24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: EMİNE BİLGET 139 ARALIK 2019 PAZARTESİ Uşak’ta kısa film heyecanı 6.Uluslararası Uşak Kanatlı Denizatı Kısa Film Festivali’nin finalistleri, ana jürisi ve programı belli oldu. 111 ülkeden 3 bin 523 filmin başvurduğu, Ön Seçici Kurul kararının ardından 100 filmin resmi seçkiye alındığı, bir ilk olarak kurulan Ara Seçici Kurul’un kararı doğrultusunda, üç yarışmada 30 filmin “Kanatlı Denizatı Ödülleri” için yarışacağı festivalde, aralarında son iki yılda Cannes, Berlin, Locarno, Sundance, Venedik ve Toronto gibi festivallerde yarışmış filmler yer alıyor. Festival,13 filmin Türkiye, 9 filmin ise Asya prömiyerine ev sahipliği yapıyor. 9 Aralık saat 18.00’de Uşak Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde festivalin prömiyeri yapılacak. Mithat Alam’da ‘Ayasofya’nın Sesi’ Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Bizans Çalışmaları Araştırma Merkezi, 12 Aralık Perşembe günü saat 18.00’de BÜ Mithat Alam Film Merkezi’nde Duygu Eruçman’ın yönettiği “Ayasofya’nın Sesi” belgeselinin gösterimini ve ardından da Esra Mungan moderatörlüğünde Bizans tarihçisi Buket Kitapçı Bayrı, müzikolog Rana Gediz İren ve yönetme nin konuşacağı paneli düzenleyecek. Aynı gün saat 14.00’te Ankara, Bilkent Üniversitesi’nde “Byzantium at Ankara” adlı seminer serisinin bir parçası olarak Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Doç. Dr. Koray Durak, “Bizans’ta Hediye Değişimi: Diplomasi ve Ticaret” başlıklı bir konuşma yapacak. Aydın Doğan’ın hikâyesi bir ömre sığmaz 60 YILIN 45 YILINDA VERGI REKORTMENI! Aralık ayı, yılın son ayı, davetlerle geçer. Neredeyse her akşam bir davet. Doğan Holding’in 60. yılı kutlama daveti, elbette ayrı bir öneme sahip benim için. 20 yıl çalıştığım bir gazete; Ay dın Doğan, patronum. Medya grubu nun Demirören Grubu’na satılıp el değiştirmesiyle gazete den tazminatsız çıkarı lan ilk gazeteciyim! Da vet, Doğan Holding’in sa hibi olduğu Hilton Oteli YAZGÜLÜ ALDOĞAN Convention Salonu’nda. Yemek öncesi kokteyl için fuaye çok küçük. Smokinli beyler ve siyah elbiseli ha nımlar iç içe, aralarından geçilmi yor bile. Oturulacak birkaç yere en çok yaş almışlar oturtulmuş, ama bi raz sergileniyor gibi olmuşlar! Tanı dık yüzlere bakıyorum, tüm iş dün yası burada! Fettah Tamince’yi bile fark ediyorum, ama o kadar kalaba lık ki kendimi gazetecilerin bulun duğu yere, ANKA Ajansı’ndaki ilk patronum Altan Öymen’in yanına atıyorum. Cumhurbaşkanı ve “Say gıdeğer Hanımefendi” eşi de davete katılacaklar. Doğan ailesi, büyük da madın girişimleriyle Saray’la arasını düzeltti. Pek çok davete katılıyorlar. Erdoğan da karşılık veriyor. Salon özenle süslenmiş. Masalarda kadeh var ama alkollü içki servisi Erdoğan ailesi gidene kadar yok! Daveti Jü lide Ateş sunuyor, ateş değil, beyaz elbisesiyle su damlası gibi. Güzelli ğini koruyan bir güzellik kraliçesi. Holdingin başında en küçük var Ondan daha genç ve heyecanlı bir genç kadına bırakıyor sahneyi: Begümhan Doğan Faralyalı. Doğan’ın dört kızından en küçüğü, Vakıf ona emanet. Sesi titremiyor Vuslat Doğan Sabancı Arzuhan Doğan Yalçındağ Aydın Doğan Sema Doğan Begümhan Doğan Faralyalı Hanzade Doğan Boyner Aydın Doğan, eşi, kızları ve Erdoğan çifti ile birlikte. ama gözleri yaşarı Kendisi de biraz sonra an yor zaman zaman. latacak zaten Gümüşhane Kızlar babalarını çok Kelkit’ten okumak için gel sever. Evlatları ola diği İstanbul’da nasıl da he rak söz veriyor iş men ticarete atıldığını, alıp leri iyi götürecekle sattığını, krizlerden güçle rine. Meslektaşları nerek çıktığını. Hayatı bo mın bulunduğu ma yunca söylemiştir zaten ti sanın hemen önün caretten, alıp satmaktan ne deki torunların olduğu masadan gözümü alamıyorum. Bu ko Aydın Doğan’ın gençlik yıllarından bir kare. kadar zevk aldığını, ilk parasını kazandığında sadece 13 yaşında olduğunu, gelir ca imparatorluğun vergisi rekortmeni olmaktan varisleri, üçüncü kuşak burada, hep duyduğu gururu. si de erkek! Adını da taşıdığı dedesine ne kadar benziyor o genç adam Medya patronluğu ve bir televizyon grubunun başında. Medya patronu olması ayrı bir dö Aydın Doğan’ın konuşmasından ön nemi ve varoluş biçimidir. Orada bi ce gösterilen belgesel Cüneyt Özde le aldı, sattı! Masadaki kadınlar bel mir imzalı. Cumhuriyet döneminin geseli izlerken Aydın Bey’in genç yarısından fazlasını, 6 Cumhurbaş liğinde ne kadar da yakışıklı oldu kanı ve bir o kadar başbakanla ça ğunu söylüyor. Bense hâlâ çok gü lışmış Doğan’ın yaşamını anlatıyor. zel olan Sema Hanım’ın belgesel de niye hiç yer almadığına takılmışım! O dört kızı kim öyle hırslı iş kadını olarak yetiştirdi? Aydın Bey’in konuşmasında iki konu dikkat çekici: hayatının değerleri ve kızlarına öğüdü; Şeref, sağlık ve para için çalışın. Ve hayatındaki “Keşke”leri: Keşke daha çok yatırım yapsaydım! Babası ise onun çok para kazanmasını değil, iyi bir eğitim almasını istemiş. Fahri doktora aldığı gün takılmış üniversite hocalarına, “Şu diplomayı babam sağken verseydiniz mutlu olsaydı!” demiş. Aydın Bey, yatırım yapmaktan vazgeçmiyor ki? Doğan Holding’in yatırım alanlarını saymanın yeri burası değil, ama yenilerini ekleyeceğini, özellikle Amazon tipi bir ticaret zinciri kuracaklarının müjdesini Cumhurbaşkanı verdi: “HepsiBurada”! Doğrusu ilk tanıtımı bu kadar yüksekten yapılınca uçar gider herhalde. Gelenler değil, gelmeyenler n Bir yandan konuşmaları dinliyor, bir yandan da fuayede göremediğim davetlileri masalarda görmeye çalışıyorum, 60 yılda ve bu kadar iş dünyasının içinde olunca ne kadar çok dost biriktirilir. En iyisi gelmeyenlerden bahsetmek, en çok şaşırdığım Ahmet Hakan ve Yıldırım Demirören ailesi. Ahmet Hakan, sadece yıllarca yanında çalışmış bir gazeteci değil, tavla arkadaşı. Birkaç kez gelirim demiş üstelik. Demirören ailesi ile medyada halef selef. Onlar da birkaç kez lcv verip iptal etmiş. Yorumu sizde. n Cumhurbaşkanı bir davete geldiği zaman maiyetiyle geliyor, az kalıyor ve gidiyor, giderken onlar da gidiyor, böylece bir çok masa çürük diş gibi boş kalıyor. Düğününe çağırmak isteyenlere hatırlatırım. Maiyetinden en çok ilgi gören kişi Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’du. Medyanın patronu tabii. Cumhurbaşkanının da her daim arkasında. Sahneyi, ilgi çekmek için çırpınan Şevval Sam alı yor ama davet sahibine merhaba demek için gelen gidenlerden Aydın Bey başını alamıyor, diğerleri ise nihayet servis yapıldı ğı için yemek yemekle meşgul. Sanatçıyı alkışlayan bile yok. Böyle geceler onlar için de çok zor. Aydın Sözler kitap olmuş n Gecenin güzel sürprizi, Aydın Bey’in en çok kullandığı sözlerden oluşturulmuş “Aydın Sözler” kitabı. İş insanı, yatırımcı, girişimci, tüccar olmak isteyenlerin hiç unutmaması gereken öğütler içeriyor. Ancak şöyle bir göz atabiliyorum ama mesleğimle ilgili olan “Haber doğruysa korkmayın”, “Tarihe not düşmeniz lazım” sözünü seviyorum. Ve herkesin kulağına küpe olmalı: “Önce Şeref, sonra sağlık, sonra servet” Ama en önemlisi “Ahlaki temelden yoksun başarılar sabun köpüğü gibidir, elinizden kayar gider.” Emel Armutçu pek güzel derlemiş. Avrupa Film Ödülleri sahiplerini buldu Avrupa Film Akademisi tarafından 32’ncisi düzenlenen Avrupa Film Ödülleri, Almanya’nın başkenti Berlin’deki düzenlenen törenle sahiplerine verildi. Törende “en iyi film” ödülüne layık görülen yönetmen Lanthimos’un “The Favourite” filmi, 7 ödül aldı. Yorgos Lanthimos’a “en iyi yönetmen” ödülü verilirken, en iyi komedi filmi” de “The Favourite” seçil di. “En iyi kadın oyuncu” ödülüne ise “The Favorite” filmindeki rolüyle İngiliz oyuncu Olivia Colman layık görüldü. “The Favourite” ayrıca “en iyi kamera”, “en iyi kurgu”, “en iyi kostüm tasarımı” ve “en iyi saç ve makyaj” dallarında da ödül aldı. “En iyi erkek oyuncu” ödülünü “Pain and Glory” filmindeki rolüyle İspanyol aktör Antonio Banderas elde ederken, “en iyi senaryo” dalındaki ödül “Portrait of a Lady on fire” filminin senaristi Celine Sciamma’ya, “en iyi belgesel” dalındaki ödül de Waad alKateab ve Edward Watts’in yönettiği “For Sama” filmine ve rildi. Avrupa Film Ödülleri, “Avrupa’nın Oscarları” olarak kabul ediliyor. l AA SÜREYYA’DA PIYANOLU ÜÇLÜ Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Pazartesi konserlerinin bu hafta konuğu Benjamin Nabarra (keman), Gemma Rosefield (çello) ve Tim Horton’dan (piyano) oluşan Leonora Piyanolu Trio. Topluluk bugün saat 20.00’de verecekleri konserde J. Haydn ve H. Parry’nin piyanolu üçlülerini ve L. v. Beethoven, “Arşidük Üçlüsü”nü seslendirecek. Gemma Rosefield Bilkent ve antik tiyatro Dik bir yokuşu tırmanıyoruz. Saat sabahın 9’u. Batı Anadolu’daki en iyi korunmuş antik tiyatrolardan biri olan Priene Tiyatrosu’nun yaslandığı tepeye çıkıyoruz. Doğayla son derece uyumlu bu Helenistik tiyatro beş bin seyirci kapasiteli. Anadolu uygarlığının en önemli köşe taşlarından biri, Batı Anadolu’ya serpiştirilmiş antik kentlerdir. Kent yaşamında tiyatronun yeri konusunda bu bölgede varılan aşama gerçekten etkileyici. Düşünsenize, en kalabalık döneminde nüfusunun 250 bini bulduğu tahmin edilen Efes’in ünlü antik tiyatrosu 25 bin kişilik. Elbette antik tiyatronun bir ritüel özelliği, dolayısıyla kutsallık işlevi de var. Ama zaman içinde öne çıkan, kutsal alan ile oyun alanının kesiştiği gri bölgede şekillenen tiyatro sanatı oluyor ve bu sanat çağının en önemli iletişim aracı haline geliyor. Hem içinde büyüdüğü uygarlığı yansıtıyor, hem de her önemli iletişim aracı gibi o uygarlığı şekillendiriyor. Priene sahnesinde Sonunda sahneye varıyoruz. Öğrenciler bir süredir hazırlandıkları gösterilerini sunacaklar. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanı Jason Hale’in ve bölümde Antik Yunan tiyatrosu tarihi derslerini veren Hande Vural Johnson’ın organize ettikleri gezi kapsamında, hem bazı Antik Yunan kentlerini (Priene, Milet, Didim, Efes) rehber eşliğinde dolaşıyor, görerek bilgileniyoruz, hem de öğrenciler (ve hepimiz) antik tiyatroların atmosferini soluyoruz. Bu gezide Bilkent Tiyatro Bölümü ikinci sınıf öğrencilerinin yanı sıra, iki üniversite arasında iki yıldır süren alışveriş programı kapsamında, Texas Tech Üniversitesi Tiyatro ve Dans Okulu’ndan beş yüksek lisans ve doktora öğrencisi de yer alıyor. Öğrenciler önce sahnede Sophokles’in “Antigone”sinden bazı bölümleri, Polonyalı mask ve kukla hocası Arkadiusz Klucznik’in masklarıyla sunuyorlar. Antik Yunan tiyatrosunda mask kullanıldığı biliniyor, ama Klucznik’in büyük silindir biçimli ve kapalı maskları farklı bir efekte sahip. Önce Amerikalı öğrenciler, sonra da Türk öğrenciler iki ayrı grup halinde tekstlerini söylüyorlar. Ardından, sevgili Metin And Hoca’dan esinlenerek “Ritüelden Drama” adını koyduğum bizim çalışmaya geçiyoruz. Persephone mitosunu esas alan bir ritüel denemesi bu. Ölüm ile yaşam, kış ile yaz, eski ile yeni çatışmalarını, döngüsel zaman algısını, yeraltı ile yerüstünü birbirine bağlayan, bunların hepsini de bir yandan doğa diğer yandan tarım ile ilişkilendiren bir anlayışı deneyimlemeye çalışıyoruz. Persephone’nin altı ayını yeraltında, altı ayını da yeryüzünde geçirmesini anlatan bu mitos, çok modern göndermelere de açık. Karanlıkaydınlık çatışması (agon), toplumsal düzeyde olduğu kadar, bireysel düzeyde de değerlendirilebilir. Metin And’ın katkısı Şöyle bir itiraz yapılabilir: O dönemin ritüelleri hakkında bir bilgimiz yok. Çalışmayı tesadüfen izleyen 9 Eylül Üniversitesi’nden bir grup arkeoloji öğrencisi de böyle öğrendiklerini, ama bu ritüel çalışmasının kafalarında yeni bir ufuk açtığını söylediler. Somut bilgi olmadığı doğru kuşkusuz ama Metin Hoca tarafından dile getirilen şu avantajı da unutmamak gerekiyor: “Türkler Anadolu’ya geldiklerinde oradaki… daha kalabalık halka karıştı, kendi getirdiklerini onlarda bulduklarına kattı … Uygarlıkların sürekliliği damarlardaki kanda değil fakat davranışlarda beliriyor. Kuşaktan kuşağa yaşam ve ölüm karşısında aynı davranışlar, aynı törenler el değiştiriyor.” Çalışmanın sonuna eklediğimiz Anadolu’dan “Cemal Cemalcik” seyirliği de bu sürekliliği vurguluyor. Öğrencilerimin gerçek bir ritüel atmosferi oluşturmayı başardıkları çalışma bitince arkama bir döndüm, Priene antik tiyatrosunun basamaklarında en az yirmi, yirmi beş seyirci toplanmıştı. “Tiyatro şenlendi” dedim kendi kendime. Keşke o tiyatrolara biraz daha sahip çıkılsa, böyle kaderlerine terk edilmeseler, Milet’te gördüğümüz gibi piknik tüpleriyle yemek pişirmek gibi manzaralarla veya saçma sapan konserlerle değil, o antik tiyatroların tarih ve coğrafyamızdaki yerine uygun görüntülerle karşılaşılsa… İTÜ’de ödüllü tasarım kâşifi: Hanif Kara Mimarlık ve strüktürel tasarım kavramlarını bir bütün olarak ele alan Hanif Kara, Geberit’in davetlisi olarak “Zamanın Ötesinde Tasarım Kâşifleri #7” etkinliği kapsamında10 Aralık Salı günü İTÜ Maçka Kampüsü’nde, “Yeni Bir Çirkinlik Çağında, Tasarım Mühendisliği ile Ufak Tefek Yenilikler” başlıklı konferans verecek. Tasarımı teknolojiyle birlikte kullanan ve bu şekilde geliştirilen ürünün işlevselliğini artıran Kara’nın son çalışmalarından Bloomberg Genel Merkezi, 2018 yılında İngiltere’nin “En İyi Yeni Binası” unvanını aldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle