28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 927 ARALIK 2019 CUMA ‘Ankara Ahi Cumhuriyeti’nin Önemi Telgrafhane Binası. 1926’dan itibaren Hukuk Mektebi olarak hizmet etmeye başlamış, sonraki yıllarda ne yazık ki yıkılmıştır. Olay, Mustafa Kemal’e iletildi Telgrafhanede yaşanan olay, derhal Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal’e iletilir. Gelişmelere sevinen Mustafa Kemal Paşa büyük bir heyecanla memurların da padişahı tanımadıklarını bildirmelerini ister. Bunun üzerine; Kadı Aşir Molla, Mektupçu Halet, Yahya Galip, Umuru Hukukiye Müdürü Süreyya Kip başta olmak üzere Ankaralı memurlar da bir toplantı yaparak şu kararı alır. “Ankara halkı gibi, vilayet memurları da Sivas Kongresi’nin çizdiği esaslar dahilinde hareket edeceklerdir. Bundan sonra İstanbul Hükümeti’yle değil, sadece Temsilciler Heyeti’yle temas edeceklerdir.” Alınan kararlar derhal uygulamaya geçiri lir. Selçuklu’yu, Osmanlı’yı kuran, çağ kapatıp çağ açan bu Türkmen ruhu uyanmıştır. Zaman kaybetmeden Elmadağ’dan Yenişıhlı Rıza Bey, Keskin’den Hamitli Rıza Bey ile Polatlı’nın Hacı Tuğrul köyünden Kara Sait’e bağlı Seymenler Milli Mücadele’nin önünde engel olarak gördükleri Vali Muhittin Paşa’yı tutuklamak üzere görevlendirilir. Vali Muhittin Paşa, 12 Eylül 1919’da kazaları teftiş ederken, Elmadağ ile Kırıkkale arasındaki Kılıçlar Beli’nde tutuklanır ve Sivas’a gönderilir. Ankara’ya yeni vali atama hazırlığı İstanbul Hükümeti, Ankara’yı elden çıkarmamak için Ankara’ya yeni bir vali atama hazırlıklarına girer. Önce Galip Paşa atanmaya çalışılır, ancak Ankaralılar direnince sonra da Rıza Paşa kabinesi tarafından Ziya Paşa, Ankara’ya vali olarak atanır. Ziya Paşa’nın tayinindeki amacın Ankara’daki milli hareketi söndürmek olduğu düşünülür. Yeni görevi için yola çıkan Ankara Valisi Ziya Paşa henüz yolda iken, Müftü Rıfat Efendi ile Belediye Reisi Kütükçüoğlu Ali Bey; Ankara’ya gelmemesini, geldiği takdirde bir önceki Vali Muhittin Paşa ile aynı kaderi paylaşacağını belirtir. Bunun üzerine Ziya Paşa, Eskişehir’den İstanbul’a geri döner. Yaşananlar neticesinde İstanbul Hükümeti, Müftü Rıfat Efendi’yi idama mahkum eder. Yaşanılan olaylar sonucunda Mustafa Kemal Paşa, Müftü Rıfat Efendi’ye Ankara’ya geleceğini bildirir. Valisiz kalan Ankara’ya halk, yeni vali olarak Defterdar Yahya Galip’i seçer. Ankaralılar kendi seçtiği valiye de “Hakan” adını verir. Ankara Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin kurulması Vali sorununun çözümlenmesini takip eden günlerde Ankara’da Müdafaai Hukuk Cemiyeti kurulur. Cemiyetin karar defterindeki ilk karar 29 Ekim 1919 tarihlidir. Cemiyet Başkanı olarak ise Cumhuriyet kurulduktan sonra uzun süre Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapacak olan Rıfat (Börekçi) Efendi seçilir ve Ankara’nın genel durumuna bundan sonra Rıfat Börekçi önderliğindeki grup hâkim olur. Kurucular listesi şu şekilde sıralanır: Başkanı Müftü Rıfat Börekçi Efendi olmak üzere, Binbaşı Fuat Bey, Yahya Galip Bey, Hanifzade Mehmet Bey, Bulgurluzade Mehmet Bey, Serattarzade Rasim Bey, Hacı Ahmet Efendi, Kınacızade Mehmet Bey, Tolluzade Hacı Rıfat Bey ve Ademzade Ahmet Bey. Müftü Rıfat Börekçi başkanlığındaki Ankara Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin Milli Mücadelede ve Kurtuluş Savaşımızda sayısız yararları olmuştur. Bunlardan ilki, Müftü Rıfat Börekçi’nin Heyeti Temsiliye üyelerinin idam Yenişıhlı Rıza Bey kararını ve Milli Mücadele’nin caiz olmadığını içeren şeyhülislam fetvasını, topladığı ulemayla birlikte hazırladığı bir karşı fetva olan “Ankara Fetvası” ile reddetmesidir. İkincisi, Milli Mücadele’nin ayni ve nakdi finansmanıdır. Başlangıçta Ankaralılardan toplanan 1000 lira ile başlayan bu yardımlar, ilerleyen dönemlerde katlanarak artmıştır. Cemiyetin üçüncü önemli katkısı ise Kuvayı Milliye Müfrezesi oluşturulmasıdır. Müfreze 400 Jandarma Talebesi, Ankara Seymenler’inden bir grup ve civardan gelen 3 bin mahkumdan oluşturulmuş ve Batı Cephesi’ne gönderilmiştir. Bazılarının başlarında kara kalpak, bazıları ise Seymen kıyafetinde olan Kuvayı Milliye Müfrezesi atlı ve yaya olarak teçhiz edilmiştir. Ankara kentinin ve Ankaralıların Milli Mücadele’de sergilediği davranışların temelinde, Ankara ve çevresinin sosyal yapısı ile Ankara’nın uzun yıllara dayanan kent kültürü dikkate alınmalıdır. Atatürk’ün büyük önem atfettiği 14. yüzyılda yaşanan Ahi cumhuriyeti tecrübesi büyük önem taşımaktadır. Ankara’nın yaşadığı bu cumhuriyet deneyimi kuşkusuz Atatürk’ün dikkatini çekmiş ve odağına Anadolu’yu ve halk iradesini alan yeni bir yönetim anlayışına dair inancını pekiştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu yanında Ankara’nın başkentliğinin de müellifi olan Büyük Atatürk’ün Yunus Nadi Bey’e aktardığı bilgilerle Ankara’yı önce Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşımızın merkezi, sonra da yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti seçmesinin üçüncü ve belki de en önemli nedeni Ankara’nın14. yüzyılda yaşadığı cumhuriyet tecrübesidir. Her kademedeki göreve seçimle gelinen Ankara Ahi Devleti deneyimi, bağımsızlığın ve egemenliğin o dönemde dahi herhangi bir hanedana, hükümdara verilemeyeceğini gösteren erken dönem “Türk Rönesansı”nın bir örneğidir. Kızılca Gün: 27 Aralık 1919 26 Aralık 1919 gecesinde Seymenler’in yaktığı “Sinsin ateşi”yle, ateş etrafında dönülen Zeybekler ile salalar ile geçen gece sonunda güneşli bir kış sabahına uyanacaktır Ankara. Sabah erken saatlerden itibaren bütün Ankaralıları çıngırak, davul ve zurna sesleri ayaklandırır. Ankara’nın meşhur ihtiyar dilsizi Ahras İbrahim, elinde çıngırağı kırk para karşılığında sattığı ajansında Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geleceğini haber verir. Ankara’nın meşhur tellallarından Ali Dayı, gür sesiyle “Mustafa Kemal Paşa ve Yeşil Ordu geliyor! Herkes aşağı yüze insin!” diye çarşıdan bağırmaktadır. Esasen Ankara Halkı Mustafa Kemal Paşa ve arkasında olduğuna inandıkları mucizevi “Yeşil Ordu”nun geleceğini, iki gün önce perşembe günü Sivas’tan hareket ettiği gün öğrenmiştir ve sabırsızlıkla “Konguru Paşası”nı beklemektedir. Benzerine az rastlanır Kızılca Gün’de öğleye varmadan herkes sokağa dökülür. Birkaç günden beri Ankara’nın kasabalarından ve köylerinden atlı ve yaya çok sayıda Seymen ile kalabalık bir halk grubu Ankara’yı doldurmuştur. O zam anlar 1517 bin olan Ankara’nın nüfusu, köylerden, kasabadan ve çevre illerden gelenlerle birlikte 80 bin kişiyi bulmuştur. Bölüklere ayrılmış Seymen alayının kimi Keklikpınarı’nda, kimi Kızılyokuş’ta, kimi vilayet binası civarında, kimi çayırlıklarda ve büyük çoğunluğu tarihi protokol yolunda olmak üzere 3 bin atlı ve 700 yaya Seymen büyük bir coşkuyla Mustafa Kemal Paşa’nın yolunu gözlemeye başlar. Bu tarihte benzerine az rastlanır bir galeyandır. Savaşın yarattığı enkazın yanında ihanetin en koyusunun yaşandığı, düşman postalları altında sadece Anadolu insanının değil, toprağın inlediği kara günler sona ermeye başlamış ve artık Kızılca Gün ile birlikte bağımsızlığın aydınlığı görülmeye başlanmıştır. 27 Aralık, cumhuriyetin doğuşunu müjdeleyen gündür. Binlerce yıllık Türk geleneğinde olduğu gibi bağımsızlığı, yeni bir düzeni, yeni bir lideri ve devleti müjdeleyen ve yeni devletin kuruluşunu sembolize eden tüm geleneksel semboller Kızılca Gün’de vücut bulmuştur. Kızılca Gün’ü ve ancak Kızılca Günler’de kurulan “Seymen alayını” o günlerin de tanığı olan tarihçi Enver Behnan Şapolyo, şöyle anlatır: “Ankara halkı, tarihin pek eski devirlerinden beri Seymen Düzülme (dizilme) adı verilen bir Türk ananesini millî vicdanında gizli bir sihir olarak yaşatmakta idi. Seymen alayı, daima Kızılca Günler’de kurulurdu. Yani milli felaket günlerinde, bir beyliğin ve devletin yıkılış sıralarında, halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için Seymen alayı kurardı. Bu alay yeni devleti kurar, yeni reisi seçerdi...” Kızılca Günler ve Büyük Seymen Alayları yeni devleti, yeni lideri, yeni bir düzeni, yeni bir otoriteyi, bağımsızlığı sembolize eden ögelerin ortaya çıktığı toplumsal ritüeller toplamıdır. 27 Aralık 1919’da da bağımsızlığı ve yeni devleti sembolize eden ögelerden Sinsin, SancakTuğ, Davul ve Seymen Alayı Dizilmesi törenleri silsileye uygun şekilde eksiksiz yerine getirilmiştir. Kurtarıcı da şaşırır 27 Aralık 1919 saat üçü on geçe uzaktan bir toz bulutu belirir. Büyük harpten kalma eski ve boyası dökülmüş bir otomobil Keklikpınarı’na yanaşır. Bu gelen Konguru Paşası’dır. Bu gelen, Türkiye Cumhuriyeti kuracak, bahtı kara millete güneş olacak Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır. Paşa, gördüğü kalabalık ve coşku karşısında şaşırır. Otomobilinden iner. Muazzam ve tarihte örneği az görülmüş bir tertiple, ellerinde teke palalarla bölük bölük Seymenler’i görünce büsbütün hayrette kalır. Kurtarıcının 27 Aralık 1919’da karşılandığı yer, bugün Atatürk Parkı’nda 44 heykel figürüyle sembolize edilen Dikmen Keklikpınarı sırtlarıdır. Mustafa Kemal Paşa, ülkeyi kurtarmak için kişisel kararlılığı kitlesel direnişe dönüştürebilecek ortamı Ankara’da bulmuştur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle