo kanalları, sabah akşam din içerikli yayın yapıyorlar. Yüzlerce ulusal ve yerel televizyon ve radyo kanalı, İslam dininin misyonerliğini üstlenmiş durumda. Medya, kamu hizmeti sorumluluğunu bir kenara bırakarak yayın stüdyolarını tekkelere, zaviyelere, dergâhlara ve medreselere dönüştürdü. Halkı aydınlatmak, bilinçlendirmek ve bilgilendirmek görevini üstlenmesi gereken medya, kendi ilkelerini bertaraf ederek, halkı karanlıkta oyalamaktadır. İmam hatip okullarının, camiye imam yetiştirmek yerine, herkesi imam yapmak amacının bir sonucu olarak, medya da imamların istilasına uğramıştır.  Medya elbette, halkı aydınlatmak, bilinçlendirmek ve bilgilendirmek için kendisini sadece güncel siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel olaylarla sınırlamamalıdır. Ancak bunun alternatifi olarak din propagandası yapmak da, bu ülkeyi cehalete sürüklemekten başka hiçbir işe yaramamaktadır. Halkı aydınlatacak, bilinçlendirecek ve bilgilendirecek olan şey din değil, bilim ve felsefedir. Medya güncel siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel olayların ve sorunların dışına çıkmak istediği anlarda, yayınlarını din içerikli programlar yerine, doğa bilimi, sosyal bilim ve felsefe içerikli programlarla takviye etme yolunu seçse, halka büyük bir hizmet sunmuş olur, okulların eğitim yoluyla yapamadığını, kitle iletişim araçları üzerinden, belli bir ölçüde de olsa, gerçekleştirmiş olur. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle AKP iktidarının dinci baskılarının bertaraf edilmesi, yani bir iktidar değişikliğinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Ayrıca, medyada çalışanların, bilimin ve felsefenin önemi konusunda bir bilinç geliştirmeleri, dinin hem bilimden hem de felsefeden neden ve nasıl ayrıldığını kavramaları gerekmektedir. Bağımsız zihinlerle gerçeklere ulaşmak İslam dini, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi, kozmolojik ve ahlaki konulardaki gerçeklerin, bir Tanrı tarafından, mucizevi bir biçimde, vahiy yoluyla, peygamber olarak nitelendirilen seçilmiş elçilere aktarıldığını iddia eder. Bu dinlere göre, her şeyin yaratıcısı olup kendisi yaratılmamış olan, maddeyi yaratan ama kendisi maddeden oluşmayan, mükemmellik seviyesinde zeki, bilgili, tasarımcı, yaratıcı, adil, merhametli, ödüllendirici ve cezalandırıcı olan bir Tanrı vardır. Bu dinler aynı zamanda ruhun ölümsüz olduğunu varsayarlar ve Tanrı’nın istenci doğrultusunda yaşayanların Tanrı tarafından sonsuz mutluluk ile ödüllendirileceğini, Tanrı’nın istencine aykırı davrananların da sonsuz acı ile cezalandırılacağını savunurlar. Dinlerin bu iddiaları ateistler, agnostikler ve bazı deistler tarafından reddedilmektedir. Başka bir deyişle, bunlar bizim medya organlarının varsaydıkları gibi mutlak gerçekler değildir, tartışma konusu olan şeylerdir. Bilimde ve felsefede ise bir iddianın, bir tezin kaynağı vahiy olamaz. Bilim insanı ve filozof, kendi bağımsız zihniyle gerçeklere ulaşmak için mücadele verir, sözde bir vahyin ve din kitaplarının ayetlerinin arkasına sığınmaz. Teokratik dönemlerde, örneğin ortaçağda ve onu izleyen yüzyıllarda oluşan dini baskı dönemlerinde, bilim ve felsefe de dinin etkisi altına girmiştir, ancak dinsellik, felsefenin ve bilimin özünde olan bir şey değildir. Bunu anlamak için antikçağdan günümüze, felsefe tarihini ve bilim tarihini incelemek yeterlidir. Bilim ve felsefe, yöntem bağlamında birbirlerinden ayrılsalar da, ikisi de kuramsal ve rasyonel alanlardır. Bilim, gözlem ve deney üzerinden kuramlar geliştirir, felsefede ise gözlem ve deneyle kurama ulaşma önkoşulu yoktur; ancak felsefe yine de, kendi kuramlarını oluştururken, bilimsel kuramlardan da yararlanabilir.  Bilim ve felsefe, tez ve antitez ilişkisi bağlamında, diyalektik ve çoğulcudur. Felsefede ve bilimde mutlakçı bir anlayış yoktur. Bilimde ve felsefede kuramlar, yanlışlanmaya ve çürütülmeye de açıktır.  Karanlığı temsil eden dogmatik yapılar, bu nedenle bilimi ve felsefeyi, din üzerinden baskı altında tutmaya çalışırlar! 9 ARALIK 2019 SAYI: 34396 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:38 06:21 06:42 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:10 13:01 15:22 07:51 12:46 15:09 08:09 13:08 15:37 Akşam 17:43 17:30 17:58 Yatsı 19:09 18:554 19:20 Suruç katliamında öldürülenlerin yakınları ve yaralananlar İzmir Barosu’nun düzenlediği panelde adalet çağrısını yinelediler. İzmir Barosu, İnsan Hakları Haftası kapsamında düzenlediği ilk etkinlikte, Suruç katliamında yaralananlar ile yakınlarını kaybeden ailelerin adalet arayışına ilişkin bir panel düzenledi. Panele, Suruç katliamında yaralanan Dr. Çağla Seven de katıldı. İzmir Barosu Başkanı avukat Özkan Yücel, Suruç’ta yaşananların unutturulmak ve sorumluları tespit edilmiş gibi gösterilmek istendiğini belirterek “Katliamının ilk duruşması ancak 21 ay sonra görülebildi, katliamcıya yol verenler, onu görmezden gelenler, katliam yerine kadar ulaşmasını sağlayanlar hiçbir biçimde soruşturmaya dahil edilmedi” dedi. Devam eden yargılamaya İzmir Barosu olarak destek verdiklerini, gerçek faillerin ortaya çıkarılması için mücadele ettiklerini ifade eden Yücel, “Biz bu katliamda sorumluluğu olan herkes yargı önüne çıkarılana, herkes hak ettiği cezayı bulana kadar mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu. Dr. Çağla Seven ise devletin katliamı engellemediği gibi adaleti sağlamak için de hiçbir şey yapmadığını söyledi. Seven, “Katliam mağdurları olarak taleplerimizi, yaşadıklarımı zı anlatmamız dahi engelleniyor. Bir şekilde toplumda unutturulma, toplum nezdinde kriminalize edilme üzerinden bir ayrıştırma yaratılmaya çalışılıyor. Toplumun vicdanında Suruç hâlâ kanıyor” dedi. Suruç katliamı sırasında oğlunu kaybeden Suruç Aileleri İnisiyatifi’nden Feti Aydın da şunları kaydetti: “Biz çocuklarımızın öldüğüne inanmıyoruz. Bizim çocuklarımız yaşıyor ve binlerce çoğaldılar. Adaletse, şu anda tozlu raflarda duruyor.” Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015 tarihinde IŞİD’in intihar saldırsında 34 yurttaş yaşamını yitirmiş, 100’den fazla yurttaş da yaralanmıştı. l İZMİR / Cumhuriyet Dostlarla buluşma Gazeteciyazar Deniz Banoğlu evindeki dostlar buluşmasında meslektaşlarıyla bir araya geldi. Buluşmaya katılan isimler arasında Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun, yazarlarımız Şükran Soner, Erol Manisalı, Hikmet Altınkaynak, Prof. Coşkun Özdemir, gazeteci Oktay Ekşi, yazar Zeynep Göğüş’te vardı. AVRUPA KONSEYI’NDEN ‘INSAN HAKLARI’ ZIYARETI Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric, insan hakları alanındaki son gelişmelerle ilgili temaslarda bulunmak üzere bugün Türkiye’ye geliyor. Buric, İstanbul’da “İnsan Hakları Eylem Planının Uygulanmasını ve Raporlanmasını Destekleme Projesi”nin açılış törenine katılacak. Buric’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile görüşeceği bildirildi. l ANKARA/Cumhuriyet HALIT ÇELENK ÖDÜLÜ SAHIBINI BEKLIYOR Deniz Gezmiş’lerin avukatı Halit Çelenk’in anısına düzenlenen “Halit Çelenk 2020 Hukuk Ödülleri” için başvurular başladı. Katılımcılar 1 Şubat 2020’ye kadar başvuru yapabilecek. Ödülün seçici kurulunda, Prof. Dr. Rona Aybay, Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof. Dr. Ali Murat Özdemir, Yrd. Doç. Dr. İlker Kılıç, avukatlar Erşen Şansal, Başar Yaltı, Barış Aybay ile Çelenk’in kızı yazar Serpil Çelenk Güvenç, Ali Rıza Aydın ile avukat Özlem Şen Abay yer alıyor. l ANKARA BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yasalar arasındaki uyuşmazlık, çatışkı. 2/ Asya’da bir ülke... Osman Devleti’nde iki alaydan oluşan askeri birlik. 3/ “Bana derler yükünü sen götür / Benim yük götürür dermanım mı var” (Karacaoğlan)... Çocuk arabası. 4/ Bitkilerden elde edilen ilaçlarla bir hastalığı iyileştirmek... Adın durum eklerinden biri. 5/ Orhan Pamuk’un bir romanı... Bir tür tuzlu turta. 6/ Küçük bitkilere verilen ortak ad... İstanbul’un bir semti. 7/ Meksika’ya özgü acı bir biber cinsi. 8/ Yerindelik, yanılmazlık... Tavlada “iki” sayısı. 9/ James Cameron’un ünlü bilimkurgu filmi. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Ağrıların teşhis ve tedavisiyle ilgili tıp dalı. 2/ Hz. Muhammed’i övmek ve ondan şefaat dilemek 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 KUSKUS GE 1 2 3 4 ULA ŞELEK SAL TA ANT K TOKA T İ 2 3 5 UŞAK BAT 4 6 7 8 SE ABA OT L A T A AMA G E N T OMA K 5 6 9 EKT İ TAKA 7 amacıyla yazılan kaside... Üzüntülü düşünce durumu. 8 9 3/ Bir tür kalın ve ağır çiz me... Püskürtü. 4/ Duman lekesi... Çiftçilikte, toprağı işle yerek ürüne ortak olan kimse. 5/ Yapılarda tencere önlerine yapılmış dar çıkıntı. 6/ Üst 7/ “İçimde kokulu / kızıl bir gül gibi duruyor zaman” (Nâzım Hikmet)... Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık. 8/ Acele, tez... Ateş. 9/ Cehennem zebanisi... yanı açık boru... Ticaret malı. Harekât merkezi. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Erdoğan’ın NATO karnesi NATO’nun Londra zirvesine dair iktidar cephesinden yapılan değerlendirmeler çok çarpıcı. Özetini ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş yapmış: “Cumhurbaşkanımız dünyadaki egemen güçlere karşı meydan okuyor!” Peki, öyle mi? Erdoğan egemen güçlere karşı meydan mı okudu? Londra’da sıfır kazanım! Türkiye’nin Londra zirvesinde iki hedefi vardı: 1. Bizzat Erdoğan’ın ifade ettiği gibi NATO, YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmezse, Türkiye NATO’nun Baltık savunma planını veto etmeyi sürdürecekti! 2. AKP hükümeti müttefiklerinden Suriye’de güvenli bölge konusunda siyasi ve mali destek istiyordu. Meydan okumayı geçtik, zirveden kazanım elde edilip edilmediğinin somut göstergesi bu iki talep için NATO üyelerinden bir destek alınıp alınmadığıdır. Bakalım: NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg: “Türkiye Baltık planına yönelik engellemeyi kaldırdı. YPG’nin terörist olarak tanımlanması konusu zirvede görüşülmedi.” Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar: “Nihai noktada mutabakat sağlanamadı. Terörle mücadele konusunda yalnız bırakıldık.” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan: “İsim vermeyeceğim, sadece bir ülke ‘Size (güvenli bölge konusunda) gerekli desteği vereceğiz’ dedi.” Sonuç ortada! Tersine imza Aslında Erdoğan’ın toplamda tüm NATO karnesi bu şekildedir. Londra’ya giderken “YPG’yi terör örgütü kabul etmezlerse, Baltık planını veto edeceğiz” deyip, YPG terör örgütü ilan edilmediği halde Baltık planını kabul etmeleri kimseyi şaşırtmasın. Daha önce de Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in adaylığına karşı çıkıp ardından NATO genel sekreterliğini onaylamamışlar mıydı? Hatta en vahimi, “Ne işi var NATO’nun Libya’da?” diye tepki gösterdikten kısa bir süre sonra “NATO Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil etmek için oraya gitmelidir” diye bir gerekçe üreterek Libya’yı bölen haçlı harekâtına dahil olmamışlar mıydı? Geçelim ve asıl meseleye gelelim: NATO nedir? Genellikle şöyle bilinir: “NATO Sovyet Rusya tehdidine ve Varşova Paktı’na karşı bir askeri savunma örgütüdür.” Bu tanım üç kere yanlıştır: 1. NATO savunma örgütü değil, saldırı örgütüdür. 2. NATO 1949’da, Varşova Paktı ise 1955’te kurulmuştur. 3. NATO sadece askeri bir örgüt değildir, ondan daha önce ve önemli olarak siyasi bir örgüttür. Ve bu özellikleri nedeniyle NATO, ABD’nin Avrupa’yı denetim altında tutma ve üye ülkelere Amerikan çıkarlarını kabul ettirme örgütüdür. İşte Gladyo ve türevi örgütler bu nedenle NATO ülkelerinde vardı, vardır! Çok merkezli dünya ve NATO Fakat NATO, ABD hegemonyasının zayıflaması ve dünyanın iki kutupluluk halinin çok merkezli bir yapıya dönüşmesi nedeniyle önemini kaybetmektedir. Avrupa ülkeleri, bu yeni dünyanın gereği olarak, daha bağımsız hareket etmeye çalışmaktadır. İşte ABD ile AB arasındaki Avrupa ordusu, İran’la nükleer anlaşma, savunma harcamalarına ayrılan pay konusu; ABD ile AlmanyaFransa ikilisi ve Türkiye arasında Rusya’yla ilişkilere bakış farkı konusu; ABD ile Almanya arasındaki Kuzey Akım2 projesi konusu; ABD ile Türkiye arasında S400 ve Türk Akımı projesi konusu; ABD hegemonyasının zayıflaması ve beş merkezli yeni bir dünyanın kurulmakta olmasıyla doğrudan ilgilidir. Dünya egemenliğini kolayca devretmeyecek ABD için NATO öyle kolayca vazgeçilecek bir örgüt değildir. ABD mümkün oldukça, bu örgütü “transatlantik” ittifakı sürdürebilmek için kullanacaktır. İşte son Londra zirvesi bu nedenle kritik önemdeydi. NATO’nun yeni hedefi: Çin Ve o öneme uygun olarak NATO ilk kez Çin’i “risk potansiyeli” tanımlayarak ve resmi olarak bir belgesine dahil ederek, fiilen hedef düşman ilan etti. Böylece önümüzdeki 30 yılı ÇinRusya işbirliğine karşı mücadele dönemi olarak gören ABD, bunu NATO’ya da kabul ettirmiş oldu. İşte Ankara’nın NATO’da bir kazanım elde edip etmediği aslında bu gerçeğe bakılarak incelenmelidir. O halde olan şudur: Ankara, Suriye’de işbirliği yaptığı Rusya’yı Baltık’lardan tehdit eden bir planı ve ekonomi çıkarlarının bulunduğu yeni dünyanın öncü kuvveti Çin’i hedef alan bir belgeyi imzalamıştır! Önemle belirtelim: ABD’nin ÇinRusya ittifakına karşı başarı şansı olmadığı koşullarda Amerikan gemisinde kürek sallayan, gemiyle batar!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle